[voiserPlayer]
Bir ülkenin liderinin verdiği kararların rasyonel olup olmadığını saptayabilmek için hem dış politikadaki hem de iç politikadaki faktörlerin beraber değerlendirilmesi ve liderin bu kararları hangi oyun içerisinde aldığının göz önünde bulundurulması gerekiyor. Bir ülke iç politikasında belli bir oyun içerisinde hareket ederken dış politikasında başka bir oyun türü içerisinde olabilir. Bu yazıda ben Türkiye’nin iç siyasette “geyik avı” (stag hunt) oyunu içerisinde hareket ederken, dış politikada artık “korkak tavuk” (chicken game) oyunu içerisinde olduğunu savunuyorum. Ana argümanım ise AKP hükümetinin dış politikadaki “korkak tavuk” oyunu içerisinde almış olduğu riskli kararlar ile iç siyasetteki “geyik avı” oyununu oynamasının birbiriyle ilişkili olduğu. Diğer bir ifadeyle, iç ve dış politikada oynanan oyunlar birbirlerini besliyor ve bir kısır döngü yaratıyor.
Bu yazıda, ilk olarak, Türkiye’nin dış politikada yaşamış olduğu S-400 krizini korkak tavuk oyunuyla açıkladıktan sonra, iç siyasette 31 Mart’a gelen süreci ve ülke içerisindeki ittifakları geyik avı oyunu aracılığıyla anlatmaya çalışacağım. Sonrasında ise, karar alıcı olarak AKP’nin sergilediği irrasyonel davranış biçimleri, bu iki analiz düzeyinde gerçekleşen olaylar çerçevesinde değerlendirilecektir.
Dış Politikada Korkak Tavuk Oyunu: S-400 Krizi
Korkak tavuk oyunu bazı dizi ya da filmlerde gördüğünüz sahnelerden yararlanılarak oluşturulmuş bir oyun aslında. Oyunun en basit versiyonunda iki oyuncu var. Karşılıklı olarak arabalarının içinde duruyorlar ve arabalarını birbirlerine doğru sürüyorlar. İki seçenekleri var: ya son gaz karşıdaki oyuncunun üzerine gitmek ve arabaların çarpışması ya da son anda ölümden kurtulmak için sağa kırıp korkak tavuk olmayı göze almak. Bu oyunun sonuçlarına baktığımızda ise oyun teorisi içerisinde oluşturulan mahkumun ikilemi ya da geyik avı gibi diğer ünlü oyunların aksine sonuçlarının çok daha hayati olduğunu görüyoruz. Spesifik bir örnek vermek gerekirse bu tarz bir oyunu Soğuk Savaş sürecinde ABD ve Sovyetler arası nükleer silah yarışında görebiliriz. Her iki taraf da arabayı sağa kırmazlarsa karşılıklı yok olmanın yaşanacağını biliyorlardı ve Küba Krizi esnasında aslında arabalarını sağa kırmayı tercih ettiler. Burada asıl odaklanmamız gereken şey oyunun sonuçlarının çok farklı olması ve bu sonucun aktör davranışlarını kaçınılmaz olarak değiştirecek olması.
S-400 krizine dönecek olursak eğer, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almak istemesi son dönemde bir krize dönüşmüş olsa bile süreç o kadar da yeni bir süreç değil. 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrası süreçte Türkiye darbenin arkasında ABD desteğinin olduğunu düşünmesi üzerine zaten S-400 anlaşması için ana zemini hazırlamış ve 2017 yılının sonunda anlaşmanın imzalandığıyla alakalı haberler ajanslara düşmüştü. Sürecin bu ilk zamanlarında bir darbe teşebbüsü sonrası ülkenin OHAL durumuna girmesiyle beraber aslında yaşanan otoriterleşme süreci uluslararası arenada demokratik ülkeler tarafından tolere edilebilecek düzeydeydi. Fakat, sonrasında OHAL’in süresinin uzaması ve bu süreç içerisinde parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçmemize yol açan referandum gibi olağanüstü hal içerisinde yapılmaması gereken olayların yaşanmasıyla beraber, demokratik normlardan uzaklaşıldı ve Batı’yla belli sorunlar ortaya çıkmaya başladı.
