
Futbolda Aradığımız Şey Adalet mi, Kazanmak mı?
“Kim başkalarını yenmek istiyorsa, önce kendini yenmelidir. Kim başkaları hakkında hüküm vermek istiyorsa, önce kendi hakkında hüküm vermelidir. Kim başkasını tanımak istiyorsa, önce kendini tanımalıdır.” der Konfüçyüs. Zira, insanın başkasını yargılaması kolay, kendisini yargılaması ise zordur. Fakat insan, hakikate ancak kendisiyle dürüstçe yüzleşebildiğinde ulaşır.
Bu durumun futbolumuzda da geçerli olduğunu söyleyebilirim. Türk futboluna geniş bir perspektiften baktığımızda, hakemlerin ve hakem hatalarının en önemli tartışma konularından birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hakemler ve yaptıkları hatalar tüm sezon boyunca gözler önüne serilse de sona doğru yaklaşıldıkça hakem odaklı tartışmalar had safhaya ulaşıyor. Üzülerek söylemeliyiz ki, Covid pandemisi sonrası lige devam ettiğimiz şu günlerde de en çok hakem hatalarını konuşmak zorunda kalıyoruz. Çünkü kurumsal ve şahsi tüm görüşler bu düşünce etrafında birleşiyor.
Covid sonrası liglerin tekrar başladığı bugünlerde hakemlerin fahiş hatalar yaptıkları bir gerçek. Genel olarak, hakemlerin formsuz oldukları üzerinde uzlaşmak da mümkün. Oyun kurallarının doğru şekilde uygulanması konusundaki standartsızlık, hakemlere karşı güven duygusunun zedelenmesine neden oluyor. Hal böyle olunca, MHK (Merkezi Hakem Kurulu) başta olmak üzere, hakemlerin ve kurumların çalışma prensipleri de sorgulanmaya başlanıyor.
Saha içinde adaleti tayin etme görevi olan hakemlere yönelik güven duygusunun yitirilmesi, asıl odaklanmamız gereken unsur olan futbolun güzelliğine de gölge düşürüyor. Covid sürecinde futbolun oynanmadığı dönemde, oyunun sistematiğine, yaşanan ekonomik sıkıntılara karşı akılcı çözümler üretmiş; oyuna dair anıları, hikayeleri tekrar hatırlayıp mutlu olmuşken. Yeşil sahalara geri döner dönmez tüm bu güzellikleri bir kenara bırakıp, anlamsız kavga ve tartışmalara odaklandık.
Özellikle, hakem hatalarının çok arttığı dönemlerde, birçok yönetici için bu süreç bir konfor alanı da oluşturuyor. Zira, başarısız yönetimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan futbolumuzdaki birçok yapısal sorun tartışılmayarak; her türlü hesap hakemler üzerinden kazanılmaya çalışılıyor. Bu da tartışma kültürümüzün ve odaklanma yetimizin darlığını gösteren bir başka done olmuş oluyor.
Oyuncular, teknik adamlar ve yöneticiler yapılan hatalara ve ya ortaya çıkan mağduriyetlerin farklı halleri ile birbirleriyle çelişen görüşler dile getiriyor olsalar da değişmeyen tek şey olarak her zaman “adalet”i talep ettiklerini söylüyorlar. ☺
Peki ama gerçekten adalet talep ediliyorsa, neden benzer örneklerden farklı hak arayışları söz konusu oluyor. Neden herkes kendi adaletini kendi tayin edip, hüküm kesiyor?
