
Muhtarlığın Anatomisi: Mütevazı Köşkler, Dışlanma ve Dostlar Alışverişte Görsün
31 Mart Seçimleri’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi için yenilenmesi kararının ardından, aynı seçimde yarışan diğer birimler göz ardına atıldı ve gündem oluşturamadılar. Oysa bu seçimde konuşulması gerekenlerden biri muhtarlık yarışlarıydı. Ülkedeki en küçük mahalli birimlerin başında seçimle gelen kişilerin bulunması, hepimizin yaşadığımız yer hakkında söz sahibi olduğumuz illüzyonunu başarıyla yansıtmakta. Peki, seçtiğimiz bu adaylar gerçek hayatta ne işimize yarayacak? Mahallesindeki muhtara bilerek isteyerek ve getirdiği hizmetlerden memnun olarak oy veren kaç kişi var? Muhtarlar ne iş yapıyor? Bu sorulara yanıt ararken bir de mahallenizin muhtarlığını gözünüzün önüne getirmenizi isteyeceğim. İstanbul’daki mahalle muhtarlıklarına baktığınızda, genelde mahallenin en merkezi konumunda bir parkın içine konuşlanmış küçük, mütevazı kulübeleri görürsünüz. Kulübelerin önemli bir kısmı, çocukken “Ev çiz.” denildiğinde çizdiğimiz şirin evlere benziyor. Bu şirin mütevazı köşklerin sakinleri, genelde iki üç nesildir mahallesinde muhtarlığı yürüten ailelerin fertleri oluyorlar. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde bu döngünün az çok kırılmaya başlandığını özellikle kadın muhtar adayları üzerinden görsek de bu durum toplu bir değişimi gösterir nitelikte olmaktan uzaktır. Dahası kadın muhtarların sayısı, ilçelerdeki ekonomik ve sosyolojik farklıların küçük birer modellemesini gözler önüne sermektedir. Örneğin 31 Mart 2019 yerel seçimleri sonuçlarına göre Kadıköy ilçesinde yirmi bir muhtarlıktan on ikisinin kadınların yönetimine geçerken, Bağcılar ilçesinde yirmi iki muhtarlıktan yalnızca bir muhtarlık kadın yönetimindedir.
Muhtarlık makamının kaldırılacağına dair yıllardır çeşitli spekülasyonlar bulunmaktadır. “Muhtarlık kalkacak mı?” sorusunu herhangi bir arama motorunda arattığınızda, 2012 yılından itibaren haberler çıkmaktadır. Özellikle e-devlet ve ilçe nüfus müdürlüklerinin ikamet ve diğer çeşitli belgeleri vermeleri muhtarların işlevlerini git gide azaltmıştır. Öte yandan, 2008 yılından beri, mahalleye yeni taşınan kişilerin muhtarlara ikamet beyanı verme zorunlulukları da bulunmamaktadır. Bu durum, mahalle kültürünün yerleştiği ve en az kırk elli yıllık sakinleri olan mahalleler ya da köyler için pek fazla sorun teşkil etmese de nüfus hareketliliğinin yoğun olduğu metropoller için önemli bir sorunu ortaya çıkarmaktadır. Muhtarlar sırça köşkleri içinde mahallenin demografisinden bihaber konuma düşmektedirler. Muhtarlığın işlevi halk ile devlet arasında posta güvercinliğine dönüşmüştür. Mahallesindeki aksaklıkları bağlı olduğu belediyeye bildiren muhtar, arta kalan zamanlarında ofisine gelen mahkeme kararlarını eve bulunmayan vatandaşa iletmekte ya da sürekli tekrarlanan seçimler için oy pusulalarını dağıtmaktadır. Seçilmiş kişilere biçilen bu rol, zaman zaman siyasi propaganda için “kavgaya adam toplama” ihtiyacını karşılamaya kadar gitmektedir.
Muhtarlar Ne İstiyor?