Bu süreçte Türkiye ise, özellikle beka söylemi üzerinden güvenlik konusunda, alternatif yollar arayarak Rusya ve İran’la yakınlaşmaya başladı. Bunun bir örneği olarak Suriye krizi esnasında sadece Batı bloğuyla beraber hareket etmektense Astana görüşmeleri aracılığıyla Suriye’deki IŞİD tehlikesine Rusya ve İran’ın yanındaki bir oyuncu olarak hareket etmeyi seçmesi gösterilebilir. Bu tarz farklı ittifakların içine girme arayışının yanında ise Türkiye güvenliğini sadece NATO’nun sağladığı askeri teçhizat üzerinden sağlamaktansa Patriot’lara alternatif olarak Rusya’nın ürettiği S-400 savunma sistemini kullanmayı da tercih etmiş durumda. Fakat, NATO üyesi bir ülkenin Rusya’nın sahip olduğu en önemli savunma mekanizmalarından birine sahip olması özellikle ABD tarafından pek kabul edilebilecek bir olay değil. Soğuk Savaş bitimi sonrası NATO misyon değişikliğine giderek etki alanını tüm dünyaya genişletmiş olsa bile kurumun özünde hala genel askeri tehdit algısı Rusya’dan geliyor. Türkiye’nin bu hamlesinin sonuçlarının ne olacağı hala net değil ama ABD’nin tepkilerindeki sertlik Trump’ın söylemlerinde de net bir şekilde görünüyor ve 31 Temmuz’a kadar süre verip Türkiye’yi F-35 üretim aşamasından çıkarıp uçakları teslim etmeme yaptırımlarından da anlaşılıyor. Bu sebeplerden dolayı burada kurulan oyunun bir tarafında Türkiye varken diğer tarafında ise belli yaptırımlarda bulunacağını söyleyen – ki NATO’dan çıkarılma çok düşük bir ihtimal olsa bile bu oyunun en hayati sonuçlarından birisi olabilir – ABD öncülüğündeki NATO var. Diğer taraftan, realist bir perspektiften bakarsak eğer, Türkiye’nin S-400’leri almış olduğu Rusya bu oyunda Türkiye’nin yanında gibi görünse bile aslında oyunun belli bir yerinde bu desteğini çekebilir ya da sadece kısmi olarak destek verebilir. Her iki ihtimalde de oyunun sonuç matriksine baktığımızda (payoff structure), Türkiye bu çarpışmadan büyük bir hasarla çıkacak gibi duruyor.
Burada anlatmış olduğum süreç bir ülkenin alternatif ittifak arayışı olarak görülebilir ve bu tarz bir arayış otomatik olarak tarafların korkak tavuk oyunu içerisinde olduğunu göstermez. Fakat, burada oynanan oyunu korkak tavuk oyununa dönüştüren belli değişkenler var. Öncelikle Erdoğan iç siyasette sonraki kısımda bahsedeceğim seçim süreci ve ekonomik kriz gibi sorunlarla uğraşırken, dış politikada bir başarısızlık kaldırabilecek lükse sahip değil. Sürecin başından beri muğlak bir tavır takınarak S-400’lerin kesin bir gereklilik olduğunu belirtmemiş olsaydı eğer, bu anlaşmadan cayması durumunda iç siyasetteki seçmen maliyetleri (audience costs) bu kadar yüksek olmayacaktı. İç siyasette oluşturmuş olduğu Cumhur İttifakı’na rağmen İstanbul seçimlerini kaybetme ihtimali bulunduğu için dış politikada göstermiş olabileceği herhangi bir zayıflığın iç politikada kendisine oy kaybı olarak dönebileceğinin farkında. Bundan dolayıdır ki S-400’leri alma fikrinden hiçbir şekilde taviz vermeyerek Erdoğan aslında oyunu herhangi bir alternatif ittifak kurma oyunundan korkak tavuk oyununa dönüştüren kişi.
