Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Türkiye İttifakı Kurulurken Öne Çıkan Nefret Objeleri
    Yazılar

    Türkiye İttifakı Kurulurken Öne Çıkan Nefret Objeleri

    Burak Bilgehan Özpek1 Ağustos 20197 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Türkiye’de siyasetin meşruluk sınırlarını çizme tekeli uzun süre Milli Güvenlik Kurulu’na aitti. Bu kurulun kararları parlamento denetimine tabi değildi. Görüşülecek konuların taslak metni ise MGK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanır, kabine üyeleri ile genelkurmay üst kademesinde görev alan askerler arasında müzakere edilirdi. Ümit Cizre, bu durumu gölge kabineye benzetmekte haksız değildi çünkü eğitimden, dış politikaya, medyadan ekonomiye birçok konu güvenlik ile ilişkilendirilebileceği için MGK’nın müdahalesine açık hale geliyordu. Bu durum sadece sivil hükümetlerin politika geliştirme ve uygulama alanını daraltmıyor aynı zamanda siyaset sahnesindeki diğer aktörlerin de meşru olup olmadıklarına da karar veriyordu.

    MGK, siyaset üzerindeki etkisini ulusal güvenlik kavramına borçluydu. Ulusun nasıl güvenli kılınacağı konusunda gerekli politikaları belirleme hakkına sahipti ve bu hak ile birlikte, ulusa yönelik tehditlerin ne olduğuna karar verme imtiyazına da kavuşmuş oluyordu. Egemen, diyor Schmitt, olağanüstüne karar verendir. MGK, tam da Schmitt’in öngördüğü şekliyle bir egemen idi. Güvenlik endişesini, olağandışılığa karar vermek için kullanmaktan imtina etmedi. Bu yüzden, siyasetin bazı aktörleri güvenlik tehdidi olarak algılandı ve sahnenin dışına itildi. 90’lı yıllarda İslamcı ve Kürt partilerinin kapatılmalarının arkasında, MGK’nın onları olağandışı görme eğilimi yatıyordu. Öte yandan, olağanüstüne karar vermek aynı zamanda, olağanı belirleme ve koruma yükümlülüğünü de beraberinde getiriyordu. Yani, MGK’nın belirlediği güvenlik çerçevesine uyum gösterdiği takdirde siyasi partiler ve ideolojiler kanunlar önünde eşit muamele görüyordu. Bu durum, kanunların iktidar partisi lehine esnetilmesinin önüne geçiyor, yıllar süren tek parti hükümetlerine mani oluyor ve muhalefet partilerini oyunun içinde tutuyordu. Daha somut bir ifade ile DSP ile ANAP, CHP ile DYP adil rekabet koşulları içerisinde yarışıyorlardı. İslamcı ve Kürt partileri ise daha en başından bu rekabetin dışında kalıyordu.

    MGK’nın siyaset üzerindeki gölgesi elbette ki demokratik açıdan çok sorunluydu. Ancak devlet kalitesi açısından kendi içinde tutarlıydı. Zira MGK meşruluğunu halktan almıyordu. Bilakis, MGK’nın kendisi bir meşruluk kaynağıydı. Dolayısıyla popüler halk desteğine ihtiyacı yoktu. Bunun için, siyasi partileri kendi rakibi olarak görmüyordu. Sistemin dışına itilen partiler ise MGK’nın değil ulusal güvenliğin bedbahtları olarak tanımlanıyordu. Siyasi sistemin ve rekabetin kör-topal var olabilmesinin sebebi MGK tarafından kurulan bu vesayet sistemiydi.

    Vesayet kelimesi AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte daha sık kullanılmaya başlandı. Birçok muhafazakâr ve liberal için “vesayet” mücadele edilmesi gereken bir kuruma işaret ediyordu. Bu kurum, bünyesinde MGK’yı, üniversiteleri, yargı bürokrasisini, medyayı ve iş dünyasını da barındıran devasa bir makineydi. O vakte kadar, toplumun büyük bir kesimini ve onların siyasi temsilcilerini meşru siyaset alanının dışına itmişti. Dolayısıyla vesayet ile mücadele, demokratik siyasetin var olabilmesi için gerekliydi. İslamcı bir gelenekten gelen siyasetçiler tarafından kurulduğu için hayatta kalma kaygısı yaşayan AKP bu argümana dört elle sarıldı ve vesayet sistemi yıkıldı.