Örneğin, geçen sene Kulüpler Birliği tarafından yapılan açıklama ile hakemlerin de hata yapabilecekleri, bu hatalarda hiçbir zaman kasıt aranmaması gerektiği ve Türk hakemlerine sahip çıkılması gerektiği vurgulanmıştı. Bu her ne kadar örnek bir tavır ve açıklama olsa da, aynı yöneticiler, söz konusu kendi kulüpleri hakem hataları ile mağdur edildiğinde aynı hassasiyeti ve örgütlenmeyi sağlayamadılar. Bu da herkesin adaleti kendi adına, kendi çıkarları uğruna aradığını kanıtlar nitelikte. Adalet, kulüp çıkarları adına araç haline getirildiğini gösteriyor. Ayrıca sporun sahip olduğu ve bireye kazandırdığı asıl güdü olan rekabet, yozlaşarak kazanma arzusuna yenik düşüyor. Bu, sağlıklı ve sürdürülebilir bir durum olmadığı gibi; Türk futboluna da çok büyük zarar veriyor.
Türk futbolunda, hakem hatalarının kulüp yöneticilerince kasten marjinalleştirildiğine de sıklıkla şahit oluyoruz. O kadar vahim sonuçlarla karşılaşıyoruz ki; Çaykur Rizespor Başkanı Hasan Kartal’ın yaptığı “silahım yanımda olsaydı hakemi vururdum” açıklaması bu durumun en korkutucu yönünü yansıtır nitelikte.
Hal böyle olunca zamanımızın çoğunu yapısal sorunlardan uzaklaşıp, yozlaşmış ve yavanlaşmış gündelik tartışmalarla kaybediyoruz. Bu durum, fanatizmi körüklediği gibi, bir eğlence aracı olan futbolu da alt kimlik öğeleri ile donatıp, duygusal bir karşıtlığın ve kutuplaştırmanın aracı haline getiriyor.
Kimliksel öğeler çerçevesinde gelişen bu tartışmalar şahsi olarak algılanıyor ve kurumlar yerine şahıslar ön plana çıkıyor. Ülkemizdeki yönetici kültünün bir tezahürü olan bu durum, kişisel husumetler nedeniyle camiaları dahi karşı karşıya getirebiliyor. Bu içler acısı vaziyet, kurumları güçlendirmediği gibi tam tersine zayıflatıyor.
Futbolumuzun gelişmesi için, prensiplerin ön planda olduğu bir tartışma iklimine ihtiyacımız var. Özerk kişisel inisiyatiflerden ziyade kurumsallaşmayı ön planda tutmalıyız. Örgütlenmeli ve yapılanmalıyız. Futbolumuzdaki yapısal sorunlar ancak rasyonel bir istişare iklimi ile çözüme kavuşabilir. Bu da ancak yetki ve sorumlulukların birimler arasında dengeli bir şekilde dağıtıldığı, işleyiş ve yükümlülüklerin net bir şekilde belirlendiği güçlü kurumsal bir yapının varlığı ile mümkün olabilir. TFF, MHK ve Kulüpler Birliği gibi çatı kuruluşların yanı sıra tüm kulüplerin örgütsel ve kurumsal yapılanmalarını yeniden gözden geçirmeleri, uzlaşmacı ve bütünsel hareket etme bilinci ile işleyişlerine yön vermeleri son derece elzemdir.
Fotoğraf: Thomas Serer
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Sporda Zor Zamanlar: 2020
2020 yılı insanoğlu için pek çok zorlukla geride kalmak üzere. Doğal afetler, kazalar, yıkımlar, ölümler ve tabii ki korona virüs… İnsanoğlunun bu zor ve sıkıntılı zamanları belki de en çok spor endüstrisini etkiledi. Eğlence sektörünün bir ürünü olarak spor; korona virüsün yaşamlarımıza taşıdığı zaman, mekân, rekabet ve etkileşim kısıtlamaları ile

