Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Akıl Akıldan Üstündür
    Forum

    Akıl Akıldan Üstündür

    Barış Uzun7 Mayıs 20229 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Asrî zamanların en “fakirleşmiş” birkaç kavramının başında gelir “akıl”. Medeni insanın rüştünü onun sunağında ispat etmesi beklenen, neredeyse tanrısal bir dokunulmazlığa sahip bu kavramın “çok önemli” olduğu hakkında yaygın bir zanna, bir hayli laf kalabalığına; içeriği hakkında ise pek az bir bilgiye sahibiz. Oysa bu önemli bir konudur; zira kavramlar düşüncenin onlarsız olamayacağı araçları, aklın aletleridirler. Bir keman virtüözü nasıl ki telleri eksik ya da bozuk bir kemanla sanatını icra edemezse, düşünce ile kavramların ilişkisi de buna benzerdir. Fakirleşmiş, içeriği zayıflamış kavramlar, ufkumuzu kısıtlayacaktır. Bu noktada kavramları tarihsel bağlamlarında okumak önümüzü açabilir. Nitekim kavramlar durup dururken, birden bire bir boşlukta oluşup bizim bilinç içeriğimiz haline gelmiş değillerdir; bilakis, onların da kendi oluşma, gelişme, değişme süreçleri, kısacası tüm saymadığımız parametreleriyle birlikte bir tür “hayat hikâyeleri” vardır. Onların hayat hikâyelerini bilmek, aynı zamanda insanlığın duyuş ve düşünüş biçimlerinin tarihine de bizi aşina kılar ki biri aslında diğeri de demektir. Biz de bu amaçla burada akıl kavramının -eskilerin tabiriyle- sergüzeştine göz atacağız.

    Hangi Akıl?

    Konuya yabancı olan birisi ilk duyduğunda anlam veremeyecek olsa bile bu soru yerindedir: Hangi akıl? Gerçekten de klasik düşünce geleneği ve felsefe tarihi açısından baktığımızda ortada bir değil, birden fazla akıl vardır. Lakin konuyu açmadan önce şu notu düşmekte fayda var: Klasik felsefe, yapısal olarak bugün cari olan felsefe algısı ve anlayışından bir hayli farklıdır. Bilimlerin henüz şubelere ayrılıp her biri ayrı uzmanlık alanları halini almadığı modern öncesi dönemde -yani yaklaşık olarak 19.yy’ın ilk yarısına kadar- felsefe ayrı bir disiplin değil; fizik, biyoloji, astronomi gibi tabiat bilimlerine ve psikoloji, antropoloji gibi insan bilimlerine tekabül eden alanları da bünyesinde içeren holistik (bütüncül) bir yapıdadır. Bu holistik yapıya sahip felsefenin -ya da felsefe sistemlerinin- içerdiği ontoloji, epistemoloji, kozmoloji ve psikoloji gibi temel kısımlar ise birbirleri arasındaki parametrik ilişki dikkate alınmadan tek başlarına anlaşılamayacak sistematik bir bütünün parçalarıdırlar. Tam da bu yüzden, klasik gelenekte akla dair telakkinin nasıl olduğuna bakarken kendimizi ilk olarak kozmoloji alanında buluruz.

    Kozmolojik İlke Olarak Akıl

    Evrenin Tanrı tarafından yoktan (ex nihilo) yaratıldığı, Yahudi-Hıristiyan düşüncesinden neşet eden ve esasen klasik felsefe geleneğine yabancı bir telakkidir. Bu açıdan, felsefe tarihine dair elimizdeki mevcut kaynaklara baktığımızda gördüğümüz manzara, Madde’nin -ve dolayısıyla evrenin- de tıpkı Tanrı gibi ezeli olduğu, Madde-Tanrı ikiciliğine dayalı bir telakkidir. Bu telakkinin içerdiği Tanrı görüşleri başka bir konu olmakla birlikte, konumuzun sınırları açısından önemli olan nokta şudur: Madde de Tanrı gibi ezeli olduğundan, bu ön kabule dayanan felsefelerinde Yunanlılar için sorun, şeylerin varlığı değil, şeylerin varlıklarının -yani evrenin- düzenliliğinin ilkesinin ne olduğudur. Zira gözlemlendiği üzere madde, kendinde bir canlılığa ve akla sahip olmadığı için bu düzenliliğin kaynağı onda olamaz. Özetle söylemek gerekirse, bu akıl yürütme biçiminin mantıksal sonucu, söz konusu düzenliliğin “akılsal” bir kaynağı olması gerektiği yönündedir. İşte bu noktada, klasik felsefe geleneğinde akıl denilince karşımıza en eski olarak şu iki kavram çıkmaktadır: Logos ve Nous.

