[voiserPlayer]
Hubert Selby Jr.’ın aynı isimli romanından 2000 yılında sinemaya Darren Aronofsky tarafından uyarlanan Bir Rüya İçin Ağıt (Requem For A Dream) filmi, yeni yüzyılın başında insanların bağımlılıklarına eleştirel tarzda yaklaşan klasik bir başyapıt.
Konusuna gelirsek; eşini kaybetmiş televizyon bağımlısı bir kadın (Sara Goldfarb) ve bu kadının uyuşturucu bağımlısı oğlu (Harry Goldfarb) filmin ana karakterleridir. Harry, sürekli olarak annesinin televizyonunu çalarak satar ve bu parayla arkadaşıyla uyuşturucu alır. Anne de televizyon bağımlısı bir kadın olduğu için gider tekrar televizyonu oğlunun sattığı yerden alır. Sara Goldfarb eşini kaybetmiştir, elinde sarılabileceği bir tek oğlu vardır ancak o da yanına neredeyse hiç gelmez. Bu yalnızlık Sara’yı kendine hikayeler uydurmaya yönlendirir. Sara’nın bir gün telefonu çalar ve televizyona çıkartılacağı belirtilir. Bu durum karşısında Sara çok mutlu olur ve oğlunun mezuniyetinde giydiği kırmızı elbiseyi giyerek TV programına çıkmak ister. Ancak kırmızı elbise için fazla kiloludur. Bu yüzden kilo vermeye çalışır. İşte her şey bundan sonra Sara için değişmeye başlar.
Harry ise annesinden bağımsız bir hayat yaşar. Hikayenin bir noktasında kamera eşzamanlı olarak Sara, Harry, Tyrone ve Marion’a odaklanır. Marion, Harry’nin sevgilisidir. Tyrone Harry’nin arkadaşıdır. Harry, Tyrone ve Marion uyuşturucu bağımlısıdır.
Harry bir gün annesini ziyaret eder, annesinin zayıflama hapları aldığını öğrenir ve annesine bu hapları bırakması gerektiğini söyler. Ancak anne, oğlunu dinlemez, hapları kullanmaya devam eder, zamanla dozunu daha da arttırır. Giderek o haplar Sara’yı tamamen çökertir. Televizyon bağımlısı kadın artık ilaç bağımlısı da olmuştur. Bu durumu Sara’yı psikolojik ve nörolojik sorunlara hapseder. Sonunda ise Sara tımarhaneye yatırılmak zorunda kalınır.
Sara’nın bir diyetisyen tarafından yazılan haplara bağımlı olması, hayatının tek amacına dönüşmüş bir hedef ile ilgiliydi: zayıflamak. Neden zayıflamak istediğini Harry onu ziyarete geldiğinde açıklamıştır: ‘’En iyi koltukta kim oturuyordu gördün mü? Ben artık önemliyim. Herkes beni seviyor. Yakında milyonlarca kişi beni görecek ve benden hoşlanacak. Onlara senden ve babandan bahsedeceğim. Bize nasıl iyi davrandığını hatırladın mı? Bu, sabahları uyanmak için iyi bir sebep. Kırmızı elbiseyi giymem için, kilo vermem için iyi bir sebep. Gülümsemem için bir sebep. Yarını çok güzel gösteriyor. Elimde ne var? Neden yatağı yapıp bulaşıkları yıkayayım? Yapıyorum ama neden yapayım? Yalnızım. Baban gitti, sen de gittin. Bakacak kimsem kalmadı. Elimde ne var? Yalnızım ve yaşlıyım.‘’
Buradan görüleceği üzere Sara kendisini avutacak bir şeylere ihtiyaç duymaktadır. Çünkü hayatı o kadar boştur ki yapacak hiçbir şeyi yoktur. Televizyon izlemediğinde her yanını özlem çemberi sarmaktadır. Bir evde eşi ve çocukları olmadan yaşlı bir şekilde yaşamayı belki de hayatı boyunca hiç düşünmemişti. Bu onun için en korkulacak şeydi. Nitekim yalnızlıktansa delirmeyi göze almıştı.
Harry’nin sevgilisi Marion’un hikayesi de film boyunca izleyiciye aktarılıyor. Marion, ailesinden herhangi bir sevgi görmemişti. Ailesi ona psikolog randevuları almış ancak o, bu randevulara gitmemiştir. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde Marion’un uyuşturucu tedariği durmuştur. Bu sebeple Marion uyuşturucu alamadığı için büyük bir sıkıntı içine düşmüş ve bu duruma daha fazla katlanamayıp kendisine uyuşturucu sağlayabilecek bir adamın isteklerine boyun eğmiştir. Bağımlılığı gözünü kör etmiş, uyuşturucu elde etmek için her şeyi göze almıştır.
