[voiserPlayer]
Türkiye geçtiğimiz hafta tamamlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından seçim maratonunu geride bıraktı. 28 Mayıs akşamından bu yana, özellikle seçimi kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan istifa edip etmeyeceği, Millet İttifakının bundan sonra nasıl bir yol haritası izleyeceği ve seçimin asıl kaybedenlerinin kimler olduğu sıkça tartışıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını Siyaset Bilimci Berk Esen’e sorduk.
Geçtiğimiz hafta cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu yapıldı. Siz ilk tur ve ikinci turu karşılaştırdığınızda sonuçları nasıl yorumluyorsunuz?
Her iki aday için de ilk turdan ikincisine giderken aslında siyasi tabloda çok büyük bir değişiklik olmuşa benzemiyor. Gördüğüm kadarıyla oy kullanma oranları Kürt seçmenlerin yoğun yaşadığı bölgeler dışında pek düşmemiş. Yani birçok ilde maksimum 2 puan düşmüş ki zaten oy kullanma oranı çok yüksek olduğu için ilk turda buna çok şaşırmadım. Türkiye ilk defa ikinci tura gitti tabii. Büyük ihtimalle ikinci turda hem siyasi parti yarışı olmadığı için hem de Ümit Özdağ ile Kılıçdaroğlu’nun imzaladığı protokol nedeniyle Kürt coğrafyası, yani Kürt seçmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde oy kullanma oranı biraz daha düşmüş. Orada işte belki bir 150.000 kişilik oy firesi ortaya çıkmış olabilir.
Onun dışında adeta Sinan Oğan’ın oyları yarı yarıya bölünmüş, belki bir tık daha fazla Erdoğan’a gitmiş olabilir. Parlamentoyu kazandığı için ikinci tura favori olarak girmesi nedeniyle özellikle muhafazakâr illerde Erdoğan bir tık daha öne geçmiş. Onun dışında Kılıçdaroğlu, aslında ilk turdaki moralsizlik üstünden bakacak olursak, ikinci tura öyle çok büyük bir fire yaşamadan kendi seçmenini de mobilize ederek girebilmiş. Zaten bunun sonucunda oyu da 47,8’e ulaştı. Yani 2 buçuk puan hatta neredeyse 3 puan oyunu arttırdı. Erdoğan’da zaten aşağı yukarı 3 puan arttı, böyle dengeli bir dağılım olmuş ilk tura bakacak olursam.
Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesinin temel nedenleri nedir?
Bence Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesini iki farklı seviyede analiz edebiliriz. Bir tanesi, iktidarın yaptıkları; diğeri ise muhalefetin yapamadıkları. İktidarın yaptıkları için de tabii öncelikle Türkiye’deki rejimin rekabetçi otoriter olduğunun altını çizmem gerekiyor. Dolayısıyla siyasi partiler arasında eşit bir oyun ağırlığı yok. İktidar, bürokrasi ve yargıyı bir şekilde kullanarak kendisine avantaj sağlıyor. HDP’ye kapatma davası üstünden, Demirtaş’ı hapsederek, İmamoğlu’na yasak getirerek oyun sahasını daralttı. Bürokrasi büyük oranda iktidar lehine katkı sundu ve kampanya yaptı. Kamu kaynakları zaten iktidar tarafından çok sistematik bir şekilde seçimi kazanmak için kullanıldı ve tabii medyanın çok önemli bir bölümü iktidarın elinde.
Şimdi bu durum zaten eşitsiz ve adil olmayan bir seçim dinamiği getiriyor ama tabii uzun süredir aslında Türkiye’de biz bunu görüyoruz. Yani bu durum bu seçime özel bir şey değil. 2019’da da aynı dinamikler vardı. Ekonomik krizle deprem iktidarı tabii ki sarstı ama iktidar kan kaybını, yani seçmen kaybını durdurmak için özellikle Anadolu’daki seçmenlerinin hayatını kolaylaştıracak şekilde bazı iktisadi hamleler yaptı ve bunda başarı kazanmışsa benziyor. EYT’yi hayata geçirdi, asgari ücreti arttırdı, memur ve emekli maaşlarına zam yaptı, çok ciddi şekilde memur alımı yaptı, TOKİ kampanyası başlattı, ucuz kredi verdi, Mayıs ayında doğal gazı bedava yaptı. Bir dolu hamleyle en azından oy kaybını biraz durdurmuşa benziyor. Ve tabii din temalı kutuplaştırıcı bir söylemle kendi saflarını sıklaştırdı. İktidar tüm bunları yaparken muhalefeti ve özellikle muhalefetin adayını ülke çıkarına aykırı hareket eden, milliyetçilik karşıtı, PKK’yla işbirliği yapan biri olarak gösterdi. Ve arkasındaki kamu ve medya desteği sayesinde bu kampanyayı başarılı bir şekilde götürebildi.
