Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Post-Corona Zamanlarında Öznenin Akıbeti
    Forum

    Post-Corona Zamanlarında Öznenin Akıbeti

    Umut Dağıstan2 Mayıs 20207 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Covid 19 salgınından sonra en çok duyduğumuz cümle. Bu bazıları için sıradan bir yargı cümlesinden ziyade bir tür kehanet adeta. Tabii burada da farklı öngörüler var. Kimilerine göre; devletler zorunlu olarak yapmak zorunda kaldıkları bir takım uygulamaların kendilerine verdiği imtiyazı bırakmak istemeyecek. Üstelik belki bireyler gönüllü olmasalar da pek de direnmeden kendileri kendi haklarından vazgeçecekler. Kimilerine göreyse bu bir geçiş dönemi, yaşanılan küresel felaket gerçekte neyin önemli neyin önemsiz olduğu konusunda acı bir deneyim yaşattı insanlığa. Vatandaşların artık siyasi iktidardan farklı talepleri olacak, bireyi merkeze alan, daha katılımcı bir yönetim şekline evrilecek dünya. Sadece siyaset değil, insanın yararına kullanılacak teknolojiyle birlikte ekonomiden sosyal yapıya her şey değişecek. Ancak, sesi fazla kuvvetli çıkmayan bir diğer görüşse aslında mevcut gidişatta pek de bir değişiklik olmayacağını söylüyor.  Toplumsal hafıza, üstüne o kadar da büyük yatırım yapılacak bir olgu değil. Bu görüşe göre, kendi pozisyonlarını kaybetmemek için değişimden korkan siyasi elitlerin de yardımıyla insanlık her şeyi çabuk unutacak.

    Bütün bu görüşler belki de tek bir büyük sorunun çevresinde dönmekte. Bundan sonra öznenin durumu ne olacak? Bu soru aslında yirminci yüzyıl boyunca ziyadesiyle sorulmuş ve yanıtlar etrafında düşünce kampları oluşmuş bir soru. Geçtiğimiz yüzyıl yaşanan en büyük tartışma ise iki büyük ve önemli düşünür arasında geçmiş. 

    20. yüzyılda felsefe yazınının başat sorunlarından biri öznenin ne olacağıydı. Ya da ne olduğu? Esasen öznenin varlığı ve yokluğu tartışmasına girilmiyordu, herhalde bir özne olarak bu tartışmaya girmek komik olurdu, burada soru özerk bir öznenin var olup olmadığıydı. Bu tartışmanın merkezi figürleri ise elbette Fransa’dandı. Bir tarafta ulusal kahraman olarak görülen ve Fransa’yla özdeşleşmiş Jean Paul Sartre, diğer tarafta ise yeni yeni tanınmaya başlayan ve kimilerine göre sosyal bilimlerin yeni yıldızı olacak Michel Foucault vardı. 

    Her şey Foucault’nun 1966 yılında yayımladığı Kelimeler ve Şeyler adlı kitabının tuhaf bir şekilde ulusal bir fenomene dönmesiyle başladı denilebilir. Bu durum gerçekten de tuhaftı, zira “İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi” alt başlığını taşıyan eser devasa hacmi, zor anlaşılan içeriği ve sayısız dipnotuna rağmen kısa sürede bir “çok satar”a dönüşerek tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Foucault’un daha önceki kitapları böylesine bir ilgiye mazhar olmamıştı, daha sonraki kitapları da olmayacaktı. Kelimeler ve Şeyler özel bir zamanda çıkan özel kitaplardandı. Kitap o yıllarda Fransa’yı kasıp kavuran yapısalcı dalganın içinde değerlendirilmişti. Kelimeler ve Şeyler bir anda yeni neslin Varlık ve Hiçlik’i olmuştu. Foucault ise yeni Sartre’ı. 

    Foucault 18. yüzyılın sonuna dek insanın varlık kazanmadığını söylüyordu. Yani bugün anladığımız anlamda “bilen bireyin” kabaca iki yüz yıllık bir mazisi vardı. İnsan evrensel bir bilendi, ama tam da bu yüzden her defasında kendi sınırlı doğasıyla karşılaşıyordu. Ama yirminci yüzyılın ikinci yarısı itibariyle bu insan tasviri artık kaybolmuştu. Söylem onu baskılayarak yerini almıştı.  