Film boyunca bir şeylere bağımlı olan ya da sistem tarafından bağımlı hale getirilmiş insanların yaşadığı hayatın acılığı ve katlanılmazlığı farklı karakterler üzerinden işleniyor. Bu motif filmin genel konusu oluşturuyor. Bağımlılığın yol açtığı hayattan kaçma ve acıları geçiştirme kısır döngüsü birçok farklı açıdan ele alınıyor.
Yukarıda Harry annesini ziyaret ettiğinde, annesinin ona söylediklerini aktarmıştım. Harry bu sahneden sonra evden çıkar ve bir taksiye biner. Takside, annesinin söylediklerinden dolayı çok büyük bir üzüntü duyar, ağlamaya başlar. Ama sonrasında hemen uyuşturucu alır. Bu şekilde acıdan, üzüntüden kaçmış olur. Bu sahne bana Byung- Chul Han’ın, Palyatif Toplum kitabındaki şu bölümü hatırlattı:
‘’Bugün iyileştirmenin bu kadim sahnesinden giderek uzaklaşıyoruz. İyileştirici bakımın dokunulma ve hitap edilme duyumu olarak yaşanması giderek daha seyrek bir hale geliyor. Yalnızlık ve yalıtılmışlığın giderek arttığı bir toplumda yaşıyoruz. Narsisizm ve egoizm bunu daha da vahimleştiriyor. Artan rekabet, azalan dayanışma ve empati de insanları yalnızlaştırıyor. Yalnızlık, yakınlık duygusunun yaşanamaması acıyı güçlendirici bir etki gösterir. Kronik ağrılar belki de tıpkı çizikler gibi bedenin ilgi ve yakınlık hatta sevgi isteyen çığlıkları, günümüzde temasın seyrek hale geldiğine işaret eden ipuçlarıdır. Görülen o ki ötekinin iyileştirici elinin eksikliğini duyuyoruz.’’[1]
Acıya katlanmak istemiyoruz. Acıyı yaşanması gereken bir duygu değil, yok edilmesi gereken bir anomali haline indirgeyerek hayatlarımızın dışına itiyoruz. Bu haliyle en temel insani duyulardan birinden koparılan insan, hayatından keyif alamaz hale getiriliyor. Oysa acı yaşanmadığı sürece mutluluk hali belki de tam anlamıyla anlaşılamayacaktır.
Filmin son sahnelerine doğru Harry ve Tyrone hapishaneye düşerler. Hapishanede çalışıp çalışamayacaklarını öğrenmek için bir görevli gözlerinin içine ışık tutarak şunu söyler: ‘’Beni duyuyor musun? Beni görüyor musun? Çalışmaya hazır.’’
İnsanın sistem içinde bir makine işlevi gördüğü vurgulanır burada. Görmek ve duymak insandan alınacak verim için yeterlidir. Bizden istenen şey budur. İnsan, çalışabilmek için yeterli fiziksel donanıma sahipse sistemde ona yer vardır. Film bu noktada yine sistem eleştirisi yapmaktadır.
Filmin konusunu ‘bağımlılığın’ oluşturmasını bir kenara bırakacak olursak, filmin hikayesinin insan ilişkilerine de gerçekçi bir şekilde yaklaştığını, anne ile oğulun, iki arkadaşın, sevgili olan bireylerin birbirlerine karşı olan söz ve tutumlarının içinde bulunduğumuz karmaşık çağın özelliklerini yansıttığını söyleyebiliriz. Kenarda köşede kalmış bu küçük insanların hayatlarında yaşanan kopuk ilişkilerin ve sürekli olarak değişen ritimlerdeki duyguların yoğunluklarının başarıyla işlendiğini de ifade etmeliyim.
Bir Rüya İçin Ağıt kült bir film olduğu gibi soundtrack müziği de efsaneler arasına girmiştir. Lux Aterna[2] isimli bir Clint Mansell bestesi olan bu soundtrack, filmi izleyenlerin uzun süre akıllarından çıkmayacak bir müzikaliteye sahip. Lux Aterna yıllar boyu birçok haber, belgesel ve videoda kullanıldı. Filmde kullanılan diğer müziklerin de sahneler ile olan uyumu şaşırtıcı derecede güzel. Sahnelerde kullanılan kamera açılarının insana estetik bir haz verdiğini de eklemek gerek. Sahneye göre değişen müzik ritmi, sahneleri etkileyici kılmayı başarmış. 2. milleniumun ilk yılında çekilen bu film son derece etkileyici ve sinematografik olarak çok güçlü.
[1] Han, Byung-Chul, Palyatif Toplum, Metis Yayınları, İstanbul, 2022, 40. Sayfa
[2] https://open.spotify.com/track/62Da3JOu9H9EIgmqV7DoLG?si=6f7fa6e896544c4f