    Logos, “ölçü”, “söz”, “düşünce”, “anlam” ve nihayet “akıl” anlamlarına sahip, bu yüzden başka dillere çevrilmesi oldukça zor ve bir hayli zengin muhtevalı bir kavramdır. Kavramın kendisi daha kadim olmakla birlikte, yazınsal olarak onunla ilk defa Efesli bilge Herakleitos’un (MÖ 535-475) geride bıraktığı fragmanlarda karşılaşırız. Herakleitos’un fragmanlarındaki temel kozmolojik tespit, evrenin sürekli hareket ve dolayısıyla bir akış ve değişim içinde olduğu olgusudur. Madde, yukarıda bahsettiğimiz özelliklerinden ötürü bir erekselliğe sahip olamayacağı için bu değişimde değişmeyen, değişmenin kendisine göre gerçekleştiği bir tür “akılsal” yasa olması gerekir. Herakleitos, bu yasaya Logos adını vermektedir. Dolayısıyla onun fragmanlarında Logos’un esas anlamı “ölçü” ve “yasa”dır.

    Nous kavramına gelince, onun dilimizdeki yaklaşık karşılıkları “zihin” ya da ”akıl”dır. Bu kavramı felsefi akıl yürütmenin parçası olarak kullanan ilk kişi olarak Anaksagoras’ı (MÖ 500-428) görürüz. Anaksagoras’a göre şeyleri -burada “şeyler”den kasıt geleneksel dört unsurdur- düzensizlikten (kaos) düzene (kozmos) çıkarıp mevcut evreni şekillendiren, harekete geçirici ve nizam verici güç Nous’tur. Nous, evrendeki en saf şey, diğer tüm şeylerin bilgisine sahip olan akıldır. Lakin yine de “tinsel” bir şey değildir, çünkü Anaksagoras’dan geriye kalan fragmanlardan anlaşıldığı üzere Nous, şeyler arasında en saf ve ince olanı olmakla birlikte yine de maddi bir şeydir. Yani Nous’un evrendeki diğer şeylere önceliği zamansal değil, niteliksel bir önceliktir.

    Saydığımız bu iki isim (Herakleitos ve Anaksagoras) aklı insan varlığının bir kısmı olarak detaylıca ele almadıkları gibi, zaten onlardan geriye kalan fragmanlar sistematik bir bütün oluşturmaya yetecek düzeyde de değildir. Bu yüzden, insanın kognitif faaliyetinin öznesi olan aklı ele almak için zamanda biraz ileri gitmemiz gerekecek.

    Gidimli-Çıkarsamacı Akıl – Sezgisel Akıl

    Aklı hem kozmolojik hem de kognitif bir unsur olarak sistematik bir şekilde ele alan -bilinen- ilk filozof Aristoteles’tir (MÖ 384-322). Klasik felsefe geleneği açısından onu, hocası Platon (MÖ 427-347) öncelemekle birlikte, onun geride bıraktığı diyaloglar, geliştirdiği idealar kuramına rağmen, yine de Aristoteles’in eserine nispetle sistematik bir yapı arz etmez. Aristoteles’in eserini bütün yönleriyle ele almak da özetini yapmak da bu yazının boyunu aşmakla birlikte, onun içinde konumuzun sınırları açısından önemli olan şeyi ifade edebiliriz: Aristoteles’in sisteminde, evrende gördüğümüz -veya bildiğimiz- en yüksek faaliyet, düşünme faaliyetidir. Dolayısıyla onun için Tanrı’nın doğasını teşkil eden faaliyet de budur; lakin bu düşünme, birbirini izleyen adımlara sahip, öncüllerden sonuca varan, yani öncelik-sonralık takip etmesi açısından zamansal olan bir “gidimli-çıkarsamacı akıl” faaliyeti değildir. Bu düşünme, nesnesini zaman-dışı biçimde, doğrudan kavrayan, özne-nesne ayrımının olmadığı bir “sezgisel akıl” faaliyetidir. Çünkü Aristoteles’e göre Tanrı’da bilen, bilinen ve bilgi özdeştir; zira Tanrı, Tanrı olması bakımından düşüncesi en yüksek düşünce, bu en yüksek düşüncenin konusu da “en yüksek” şeydir, yani bizatihi kendisidir. Görüleceği üzere Aristoteles, düşünceyi ve dolayısıyla öznesi olan aklı, niteliği açısından kısımlandırmaktadır. Bu kısımlandırma onun kognitif psikolojisine de temel teşkil etmektedir.