    Kelimeler ve Şeyler’in bu kadar ilgi çekmesi ve yazın çevrelerince günlerce konu edilmesi elbette sebepsiz değildi. Zira, kitap açık bir şekilde Sartre’ın külliyatına, Marksizme, anlama ya da daha açık olmak gerekirse insanın özerk varlığına karşı çıkıyordu. İnsanın anlamsız bir dünyaya anlam kazandıran kahraman bir fail olarak değerlendirilmesinin anlamsızlığını, tutarlı ve tekil Kartezyen özneye karşı büyük bir meydan okumayı ortaya koyuyordu. Elbette, Sartre da bunun farkındaydı. Hatta Foucault, Sartre’ın Diyalektik Aklın Eleştirisi kitabını, “on dokuzuncu yüzyıla ait birinin yirminci yüzyıla dair düşünmeye kalkıştığı görkemli ve hazin bir çaba,” olarak yorumlamıştı. Fransız düşüncesinin baba figürü ise evladının bu pervasızlığına kayıtsız kalmayacaktı elbet.  

    1960’lı yılların başında yapısalcılık konusunda Levi-Strauss’la tartışan Sartre’ın yapısalcı analiz hakkında ne düşündüğünü herkes biliyordu. Ancak onun Kelimeler ve Şeyler’e karşı verdiği şiddetli tepki, kitap Sartre için açık bir tahrik içerse de, yine de herkesi şaşırtmıştı. Sartre tartışmaya çok sert başlayacaktı. Felsefe dergisi L’Arc’ın 1966 Ekim sayısında kendisine özel bir yer ayrılan baba evladına acımayacaktı. Ona göre, söz konusu kitabın hiçbir özgün değeri yoktu. Çok satması da bunun ispatıydı. Foucault’nun eseri herkesin beklediği kitaptı (Kitap hakkındaki yazılarda genelde uzun süredir beklenen kitap yorumu yapılıyordu). Özgün bir düşünce asla önceden kestirilemez ve beklenemezdi. Son moda düşünme biçimlerinin derme çatma bir toplamıydı bu kitap. Üstelik politik olarak tarih eleştirisi yapıyor gibi görünse de ilerici solun bütün değerlerine acemice saldırılıyordu o kadar. 

    Sartre tüm ağırlığını ortaya koymuştu. “Ben hala buradayım” diyordu. Gözler Foucault’ya dönmüştü. Düşünce dünyasının cesur yeni yıldızı nasıl bir cevap verecekti? Herkes merak içindeydi. Foucault ise herkesi şaşırtarak daha önce yapmadığı ve daha sonra da bir daha yapmayacağı bir şey yaptı. Cevabı yazacağı bir kitapla verdi. Bilginin Arkeolojisi adlı kitabı Foucault’nun düşünce sistematiğinin temellerinden fazlasını içeriyordu. Hem Sartre’ın düşüncelerine hem onu eleştiren herkese karşı bir yanıttı bu çalışma. 

    Arkeoloji bir köken araştırması değildi, bir tanımlama girişimiydi sadece. Belirli bir zamanda ve kültürde söylem üretimini belirleyen kuralları saptamaya çalışıyordu. Bir ifadenin belirli bir zamanda mümkün olmasını sağlayan yapısal özellikler nelerdi? Söylem sisteminde ve bu sistemin belirlediği açıklayıcı olanaklar ve olanaksızlıklardaydı yanıtlar. Her şey söylemin boyutundan ibaretti ve söylem dışında yer alan daha özgür bir gerçeklik yoktu. Kitap düşünen ve konuşan özne mevhumunu geçersiz kılıyordu. Özellikle eserin son bölümü en dikkat çekici yeriydi. Piyesi andıran sonuç bölümünde Foucault’ya benzeyen bir şahısla muhatabı arasında geçen diyaloglar kaleme alınmıştı. Elbette muhatap Sartre’ın bir kopyasıydı. Bu bölüm sayesinde Foucault kendisini savunmanın ötesine geçerek Sartre’ı doğrudan hedef alma fırsatı da yakalıyordu. Oğul da en az babası kadar acımasızdı.

