Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Bir Salgının Ardından
    Yazılar

    Bir Salgının Ardından

    Burak Bilgehan Özpek23 Şubat 20227 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Kovid-19 salgını tahminimizden daha fazla şeyi değiştirdi hayatımızda. Sadece kişisel mutsuzluğumuzdan bahsetmiyorum. Bizlerin siyasal ve ekonomik sistem içindeki rolü ve bu sistemlerle kurduğumuz ilişki de ciddi anlamda değişti. Artık salgın bitiyor ve bizler salgın öncesi hayatlarımıza dönmek istiyoruz. Ancak, şahit olduğumuz hadiseler bunun o kadar da kolay olmayacağını söylüyor. Çünkü salgın dönemi uygulamaları ve ekonomik tedbirler kendi içinde bir statüko yarattı ve bunu aşmak başlı başına bir kriz döneminin yaşanacağına işaret ediyor. Şu anda yaşadığımız şey muhtemelen bu kriz.

    Son günlerde tanık olduğumuz iki önemli gelişme üzerinden bir okuma yapmak mümkün. Bu gelişmelerden biri, pandeminin siyasal, diğeri de ekonomik statükosu ile ilgili. Kanada’da başlayan protestolar ve Trudeau’nun bu protestolara karşı tavrı, pandemi meselesinin nasıl temel hak ve özgürlüklerin kolayca ihlal edilmesi için kullanılabildiğini gösteriyor. Üstelik bu tavrın, pandeminin ilk günlerindeki bilinmezlik perdesi ile meşrulaştırılacak bir tarafı da yok. Zira ilk zamanlar birçok insan pandemi ile ilgili pek fazla bilgiye sahip değildi. Açık havada maske takılması, eve gelen poşetlerin deterjanla yıkanarak ve dışarıda birkaç gün bekletildikten sonra eve alınması, süpermarketlerde yaşanan karmaşa hep bu dönemden hatırladıklarımız. O günlerde yazdığım bir yazıda, Hobbes’un insan insanın kurdudur önermesinin pandemi ile birlikte gerçekleştiğini, çünkü insanların hem birbirine tehdit oluşturduğu hem de birbirinden tehdit algıladığı bir süreç yaşandığını söylemiştim. Dünyanın dört bir tarafından daha fazla devlet ve daha fazla müdahale çağrıları yükseliyordu. Zira devletin kuruluş gayesi, eğer vatandaşlarının diğer insanlar tarafından öldürülmesine mani olmaksa, pandemi ile mücadele tam da devlet olma vasfını gösterme zamanıydı. Kamuya açık mekanların kapatılması ve uygulanan sokağa çıkma yasakları hep bu mantığa dayanıyordu.

    Devletin güvenlik görevini icra ederken mülkiyet hakkını ihlal edemeyeceği düşüncesinin hakim olduğu ülkeler, alınan tedbirlerin maddi maliyetlerini karşılamayı da ihmal etmediler. Bu ülkelerde barı zorla kapatılan bir işletmeci, devletin güvenliği sağlarken ödemesi gereken maliyeti kendi kesesinden ödemedi. Bütçe kaynakları bunu telafi etti ve bir mağduriyet yaşanmamasına gayret gösterildi. Mesela, Türkiye gibi yardımların yetersiz kaldığı ülkelerde pandemi ile mücadele yetkisi hükümette olmasına rağmen maliyetleri genel olarak vatandaşlar üstlendi ve alınan tedbirler karşısında uğradıkları zararı kendi ceplerinden karşıladılar. Demokratik ülkeler bu açıdan olabildiğince tazminat prensibine uygun hareket etmeye çalıştı. Ancak demokratik olmayan devletler için durum aynı değildi. Onlar, alınan tedbirlerin insanların hayatlarını düzenleme gücünü sevmelerine rağmen kişilerin uğradığı maddi kayıpları telafi etmeye pek yanaşmadılar ve bireylerden kendilerini toplumsal güvenlik için feda etmelerini istediler.

    Ancak hayat sadece maddi tazminat ilkesi etrafında dönmüyor. İnsanlar kamusal alanda özgür ve kendi bedenleri üzerinde mutlak hak sahibi olmak istiyor. Bu yüzden, salgın ile mücadele tedbirlerine karşı şüpheyle yaklaşan birçok insan var. Aşı karşıtları veya hayatlarını sürdürmek için aşı zorunluluğuna karşı olmak durumunda olanlar bu kategoride yer alıyor. Bu insanları hızlı bir şekilde karikatürize etmek meseleye hatalı yaklaşmamızı beraberinde getirebilir. Zira bu durum içinde daha büyük bir özgürlük problemini barındırıyor. İnsanların aşı olarak kendilerini koruma altına aldıkları bir ortamda, aşı olmak istemeyenlerin hayatı üzerinde söz sahibi olmak istemeleri ve onları aşı olmaya zorlamaları oldukça problemli gözüküyor. Yani, pandeminin ilk günlerinde birbirinin kurdu olan insanlar olgusunun, aşı ile birlikte artık zayıflaması gerekiyordu. Ancak bu olmadı ve bazı hükümetler kendilerini, sadece insanları birbirinden korumakla değil aynı zamanda kendilerinden de korumak işini üstlendiler. Bu tehlikeli bir yoldu. Durum o kadar absürt bir hal aldı ki insanları kendi kararlarının fiziksel sonuçlarından korumak için onlara bizzat fiziksel olarak zarar verme meşrulaştı. Örneğin, aşı olmadığı için hastalanabilecek bir Hollandalı, aşı olmak istemediği için öldüresiye dövüldü.