Yazının ilk bölümünde bahsettiğim durumları düşününce, bir insan neden muhtar olmak ister onu merak etmiş olabilirsiniz. En azından benim merakım bu yönde. Bu konuda uzun uzadıya düşünmek yerine Roma Hukukundan yöntem çalacağım. “Cui bono?” yani “Kimin yararına?” anlamına gelen Latince deyiş, üstesinden gelmenin zor olduğu olayları aydınlatmak için kullanılan ve aslında hep gözümüzün önünde olan cevabı bize bulduran bir yöntem. Neden muhtar olunur? Muhtarlık makamının faydası nedir? Muhtar olan kişi geldiği makamda sıradan insanların kolaylıkla kuramayacağı bağlantıları siyasi bir partiye bağlı olmaksızın kurma olanağı sağlar. Herhangi bir mahalle sakininin rahatlıkla görüşemeyeceği kişilerle görüşebilir, mahalle sakinlerinin isteklerini ileterek kendisine nüfuz sağlayabilir. Motivasyonlardan birinin de silah ruhsatı alabilmek olduğunu göz önünde bulundurabiliriz. Bunun yanı sıra muhtar seçilebilmek için tek yapılması gereken, seçim döneminde oy pusulası dağıtıp insanları ikna etmek. Yani herhangi bir başvuru, evrak yükü, bürokratik zorluk yok. Patron çıldırdı!
Muhtar olmanın görece cazip yanlarının yanı sıra onları mutsuz eden ve belki ruhsal çelişkiler yaratan yetkisizlik sorunu da bulunmaktadır. Muhtarlar seçimle gelen kişiler olmalarına rağmen yazının başında da belirttiğim üzere çoğu zaman yalnızca aracı rolünü üstlenmekte, gerektiğinde ofislerinin giderlerini ceplerinden karşılamaktadır. Bu nedenle muhtarların kendi aralarında kamuoyu oluşturdukları ve yetkililerden geniş talepleri olduğu bilinmektedir. Türkiye Muhtarlar Derneği Muhtarlar Federasyonu’nun çevrimiçi sayfasından ulaşılabilen otuz altı maddelik bir talep listesi; muhtarların içinde bulundukları buhranlı durumu özetlemekle birlikte cümle düşüklükleri ile birlikte değerlendirildiğinde biraz histerik bir makam sevdası da görülmektedir. Zira bu listede sosyal güvence ve tüzel kişilik gibi meşru taleplerinin yanı sıra nikah kıyma, “saygın olma”, kimlik kontrolü yapma gibi kafa karıştırıcı talepler de bulunmaktadır. Türkiye’deki tüm mahalli birimler için gerçekleşemeyecek bir ütopyada yaşadıklarını da var sayabiliriz.
Muhtarlık vasıtasıyla Türkiye’deki siyasi görünümü değiştirme söylemi de muhtarların mevcut konumları düşünüldüğünde biraz şüpheye düşürücü. Seçim kampanyaları boyunca Ekşi Sözlük ve Twitter’da dile getirilen “Muhtarlıkta kadın adaylara oy veriyoruz.” bilincinin siyaseti değiştirici ya da kadınların eşitsizliğini değiştirici bir etkisi var mı gerçekten? Yine Muhtarlar Konfederasyonu’ndan öğrenilebilecek bilgilere göre son yerel seçimlerde kadın muhtarların sayısı %45,37 artış göstermiştir. İstatistiğe bu yönden bakınca oldukça olumlu bir tablo gözükmektedir. Janus’un ötekine yüzüne bakınca durum değişmektedir. Sağlanan bu artışla kadın muhtar sayısı tüm muhtarlar arasında %2,14’e ulaşmıştır. Böylelikle, toplumun, siyasetin ve kendi yankı odalarımızı oluşturduğumuz sosyal medyanın tüm ikiyüzlülüğünü görmekteyiz. Kaldı ki belirli kotalarla sadece “kelle sayısı” arttırmak ne kadar eşitlikçi, adil hatta belki feminist olmasını umduğumuz siyaseti sağlayabilir ki? Liyakat yerine sadece cinsiyetten dolayı ya da belki daha önce aynı mahallede aile üyeleri muhtarlık yaptığı için seçilen kadın muhtarlar gerçekten istediğimiz değişimi en temelden sağlayabilir mi? Muhtarlar gerçekten bunu istiyorlar mı ve bunu gerçekleştirebilecek güce sahipler mi?
Muhtarlardan Ne İsteniyor?