Futbolda Irkçılığa Türk Gözlüğü
Son dönemlerde Dünya genelinde yükselişe geçen milliyetçi ideolojiler, ırkçı söylem ve davranışların daha da şiddetlenmesine neden oldu. Bu ırkçı eylemlere en son maruz kalan kişi ise İstanbul Başakşehir FK yardımcı antrenörü Pierre Webó oldu. Bu olay global ölçekte de büyük bir ses getirdi. Taraftarların veya yöneticilerin ırkçı söylemlerine veya davranışlarına

Arap-İsrail İlişkilerine Futbol Açılımı
On yıllardan beri gerginliğine ve şiddetine tanık olduğumuz Arap-İsrail ilişkileri, 2020 ile birlikte daha barışçıl bir hal almaya başladı. BAE, Bahreyn ve İsrail arasında Eylül ayı başında imzaladıkları normalleşme anlaşmaları sürecin daha hızlı yürütülmesini sağladı. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan yeni iş birlikleri, sürecin sürdürülebilir hale gelmesi adına son

Diego Maradona: Futbola “Küçük Bir Siyah Nokta” Koydu
Eşsiz futbol yeteneği ve profesyonel kariyerinin yanı sıra, kaotik yaşamı ile tüm dünyanın ilgisini üzerinde toplayan bir adam… Siyasi duruşu ve söylemleri ile toplumsal konulara ilgi gösteren, hatta yön veren bir vatansever, bir dünya vatandaşı… Kimden mi bahsediyorum? Diego Armando Maradona’dan… O sahadayken, her birimiz için mutlu olmaya değer bir

Formula 1’in Start-Finish Düzlüğü: Türkiye GP’si
9 yılın ardından Formula 1 heyecanı, bugün bir kez daha Türkiye’de yaşanacak. Kamuoyunda, herkeste çok büyük bir heyecan hâkim. Dünya’nın en hızlı arabaları, en hızlı pilotları, son teknolojiler ile yeniden İstanbul’da sahne alacak. Bu hafta bu yazı ile birlikte 2020 Türkiye Grand Prix’i öncesindeki son detayları sizler için aktarmaya çalışacağız.

Bir Kız Çocuğunun Tutku Dolu Oyunu: Futbol
Türkiye’de kadınlar ekonomik, sosyal ve toplumsal pek çok alanda hem psikolojik hem de fiziki zorluk ya da kısıtlama ile baş etmek durumunda kalıyorlar. Bu durum spor endüstrisinde de böyle. Erkek egemen bir endüstride, kadınlar var olma mücadelesi verirken çok daha kısıtlı imkanlar ile çok daha büyük başarılar elde etme durumunda

Asıl Engel Sistemsizlik: Türkiye’de Engelli Sporu
Spor, özellikle engelliler için en önemli sosyal rehabilitasyon aracı. Ancak, Türkiye’nin devlet mekanizması engellilere bu hizmeti götürmekte son derece yetersiz kalıyor. Devlet engellilere sporu götüremediği gibi; engellilerin kişisel insiyatifler ile kendisine başvuru yapmasını beklemekle yetiniyor. Gelin hep birlikte ülkemizdeki engelli sporunun işleyişine göz atalım. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD),

Avrupa Premier Ligi: Yine, Yeni, Yeniden…
Global dünya ekonomisinde en ufak bir daralma, bir kriz meydana geldiğinde, diğer tüm sektörlerde olduğu gibi spor endüstrisi de bu durumdan olumsuz etkileniyor. Harcamalar kısılıyor, yeni gelir modelleri yaratılıyor, organizasyon yapıları yeniden şekillendiriliyor. Avrupa’nın dev kulüpleri de her ekonomik kriz dönemi bir araya gelerek kendi özerk liglerini kurmayı planlarlar. Covid

Almanya’da Almanya Forması ile Almanca Konuşan Bir Türk Futbolcu: Emre Can
Türkiye A Milli Futbol Takımı, çarşamba akşamı Almanya’nın Köln şehrinde oynanan hazırlık maçında Almanya ile 3-3 berabere kaldı. Maçın sonunda ise skorun yanı sıra bir başka tartışma konusu daha vardı. O da Almanya Milli Takımı’nın Türk asıllı oyuncusu Emre Can’ın, yayıncı kuruluş TRT’ye Almanca demeç vermesiydi. Bu konu özellikle maçın

Türk Futbolunda “Reform”a İhtiyacımız Var
Türk kulüpleri, uluslararası müsabakalarda hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor. Perşembe akşamı Galatasaray’ın Glasgow Rangers’a elenmesi ile bu sezon Avrupa kupalarında ülkemizi temsil eden takım sayısı ikiye düştü. Şampiyonlar Ligi’nde Başakşehir FK, Avrupa Ligi’nde ise Sivasspor Türkiye’yi temsil eden takımlar olacak. Birbirinden güçlü rakiplerle karşılaşacak olan bu iki takımımızın, başarısız sonuçlarla