[voiserPlayer]
Afganistan’daki artan belirsizliği yakından takip eden ve bir anlamda etmek mecburiyetinde olan ülkelerden birisi de hiç şüphesiz Çin Halk Cumhuriyeti. Çin yönetimi, 28 Temmuz’da Molla Abdulgani Birader liderliğindeki bir Taliban heyetini ağırlamış ve Taliban’ı Afganistan’da meşru bir siyasi aktör olarak gördüğünü bu şekilde beyan etmişti. Taliban’ın ülkeye tamamen hâkim olmasından sonra da Çinli yetkililer, Afgan halkının tercih ve isteklerine saygılı olduklarını ifade etmekteler. Bu söylem, Çin’in ülkedeki Taliban yönetimini en azından şimdilik kabul ettiğini gösteriyor.
Afganistan’da ihtiyatsız yaklaşımların ABD’ye maliyetinin farkında olan Çin yönetimi, ülkeye yönelik siyasetinde önceliği, mevcut veya muhtemel zararların önlenmesine veya azaltılmasına vermekte. Afganistan ile ilişkilerden elde edilebilecek yararlar, halihazırda Çin yönetimi için ikincil önemde. Dolayısıyla Çin, Afganistan’da korku ile ümit arasında bir temkin diplomasisi icra etmekte. Bu diplomasinin bir ayağını politik ilişkiler, diğer ayağını da ekonomik ilişkiler teşkil ediyor.
Afganistan’daki gelişmelerin Çin’in politik çıkarlarına, mevcut veya muhtemel olumsuz etkileri, Çin yönetimini korkutuyor. İlk olarak, Çin, Afganistan’da halihazırda bir alternatifi olmayan Taliban yönetimi ile gergin bir ilişki istemiyor. Afganistan, Çin’in sınır komşularından birisi ve ülke, Çin yönetimi açısından sınır ve bölge güvenliğine büyük önem atfedilen Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’ne Vahan Koridoru denilen dar bir arazi ile bağlanıyor. Taliban yönetimi ile ilişkileri olumlu seyretse bile, Çin yönetimi için Afganistan, süregiden bir endişe kaynağı olma vasfını devam ettiriyor.
Çin, resmi söyleminde “üç kuvvet” ( 三个势力) veya “üç şer” olarak ifade edilen terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılık eğilimlerinin Afganistan’daki gelişmeler ile güç kazanmasını arzu etmiyor. Bu nedenle, Taliban ile 2015 yılından sonra sıklaşan tüm görüşmelerde, Çin yönetimin birinci gündem maddesi, Doğu Türkistan İslami Hareketi (DTİH) olarak da bilinen Türkistan İslam Partisi’nin (TİP) Afganistan’daki mevcudiyeti ve faaliyetleri oldu. 28 Temmuz’daki görüşmede de Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Taliban’ın Afganistan’da, Çin’e karşı faaliyet gösteren başta TİP olmak üzere tüm örgütler ile arasındaki ‘defteri kapatmasını’ ümit ettiklerini açıkça ifade etti. Ülkenin Çin karşıtı silahlı faaliyetlerin bölgesel üssü olma ihtimali, Çin yönetiminin tehdit algısını şekillendiriyor. Her ne kadar Taliban yönetimi Çin’e bu konuda açık teminatlar vermiş olsa da bu teminatlarını ne ölçüde tahakkuk ettirebileceği belirsizliğini koruyor. Perşembe günü İslam Devleti Horasan Vilayeti’nin (İDHV) Kabil havalimanında gerçekleştirdiği kanlı saldırılar, bölgesedeki tüm devletler gibi, Çin yönetiminin de kaygılarını artırmış durumda.
İkinci olarak, Çin yönetimi, Afganistan’a yönelik politikasını ikili ilişkilerin ötesinde, bölgesel siyasetinin bir parçası olarak değerlendiriyor ve daha genel bir stratejik çerçevede, Afganistan’ın bir bölgesel güvensizlik ve istikrarsızlık kaynağı olma ihtimalinden tedirgin oluyor. Yakın zamanda, Çin’in Avrasya’daki stratejik ortağı Pakistan’da, Çin vatandaşlarına yönelik saldırılar muhtemel bir bölgesel istikrarsızlığın Çin yönetimine bölgede yaratabileceği güvenlik sorunlarının misalleri sayılabilir. 14 Temmuz’da ülkenin kuzey doğusunda bir yolcu otobüsüne yönelik saldırıda dokuz Çinli mühendis yaşamını kaybetmiş ve bu saldırıyı 28 Temmuz’da bir Çinliye yönelik silahlı saldırı takip etmişti. 20 Ağustos’ta bu sefer ülkenin güney batısındaki Gwadar şehrinde Çinlileri taşıyan bir araca yönelik yapılan intihar saldırısında bir Çin vatandaşı yaralanmıştı.
