Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Bir Dünyayı Kaybetmenin Sonuçları
    Yazılar

    Bir Dünyayı Kaybetmenin Sonuçları

    Barış Uzun24 Ekim 20226 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Collingwood, The Idea of History (dilimize Tarih Tasarımı başlığıyla çevrildi) adlı eserinde, doğanın tarihte etken bir unsur olmadığını oldukça parlak bir biçimde açıklar: Collingwood’a göre, eğer coğrafyanın ya da iklimin bir toplumun tarihi üzerindeki etkisinden söz ediliyorsa, aslında burada söz konusu olan insanların ya da o belirli toplumun doğa anlayışının kendi eylemleri üzerindeki etkisidir. Collingwood der ki, örneğin bazı insanların bir adada yaşamış olmasının kendi başına tarihleri üzerinde hiçbir etkisi yoktur; etkisi olan şey o adada yaşama durumunu nasıl düşündükleri, denizi bir engel olarak mı yoksa yol olarak mı gördükleridir. Aksi takdirde adada yaşama durumu, ada halkı üzerinde daima değişmez bir tarihsel etki yaratacaktı. Oysa tarihte hiç de böyle eşbiçimlilik gösteren fenomenlere rastlamayız. Tam tersine, tarihte karşımıza bir kurala, yasaya bağlanması güç bir yaşantı çokluğu çıkmaktadır.

    Fakat bana kalırsa, tarihte eşbiçimliliklere rastlamasak bile doğru yere bakmasını bilirsek en azından anlamlı ve işe yarar benzerlikler bulabiliriz. Bunun için doğal koşullara değil, fakat öznesinin bizatihi insan olduğu toplumsal koşullara bakmamız gerekiyor. Örneğin, tarihte bugün yaşamı algılama ve onun güçlüklerine cevap verme biçimlerimizi -daha iyi- anlamamızı sağlayacak benzerlikler bulabilir miyiz?

    Büyük İskender “Felaketi”

    Tarihin fatihler açısından ışıltılı olan sayfalarında, eşzamanlı olarak, dikkatten kaçan başkaları için felaket ve yıkım vardır. M.Ö 350 yılında Büyük İskender, öz-yönetimli Yunan kent devletlerini ortadan kaldırarak merkezi bir idare kurar. İskender’in fetihlerini izleyen dönemde Yunanlılar ile “Barbarlar” arasındaki eski kültürel ve politik ayrımlar silikleşmeye başlar. Yunan dili ve kültürü Yakın Doğu’ya yayılırken, Doğu’nun köklü dini kültleri de Batı’ya doğru bir hareket içine girer. Sonunda, eski düzeni yıkıp yeni bir düzen tesis edecek kadar uzun yaşayamayan İskender’in ardından, komutanlarının aralarında pay ettiği Doğu Akdeniz havzasında Helenistik Dönem olarak adlandırılan, kendi karakteristik özelliklerine sahip yeni bir döneme girilir. Bu yeni dönemde klasik Yunan düşüncesinin geliştiği “doğal ortam” olarak Yunan sitesi, politik ve kültürel bir birim olarak ortadan kalkmıştır. Aslında bir bakıma, güvenilir, sınırları belli, özgür kent devletlerinin içindeki Yunan evreni, belirsizliklerle dolu koca bir dünyaya doğru genişlemiştir: Artık yurttaşların birbirlerini tanıyıp saydıkları, toplumsal-politik yaşantının her yönünün müşterek bir kitle tarafından belirlendiği demokratik toplumun, politik özne olan, karar veren, denetleyen hür bireyleri değildirler; sınırları sürekli değişen muhtelif imparatorlukların tebaası haline gelmişlerdir.