    Aristoteles, insanın psişik yapısını, organizmanın en temel işlevlerinden başlayarak, katmanlı bir yapı olarak tarif eder. En altta beslenme ve üreme vardır ki bunlar organizmanın varkalımı ve soyun devamı anlamlarına gelmektedir. Bunun üstünde ise duyum bulunmaktadır. Duyumdan sonra ise imgelem-hayal gücü gelmektedir, duyumun hemen üstünde yer alan bu işlev, duyuma sıkı sıkıya bağlıdır. Hayal gücünün üstünde de düşünme bulunmaktadır; lakin bu düşünme, düşünmenin en aşağı biçimi olan öncüllerden sonuca varan, gidimli-çıkarsamacı akıl faaliyetidir. Bu ayrım son derece önemlidir, zira bu ayrım, Aristoteles’in kognitif psikolojisine has bir unsur olmayıp, bütün bir klasik gelenekte izi sürülebilen, genel kabul görmüş bir görüştür. Bu görüşün en önemli özelliği, aklın, hepimizin aşina olduğu o önermeler tesis eden, önermeler arasındaki ilişkilerden hareketle akıl yürüten, sebep-sonuç zincirini izleyen akıldan ibaret olmadığı, bunun aklın bir alt derecesi olduğudur. Gayet tabiî bir şekilde, şeylerin göze görünür doğal düzeninde bilen, bilinenden ayrıdır ve bilenin amacı kendisinden farklı bir şeyi bilmektir. Gidimli-çıkarsamacı akıl bu düzeyde işler. Bugün Batı dillerinde akıl kavramını karşılayan “ratio” ve “reason” kavram ikilisinden ilkinin Latince’de “ölçü”, ikincisinin ise İngiliz dilindeki anlamlarından birinin “sebep-neden” olmasıyla bu gidimli-çıkarsamacı akla tekabül ettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

    Gelgelelim, tıpkı Aristoteles’in Tanrı’sında bilinen-bilen ve bilgi ayrımı olmadığı gibi, insan aklında da bu tür bir yüksek “aracısız biliş” gerçekleştiren bir kısım söz konusudur. Aristoteles bu aklı “faal akıl” diye isimlendirir ve onu gidimli-çıkarsamacı akıldan ayırır. Aristoteles’in yaptığı bu ayrımı, daha sonra Farabi (872-950) ayrıntılandırarak birbirleriyle hiyerarşik ilişki içinde dört akıl (Bilkuvve, Bilfiil, Müstefâd, Faal ) tarif eder. En alt düzeyde herkesin sahip olduğu bilgi edinebilme gücü ve imkanı bulunur. Sonra ise bilginin temel ilkelerini ve doğru düşünmeyi öğrenen insanın ulaştığı akıl gelir. Üçüncü düzeyde, kendisi bilgiye ulaşan ve soyutlama gerçekleştiren akıl gelir. En üstte ise, insan olgunlaşmasının ulaşabileceği son menzil, evrenin insanda gerçekleştiği, onun akıl dünyasının bir nüshası haline geldiği, doğrudan kavrayış-seziş düzeyi gelir. Onun üstünde ise insana en yakın gök küresinin aklı olan, insan aklının en üst düzeyinde kendisiyle birleştiği Evrensel ya da Faal Akıl vardır. Bu noktada, Farabi’nin geliştirip İbn Sina’nın (980-1037) mükemmelleştirdiği, gök kürelerinin -ya da feleklerin- onları yöneten akıllarla birlikte hiyerarşik ilişkisine dayanan klasik kozmoloji ile kognitif psikoloji birleşmektedir.

