19. yüzyıl Fransız düşünürlerinden Frederic Bastiat (1801-1850) 1850 yılında yayımladığı Hukuk (La Loi) adlı eserinde negatif hukuk yaklaşımının savunusunu yapmış, kolektivist ve dağıtımcı hukuk anlayışının mülkiyet haklarını ihlal eden yağmacı yönüne dikkat çekmiştir. Eser, Kamusal Tercih ve Avusturya İktisat Okulu gibi liberteryen akımların teorik gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
Doğal Haklar ve Gasp
Bastiat; yaşam, özgürlük ve mülkiyetin doğal haklar olduğunu, bu nedenle yasaların yahut bir devlet yapılanmasının sonucu olarak değil; en başından beri insana içkin haklar olarak var olduğunu vurgular. Dolayısıyla ezelden beri var olan bu doğal haklar, insanları hukuk yapmaya sevk etmiştir.
Bastiat, hukuku negatif değerli bir kavram olarak ele alır. Diğer bir ifadeyle hukukun temel görevi, belli bir adalet nosyonunun egemenliğini sağlamak değil, adaletsizliği önlemektir. Bu bağlamda Bastiat’ın devlet teorisi doğal hakları korumak dışında bir pozitif yüklenim içermez (nightwatch).
Bastiat, hukuku bireyin meşru savunma hakkının kolektif organizasyonu olarak tanımlar. Ancak hukuk, bu kolektif gücü başkalarının kişilik, özgürlük ve mülkiyet haklarını istismar edenlerin eline terk etmiştir. Eserinde defeatle vurguladığı husus ise hukukun yağmayı önlemesi gerekirken yağma ve yağmacılığı meşrulaştıran bir form kazanmasına yöneliktir.
Bastiat’a göre hukuk, kendi asli amacının dışına çıkarak her türlü hırs ve açgözlülüğün silahı haline getirilmiş; suçları azaltması beklenirken suçun ve kötülüklerin menşei haline gelmiştir. Nitekim hukuktan kendi asli amacının dışında eğitim, ekonomi, endüstri, sağlık vb. alanları düzenlemesi ve regüle etmesi beklenmektedir. Bu beklentiler ise hukukun kapasitesini ve bununla bağlantılı olarak devletin kapsam ve kapasitesini artırmakta, toplum mühendisliği için gerekli zemin ve şartları oluşturmaktadır.
Soygun düzeni belli bir yasal çerçeve kazanarak meşrulaşmaktadır. Dolayısıyla Bastiat, kanun devleti ve hukuk devleti arasında bir ayrıma giderek “yasayı yasa olduğu için adil” bulan yaklaşımları şiddetle eleştirmekte, bireylerin mülkiyet hakları hilafına gerçekleşen regülasyonları, soyguncu devletin yasal düzenlemeleri olarak değerlendirmektedir.
Bastiat, hukuki yozlaşmanın temel nedenlerini ise aç gözlülük ve sahte hayırseverlik olarak belirtmiştir. İnsanların ahmakça açgözlülüğü başkalarının aleyhine yaşama ve zenginleşme eğiliminden kaynaklanmaktadır. Savaşlar, kitlesel göç hareketleri, köle ticareti, dini baskılar ve tekeller buna örnek verilebilir.
Sahte hayırseverlik konusunda ise Lamartine ile olan bir diyaloğunu dile getirir. Lamartine, Bastiat’ı özgürlüklere takılıp kalmakla ve bir adım öteye, yani kardeşliğe geçememekle itham ederken Bastiat, kardeşliğin ancak gönüllü ilişkilerle tesis edilebileceğini, dolayısıyla hukuken dayatılamayacağını ifade etmiştir. Yardımseverlik çatısı altında rızaya dayanmayan kardeşlik, özgürlüğü yok edecektir. Bastiat bu durumu hayırseverlik tiranlığı olarak tanımlar.