    Kurtuluş Dinleri ve Terapötik Felsefe

    Elbette kent devletlerinin de kendi iç çekişmeleri, savaşları, demokratik sürekliliğin tiranlarca kesintiye uğratıldığı daha despotik devirleri vardı. Lakin biliyoruz ki Platon ve Aristoteles gibi politikaya ilişkin eserler vermiş filozoflar için bu kent devleti sadece bir hükümet modeli değildi; özyönetimli yapısıyla gençlerin yaşamın her alanında eğitim gördüğü, yurttaşların kendi işlerini yaparken aynı zamanda, ordu, meclis ve yargı hizmetlerinde de varlık gösterdiği özgün bir yapıydı. Yani bu kent devletleri, yurttaşlarının kendilerini birçok yönde geliştirmelerini, özne olmalarını ve böylece kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayan hem politik hem toplumsal hem iktisadi hem de eğitsel bir birlikti. Merkezinde özne olarak bulunulan bir dünyadan, çevresinde-çeperinde politik katılım imkânından mahrum bırakılmış bir tebaa olarak varlık göstermeye çalışılan büyük ve belirsizliklerle doğru bir dünyaya geçmek… Duyuş ve düşünüş evreni de maddi koşullardaki bu sarsıntıları yansıtmakta geri kalmadı: Artık devletin, yurttaşlarının ortak tinini yansıtan bir birlik olarak görülmesi şöyle dursun, bilakis kötü olduğu düşünülüyordu; sadece devletin değil, aynı zamanda yaşamın da. Bu güvensiz ve kaotik dünyada Yunanlı, kendi içine çekildi; dönemin yükselen trendi, kurtuluş dinlerine ve kişisel selamet vaadi sunan felsefelere yönelmekti.

    Bu dönemin felsefeleri artık politik olanla ne Platon ne de Aristoteles düzeyinde ilgilenmektedir, hatta hiç ilgilenmemektedir. Onlar daha ziyade kişiye kendi başının çaresine bakıp yaşamın acılarıyla nasıl başa çıkabileceklerini anlatan (bkz. Stoacılık, Epikürcülük) bir yolda ilerlerler. Aynı şekilde dönemin yükselen dinsel hareketleri de kötümser bir dünya algısına sahiptir (bkz. Gnostisizm) ve kurtuluş doktrinleridirler (bkz. Mitraizm). Felsefeyi “ruhun iyileştirilmesi” olarak tanımlayan Cicero ve onu “ruhsal hastalıklar için biricik ilaç” olarak gören Plutark, bu dönemin baskın filozof tipidir. Filozof, artık gerçeği arayan bir araştırmacı değil, ruhun doktorudur.

    Benzerlikler ve Sonuç

    Maddi koşullar ne olursa olsun insanın kendisini her çağda, dinin, ezoterik öğretilerin ya da felsefenin, ona manevi bir barınak sağlayacak labirentlerine sevk eden bazı sorularının olduğu kesindir. Bu soruların zamansız olduğu ve dünyada bulunuşumuzu bir anlama dayandırma ihtiyacımızdan doğdukları söylenebilir. Ancak insanların kitleler halinde içe dönük bir ruh haline bürünüp, maddi dünyanın sıkıntılarından keşişvari biçimde kaçmaya çalışması, insanın anlam arayışında bir varlık olduğu olgusuyla cevaplanamaz. Burada söz konusu olan, daha ziyade kamusal yaşamın olağan ritim ve düzeninin bozulduğuna işaret eden bir tür anomalidir. İlgili tarihsel dönemde bu anomalinin başlıca sebebi, Yunan sitesinin tinsel bir varlık olarak ortadan kaldırılmasıdır.