Bol soru cümlesi ile devam ettirdiğim yazıya bir de bir mahalle sakini olarak devam etmek istiyorum. Doğduğumdan beri aynı çevrede yaşıyorum. Yirmi altı yıl bir yerin yerlisi olmak için yeterli bir zaman değil. Birkaç kuşak aynı yerde yaşamalı, o yerde belki imamdan, esnaftan daha bilinir olmalı, eski dizilerde izlediğimiz mahallenin abisi / ablası gibi bir konumda olmalı “yerli”. Ben bir mahalle sakini olarak bu özellikleri taşıyan kişinin muhtar ya da muhtar azası olarak bana ulaşmasını beklerim. Henüz bana ulaşan biri olmadı. Seçim dönemlerinde gördüğüm afişlerdeki yüzleri hayal meyal hatırlıyorum. Seçtiğim kişi muhtemelen göreve gelmedi, göreve gelen kişi ile iletişime geçme ihtiyacı hiç duymadım çünkü resmi işlerimi başka kanallardan halledebiliyorum.
Bugün için muhtarların içi boşaltılan görevleri, ne muhtarın ne vatandaşın isteğini karşılayabilecek niteliktedir. Sayın Devlet Bahçeli’nin muhtarlara yönelik önerisi muhtarlığın siyasallaştığını gözler önüne sermektedir. Muhtarlar bağlı oldukları belediyeler ya da kişisel görüşleri doğrultusunda siyasal söylemin bir parçası haline gelmekte, sıklıkla hitap edilen konumuna düşmektedir. Yapılan toplantılarda, etkinliklerde muhtarların taleplerine dair bir gelişme olduğu görülmemektedir. Tabi muhtarlık makamının hala kalkmamış olmasını muhtarların istişare başarısı olarak saymazsak.
Son olarak 18 Haziran Salı günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sayın Ekrem İmamoğlu da muhtarlara seslendi ve yeni bir yerel yönetim vizyonu ortaya koydu. İmamoğlu “vatandaşın dert ve kader ortağı” olarak gördüğü muhtarlara seslenirken onlara “söz, yetki ve karar sahibi olma” sözü verdi. Bir belediye başkanı adayı olarak belki de ilk kez muhtarların isteklerini göz önüne alan bir konuşma yaptı. Muhtarlık sorunu üzerine düşünüldüğünde tarihi sayılabilecek bir konuşma olduğunu ve aslında herkesin aklından geçeni dile getirdiğini söyleyebilirim. Dile getirilen yerel yönetim vizyonunun yalnızca İstanbul için değil tüm ülkede uygulanması gereken, adil ve dengeli bir düzenin başlangıcı olacağını ummaktayım. Muhtarların sırf muhtar oldukları için üstünlük talep etmeleri ne kadar yanlışsa işlevsiz, dışlanmış ve kulübeye hapsedilmiş kişiler olması da yanlış.
Sonuç Yerine
Soru işaretlerimi ve gözlemlerimi toparlamam gerekirse, Türkiye’de halı altına süpürülen bir “muhtarlık sorunu” olduğunu düşünüyorum. Seçmen belki de kendi için en önemli seçimi yaparken kendisi için hiçbir faydası olmayan bir seçim yapıyor. Muhtar kendi için faydalı bir makama geliyor ama yetinmiyor. Haklı talepleri görmezden geliniyor ve sürekli topun ağzında olma durumu var. Biri çıkıp muhtarlığı kaldırıyoruz da diyebilir muhtarlık yetkilerini arttırıyoruz da diyebilir. Her şekilde işlevsiz ve eşitlikten uzak bir durum var. Yeterli yetkileri olan muhtarlıklar mahalleleri ve mahalle sakinleri için bir çok şeyi yapabilir ve böylece halk da doğrudan yönetime dahil olabilir. Ancak şimdiki haliyle muhtar olmanın tek getirisi –miş gibi yapmak. Önemli gibi görünmek, bir şeyleri değiştirebilir gibi olmak ama yetki sorunu yaşamak, otoriteli biri gibi olmak ama aslında olmamak. Bu durumda siyaset bilimi eğitimi almış işsiz bir genç olarak muhtar olma hayallerimi biraz daha ertelemem gerekecek.
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Akademik Günah Çıkarma Polemikleri Üzerine
Öncelikle hiç “seksi” bir başlık atmadığımın farkındayım, umarım bu durum yazımın ilgisiz kalmasına neden olmaz. Gündemimiz malum, akademik sorunları irdeleme hatta Pandora’nın kutusunu açma iddiası ile daktilo1984’te başlayan tartışmalar. Madem ilk taş atıldı; eteklerimizdeki taşları dökmek, sıralanması gereken günahları sıralamak gerek. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, bu yazı, “atışmaya katılma” değil,

Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşama Hayali
Öncelikle aylardır yazmaya ara verdiğim için kendimden ve gönülden bağlı olduğum Daktilo1984’den özür dileyerek yazıya başlamak istiyorum. Bir yazı serisi başlatıp serinin ortasına bile gelememek kendim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Üstelik özel hayatımda birçok sevdiğimin özel gününü kaçırdım, birçok kişisel işimi son güne bıraktım, bir aylık hastalığımda doktora

Türkiye–AB İlişkileri’nin Seyri – Bölüm II
Geçtiğimiz günlerde başlangıcını yaptığım AB – Türkiye İlişkileri yazı serisinin Güvenlik sütununa bu yazıda kendimce değinmek istiyorum. Bu noktada, ele aldığım iki aktörün güvenlik anlayışlarının doğaları gereği farklı olduğunu ve AB’yi bütüncül bir aktör olarak ele almanın zorluğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. AB’nin ne tür bir aktör olduğuna dair tartışmaların

Türkiye–AB İlişkilerinin Seyri – Bölüm I
Bu yazı serisi, beş bölümden oluşacak ve ortak bir coğrafyayı paylaşan Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ilişkilerinde güvenlik, ekonomi ve normlar olmak üzere üç temel sütundan oluşan bölümlendirme eşliğinde genel bir değerlendirme sunacaktır. Giriş niteliğindeki ilk yazıda, serinin mantığı ve aktörlerin genel görünümleri açıklanacaktır. Yazı serisinin üç temel amacı bulunmaktadır: Serinin

Akademi’de Hayatta Kalma Rehberi 2: Daha Pratik Bilgiler
Bir önceki yazıda akademik kariyer hedeflemenin maddi ve manevi maliyetlerini özetlemiştim. Biraz felsefi biraz da yakınma içeren, gerçek hayatta pek de işe yaramayacak bilgilerdi kanımca. Yine de yazının üzerine arkadaşlarımdan ve tanımadığım insanlardan birçok mesaj aldım (Annem de insanları okuldan soğutuyorsun diyor). Herkes aynı şeyleri yaşıyor, hissediyor. Belirttiğim gibi, psikolojik

“Akademi”de Hayatta Kalma Rehberi
Üniversite tercihlerinin konuşulduğu son günlerde, azınlıkta kalan kişilerin çabaladığı önemli bir süreci daha atlattık. Pek çok okulun lisansüstü programlarının mülakatları tamamlandı, yeni öğrenciler belirlendi. Yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen birçok genç için stresli bir dönemdi. Bu dönemde insanlar yalnızlığı kanıksamış olsa da bir desteğe ihtiyaç duyup aynı yollardan geçen

Prekarya 2.0: Sosyal Medya Fenomenliği Öfkeli Kalabalık
Guy Standing’in 2011 yılında yayımladığı “The Precariat The New Dangerous Class” adlı kitabında küreselleşmenin nimeti yeni bir sınıf tanıtılmıştır. Uzun yıllar Uluslararası Çalışma Örgütü’nde uzman olarak çalışan Standing’in savı; düzenli olarak düzensiz işlerde çalışan ve güvensizleşen bireylerin, emek piyasalarındaki esnekliğin maliyetlerini üstlenen öfkeli bir kalabalığa dönüştüğüdür. Ancak bu kalabalığın sistemli

Sosyal Bilimlerde Yöntemin Önemi: Medya Kuruluşlarının Haber Dili Nasıl İncelenir?
Yöntem Eğitiminin Yetersizliği Sosyal bilimlerde yöntem dersinin, Türkiye üniversite sisteminde eksik kaldığını ve yöntem öğrenmemenin – öğretmemenin eksikliği hakkında yeteri kadar tartışılmadığını düşünmekteyim. Bunun en büyük nedeni bilimin felsefi boyutunu idrak etmeden formüllere dalma eğilimi. Doktora öğrenimim sırasında aldığım “Doktora Yapma ve Yazma Felsefesi” dersi bu konuda ufkumu genişletti ve

Bir Üsküdarlının Gözünden 23 Haziran Seçimlerinde Üsküdar
23 Haziran’da gerçekleşen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkalığı seçiminde Sayın Ekrem İmamoğlu lehine gözle görülür bir yükseliş gerçekleşirken dikkatler en çok İstanbul’un muhafazakâr kaleleri olarak görülen ilçelere çevrildi. Fatih, Eyüp, Üsküdar gibi ilçe belediyelerini Ak Parti’nin kazandığı mahallelerde Ekrem İmamoğlu’nun daha yüksek oy alması, doğru – yanlış birçok analizin yapılmasına sebep