Yasal Soygun Mekanizmaları
Bastiat’a göre belli başlı yasal soygun çeşitleri; gümrük tarifeleri, tarife dışı korumalar, sübvansiyonlar, teşvikler, artan oranlı vergiler, devlet okulları, iş güvencesi, kar güvencesi, asgari ücret, faizsiz kredi ve yoksullara yardımdır. Nitekim bu sayılanlar, mülk sahiplerinin rızası olmaksızın zorla veya hileyle bir başkasına transferi anlamında mülkiyet hakkı ihlalleridir. Bilhassa vergiler konusunda olumsuz bir tavır almakta ve vergileri ironik üslubuyla yasal soygunun en etkili aracı olarak nitelendirmektedir:
“Şarabımızı, tütünümüzü hatta tuzumuzu bile vergi ödemeden satın alamıyoruz. Ödediğimiz vergilerin büyük bir kısmı yasayla -imtiyaz ve sübvansiyonlar- şeklinde bizden daha zengin olanlara gitmektedir. Bazı insanlar hukuku et, ekmek, giyecek ve demir fiyatlarını yükseltmek için kullanıyorlar. Madem ki herkes yasaları kendi çıkarına kullanıyor, biz de bundan böyle aynı şeyi yapacak ve kendimiz için muhtaçlar yasası talep edeceğiz. Yoksula bu kadarcık soygun çok görülmemelidir. Bu hakkı elde edebilmek için biz de seçme hakkına sahip olacak ve parlamentoya girerek sınıf çıkarımız için dilenciliği, boyutunu genişleterek organize edeceğiz. Kendi sınıfsal çıkarınız için korumanın ölçeğini büyüterek organize eden siz değil misiniz? Artık biz dilencileri, önümüze Bay Mimerel’in teklif ettiği gibi, 600 bin franklık kemik atarak susturamazsınız. Daha başka taleplerimiz de olacak. Ancak her halükarda öteki sınıfların yaptığı gibi biz de kendi sınıfsal çıkarımız için pazarlık yapacağız.”
Bastiat’a göre hukukun iş gücü, sosyal yardım, tarım, ticaret, endüstri, eğitim, sanat ve din gibi insan faaliyetlerini organize etmeye yönelik güç kullanmasını meşrulaştırmak mümkün değildir. Hukuktan refah, eğitim ve ahlaki değerler talep edilmesi, bireyleri aynı anda hem özgür hem de özgürlükten mahrum kılacaktır.
Bastiat, Sosyalizm gibi mülkiyet hakkı gaspının kurumsallaşma projelerine yönelik de yoğun eleştiriler getirmiş, “topluma momentumu iktidar kazandırır” şeklindeki yargıya karşı çıkmıştır. Ona göre sosyalizm, komünizm ve korumacılık, soygun sistemleridir. Bu bağlamda Rousseau ve Montesquieu’ya, toplumu bireye öncelemeleri ve hukukun kapsamını genişletmelerinden ötürü yoğun eleştiriler getirmiştir.
Hukuk sosyalizmde olduğu gibi sosyal ve ekonomik hayata müdahale ettiği takdirde negatif olma özelliğini yitirmekte, bireysel tercih ve irade alanı gibi unsurlar elimine edilmektedir. Bastiat toplum mühendisliğine soyunan soygun düzeninin mimarlarına şöyle seslenir:
“Ah sizi gidi zavallılar, her şeyi düzeltmek istersiniz, bu işe önce kendinizden başlasanıza! Bu kadarı tüm insanlığa yeter de artar.”
Bastiat için hukuk tekeline sahip devlet mekanizması en büyük dolandırıcılığı, birinin bir diğerinin hakkını gasp ederek zenginleşmesini teşvik eden ve bunun da ötesine geçerek bu soygun düzenini genelleştirerek organize eden sistem haline gelmiştir. Bu soygun düzeni ise ne polisten, ne mahkemeden ne de hapishanelerden korkar; bilakis her başı sıkıştığında onları yardıma çağırır.
Sonuç olarak Bastiat, devlet tarafından üretilmeye çalışılan refah ve zenginliğin sonuç vermeyeceğini, refah ve zenginliğin ancak bireylerin enerji, zeka ve yeteneklerini hür bir şekilde kullanarak girişimlerde bulunmaları ile mümkün olacağını vurgulamaktadır. Her şeyin kanunlardan beklendiği bir yapı, koyun-çoban ilişkisini sürdürmekten başka bir anlam da ifade etmeyecektir. Hukuk, bilincimize, fikirlerimize, tercihlerimize, eğitimimize, işimize, ticaretimize, yeteneklerimize müdahale edemez. Hukukun vazifesi yalnızca bu hakların özgür bir şekilde kullanılmasını sağlamaktan ibarettir.
Frederic Bastiat, Hukuk, Liberte Yayınları, Ankara, 2005.