[voiserPlayer]
Asterisk2050 Projesi kapsamında seçimden önce Türkiye’deki iklim politikalarının seçim senaryolarında nasıl değişkenlik göstereceğine dair bir bülten yayınladık. Bu bülteni Cumhur ve Millet İttifaklarının politika ve söylemlerini inceleyerek ortaya koymuştuk.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Recep Tayyip Erdoğan ve mecliste önemli bir koltuk sayısına ulaşan Cumhur İttifakı, önümüzdeki dönemde tüm Türkiye siyasetine olduğu gibi iklim politikalarına da yön verecek. Fakat, Cumhur İttifakı’nın seçim vaatleri ve parti programları incelendiğinde bu alana dair net bir vizyonun belirlenmemiş olması iklim politikalarına dair öngörüde bulunmayı kısıtlamıştı. Bu durum halihazırda da değişmiş değil. Öte yandan, muhalefet partilerinin seçim muhasebesi de henüz bitmediği için bu alana yönelmelerini en azından yakın bir zamanda beklemek zor.
Çoğu siyasi partide de iklim politikaları, ya doğa ve çevre hakları ya da ekonomi-enerji politikalarına eklemlenerek tartışılıyor. Böyle olunca parti programları ve seçim beyannamelerinde oldukça çelişkili ifadeler, bütüncüllükten uzak politikalar ortaya çıkıyor. Bu da Türkiye’de iklim kriziyle mücadelede hâlâ itidalli bir siyasi iradenin yer bulmakta zorlandığını gösteriyor.
Cumhur İttifakı içerisindeki Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi milli enerji vurgusuyla, yenilenebilir ve yerel kaynakların dış bağımlılığı azaltarak kullanımını vurgulamıştı. Türkiye’nin mevcut enerji arzı koşulları düşünüldüğünde bu programın hükümet ajandasındaki önemini koruyacağına şüphe yok.
Buradaki esas mesele enerji üzerinden kurulacak bölgesel ilişkiler. Türkiye’nin Rusya ile asimetrik ilişkisi gittikçe ilerliyor. Halihazırda doğal gaza olan bağımlılığın mevcut ekonomik darboğazda kalkınma için çok daha ihtiyaç duyulacağı muhtemel. Öte yandan, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde çalışmalar hızla devam ediyor ve ilk reaktörün devreye girmesiyle 2023’ün son aylarında elektrik üretiminin başlaması planlanıyor. Akkuyu’nun tam faaliyete geçmesi ile birlikte Türkiye’deki elektrik üretiminin yaklaşık %10’unu bu santralin karşılaması bekleniyor.
Lakin, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’ni yöneten Rosatom’un Türkiye’de üretim yapan bir Rus enerji şirketi olması enerjide dışa bağımlılığı sorgulatan bir durum. Cumhur İttifakında hidrokarbona bakış çoğu noktada birleşiyor. Seçim öncesinde hızlanan petrol ve doğal gaz arama-çıkarma faaliyetlerinin devam edeceği, Gabar ve Karadeniz yataklarına yatırımın süreceği görülüyor. Bununla birlikte, kömürden çıkış için herhangi bir senaryo belirtilmiş değil. Aksine, yerli kömürün termik santrallerdeki kullanım oranının artırılması ve yeni nesil santrallerin kurulmasına yönelik beyanlar da bulunuyor.
Millet İttifakı ya da bir diğer tabirle 6’lı Masa seçim sürecine Ortak Politikalar Mutabakat Metni ile girdi. Her partinin münferit seçim beyannamesi ve açıklamaları olsa da bu metin hem parti liderleri tarafından hem de seçim koordinasyon merkezleri tarafından sürekli öne çıkarıldı. Ortak Politikalar Mutabakat Metni enerji politikaları konusunda daha şeffaf ve denetlenebilir kurumları hedeflerken (örn. Enerji Bakanlığı, EPDK, BOTAŞ, EPİAŞ), bir diğer yandan piyasa regülasyonlarını da değiştirme vaadinde bulunuyordu. Bununla birlikte, yenilenebilir enerjiye bakış ve onun finansmanı konusunda da Cumhur İttifakı’ndan uluslararası işbirliğine daha yatkın olması yönüyle farklılaşıyordu.
Öte yandan, muhalefetin ortak metni iklim politikaları konusunda uluslararası ajandayı takip eden Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı, “Yeşil Ekonomiye Geçiş” programıyla birlikte ele alıyor ve Taraflar Konferansı’nın 2050 net sıfır emisyon hedeflerinin güncellenerek takip edileceğini vurguluyordu. Her ne kadar Karadeniz Münhasır Ekonomik Bölgesi ve Doğu Akdeniz hidrokarbon sahaları üzerindeki ilgi azalmasa da iklim politikaları açısından umut veren bir metin ortaya çıkmıştı.
Seçim sonrası ise muhalefet partilerinin iç dinamikleri oldukça sarsıldı. 6’lı Masa’nın mevcudiyeti birçok açıdan sorguya açıldı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yerel seçimler öncesi kongre tartışmaları, İYİ Parti’de kurultay sonrasında beklenen değişikliklerin yaşanmaması ve Masa’nın diğer üyeleri olan Demokrasi ve Atılım, Gelecek ve Saadet partilerinin meclis bünyesinde oluşturmaya çalıştıkları işbirliği süreçleri, henüz bu partilere ciddi bir muhalefet enerjisine kavuşturamamış ve muhalefeti güncel politik çeperden koparamamıştır.
Muhalefet partilerinin içerisinde bulundukları bu durum iklim ve enerji politikaları, Avrupa Yeşil Mutabakatı, yaklaşan Taraflar Konferansı gibi konuları gündemlerine almalarını zorlaştırmaktadır. Farklı partilerin kendi önceliklerine ve politikalarına odaklanması seçim sonrası düzende beklenir bir durum. Fakat, muhalefet partilerinin iklim politikaları gibi konularda işbirliği yapmaları ve ortak bir platformda bir araya gelmeleri önemlidir. İşbirliği ve dayanışma, güçlü bir muhalefetin inşasına katkı sağlayabilir.
Sonuç olarak, Cumhur İttifakı’nın çevre ile çelişkili kalkınma ve ulusal güvenlik odaklı bakış açısı, çevre ve iklim politikalarının gereken önemi görememesine neden olmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası alanda öncü olan politikaları benimsemesini engellemekte ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi uluslararası işbirliğini teşvik eden politikalara set çekmektedir.
Aynı zamanda, Türkiye’deki güvenlikleştirme politikaları, iklim politikalarının kamusal alanda tartışılmasını da kısıtlamaktadır. Öte yandan, muhalefet partileri seçim mağlubiyetinin sorunuyla boğuşurken başkanlık sistemindeki dar ve sıkışmış yönetim mekanizmalarının da etkisi altındadır. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde çevre ve iklim politikalarının gereken önemi görmesi ve etkili bir şekilde uygulanması önemli bir zorluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cumhur İttifakı’nın çevre ve iklim politikalarının önemini görmezden gelmesi durumunda TBMM’nin etkin bir mekanizma olarak işleyişinin önemi ortaya çıkabilir. TBMM, iklim politikalarının oluşturulması, uygulanması ve denetlenmesinde aktif bir rol oynayarak çevresel sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğiyle mücadele konularında ulusal çıkarları korumada önemli bir araç olabilir. Ancak, güvenlikleştirme politikaları ve dar yönetim mekanizmaları gibi engellerin aşılması ve TBMM’nin etkinliğinin artırılması için çeşitli reformların da gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Fotoğraf: Dominik Vanyi