Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    • Destek Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
      • Kitap Yorum
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • ABD Gündemi
      • Avrupa Gündemi
    • daktilo2
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » İnşa Cinsiyetler
    daktilo2

    İnşa Cinsiyetler

    Birol Başkan2 Kasım 20255 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    “Ve o, erkek ve kadın olarak çiftleri yarattı.”
    Necm – 45
    “Tanrı insanlığı kendi suretinde yarattı; onları Tanrı’nın
    suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı.”
    Yaratılış 1:27

    Simsiyah, her daim cilalı, pırıl pırıl siyah ayakkabıları. Dizlere kadar çekilmiş, ayak bileklerini, baldırlarını sıkı sıkı sarmalamış siyah çorapları. Dizlerinden beline kadar daracık, parlak kömür kadife kumaştan pantolonu; dizlerde çoraplarının içine sokulmuş, belde ise deri kayışla bedene tutulu. Kayış yer yer görünmekte, zira beyaz ipekten gömlek pantolonun üzerine dökülü. Yakaları da dantelli, kollukları da. Kar beyazı bir iplikten ince ince dokunmuş. O gömlek üstüne siyah kadife kumaştan dikili bir yelek. Annesinin şefkati o yelekte cisim bulmuş, rüzgara ve soğuğa karşı o incecik bedeni korumak için kucaklamış. Gömleğin dantelleri boyundan ve kollardan dışarı salınmış. Omuzları o dışarı salınan tülle örtülü. Kollar sallandıkça koldan taşan tüller, o nazik eller ile dansta. Açık ten. Pırıl pırıl parlayan çakır gözler. Altın sarısı dalgalı saçlar. Görenlerin dönüp bir daha baktığı, güneş ışınlarının renkten renge soktuğu bir çocuk. Bir tek kanatları eksik. Sanki Rönesans resimlerinden fırlamış da New York sokaklarında kendini yürür bulmuş. O Cedric Errol, annesinin biricik oğlu.

    Cedric bir masal kahramanı. Frances Hodgson Burnett’in romanı ‘Little Lord Fauntleroy’ın baş karakteri. Cedric yetim. Babası bir İngiliz asilzadesi. O henüz küçükken vefat etmiş. Annesi bir Amerikalı. Fakir ancak dürüst. Protestan ahlaklı. Oğlunu da o ahlakla yetiştiriyor. Cedric sadece görüntüsü ile değil, ahlakı ile de meleksi. Romanın hikayesi Cedric’in hem fiziki hem ahlaki güzelliği ile Amerikalılara son derece karşı, önyargılı İngiliz asili dedenin sevgisini kazanması. Masum bir çocuk hikayesi gibi. Yüzeyde öyle. Özünde değil. Zira bu çocuk hikayesinin içinde 19. yüzyıl sonlarının Amerika’sının hegemonik anlatısı gizli. Hikayede yüceltilen şey beyazlık. Ancak her beyazlık değil, belirli bir beyazlık: Anglo-Saxon beyazlık. Protestan ahlakıyla yoğrulu beyazlık. Kökeni Avrupa’da, ama kaderi sürekli Batı’ya doğru göçle durulaşan, yükselen beyazlık.

    “Batıya doğru yol alır imparatorluğun seyri;
    Dört perde geçti çoktan,
    Beşincisi günle birlikte tamamlayacak dramı:
    Zamanın en soylu çocuğu, sonuncusudur.”

    Cedric bu hegemonik anlatının masum yüzü, ve popüler. Öyle popüler ki Cedric’in kıyafeti, -kadife ceket, dantel yakalar, kısa pantolon ve uzun dalgalı saçlar,- Fauntlorey takımı namıyla erkek çocuk modasına damga vuracak.