Çin yönetimi açısından, Afganistan’da kronikleşen bir kargaşa ortamının bölgede faaliyet gösteren silahlı örgütlere maddi ve manevi imkanlar sağlaması kesinlikle arzu edilmeyen bir senaryo. Örneğin, bu örgütler arasında yer alan “Pakistan Taliban Hareketi” veya diğer ismiyle “Tehrik-i Taliban Pakistan” (TTP), 14 Temmuz’da Çinli mühendislere yönelik saldırıyı üstlenmişti. Bu tür örgütlerin Çin yönetimi için yaratabileceği tehdit, iki boyutlu olması nedeniyle önem kazanıyor. Pakistan örneğinde, bu örgütler hem Çin’in en başta gelen bölgesel ortağının güvenliğine bir tehdit oluşturuyor, hem de bu bölgesel ortağın topraklarında yaşayan ve çalışan Çin vatandaşlarının güvenliğine bir tehdit oluşturuyor.
Afganistan’daki gelişmelerin Çin’in ekonomik çıkarlarına, mevcut veya muhtemel olumsuz etkileri de Çin yönetimini korkutuyor. İlk olarak, Çin yönetimi, son yirmi yılda, ABD’nin sağladığı göreceli güvenlik ortamında Afganistan’a yaptığı yatırımları muhafaza etme peşinde. Halihazırda, Çin’in başlıca hedefi, ülkedeki mevcut yatırımların, ticari sözleşmelerin ve iş bağlantılarının korunması. Örneğin, Çin medyası, Kabil’in 40 km güney doğusunda yer alan Mes Aynek bölgesindeki bakır cevherini çıkarmak amacıyla 2008 Mayıs’ında imzalanan anlaşmayı gündemde tutuyor. Dünyanın en büyük ikinci bakır rezervine sahip olduğu düşünülen bölgedeki madenin çıkarılma hakkını 30 yıl boyunca bir devlet şirketi olan Çin Metalurji Grubu’na veren anlaşma, aradan geçen zaman zarfında hayata geçirilememiş durumda.
Çin medyasında üzerinde durulan bir başka yatırım anlaşması, Çin Ulusal Petrol Şirketi’ne ülkenin kuzey batısında yer alan Faryab ile Ser-i Pol vilayetlerinde 25 yıllığına petrol arama ve çıkarma ruhsatı veren anlaşma. 2011 yılında başlatılan bu proje de aynı şekilde, aradan geçen on yıl zarfında bir ilerleme kaydedememiş durumda. Çin yönetimi öncelikli olarak, yeni anlaşmalar yapmaktan ziyade, geçmişte imzalanmış bu tür anlaşmaların korunmasına önem veriyor.
İkinci olarak, Çin yönetimi, Afganistan’a yönelik ekonomi politikasını ikili ilişkilerin ötesinde, bölgesel siyasetinin bir parçası olarak değerlendiriyor ve Afganistan’ın Çin’in bölgesel ekonomi politikalarına olumsuz yansımalarından tedirgin oluyor. Afganistan, Avrasya coğrafyasında doğu-batı ve kuzey-güney eksenlerinin kesiştiği önemli bir jeo-ekonomik geçiş ülkesi. Mukim olduğu coğrafyadaki bölgesel ekonomik entegrasyon, kalkınma ve etkileşim açısından yaratabileceği olumsuz dışsallıklar, Çin yönetiminin Afganistan siyasetinde kayda değer risk faktörleri oluşturuyor.
Özellikle, çok boyutlu ve uzun vadeli altyapı yatırımları ile halihazırda belirli bir ivme kazanmış Tek Kuşak Tek Yol (一带一路) veya diğer ismiyle Kuşak Yol Girişimi’nin geleceği açısından, Afganistan’daki gelişmelerin bölgesel yansımaları Çin’in üzerinde hassasiyetle durduğu bir mevzu. Örneğin, Çin-Pakistan Ekonomi Koridoru adı altında, Çin yönetimin Pakistan’da gerçekleştirdiği çok sayıda ve çok çeşitli altyapı projeleri bulunuyor. 2020 yılında Çin’in Afganistan’daki doğrudan dış yatırımı yalnızca 4,4 milyon dolar olmuşken, Pakistan’daki doğrudan dış yatırımı 110 milyon dolardı. Afganistan’daki gelişmelerin Çin’in bu tür bölgesel ekonomik ilişkilerini olumsuz etkileme olasılığı bulunuyor.