İç Siyasette Geyik Avı Oyunu: İttifaklar ve Seçimler
Korkak tavuk oyunu hem iç siyasette hem de dış politikada olası sonuçlarından dolayı çok nadir görünen bir oyun olmasına rağmen geyik avı belki de siyasette en sık karşılaştığımız oyun türü. Geyik avı oyununda iki oyuncu ava çıkıyorlar ve önlerinde sadece iki seçenek var: ya tavşan avlayabilirler ya da geyik. Fakat, oyunun kurallarına göre geyiği bir oyuncunun tek başına avlaması mümkün değil; geyiğin öldürülebilmesi için iki oyuncunun beraber hareket etmesi gerekiyor. Tavşan ise tek bir oyuncunun tek başına avlayabileceği bir av türü. Oyunu ilk defa duyanlar için iki oyuncunun beraber geyiği avlaması mantıklı gelebilir. Çünkü geyiği avlayabildikleri ve eşit bir şekilde paylaşabildikleri takdirde tek bir tavşana göre çok daha uzun süre beslenebilirler. Fakat, sorun şu: beraber hareket etmeye karar verseler bile oyunculardan birisi son anda tavşana yönelebilir. Eğer bir oyuncu tavşana diğer oyuncu geyiğe yönelirse, tavşanı avlayan oyuncu karnını doyurabilir ama geyiğe yönelen oyuncu geyiği tek başına avlayamayacağı için aç kalır. Oyunun sonucuna gelirsek, kandırılan oyuncu için yani geyiği tek başına avlamaya çalışıp aç kalan oyuncu için bu sonuç çok hayati bir sorun teşkil etmiyor, çünkü bir dahaki avda diğer oyuncularla alakalı kazandığı bilgiler sayesinde daha temkinli davranıp aç kalmayabilir.
AKP ve MHP’nin ittifak oluşturup seçimlere girmesi bu oyuna türüne bir örnek olarak verilebilir. Ayrı ayrı seçimlere girmeleri durumunda meclisteki çoğunluğu sağlayamayacaklarını bildikleri için aslında tavşanla yetinmek istemeyip beraber geyik avlamayı tercih ediyorlar. Bu beraber hareket etmenin bir sonucu olarak da Cumhur İttifakı’nı oluşturmuş durumdalar. Bu ittifakın karşı tarafında ise Millet İttifakı’nı görüyoruz ki buradaki aktörler de benzer bir rasyonaliteyle hareket ederek ayrı ayrı tavşan avlamaktansa beraber geyik avlamayı tercih ediyorlar. Aslında AKP’nin 2002’de başa gelmesinde bu yana iç siyasette oynanan oyun türü bu değil çünkü AKP bu zamana kadar geyiği tek başına avlayabilecek güce sahipti fakat 2018’in Haziran ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yüzde 50 oyun altında kalıp seçimin ikinci tura kalma ihtimalinin oluşması üzerine 2018’in Şubat ayında bu ittifakın kurulduğunu görüyoruz.
Bağlantı Noktası: AKP Hükümetinin Siyasi Çıkarları
Peki, bu iki oyunu birbirine ne bağlıyor? Her iki oyunun da pivot aktörü AKP hükümeti olduğuna göre, bu soruya verilecek en kuvvetli cevap “AKP hükümetinin siyasi çıkarları” şeklinde olacaktır ve bu durum dış politikada oynanan oyunu açıklayan değişkenin iç politikada oynanan oyun olduğunu gösterir. Diğer bir ifadeyle, AKP iç politikada siyasi ikbalini temin etmek için bazı ittifaklar kurmuş ve bu ittifakların devam etmesi onu dış politikada korkak tavuk oyununu oynamaya zorlamıştır. 7 Haziran 2015 tarihindeki seçim mağlubiyetinden sonra, AKP milliyetçi bir ajandaya dönmüş ve kendi iktidarını ulusal güvenlik söylemi ile meşrulaştırmıştır. Bunu yaparken, muhalefet partilerine yönelen seçmeni ikna edecek yaratıcı siyasi öneriler geliştirmek yerine bu yönelişi kriminalize etmek gibi bir yöntem benimsemiştir. Bunu yapabilmek için, her sorunu güvenlikleştirmeyi beceren ve kendi görüşlerini benimsemeyen alternatif sesleri “vatan hainliği” ile yaftalama konusunda mahir ve tecrübeli aktörlerle işbirliği yapmayı seçmiştir. Milliyetçi ve ulusalcı aktörler ile yapılan ittifak, Türkiye’nin Kürt meselesindeki yaklaşımını değiştirdi ve dolayısıyla Suriye politikasında Rusya ile işbirliği yapmasını beraberinde getirdi. İç politikadaki hayatta kalma ihtiyacı, bu gelişmeler ile tatmin olmuş gözükse de, AKP dış politikada yeni bir oyun başlattı ve Türk-Amerikan ilişkilerinin gerilmesine, hatta ilişkilerin bir korkak tavuk oyununa dönüşmesine yol açtı. Bu dış politikada oynanan korkak tavuk oyunu aynı zamanda iç siyasette yaşanan ekonomik krizi etkileyen ana faktörlerden birisi. Ekonomik kriz bahsettiğimiz iç ve dış politikadaki kısır döngüden çıkışı sağlayacak olan ana faktör olarak görülebilir.