    Bu hegemonik anlatı Burnett’in romanının en bariz yönü. Romanın başka bir yönü daha var, yazarın kendisinin insani kısıtlar altında belki göremediği, göremeyeceği yönü. O da her çocuğun aslında ailesinin bir projesi olduğu inancını içeren yön. Bu inancın ilk ne zaman doğduğu, ve nasıl yayıldığı benim için meçhul. Ancak o dönemin hakim genel inancı ile uyumlu. Hatta o genel inancın adeta özel bir alanda temsili. O dönem aydınlanma çağıdır, hayatın her daim iyiye gittiğine, her daim geliştiğine, ve bunun insan aklı, iradesi ve çabası ile olduğuna dair sarsılmaz bir imanla inanılan ve o inançla hareket edilen bir dönem. Bütün bir toplumu reform veya devrimlerle dönüştürüp, yeniden inşa edebileceklerine inananların dönemidir. Bir çocuğun ailesi tarafından, daha ilerleyen yaşlarında, toplum ve devlet tarafından belirli bir doğrultuda inşa edilebileceği ve yoğrulabileceği inancı o dönem için çok da uçuk bir fikir değildir. Dönem sosyal Darwincilik dönemidir, eugenics dönemi.

    Öncesinin bin yıllar boyunca hakim bakışı Platonik. Her insanda değişmeyen, bozulmayan bir özün olduğu inancı. Kanunlar’dan hatırlayın: Tanrılar bazılarının hamuruna altın karıştırır, bazılarınınkine gümüş, bazılarınınkine demir ve bronz. Plato’nun asil yalanı. Aslında bu Platonik bakış Burnett’te de sezilir. Asilzadenin oğlunun asilzadeliği gibi. Cedric’in iyiliğinin doğal olması gibi; saçlarının sarılığı, görüntüsünün meleksiliği kadar. Irkçılık da bir nevi Platonik değil midir? Öte yandan romanda Cedric’in sevimliliğine, sevinirliğine, iyiliğine annenin katkısını kabul de vardır. Nitekim annenin İngiliz asilzade dedenin saygısını kazanması bu katkının kabulüdür.

    Diğer bir deyişle romanın içinde çocukların anne babaları tarafından şekle sokulabileceği inancı içkindir. Ve bu inancın çağrışımları vardır. İnsanın hayal gücünün sınırları yoktur. Çocuk anne ve baba tarafından şekle sokulabiliyorsa artık hayal gücünü iteleyen bir etken de korkudur. Bütün erkek çocuklarının Cedric’in bir benzerine dönüşmesi hayalinin yarattığı korku. Erkek çocuklarının kız gibi görünmesi, kızlaşması korkusu. Bu korku Cedric’in imajını kamusal tahayyülde öylesine dönüştürecektir ki… Cedric nihayetinde kızlıkla özdeşleşecektir. Nitekim romanın 1888 yılında yapılan ilk tiyatro uyarlamasında Cedric’i bir kız çocuğu, Elsie Leslie canlandıracaktır. Daha sonraki uyarlamalarında, ikili cinsiyet bakışının hakim olduğu nispeten muhafazakar bir toplum için belki daha vahimi; kız gibi görünen, ama kız olmayan erkek hayali.

    Cedric bir zaman sonra kamusal tahayyülde açıkça ‘sissy’ figürüne dönüşecektir. Sigmund Freud bu çalkantılı dönemde ortaya çıkacak ve mezkur korkunun yersiz olmadığına hükmedecektir. Zira Freud’e göre, insan evladında cinsiyetin gelişimi doğuştan bir özün içinden geçtiği ve o geçiş boyunca dönüştüğü süreçtir. Belirli aşamaları olan bir süreç: oral, anal, fallik, gibi. Sürecin ‘sağlıklı’ sürmesi, -erkek evladın sorunsuz adamlaşması, kız evladın sorunsuz kadınlaşması,- anne ve baba figürlerinin kritik katkısı ile mümkündür. Freud’un cinsiyet kuramı açısından Cedric’in dramı nettir. Baba figürünün yokluğunda bu süreci sağlıklı sürdürememe ve özünü adamlığa dönüştürememe.