Diğer taraftan, Afganistan’daki gelişmelerin Çin’in politik çıkarlarına, mevcut veya muhtemel olumlu etkileri ise Çin yönetimini ümitlendiriyor. İlk olarak, Taliban’ın şimdilik en azından söylem düzeyinde Çin’in isteklerine yönelik olumlu yaklaşımı, Çin yönetimini temkinli bir ümitvarlığa sevk ediyor. İki tarafın da ilişkilerin ilerlemesini arzular göründüğü mevcut durumda, Çin yönetiminin başlıca beklentisi, Taliban’ın kapsayıcı bir hükümet kurarak ülkenin idaresini tüm Afganistan’ı temsil etme iddiasında olacak bu hükümet eliyle yürütmesi. Sınırdaş olduğu birçok ülke ile diplomatik sorunlar yaşamakta olan Çin yönetimi açısından, Taliban’ın kendisine yönelik müspet ve makul tavrı, Afganistan’a yönelik siyasetinde bir ümit kaynağı.
İkinci olarak, yukarıda ifade edildiği üzere, Çin yönetimi, Afganistan’a yönelik politikasını ikili ilişkilerin ötesinde, bölgesel siyasetinin bir parçası olarak değerlendiriyor ve Afganistan ile derinleşebilecek ilişkilerinin kendi bölgesel politikalarına da olumlu yansımaları olacağı beklentisinde. Örneğin, bu hedefe matuf olarak, Çin yönetimi, Afganistan, Çin ve Pakistan dışişleri bakanları arasında üçlü diyalog sürecinin başlamasına öncülük etmişti. Bu çerçevede, üç ülkenin dışişleri bakanları 2017 Aralık’ında Pekin’de ilk toplantılarını gerçekleştirmişti. Her yıl düzenli olarak görüşen bakanlar, son toplantılarını 3 Haziran’da çevrimiçi olarak gerçekleştirdi. Çin açısından, Avrasya’daki stratejik ortağı Pakistan’ın yanında Taliban idaresindeki Afganistan ile de geliştirilebilecek yakın iş birliği, bölgedeki jeopolitik rekabette büyük bir stratejik kazanım olma potansiyeli içeriyor.
Afganistan’daki gelişmelerin Çin’in ekonomik çıkarlarına, mevcut veya muhtemel olumlu etkileri de Çin yönetimini ümitlendiren bir diğer etken. İlk olarak, Afganistan, 40 yılı aşkın bir zamandır süregelen şiddetli bir politik istikrarsızlık sarmalında, ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmesi mümkün olamamış bir ülke. Elindeki geniş finansman kaynakları ile Çin yönetimi, ülkenin inşasında ve imarında merkezi bir rol oynayabilme imkanına sahip bulunuyor. Taliban yönetiminde gelen davetkar beyanlar da bu rolü teşvik eden önemli bir etken.
Örneğin, Taliban sözcüsü Süheyl Şahin, Taliban yönetiminin Çin’in ülkeye olan ilgisini hoş karşıladığını, eğer Afganistan’a yatırımları olursa bu yatırımların güvenliğini sağlayacaklarını ve ülkedeki Çin yatırımlarının güvenliğinin kendileri için çok önemli olduğunu beyan etmişti. Afganistan’a yönelik uluslararası bağış, yardım ve kredilerin belirli ölçüde kesilmesi veya azalması da Çin’i ülke için önemli finansman alternatiflerinden birisi yapmaya aday görünüyor. Çin yönetiminin Afganistan’da özel önem verdiği sektör ise ulaşım altyapısı. Daha önce projelendirilmiş demiryolu ve karayolu yatırımları, hayata geçirilmeyi bekliyor.
İkinci olarak, Çin yönetimi, Afganistan’a yönelik ekonomi politikasını ikili ilişkilerin ötesinde, ülkenin Çin’in bölgesel ekonomi politikalarına olumlu yansımaları bağlamında geliştirmeyi diliyor. Örneğin, Afganistan, Çin Pakistan Ekonomi Koridoru’na verimli ve sürdürülebilir bir şekilde bağlandığı takdirde, Çin merkezli bölgesel ekonomik iş birliğinin kuvvet kazanacağı da bir gerçek.
Çin yönetiminin, Afganistan’a yönelik siyasetinde gördüğü fırsatlar ve erişmeyi düşündüğü yararlar var. Ancak, halihazırdaki yaklaşım, yararları celp etmekten ziyade, zararları def etmeyi önceliyor. Yeniden sahnelenmeye aday bu “büyük oyunda” başrol oynamanın maddi ve manevi kazanımlarının farkında. Ancak aynı derecede, bu oyunda, sahneye çıkıp da yara almadan sahneden inmeyen bir başrol oyuncusunun olmadığının da farkında. Dolayısıyla, ihtiyat ve tedbir, Çin’in Afganistan siyasetinin yönlendirici ilkeleri olmaya ve Çin yönetimi, korku ile ümit arasında bir temkin diplomasisi yürütmeye devam edecek gibi görünüyor.