    Bu noktada öne çıkan sağlık sisteminin üzerindeki yükün azaltılması argümanının ise bir başka otoriterliğe kapı aralayabileceğini kabul etmek gerekiyor. Zira insanların yaşam tarzları ve tercihlerinin sağlık sistemi için yük oluşturacağı gerekçesiyle düzenlenmesi sadece Kovid-19 salgınıyla da sınırlı kalmayabilir. Beraberinde alkol, sigara, fast food veya sağlığa zararlı her türlü tüketim maddesinin yasaklanmasını getirebilir ve Touraine’in, demokrasinin en büyük düşmanı olarak nitelendirdiği türdeşlik olgusunun önünü açabilir. Böylece, ideolojik bir otoriterlik yerine sağlıklı yaşamak üzerine bir faşizm kurulabilir ve insan tercihleri siyasi otorite tarafından hayırlı bir iş yapma adına sınırlandırılabilir.

    Kanada’da yaşanan hadiseler, özgürlüklerimizin ne denli kırılgan ve salgın döneminde ortaya çıkan “ortak iyi” kavramının bireysel haklarımızı ihlal etmeye ne denli hevesli olduğunu zaten gösterdi. Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinden birisi olarak kabul edilen Kanada, görevlerini sürdürebilmeleri için aşı olmaları zorunlu kılınan tır şoförlerinin protestolarına karşı akıl almaz tedbirlerle cevap veriyor. Bu insanların sivil protesto eylemlerini kriminalleştiriyor ve protestoya katılan insanların banka hesaplarını mahkeme kararı olmadan dondurma yetkisini kullanıyor. Bu yetki Acil Durumlar Yasası tarafından hükümete tanındı. Yani, bu yetkinin olağanüstü bir güvenlik tehdidi olması durumunda uygulanması gerekiyor. Ancak Trudeau’nun dünyasında aşı olmak istemeyen insanların protestolarda bulunması ile ciddi bir güvenlik riski veya korkunç bir doğal afet arasında bir fark yok. Bu mülkiyete el koyma yetkisinin yarı otoriter, popülist, despot rejimler tarafından kullanıldığını düşünelim. Biçimsel olarak her türlü hak ihlalini onaylayan bir hukuki metin çıkartabilir veya eylemlerinizi bir maddeye dayandırabilirsiniz neticede. Onlar da bunu yapmaktan geri kalmayacaktır. Maalesef, Mısır veya Türkiye’deki yönetimler yapınca mide bulandırıcı bir hal alan bu tip müdahaleler, Kanada’nın baby face başbakanı yaptığı zaman normalleşmiyor. Yürütme erkinin, sivil vatandaşların sırf fikirlerini ifade ettikleri için mülkiyetine el koyması dünyanın her yerinde aynı tiksindiriciliğe sahip.

    Salgın’ın yarattığı bir de ekonomik statüko var. Bir çok iş yeri kapanmak zorunda kaldı ve insanlar ihtiyaçları olan hizmetlerin evlerine kadar gelmesini talep ettiler. Çarşıya pazara çıkamayan, dışarıda yemek yiyemeyen ve ihtiyaçlarını perakende satıcılardan karşılayamayan insanlar çareyi online satış sitelerinde buldular. Bu sayede, online satış sektörü ciddi anlamda karlılığını arttırdı. Yani hükümetin kapanma kararları bazı sektörleri zayıflatırken bazı sektörleri besledi. Neticede iktisadi bir rekabet sonucu yerine, siyasi bir müdahaleyle değişen bir durumdan bahsediyoruz. Bu, bir nevi servet transferi olarak da görülebilir çünkü perakendecilerin hilafına olan bir durum toptan mal satan, online ticaret firmalarının lehine oldu.

