[voiserPlayer]
Rusya silahlı kuvvetlerinin Ukrayna topraklarını işgal etmeye başlaması ile tırmanan Ukrayna Krizi, İran İslam Cumhuriyeti’ni de devam eden uluslararası krize yönelik bir politik tavır almaya zorladı. Orta Doğu ülkeleri arasında Rusya’nın işgaline en açık diplomatik desteğin Tahran yönetimi tarafından verildiği görülüyor. Bu açık diplomatik desteğin gerisinde ise çok boyutlu bir kısım nedenler mevcut.
İran, işgalin ilk gününden itibaren Moskova yönetiminin söylemine muvafık bir diplomatik söylem geliştirdi. İşgalin asli sorumluluğunu, ABD’nin ve genel olarak Batı ittifakının takip ettiği politikalara atfeden bu söyleme göre Rusya, kendisine yönelik güvenlik tehditlerine karşı tedbir almaya mecbur bırakıldı. İşgalin başladığı gün Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştiren İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, kendilerinin de NATO’nun genişlemesinin farklı bölgelerdeki muhtelif ülkelerin güvenlik ve istikrarına ciddi bir güvenlik tehdidi teşkil ettiği görüşünde olduklarını ifade etti. Ülke yönetiminin başı konumundaki dini lider Ali Hamaney ise 1 Mart tarihindeki beyanatında, Ukrayna’nın bu savaşta bir kurban olduğunu, ancak gerçek suçlunun ülkede bir kadife devrimi tahrik ederek Ukrayna’nın iç işlerine müdahale eden ABD yönetiminin olduğunu ileri sürmüştü.
İran’da iktidara yakın yazılı ve görsel medyada Ukrayna Krizi böylesi bir söylemsel çerçeve içerisinde ele alınmaya devam ediyor. İşgalin başlamasından dört gün sonra, Kayhan gazetesinde çıkan bir değerlendirmede savaşın sebebinin, yakından bakıldığında, uzun yıllardır Rusya’nın sınırlarındaki bir ülkede askeri ve istihbari üs kurmaya çabalayan ABD olduğu iddia edilmişti. Bu söylem, bir yandan Tahran yönetiminin stratejik iş birliği içerisinde olduğu Rusya’yı, işgalin sorumluluğundan ve ortaya çıkardığı insan hakları ihlallerinden mahfuz kılıyor. Diğer taraftan ise dolaylı şekilde İran’ın farklı ülkelerdeki açık ve gizli askeri müdahalelerine bir meşruiyet isnat ediyor.
Tahran yönetiminin Rusya’ya verdiği uluslararası destek, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda (BMGK) Ukrayna Krizi’ne dair yapılan üç oylamadaki tutumu ile de kendini gösterdi. 2 Mart tarihinde kabul edilen ve Rusya’nın askeri güçlerini Ukrayna topraklarından “hemen, tamamen ve şartsız” geri çekmesini talep eden karar için yapılan oylama ile, 24 Mart tarihinde kabul edilen Ukrayna’ya yönelik saldırganlığın insani neticeleri başlıklı karar için yapılan oylamada İran çekimser kalmıştı. 7 Nisan tarihinde kabul edilen ve Rusya’nın BM İnsan Hakları Konseyi’ndeki üyelik haklarını askıya alan karar için ise İran olumsuz yönde oy kullandı. Mukayese açısından, Mısır’ın ilk iki oylamaya evet oyu verip üçüncü oylamada çekimser kaldığını, Türkiye’nin ise her üç oylamada evet oyu verdiğini hatırlatalım.
İran’ın krizin başından bu yana Rusya ile mutabakat halinde bir diplomatik görünüm sergilemesinin bir takım yapısal jeopolitik nedenleri mevcut. Her şeyden önce İran’ın ABD ve müttefikleri ile arasındaki çok katmanlı mücadelede, hasımlarının kendi mücadele sahalarını genişletmeleri, İran’ın dış politika elitleri tarafından ülkenin maruz kaldığı stratejik baskının başka mecralara kayması noktasında bir kazanım olarak telakki ediliyor. Son dönemde, Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi ile Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı’ndan muzaffer çıkarak Kafkasya jeopolitiğinde Bakü’nün ve müttefiklerinin ağırlığının artması gibi bölgesel gelişmeler, Tahran yönetimi için Rusya ile ilişkilerin tahkim edilmesini önemli hale getirmiş durumda.
Bununla beraber, Tahran yönetiminin Rusya yanlısı diplomatik tavrı, ağırlıklı olarak iki ülke arasındaki ilişkilerin doğasına ve seyrine istinat ediyor. İran, mevcut küresel şartlarda BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden birisi de olan Rusya ile tesis etmeye çalıştığı stratejik ortaklığı, sahip olduğu stratejik zafiyetleri telafi edecek ve maruz kaldığı küresel tecridi izale edecek bir vasıta olarak değerlendiriyor. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin göreve geldikten sonra, ilk ikili yurtdışı ziyaretini Moskova’ya yapmış olmasının ardında bu muhasebe yatıyor. Rusya’nın temsil ettiği stratejik alternatif, maruz kaldığı uluslararası yaptırımları aşabilmek amacıyla İran’ın takip ettiği “faal mukavemet/aktif direniş” stratejisinin asli bir unsurunu teşkil ediyor.