    Geldiğimiz noktada, ulusal güvenlik çerçevesini çizen kerameti kendinden menkul bir aktör yok. Bu görevi iktidarda olan siyasi parti, her hangi bir yargı denetiminden azade şekilde, ifa ediyor. Üstelik MGK’dan farklı olarak, ulusal güvenlik tehdidi olarak kendisine muhalif olan parti ve siyasetçileri işaret ediyor. Yani, AKP’nin iktidarına kast eden her hangi bir aktör hızlı bir şekilde olağandışı hale getiriliyor. Olağan durum ise, tüzel kişiliğe sahip siyasi partilerin var olması ancak AKP iktidarına zeval getirmeyecek şekilde hareket etmeleri. Dolayısıyla, ulusal güvenlik sorunu denilen şey AKP’nin siyasi iktidarını devam ettirebilmesinden başka bir anlama gelmiyor. Siyasi sistemin hem vasisi olmak hem de aynı sistem içinde rekabet etmenin yarattığı garip bir durum bu. Ve açıkça bir sistem krizine işaret ediyor. 

    Yerel seçim sonuçları, seçmenin bu sisteme meydan okumasıyla sonuçlandı ve kriz derinleşti.  Yani, AKP ve müttefikleri, 2002 senesinde MGK’nın yaşadığı çaresizlik ile baş başa kaldı. Tanımlanan ulusal güvenlik çerçevesinin dışında kalan ve gayri meşru ilan edilen parti ve adaylar hatırı sayılır bir oy oranına ulaştı, AKP’ye büyük bir hezimet yaşattı. Mesela, İstanbul seçimlerinde, AKP’nin adayı muhalefet adayının 813.000 oy gerisinde kaldı. Bu durum sadece AKP’nin mağlubiyeti anlamına gelmiyor aynı zamanda kurduğu güvenlik söyleminin ve vesayet mekanizmasının da vatandaşlar nezdinde itibarının gittikçe azaldığını gösteriyor.

    Artık gizlenemeyecek hale gelen bu kriz, henüz ete kemiğe bürünmese de “Türkiye İttifakı” olarak ifade edilen bir çözüm önerisinin sıklıkla dile getirilmesine sebep oldu. AKP hükümetine kronik bir şekilde optimist yaklaşanlar, bu önerinin, geniş tabanlı ve toplumun farklı kesimlerini kapsayan bir büyük koalisyon (grand coalition) olabileceğine hükmetti. Hatta yeniden parlamenter sisteme dönüşün mümkün olabileceğini iddia edenler de oldu. Ne var ki, AKP’nin aşınan popülaritesi ve kurduğu sistemin yarattığı kriz, onun hükmetme tarzını değiştireceği ve elindeki iktidarı paylaşacağı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla, krizi aşmak için izlenecek program, AKP’nin gücünden zerre taviz vermeyeceği şekilde oluşturulmak zorunda. Bu durum ise, ya kaybedilen popülariteyi yeniden kazanmayı ya da popülaritenin anlamını yitirdiği iki farklı seçenek sunuyor. 

    İlk seçenek mümkün görünmüyor zira AKP hükümeti ciddi bir yönetim sorunu yaşıyor. Başkanlık sistemi ile birlikte kurumların otonomisi zayıfladı. Bu zayıflık, liyakat sahibi olmayan binlerce partizanın bürokrasiye ve üniversitelere doluşmasını beraberinde getirdi. AKP’ye duyulan sadakat ikbal kapısını aralarken hükümetin kurumsal performansı hayatın her alanında kötüye gitti. İnsanların hayatını en doğrudan etkileyen ekonomi de bu durumdan haliyle etkilendi. İşsizlik, büyüme ve dış ticaret rakamları iktisadi aktivitelerin oldukça yavaşladığını gösteriyor. Tüketici güven endeksi ise vatandaşların memnuniyetsizliklerinin tereddüte mahal bırakmayacak şekilde düşük seyrettiğine işaret ediyor. Kısacası, AKP artık vatandaşların pratik sorunlarını çözemiyor çünkü yarattığı sistem buna izin vermiyor. Eski şaşalı günlere dönmek, mevcut idari sistem ile pek olası değil. Güvenlikçi ve milliyetçi bir dil ile iktidar kuran ve bu iktidarı korumak için toplumun farklı kesimleriyle diyalog kurma ihtiyacı içinde olmayan AKP artık kendi kitlesi olarak kabul ettiği insanların da teveccühünü görmüyor. 

    Bu gerçeği AKP elitinin görebildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, iktidarını korumak için ikinci seçeneğe yönelmekten başka çaresi yok. Bu seçenek, siyasetin anlamsızlaşması üzerine inşa ediliyor. Şayet siyaset yapmanın anlamsız olduğu olağanüstü koşullar yaratılırsa, AKP’nin de siyaseten mağlup edilmesi mümkün olmayacaktır. Bahsi geçen olağanüstü koşullar ise, toplumun onayına sunulmayacak kadar ciddi ve hiçbir aktörün reddedemeyeceği kadar gerçek bir tehdidin bertaraf edilmesi için elzem olarak sunulacaktır kuşkusuz. Böylece hükümetin, vatandaşların gündelik hayatını zorlaştıran, onları yoksullaştıran başarısız yönetim biçimi olağanüstü koşulların getirdiği zaruretler olarak meşrulaştırılacak, bu eleştirileri yapanlar ise olağanüstü koşulların devam etmesine su taşıyan hainler olarak kolayca yaftalanabilecektir. Bu politika, muhalif parti ve oluşumları doğrudan hedef almadan, onları pasifize edecek ve muhalefet yaptıkları anda meşruluklarını kaybetmelerine sebep olacaktır.