    Aşkın özneyi, en coşkulu bir şekilde sanatla tanımlayan ve kendi örneğinde yazı sayesinde kendisini inşa ettiğini söyleyen Sartre, Sözcükler adlı otobiyografisinde, yeniden doğabilmek için yazmalıyım, sanatla tenim yerine bir üslup, zamanın hassas sarmalları yerine ebediyeti koyabilirim diyordu. Oysa Foucault ve dönemin Barthes, Sollers gibi entelektüelleri için yazar da artık ölmüştü.   

    Bilginin Arkeolojisi parlak içeriğine, iddialı üslubuna ve polemiğe açık yapısına rağmen Kelimeler ve Şeyler’in elde ettiği türden bir başarı elde edemedi. Daha çok yavan ve şematik bulundu. Ama belki de bir yönüyle Sartre’çı felsefenin tabutuna son çiviyi çakmış oldu. 

    Burada bir parantez açmak gerekiyor. Zira, Foucault’yu ele alan çalışmalarda büyük ölçüde, Foucault’nun düşünce dünyasının dönemlere ayrılabileceği kabul edilmekte, onun düşünsel projesi düz bir çizgi olarak tanımlanmamaktadır. 1970’lerden itibaren daha aktivist bir kişiliğe bürünmüş, hatta Sartre’la birlikte eylemlerde yer almıştı. Foucault ilk döneminde özgür özneye en yıkıcı eleştiriyi getirmiş, bunun olanaksızlığının izini tarihte sürmüşse de, son dönemlerinde fail bir özne figürüne dönüş yapmıştı. Birçok çalışmaya konu olan bu durum halen Foucault üzerine yazan akademisyenleri için en tartışmalı konulardan biridir. Foucault’nun özellikle College de France’da verdiği dersler, etrafında cereyan eden yeni düşüncelere ve akımlara karşı ilgisini ve onları kavramlaştırma yeteneğini ortaya koymaktadır.  

    Buradan, baştaki soruya dönecek olursak, önümüzdeki soruyu kabaca şöyle formüle edebiliriz: Post-Corona döneminde bireyselliğin ve öznenin kurumsallaşmış ve kuşatıcı bir tahakküm altında yaşama çabası hepten çekilmez bir hal mi alacak, yoksa Sartre’çı anlamda kendisini inşa eden özgür bir özneden söz edebilecek miyiz? 

    Özellikle insanlığın son yılları açıkçası bu konuda iyimser olma şansı vermiyor. Ancak bir kez daha Foucault’ya bakarsak onun ömrünün son yıllarında umut verici şekilde iyimser olduğu görülecektir. Foucault, insanların kendilerini ahlaki bir özne olarak oluşturabileceklerini belirtiyor. Kendilik pratiği adını verdiği bu edim bireyin kendisini bir tür dönüştürme uğraşı. Nietzscheci bir etik ve sanat anlayışını ifade eden bu görüş belki de bugün yeniden değerlendirilmeli. O zaman belki de hadiseye başka bir yerden bakmak gerekiyor. İktidar odakları değişebilecek mi, yerine belki de ilk sormamız gereken soru, bütün bu puslu hava dağıldığında “Ben değişmiş olacak mıyım?” olmalı. Eğer mikro bir iktidar odağı olan ben değişmeyeceksem, toplumsal yapıda olumlu anlamda bir değişimi bekleme hakkım olmalı mı ki?  

    Sartre, aynadaki adama farklı bir gözle bakmamız gerektiğini söylüyordu. Sanırım Foucault da artık buna itiraz etmez…

    Dünya
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikGöçmen Kadının Dayanılmaz Hafifliği vs Ağırlığı Üzerine
    Sonraki İçerik Diyanet ve Siyasetin Ortak Gündemi Üzerine

    Diğer İçerikler

    Bültenler

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi
    Bültenler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Emrullah Özdemir
    D84 INTELLIGENCE

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 Reza Talebi

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}