    Bu firmalara rağbetin artması, lojistik sektörü ve üretici ile tüketici arasında ilişkiyi kuran cep telefonu uygulamaları için önemli bir fırsattı. Sektörün karlılığı gittikçe arttı. Ancak bu artışa rağmen firmalar, salgın öncesi ücret ve çalışma koşullarını değiştirme konusunda isteksiz davrandılar. Tabir caizse artan karlılıklarını bölüşme konusunda pek hevesli olmadılar. Salgın sonrası ortaya çıkan enflasyon alt ve orta gelir grubundaki insanların sırtına binerken, salgın sayesinde para kazanan firmalar için yaşanan olaylar sadece karlılıklarını arttırmak için müstesna bir fırsattan ibaretti. Bu durum, ardı ardına grevlerin başlamasını beraberinde getirdi. Pandemi şartlarında hizmet veren ve hem ekonomiyi hem insanları ayakta tutan ve pandeminin yarattığı enflasyonun altında ezilen işçiler, firmaların bu fırsat döneminde arttırdıkları karlılıktan paylarını istediler.

    Bu durumu sendikalara karşı alerjik bir yaklaşımla ele alamayız veya iş piyasasındaki serbestiyetin altını çizerek geçiştiremeyiz. Ortada siyasi otoritenin müdahalesiyle yaşanan bir servet transferi olduğunu kabul etmeli ve bu transferden sadece firma sahiplerinin değil aynı zamanda çalışanların da faydalanmasını makul bulmak zorundayız. Normal şartlar altında yapamayacakları karları, kapatma ve sokağa çıkma yasakları sayesinde yapan firma sahiplerini işçilere karşı müdafaa etmenin etik bir boyutu yok. Üstelik, ücret artışı taleplerinin kamusal alanda, barışçıl bir şekilde ifade edilebilmesi de özgürlüklerimiz açısından farkında olmasak da teminat niteliği taşımaktadır. Bu tip protestoların Türkiye’de salgın bahanesiyle defalarca yasaklandığını gördük. Allah’tan hükümet, salgının enflasyonist etkilerini kat be kat daha fazla hissetmemizi sağlayan akıl almaz ekonomi politikaları uyguladı. Böylece oluşan yüksek enflasyondan dolayı, kendisinden ziyade firma sahiplerini suçlamayı makul buluyor ve halkın öfkesini bu insanlara yönlendirmeyi tercih ediyor. Bu sayede açılan bir özgürlük alanı var ve yeniden, toplanma ve protesto gibi iyice can çekişen haklarımızı geri alabiliriz.

    Ezcümle, bir salgını ve salgın süresince ortaya çıkan statükoyu geride bırakıyoruz. Toplumun, siyasetin ve ekonominin salgın öncesi haline dönmesi biraz zaman alacak ve bu bir anda gerçekleşmeyecek. Bu süreci, özgürlüklerimizden taviz vermeden ve hayatımızdan siyasal otoritenin tercihlerimizi sınırlandırmaya hevesli tavrını olabildiğince uzak tutarak geçiştirmek gerekiyor. Bunun için de ister Migros işçisi, ister Kanadalı tır şoförü olsun insanların hak taleplerini desteklemek gerekiyor. Ne tır şoförleri ırkçı birer faşist ne de Migros işçileri radikal devrimci. Bu kesimleri, devletlerin ve onlar sayesinde servetlerini arttıran firmaların bu şekilde tanımlamalarına aldırış etmeden, organik birer tepki olarak algılamak ve protesto pratiğini olabildiğince canlı tutmak gerekiyor.

    Fotoğraf:  Mufid Majnun

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikPutin’in Tarihi Konuşması
    Sonraki İçerik Kitap Yorum: Abdurrahman el-Kevakibi, Despotizmin Doğası ve Köleliğin İflası

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    19 Mayıs 1919: Bağımsızlık Ruhunun Uyanışı ve Türk Gençliğine Bırakılan Emanet

    19 Mayıs 2025 Erdal Kesin
    Röportajlar

    Fesih Kararı ve Türkiye’de Siyasetin Yönü | Burak Bilgehan Özpek Fesih Kararını Değerlendirdi

    19 Mayıs 2025 Daktilo1984
    Röportajlar

    Türkiye’de Gazetecilik | TGS’den Basın Özgürlüğü Raporu: İlyas Coşkun ve Ülkü Şahin ile Söyleşi

    18 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    19 Mayıs 1919: Bağımsızlık Ruhunun Uyanışı ve Türk Gençliğine Bırakılan Emanet

    19 Mayıs 2025 Yazılar Erdal Kesin

    Fesih Kararı ve Türkiye’de Siyasetin Yönü | Burak Bilgehan Özpek Fesih Kararını Değerlendirdi

    19 Mayıs 2025 Röportajlar Daktilo1984

    Türkiye’de Gazetecilik | TGS’den Basın Özgürlüğü Raporu: İlyas Coşkun ve Ülkü Şahin ile Söyleşi

    18 Mayıs 2025 Röportajlar Gökhan Korkmaz

    Post-PKK Düzeni ve Türk Siyasetinde Muhtemel Değişiklikler

    16 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}