    Olağanüstü koşulların yaratılması elbette ki ulusal güvenlik kavramına sığınarak yapılacaktır. 15 Temmuz sonrası oluşan siyasetsizlik atmosferi Türkiye normalleştikçe yerini rekabete ve AKP’nin mağlubiyetine bırakmıştı. O halde, siyasetsizlik üretebilecek yeni güvenlikleştirme nesneleri ortaya çıkacaktır. Bu noktada, Kuzeydoğu Suriye’ye yapılacak operasyon, Kürt Sorunu, Suriyeli sığınmacılar, ABD’nin S-400 alımı karşılığında uygulayacağı ambargo, Canan Kaftancıoğlu’nun temsil ettiği siyasi çizgi ve Babacan hareketinin Batı dünyasına hem siyasi hem de iktisadi olarak yeniden entegre olmak isteyen programı, Türkiye İttifakı’nı bir araya getirecek nefret objeleri olarak öne çıkabilir. Bu sayede AKP hükümeti, CHP ve İYİ Parti içindeki ulusalcı grupları cezbetmeyi hedefliyor olabilir. Hali hazırda, kendi partileri içinde kaybeden durumuna düşmüş bu çevreler, hükümetin Suriyeli sığınmacılara karşı tavrını değiştirdiği ve Fırat’ın doğusuna operasyon başlattığı anda siyaset yapmaktan vazgeçebilir, hükümetin yanında saf tutabilirler. Yine bu çevrelerin gözünde hem Kaftancıoğlu’nun temsil ettiği hakperest solun hem de Babacan’ın temsil ettiği muhafazakâr demokrat ekolün makbul bir tarafı yok. Hatta bu isimlerin siyaset sahnesinden silinmesini ulusal güvenlik açısından elzem gördüklerini de iddia etmekte bir beis görmüyorum. Bahsi geçen nefret objelerine karşı AKP’nin açacağı bir savaş, onlar için Türkiye İttifakı’na katılmanın meşru zeminini oluşturacaktır. Bu durumda siyaset, milli güvenliğin gölgesi altında kalmaya mahkûm olacak ve muhalefet meşruluğunu yitirmek ile yüzleşecektir. 

    Bizi bekleyen Türkiye İttifakı kapsayıcı, geniş tabanlı ve iktidarın gücünü tabana yayan bir ittifak projesi değildir. Bu yüzden, önümüzdeki dönemde muhalefetin mücadelesi partilerinin başarılı olması değil siyaset kurumunu ve siyasi rekabeti ayakta tutmak üzerine kurulmalıdır. Ulusal güvenlik paketi içinde sunulan politikalara karşı eleştirel tavırlarını her türlü medya baskısı ve toplumsal linç kışkırtmalarına karşı göğüs gererek muhafaza etmelidirler. Bunu yaparken, birbirleriyle diyalog içinde olmalı ve birbirlerini sistemde tutmaya gayret etmeleri gerekir. Zira Türkiye’de vatandaşların güvenlik sorunları yoktur. Refah sorunları vardır. Bu sorunu ise sadece sivil ve rekabetçi siyaset çözebilir.  

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikDolar Bugün Düşüyor, Ya Sonra?
    Sonraki İçerik “Akademi”de Hayatta Kalma Rehberi

    Diğer İçerikler

    Röportajlar

    Türkiye’de Gazetecilik | TGS’den Basın Özgürlüğü Raporu: İlyas Coşkun ve Ülkü Şahin ile Söyleşi

    18 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz
    Yazılar

    Post-PKK Düzeni ve Türk Siyasetinde Muhtemel Değişiklikler

    16 Mayıs 2025 Armağan Öztürk
    Yazılar

    Küçük Partilerin Oy Oranını Hesaplamak Neden Zordur?

    15 Mayıs 2025 Salih Yasun

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Türkiye’de Gazetecilik | TGS’den Basın Özgürlüğü Raporu: İlyas Coşkun ve Ülkü Şahin ile Söyleşi

    18 Mayıs 2025 Röportajlar Gökhan Korkmaz

    Post-PKK Düzeni ve Türk Siyasetinde Muhtemel Değişiklikler

    16 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Transformation of the Sovereign in Liberal Democracy and Criticism of Liberalism from Schmitt’s Perspective

    16 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Deniz Nas

    Küçük Partilerin Oy Oranını Hesaplamak Neden Zordur?

    15 Mayıs 2025 Yazılar Salih Yasun

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}