    Şimdi bir lahza durup Türkiye Cumhuriyeti’ni de tıpkı Yunan sitesi gibi, içinde kendine özgü bir dünya taşıyan sınırları belli bir birlik olarak düşünelim. Elbette antik site ile bir ulus devlet yapısını aynı düzeyde görmeyi teklif etmiyorum. Oldukça bariz olan farkları bir kenara koyarak, adına Türkiye Cumhuriyeti dediğimiz ve bize ait olan bu dünyada son 10 yılda yoğunlaşmış bir biçimde yaşadığımız sarsıntılı, kaotik değişimlere ve yoksunluklara odaklanalım: Artan otoriterleşmeyle yurttaşlarının politik katılım imkânlarının gün geçtikte azaldığı; kural, kaide ve teamülleri az çok oturmuş bir rejimin yerini, kuralsız, keyfiyete sonuna dek açık tek kişilik bir rejimin aldığı; kamusal yaşamın olağan ritminin derin bir ekonomik buhranla ve kültürel dokuya yabancı milyonlarca düzensiz göçmenle altüst olduğu; genç kuşakları arasında yurtdışına çıkabilmenin bir tür kurtuluş olarak görüldüğü bir ülke.

    Bütün bu dramatik dönüşümün failleri, aynı zamanda -hem kendileri hem de toplum tarafından- geleneksel dindarlığın politik düzlemdeki temsilcileri olarak görüldüğü için şüphesiz bu bunalım döneminde sıkıntı ve acılarını akın akın İslam maneviyatının yollarında gidermek üzere yönelmiş kitleler görmüyoruz. Fakat öte yandan, sabrı ve tevekkülü telkin eden din görevlilerinin sayısında -doğal olarak- bir artış yaşanmakta. Özellikle genç kuşaklar arasında gittikçe artan deizm oranı, geleneksel dindarlığın artık cevap verme imkânının oldukça azaldığı kişisel selamet ihtiyacının yol açtığı alternatif bir maneviyat arayışının alameti olarak da görülebilir. Tabii bir de acıyla başa çıkmaya çalışmanın kişisel gelişim ve alternatif maneviyat arayışıyla buluşmadığı neticeler söz konusu: olağanüstü oranda artan sentetik uyuşturucu tüketimi ve intihar vakaları.

    Lafı fazla uzatmayalım. Aslında bütün bu karanlık tablonun sebebi; içinde ayaklarımızın iyi kötü yere bastığı, iyi bir eğitim ve kültürel donanımla kendimizi kamusal yaşantının muhtelif alanlarında gerçekleştirmenin henüz bütünüyle para ve torpile bağlı olmadığı; kurum, kural ve kaideleri ağır aksak da olsa işleyen eski dünyamızın cebren başımıza yıkılmasıdır. Yunan sitesinin felaketinin sembolik temsili Büyük İskender’di, bizim felaketimizin adını söylememe ise herhalde gerek yoktur.

    Fotoğraf: Daniels Joffe 

    Felsefe Siyaset Tarih
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikMerkez Bankası Faiz Silahını Halka Doğrultmaya Devam Ediyor
    Sonraki İçerik Türkiye ve Çin

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yeni Anayasa Yeni Türkiye Demek Değil

    30 Mayıs 2025 Armağan Öztürk
    Yazılar

    Komünizmin Rıza Nur’u: Aclan Sayılgan

    28 Mayıs 2025 Kadir Serkan Selçuk
    Videolar

    Parlamenter Sistem için Yol Ayrımında mıyız? | Berk Esen | Çavuşesku’nun Termometresi ÖZEL #255

    28 Mayıs 2025 Berk Esen, Burak Bilgehan Özpek, İlkan Dalkuç ve Melis Konakçı

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yeni Anayasa Yeni Türkiye Demek Değil

    30 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Komünizmin Rıza Nur’u: Aclan Sayılgan

    28 Mayıs 2025 Yazılar Kadir Serkan Selçuk

    Dünya Gündemi: ABD-AB Gümrük Müzakereleri, Rusya’dan Ukrayna’ya Yeni Hava Saldırısı, Venezuela Seçimleri

    27 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Krizler Çağında Umut Ekmek: Gençler Gıdanın Geleceğini Geri Alıyor

    26 Mayıs 2025 Yazılar Elif Menderes

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}