Bunlar iktidarın yaptıkları. Muhalefetin yaptıklarına gelecek olursam zaten eşit olmayan bir siyasi oyun alanında kazanmak zor bir iştir. Her şeyi doğru yapmanız gerekir. Bazı şeyleri doğru yaptılar, bazı şeyleri ise yanlış yaptılar. Doğru yaptığı şeyler: Muhalefet bir araya geldi, ortak aday belirledi, umut ve değişime dayalı bir söylemle ortaya çıktı. Bence bunlarda sıkıntı yoktu. Ama bir kez aday ve aday mimarisi çok yanlış kuruldu. Kemal Kılıçdaroğlu 13 senedir CHP Genel Başkanı olduğu için siyasi ve ideolojik bir bagajla bu seçime başladı ve iktidar medyası zaten onun hakkında çok negatif algılar yürüttüğü için iktidarın bu kampanyada yürüttüğü o negatif strateji Kılıçdaroğlu’nun da elini zayıflattı. Beş haftalık bir kampanya bunu değiştirmek için yeterli olmadı. Daha genç bir aday, daha başarılı bulunan ve daha az bagaja sahip olan bir adayla belki daha farklı bir tablo olabilirdi.
İkincisi aday mimarisi. Bu ikisini ayırmak istiyorum. Kılıçdaroğlu’nu aday yapmak için atılan hamleler ve kurulan ittifak mimarisi bence yanlıştı. Altı partiyi eşit gibi gösterdi ve milletvekili seçimlerinde çok yanlış bir ortak listenin ortaya çıkmasına yol açtı. İYİ Parti ile sürekli bir rekabet ve husumet havasına girdi CHP. Bu durum Kılıçdaroğlu’nun İYİ Partinin hinterlandındaki bazı milliyetçi seçmenlere ulaşmasını engelledi. Ve o milliyetçi seçmenler de başka adaylara yöneldi, kimisi Erdoğan’a kimisi Sinan Oğan’a. Yani Erdoğan karşıtlığı üzerinden kim olursa olsun seçilir algısı ya da stratejisi burada fire verdi.
Sinan Oğan ulusal ölçekte bir örgütü ve organizasyonu olmadan %5 oy aldı. Bence muhalefetin kampanyası sosyal medyaya sıkıştı büyük oranda. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı videolar üstünden ve hep onu öne çıkaran bir kampanya yürütüldü. Sahaya inemedi muhalefet partileri. Zaten dört küçük partinin örgütü yoktu. CHP ile İYİ Parti rekabet içinde göründü ve bence yapabilecekleri hamleleri de yapamadılar. İşte tüm bunları alt alta koyduğum zaman, yani adil olmayan yarışma koşullarında, iktidarın kaynak dağıtımı ve söylemi daha büyük başarı kazandı. Ama aradaki fark da çok büyük değil. Biraz daha farklı bir aday mimarisi ve farklı bir aday, sadece bu ikisi bile değişseydi bence tablo daha farklı olurdu.
Bu seçimin kazananları ve kaybedenleri kimler?