Bu çerçevede, Rusya ile tesis edilen ve takviye edilebilecek askeri ilişkiler, İran’ın askeri modernizasyon çabalarında kayda değer bir konuma sahip. 2016 yılında teslimatı yapılan S-300 hava savunma sistemleri, iki ülke arasındaki askeri iş birliğinin son dönemde göze çarpan örneklerinden. Askeri münasebetlerin yanında, İran ile Rusya arasındaki iktisadi ilişkilere de Tahran yönetimince özel bir önem atfediliyor. İran’ın Rusya ile arasındaki 2019 yılında 2 milyar $ olan ticaret hacminin 2021 yılında iki kat artarak 4 milyar $’a çıkması, iki ülke arasındaki ekonomik iş birliğinde kayda değer bir ilerlemeye işaret ediyor. 2021 yılında, İran’ın Rusya’ya ihracatının tarihinde ilk defa 1 milyar $ seviyesinin üzerine çıkması da bir diğer gösterge.
İran açısından Rusya ile ticari ilişkilerin hassas boyutlarından birisini gıda güvenliği teşkil ediyor. Susuzluk ve kuraklık gibi ciddi çevresel sorunlar ile karşı karşıya olan ve tarımda kendine yeterliliği sağlaması imkansız olan Tahran yönetimi için gıdaya erişim, iktidarın meşruiyeti ve sosyal desteğin idamesi noktasında ehemmiyet arz eden bir konu. İran’ın bir önceki mali yılda yapmış olduğu 52 milyar $’lık ithalatın 19 milyar $’ını başta buğday, arpa ve mısır olmak üzere temel gıda ürünleri oluşturuyor. Bu, % 36,5 gibi görece yüksek bir orana tekabül ediyor. Halihazırda İran, Rusya’dan en fazla tahıl ithal eden ülke haline gelmiş durumda. Rusya’dan gıda ithalatının yüksek hacimde ve kesintisiz devam etmesi, İran için ikili ilişkilerdeki bir diğer hassas mevzu.
Elbette, özellikle Orta Doğu olmak üzere, İran’ın bölgesel politikalarında Rusya ile yakın ortaklık ve sorunsuz eşgüdüm, bu politikaların etkisini artıran ve sürdürülebilirliğini temin eden bir rol oynuyor. Örneğin, Suriye’de iki ülke arasındaki operasyonel ve diplomatik işbirliği, İran için “direniş ekseni” olarak tarif ettiği jeopolitik mücadele sahasında merkezi konumda bulunan Suriye’deki Esad rejiminin iktidarını muhafaza eden temel etkenlerden birisi. Bölgedeki diğer birçok gerilim ve kriz alanlarında da Rusya’nın İran’a verdiği örtülü destek söz konusu.
İşgalin başlangıcından beri Rusya’ya taraftar tavrından taviz vermeyen Tahran yönetimi için Ukrayna Krizi’nin ortaya çıkarabileceği fırsatlar ve faydalar da yok değil. Ukrayna Krizi’ne dair yapılan değerlendirmelerde göz ardı edilen bir husus olarak, işgalin maliyetlerinin Rusya için sadece hasım ve rakiplerine karşı değil, dost ve müttefiklerine karşı da bir zafiyet yarattığına işaret edilmeli. İran’ın Rusya ile tesis ettiği stratejik ortaklık ilişkisi, Moskova yönetimi lehine bir güç asimetrisini bünyesinde barındırıyor. Ukrayna Krizi bağlamında bir örnek olarak, 9 Mart tarihinde Rusya’nın Tahran büyükelçisi Levan Cagaryan düzenlediği basın toplantısında, İran medyasından “savaş” ve “işgal” kelimelerini haberlerinde kullanmamasını istedi. Ancak, İran’ın iç işlerine müdahale sayılabilecek bu tavır, İranlı yetkililer tarafından ciddi bir tepki ile karşılanmadı. Rusya’nın maruz kaldığı diplomatik ve ekonomik müeyyidelerin Rusya dış politikasında oluşturacağı hasarın, bu ülke ile arasındaki münasebetlerde Tahran yönetiminin konumunu güçlendirmesi beklenebilir.
Tahran yönetimi için Ukrayna Krizi’nin ortaya çıkarabileceği bir diğer fırsat da küresel enerji piyasalarında Rusya’ya yönelik yaptırımlar neticesinde özellikle petrol arzında ortaya çıkan ve artması beklenen sıkıntı ve bunun neticesinde petrol fiyatlarında yaşanan oynaklık. Kanıtlanmış petrol rezervlerinde dünyada dördüncü sırada yer alan İran, Rusya’yı küresel enerji piyasalarında kenara itmeye çabalayan ülkeler tarafından makul bir alternatif olarak değerlendirildiği takdirde dış politikasında daha geniş bir hareket serbestliği kazanabilir. Halihazırda Viyana’da devam etmekte olan nükleer müzakerelerin bir anlaşma ile neticelenmesi halinde, belirli hudutlar dahilinde, bu ihtimalin hayata geçmesine kesin gözüyle bakılabilir.
İran, Orta Doğu devletleri arasında Rusya’nın Ukrayna işgaline en fazla desteği veren ülke olarak öne çıkıyor. Bu durumun İran dış politikasından ve Rusya ile arasındaki münasebetlerin tabiatından kaynaklanan nedenleri bulunuyor. Bununla birlikte Ukrayna Krizi, Tahran yönetimi için fırsatlar da sunuyor. İran’ın Rusya ile tesis ettiği stratejik ortaklık ilişkisi, Moskova yönetimi lehine bir güç asimetrisini bünyesinde barındırıyor. Tahran yönetimi için Ukrayna Krizi neticesinde stratejik ortağının belirli derecede zayıflaması, hiç de olumsuz bir gelişme değil.
Fotoğraf: Faruk Kaymak