    Değişenler ve Sonuç

    Şüphesiz buraya kadar aktarılanlar klasik felsefe geleneğine ve onun içerdiği -en başta- varlık ve kozmoloji görüşlerine yabancılık içinde olanlara eski zamanlara ait, insanlığın geride bıraktığı düşünüş biçimleri gibi gelecektir. Bir bakıma öyledirler, çünkü eskilerle aynı göğe bakıyor olsak da, aynı gözlerle bakmadığımız aşikâr: Nazar(bakış) manzarayı şekillendirmektedir. Batı’da cereyan etmekle birlikte sonuçları açısından Batılı kalmamış olan bilimsel gelişmeler, ilk köklü değişikliği kozmoloji alanında (bkz: Kopernik Devrimi) gerçekleştirmiş, böylelikle 16.yy’dan itibaren eski dünyanın bilginin hiyerarşik yapısı üzerine inşa ettiği temeller yıkılmaya başlamıştır. Çok geçmeden kozmoloji alanındaki değişimi diğer alanlar izlemiş, insan ve kognitif yetilerine dair görüşler de bundan azade kalmamıştır. Descartes’in (1596-1650) insan varlığını “uzamlı şey” ve “düşünen şey” olarak ikiye bölen meşhur Kartezyen ikiliği bu değişim sürecinin bir parçasıdır. Ancak Descartes’in “düşünen şey”e dair görüşünde klasik gelenekte olduğu şekliyle bir katmanlı-hiyerarşik akıl anlayışı söz konusu değildir. Eski kozmoloji anlayışının terk edildiği, evrenin akıldan arındırılarak mekanik ilişkiler üzerinden okunmaya başlandığı bir çağda, bu eğilimin en belirgin temsilcilerinden biri olan Descartes için düşünme, gidimli-çıkarsamacı bir faaliyet içinde öncüllerden sonuca ulaşmaktan ibarettir. Descartes bu “mütevazı” sınırları aşan bir akıl faaliyetinin sonucu olarak, “küllî hakikatler”e dair saf metafizik öneren felsefe sistemlerini, “hiçbir kesinlik” içermediklerini düşündüğü için güvenilmez bulur. Bu, yeni çağın niceliksel olmayan, dolayısıyla ölçülemeyen, sayılamayan, hesaplanamayan şeyi bilinebilir olmanın sınırları dışına çıkaran eğiliminin tipik bir örneğidir.

    Şimdiye kadar aktardıklarımızdan hareketle bakarsak, Batı felsefesinde “rasyonalizm” olarak adlandırılan ekolün tarihsel başlangıcına Descartes isminin yerleştirilmesi daha anlamlı hale gelmektedir: Aklın kapsamı, gidimli-çıkarsamacı faaliyetten ibaretse, böyle bir aklı “ilke”leştiren bir felsefenin kendisini ratio(ölçü) kökünden gelen bir kavramla ifade etmesi kadar doğal bir şey yoktur. Kısacası bu paradigma, içerdiği ön kabullerle yüzyıllardır insanlığın düşünüş biçimlerini ve bilimsel faaliyeti domine etmektedir. Bunun bir sonucu olarak bilim, kullandığı tekniği sürekli yenilemesine rağmen, başvurduğu kavramsal araçların yetersizliği tarafından sınırlandırılmaktadır. Bugün felsefenin görevlerinden biri de tam olarak budur: O sınırları genişletmek.

    KAYNAKÇA

    Arslan, Ahmet. İlkçağ Felsefe Tarihi 1 – Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi. 6. baskı. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2014.

    ———. İlkçağ Felsefe Tarihi 3 – Aristoteles. 4. baskı. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2014.

    Descartes, Renatus. Yöntem Üzerine Konuşma. Çeviren Çiğdem Dürüşken. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2013.

    Kaya, Mahmut, ed. İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri. 9. baskı. İstanbul: Klasik, 2014.

    Nasr, Seyyid Hüseyin. Üç Müslüman Bilge. Çeviren Ali Ünal. 8. baskı. İstanbul: İnsan Yayınları, 2016.

    Ross, David. Aristoteles. Çeviren Ahmet Arslan. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2011.

    Fotoğraf:  Skye Studios

    Felsefe
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikBirinci Pön Savaşı A | SPQRCAST S3B2
    Sonraki İçerik Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Yorum ve İnceleme

    Diğer İçerikler

    D84 INTELLIGENCE

    Transformation of the Sovereign in Liberal Democracy and Criticism of Liberalism from Schmitt’s Perspective

    16 Mayıs 2025 Deniz Nas
    Yazılar

    Kitap Yorum: Postmodern Durum, Jean-François Lyotard

    20 Şubat 2025 Birol Başkan
    Videolar

    Özgürlük: Yoksulluğun Panzehiri | Kitap Söyleşisi

    18 Şubat 2025 Bahadır Çelebi ve Burak Bilgehan Özpek

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Lozan Anlaşması, 1924 Anayasası ve Komisyon

    23 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Batık Maliyet mi, Gemileri Yakmak mı? İktidarın İzlediği Yolun Mantığı

    22 Mayıs 2025 Yazılar Alper Yağcı

    Gençlerin Sandıktan Uzaklaştığı Türkiye: Seçime Katılım Düşerken Umut Nerede?

    21 Mayıs 2025 Yazılar Deniz Gün Eraslan

    19 Mayıs 1919: Bağımsızlık Ruhunun Uyanışı ve Türk Gençliğine Bırakılan Emanet

    19 Mayıs 2025 Yazılar Erdal Kesin

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}