Bence bu seçimin kaybedenleri Kemal Kılıçdaroğlu’yla pazarlık yapmayanlar oldu. Siyaseti eğer rasyonel insanların ideolojileri ve çıkarları doğrultusunda yaptığı bir iş olarak görmek yerine ahlaki bir mücadeleye çevirirseniz, o ahlakın sınırlarını belirleyen kazanır. Bu da işte Kılıçdaroğlu oldu. Onun karşısında pazarlık yapmadan çekilenler kaybetti. Adayı sormayan, ciddi bir pazarlığa girmeyen HDP’de kaybetti, son anda çekilen ve sonrasında hiçbir şey istemeyen ve alamayan İyi Parti de kaybetti. Görünen o ki aday çıkaran ve ikinci tura 3 gün kala ya da 5 gün kala Kılıçdaroğlu’yla protokol imzalayan Ümit Özdağ kendisini bir anda çok daha stratejik bir noktada buldu.
Tabii ki iktidar tarafı kazandı. Bu bir Pirus Zaferi olacak mı onu göreceğiz. Erdoğan’ın beş sene devam etmesi bence zor olacaktır. Bence Kılıçdaroğlu çok büyük bir fırsat kaçırdı. Eğer aday olmayıp gerçekten bu seçimi kazanabilecek bir adayın önünü açsaydı kendisi şu an CHP Genel Başkanı olarak ciddi bir destekle devam ediyor olurdu ve belki parlamenter sisteme geçildikten sonra ilk cumhurbaşkanı olurdu. Ben artık Kılıçdaroğlu’nun bu fırsatları kaçırdığını düşünüyorum. Bir daha da aday olmakta zorlanacaktır. Kazanma ihtimalini görmüyorum. Kılıçdaroğlu kaybetti, İyi Parti de ciddi bir ivme kaybetti. CHP açısından ciddi bir kayıp var, zaten parlamento seçiminde de görüyoruz. Muhalefet saflarında çok kazanan olduğunu zannetmiyorum. Küçük sağ partiler bence bir Pirus Zaferi kazandılar. Kısa vadede on-on ikişer milletvekilini meclise sokarak bir süre parti olarak ayakta kalma imkânı sağladılar. Ama bence Erdoğan onları vuracak önümüzdeki dönemde ve adayları kaybettiği için tutunmakta zorlanacaklardır. Dolayısıyla belki kısa vadede kazandılar ama uzun vadede kaybedebilirler.
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere tüm CHP üst kadrosunun istifa etmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle istifa etmeliler. Bu kadar uzun süre partinin başında kalıp partinin oyunu arttıramıyorsanız, seçim kazanamıyorsanız, seçim kazanabilecek bir yapı, bir takım oluşturamıyorsanız gitmeniz gerekir. Eğer siz ülkeyi demokratik bir yapıda ve liyakatli kadrolarla yöneteceğiniz mesajını veriyorsanız öncelikle kendiniz ona uymalısınız. Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve yakın ekibinin istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum. İstifa ettiklerinde partinin çökeceğini, dağılacağını, karışıklığa sürükleneceğini de zannetmiyorum. Yüz senelik böylesine köklü geleneği olan bir partinin sırf genel başkan değiştiği için çökeceği iddiası varsa bu zaten o genel başkanın partiyi ne kadar kişiselleşmiş bir şekilde yönettiğinin de bir göstergesi olur. Dolayısıyla bence istifa etmeleri lazım.
Bundan sonra muhalefet 6’lı Masa olarak yoluna devam edebilir mi? Yoksa yeni bir muhalefet mi dizayn edilecek?
Benim tahminim CHP dışındaki muhalefet partileri kendilerini biraz CHP’den ayrıştırırlar. Çünkü CHP kendi içindeki tartışmalara odaklanacak. Ancak kurultay ertelenebilir yorumları görüyorum. Hukuki olarak kurultayın bu sene yapılması gerekiyor. Zaten ertelendi 2020’de bir sene. Örneğin yerel seçimler sonrasına ertelenemez ve belli ki kurultaya gidilecek. Kurultaya kadar zaten tartışmalar döner, sonra Kılıçdaroğlu büyük ihtimalle devam edecek benim gördüğüm kadarıyla, bırakmıyor.