Kısır Döngüden Çıkış: Ekonomik Kriz Faktörü
31 Mart’taki yerel seçimlere gelen süreçte ise AKP’nin MHP ile beraber Cumhur İttifakı’nı kurmasına rağmen özellikle ekonomik krizden dolayı geyik avı oyununda geyik avlayabilip avlayamayacakları pek net değildi. Seçim öncesi yapılan ekonomik bazlı seçim tahminlerinin doğru çıkması üzerine ise bu süreçte Cumhur İttifakı’nın nispeten önceki seçimlere göre daha başarısız olmasının ve 3 büyük şehrin kaybedilmesinin arkasında ana faktörün ekonomik kriz olduğunu söyleyebiliriz.
Ekonomik krizin bu süreçte Cumhur İttifakı’nın başarısızlığına etki eden en önemli değişkenlerden birisi olmasından dolayı bu konuyu açıklamak için artı bir parantez açmakta yarar var. Çünkü ekonomik kriz hem iç siyasetteki değişkenlerden hem de dış politikadaki değişkenlerden etkilenen bir olgu. Demokrasiden uzaklaşma ve otoriter bir ülke haline gelme durumunun ilk yansımaları aslında ekonomideki sorunlar aracılığıyla hissediliyor. Bunun da sebebi gayet açık aslında. Hukukun ve kurumların işlemediği ya da gelişi güzel işlediği bir ülkede hiçbir yatırımcı yatırımlarının güvenliğinden emin olamıyor. Yani, hem otoriterleşmeden kaynaklanan dış yatırımların azalması hem de üretim odaklı bir ekonomi politikamızın olmaması içinde bulunduğumuz ekonomik krizin asıl sebeplerinden ikisi. Ancak bu sebeplere ek olarak, dış politikada oynanan korkak tavuk oyununun da ülke ekonomisi üzerinde yarattığı baskıdan da bahsetmek gerekiyor. Zira, S-400 meselesinden ötürü yaşanabilecek yaptırımlar, ekonomi üzerinde uzun zamandır ciddi bir baskı yaratıyor ve bu durum bir süre daha devam edecek.
Otoriterleşme ve batı karşıtlığının yarattığı memnuniyetsizlik ise AKP’nin ve onun etrafında kenetlenen iktidar bloğunun popülaritesini hızla aşındırıyor. 23 Haziran İstanbul yerel seçimlerinde, iki aday arasındaki oy farkı 800 bini geçti. İktisadi sorunlar devam ederse bu durum bütün ülkeye yansıyacak ve AKP iktidarını kaybedecektir. Böyle bir durumda ortada ne geyik avı ne de korkak tavuk oyunu gibi oyunlar kalacaktır.
Sonuç Yerine
Sonuç olarak 31 Mart’ta Erdoğan iç siyasette ve dış politikada almış olduğu kararların seçmen maliyetinin çok yüksek olduğunu görmüş durumda. Dış politika analizi literatüründe de sıkça bahsedildiği gibi, dış politikada korkak tavuk oyunu oynayan bir aktör bu oyundaki risklerin etkisiyle beraber iç siyasette riskli hamlelere yönelebilir, rasyonaliteden uzaklaşabilir ya da belli bilişsel uyumsuzluklar (cognitive dissonance) yaşayabilir. Veya bu yazıda bahsedildiği gibi, iç siyasette oynanan geyik avı oyunu, bir aktörün dış siyasette korkak tavuk oyununa yönelmesini zorunlu kılabilir. Ne var ki, Erdoğan’ın 31 Mart ve 23 Haziran arası süreci istediği gibi yönetemediğini ve İmamoğlu ile Yıldırım arasındaki farkın 13 bin seviyesinden 800 bin seviyesine çıktığını görüyoruz. Yani iç-dış etkileşimi Erdoğan’ı iktidarda tutmak yerine, onu iktidardan uzaklaştıran bir patika oluşturuyor. Rasyonel bir aktörün bundan sonra yapması gereken, içeride ve dışarıda oynadığı oyunları gözden geçirmektir. Bu sadece kendi iktidarı için değil aynı zamanda ulusal menfaatler için de elzemdir. Unutulmamalıdır ki, iç siyasetteki oyunun kuralları dış politikadaki oyunun kurallarından daha farklıdır ve korkak tavuk oyununu kaybetmenin sonuçları geyik avı oyununu kaybetmekten çok daha hayati olacaktır.