    Yirminci yüzyılın en uzun soluklu ve halen daha bütün şiddetiyle süregiden kültürel mücadelesinin belki ilk rauntları. Mücadelenin bir tarafı Freud gibi cinsiyete Platonik bakan taraf. Erkeklik ve kızlığın özde olduğu, ancak nihayetinde “doğru” süreçte keşfedilmesi gerektiğini iddia eden taraf. Diğer taraf ise, erkeklik/adamlığın ve kızlığın/kadınlığın bir özünün olmadığı, tamamen toplumsal inşa olduğunu iddia eden taraf. Simone de Beauvoir netliğinde “kadın doğulmadığı, kadın olunduğu”nu iddia eden taraf. Mücadele de haliyle ikili cinsiyet ayrımı üzerine. Bir taraf ayrımı olabildiğince netleştirme ve derinleştirme peşinde. Diğer taraf ayrımı olabildiğince bulanıklaştırma, hatta ayrımın varlığını dahi inkar peşinde.

    Bugün cinsiyetlere atfettiğimiz onlarca, yüzlerce, çoğu sembolik, performatif özellik bu mücadelenin diyalektiğinin neticesi aslında. Mesela, en basitinden, erkeklik ve kızlıkla özdeşleştirilen renkler; erkeklerin mavi, kızların pembe ile. Giyim tarihçisi Jo Barraclough Paoletti’ye göre 1940’lı yıllarda kurulan bir özdeşleştirme bu. Daha öncesinde bugünkü netliğinden yoksun bir özdeşleştirme. 1936 yılı tarihli Frederick Jackson imzalı bir erkek çocuğu elbisesi tastamam pespembe. Wikimedia’da mevcut.

    Aslında tam tersi de olabilirdi. Pembe tutkunun, saldırganlığın rengi kırmızının bir tonu olduğu için pekala erkek rengi olarak da kodlanabilirdi. Mavi ise dinginliğin, huzurun temsili olarak kadınlarla. Bu şu demek: Renk kodlaması gibi erkeklik veya kadınlıkla özdeş bir çok şeyin o kültürel mücadelenin içinde şekillenmiş olması.

    Bugünün erkekliği ve kadınlığı bu yüz küsür yıllık mücadelenin ürünü. Ancak mücadele bu kadarlıkla kalmadı. Cinsiyetin kendisine bakış değişti. Özellikle cinsiyetin inşa olduğu iddiasının doğal neticesi olarak. Erkeklik ve kadınlık bir keşif veya inşa süreci ise neden sadece iki cinsiyet kalıbında olsundu?

    Sosyoloji
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikEnflasyon Düşmüyor: Günü Kurtar(a)mamak!
    Sonraki İçerik Z Kuşağı Neden Seviş(e)miyor?

    Diğer İçerikler

    daktilo2

    “Lost in Translation”: Merz’in Türkiye Ziyaretinden Geride Kalanlar

    2 Kasım 2025 Ayşe Yürekli
    daktilo2

    Osmanlı’da Okuryazarlık Gerçekten Yüzde 54 müydü? Kemal Karpat’ın Rakamlarının Şifresi

    2 Kasım 2025 Alper Yağcı
    daktilo2

    Z Kuşağı Neden Seviş(e)miyor?

    2 Kasım 2025 Umut Dağıstan

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Refah Devletlerinin Sonu mu Geliyor?

    31 Ekim 2025 Çeviriler Daktilo1984

    Yapay Zeka Demokrasileri Yıkabilir

    28 Ekim 2025 Yazılar Cem Özen

    Kitap Yorum: Eski Fikirler İçinde Yenilerini Bulmak, Brad Lips

    28 Ekim 2025 Yazılar Selim Yıldırım

    Ahmet Sözen: Kıbrıs meselesinde resmi müzakere sürecinin başlayabilmesi için dışsal dinamiklere de ihtiyaç var

    26 Ekim 2025 daktilo2 Röportajlar Gökhan Korkmaz

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Kasım 2025
    • Ekim 2025
    • Eylül 2025
    • Ağustos 2025
    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • daktilo2
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}