Öyle bir durumda muhalefet partileri tekrar bir değerlendirirler, yerel seçimlere giderken ittifakla girelim mi girmeyelim mi. Ben İyi Parti’nin önce geri çekilip, yani CHP ile arasına mesafe koyup, sonra bir pazarlık yapacağını düşünüyorum. Ve o pazarlıkta bu sefer geçen seçime göre eli daha güçlü olabilir. Çünkü 2019 yerel seçimlerinde iki parti ittifak yaptı. İyi Parti orada AKP’ye kaybettirmiş oldu belediye başkanlığını kazanma anlamında. Sanırım 19 tane ilçe de kazandılar. Ancak hiçbir il yönetimine giremediler. Şimdi dolayısıyla İyi Parti çekildiği zaman kendisi de kaybeder ama CHP daha çok kaybeder.
Meral Akşener bu durumu güçlü bir pazarlık silahına çevirirse daha fazla sayıda ortak adayı kendi partisinden çıkararak belki dönebilir. Ben diğer dört sağ partinin seçim dengelerini değiştirebilecek bir ağırlığı olduğunu düşünmüyorum Onlar isterlerse Millet İttifakına girebilir, istemezlerse girmezler. Seçim dinamiğini çok değiştirmeyeceklerdir. Bence burada bakmamız gereken şey Kürt siyasi hareketi. Bir süredir konuşulmuyor ama orası çok ciddi anlamda karışmış durumda. Ben o hareketin uzmanı değilim. Dolayısıyla çok da büyük yorumlar yapamıyorum. Ama özellikle İstanbul’u muhalefetin kazanması için CHP-İyi Parti ortaklığı yetmiyor. HDP’nin de dışarıdan destek vermesi lazım. Bu nasıl sağlanacak? Çok zor bir iş, dolayısıyla ciddi belirsizlikler var.
Erdoğan’ın galibiyetiyle muhalif seçmen ve özellikle de gençler büyük bir umutsuzluk içine düştü. Ekonomik krizin ve demokrasinin yıpratılması sürecinin devam edeceği öngörülüyor. Sizce bundan sonra Türkiye’de neler yaşanabilir?
Ben açıkçası bundan sonra hem siyaseten hem iktisadi anlamda çok olumlu bir gelişme beklemiyorum. Bu iktidar devam ettiği sürece çok olumlu bir değişiklik olmayacaktır. Tahminen ekonomik yapıyı çok büyük bir kriz olmadan yerel seçimlere kadar devam ettirmeye çalışacaklar. Belki bunda başarılı olabilirler. Ufak bazı rötuşlarla, Mehmet Şimşek’i göreve getirerek, faiz konusunda ufak tavizler vererek falan, ama bu gençlerin hayatını olumlu yönde değiştirecek bir iktisadi tablonun ortaya çıkmasına izin vermez. Muhalefetin bu yapısı nedeniyle siyaseten de umutsuzluğun ortaya çıkacağını düşünüyorum ve muhalefet açısından 2024 yerel seçimlerinin zor geçebileceğini tahmin ediyorum.
Geçebileceği diyorum çünkü bir taraftan da Türkiye toplumu çok kutuplaşmış durumda. Bu kutuplaşma öyle ya da böyle mücadelenin devam etmesine yol açıyor. Yani kimse havlu atmıyor. Yanlış aday belirlendiğinde bile insanlar mobilize olup seçime gidiyorlar. Dolayısıyla ben tablonun hala ortada olduğunu düşünüyorum.
Negatif gelişmeler olmakla birlikte 2024 seçimlerinin hâlâ ortada olduğunu düşünüyorum. Yani iktidarın kazanma şansı var ama muhalefetin de kazanma şansı var. Biraz Millet İttifakındaki gelişmelere bakmak lazım, biraz HDP’nin destek verip vermeyeceğine bakmak lazım, biraz da İmamoğlu’nun nasıl bir çizgiyi takip edeceğine bakmak lazım. Çünkü büyükşehirleri kaybetti Erdoğan. Ben bu noktanın üstünde yeterince durulduğunu düşünmüyorum. Şöyle söyleyeyim; Erdoğan, karşısındaki en zayıf rakibe karşı kaybetti büyük şehirleri. Yani Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu olduğunda İstanbul’u kaybetti. Binali Yıldırım vb. gibi isimler İmamoğlu karşısında tekrar aday olursa Erdoğan daha büyük bir farkla kaybedecek. Bundan sonra büyük şehirleri iktidarın alması çok zorlaştı.