[voiserPlayer]
Küresel güç rekabetinin bir boyutunu da yumuşak güç teşkil ediyor ve devletler giderek artan oranda yumuşak güç politikalarını daha etkin ve etkili hale getirecek yaklaşımlar geliştiriyorlar. Bir uluslararası marka değerlendirme kuruluşu olan Brand Finance, her yıl yayımladığı küresel yumuşak güç raporlarında devletlerin yumuşak güçlerini mukayeseli olarak ölçüyor. Şirketin 2 Mart tarihinde uluslararası kamuoyu ile paylaştığı 2023 yılına ait son rapor, dünya çapında 121 ülkenin yumuşak güçlerini ölçüyor ve karşılaştırıyor. Bu kapsamlı raporun ortaya çıkardığı önemli sonuçlardan birisi de Körfez ülkelerinin tamamının geçen yıla kıyasla küresel yumuşak güç indeksinde üst sıralara çıkmaları.
Örneğin, bir önceki yıl 26. sırada kendine yer bulabilen Katar, bu yıl 24. sıraya yükselmiş durumda. Körfez ülkeleri arasında en dikkat çekici sonuçlar ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Suudi Arabistan’a ait. Geçen yıl 15. sırada bulunan BAE, bu yıl 10. sıraya çıkmış bulunuyor. Suudi Arabistan ise geçen yıl 24. sırada iken, bu yıl 19. sıraya yükselmeyi başarmış. Böylece, bu iki Körfez ülkesi, küresel yumuşak güç sıralamasında ilk yirmi ülke arasına girmiş bulunuyorlar ve bu durum, bu iki ülkenin yumuşak güç kaynaklarını ve politikalarını daha yakından incelemeyi gerekli kılıyor.
Küresel yumuşak güç raporu, 101 ülkede yapılmış bir kamuoyu araştırmasına dayanıyor ve ülkelerin yumuşak güçlerini 11 parametre temelinde ölçüyor. İlk üç parametreyi, aşinalık, itibar ve nüfuz teşkil ediyor. Raporun “yumuşak gücün sekiz sütunu” olarak nitelediği geriye kalan sekiz parametre ise sırasıyla şöyle: iş ve ticaret, yönetişim, uluslararası ilişkiler, kültür ve miras, medya ve iletişim, eğitim ve bilim, halk ve değerler, sürdürülebilir gelecek. Bu yılki sonuçlara göre, küresel yumuşak güç sıralamasında ilk üç sırayı, geçen yıl olduğu gibi, ABD, Birleşik Krallık ve Almanya oluşturuyor. Bununla birlikte, bu yıl çok sayıda ülkenin sıralamada yukarıya çıktığı ve elbette başka ülkelerin de alt sıralara düştüğü gözleniyor.
İlk yirmi ülke arasında, Japonya, İtalya, BAE, İsveç ve Suudi Arabistan, geçen yıla göre üst sıralara yükselen ülkeler. Raporun geneline bakıldığında birçok ülkenin kayda değer ilerlemeler sergilediği de göze çarpıyor. Örneğin, Baltık ülkeleri ortalama 30 sıra birden yükselmiş durumda. Benzer şekilde de Ukrayna, geçen yıla göre 14 sıralık bir ilerleme kaydetmiş bulunuyor. Bunda, devam etmekte olan Ukrayna Krizi’nin önemli bir etkisi olduğu kuşkusuz. Orta Doğu’da ise Bahreyn, yaptığı 18 sıralık sıçrayışla dikkati çekiyor.
Buna karşılık, ilk yirmi ülke arasında, Çin, İspanya, Rusya, Avustralya, Güney Kore ve Belçika, geçen yıla göre alt sıralara düşen ülkeler. Raporun geneline bakıldığında da çok sayıda ülkenin geçen yıla göre nispeten kötü bir performans sergilediği müşahede ediliyor. Örneğin, Orta Doğu ve Kuzey Afrika (ODKA) bölgesinde, İran 14 sıra, Fas 9 sıra, Mısır ve Tunus ise 7’şer sıra geriye düşmüş durumda. Bunda, bu ülkelerde yaşanan demokratikleşme ve yönetişim sorunlarının etkili olduğu açık. Benzer şekilde, geçen yıl 9. sırada bulunan Rusya’nın, bu yıl 13. sıraya düştüğü görülüyor. Rapor’a göre, geçen yıl 22. sırada kendine yer bulan Türkiye’nin, bu yıl bir sıra düşerek 23. sırada olduğunu da burada belirtelim.
BAE yönetimi, ülkenin bölgesel ve küresel politikada etkisini ve etkinliği artırmak amacıyla çok sayıda kapsamlı ve bir ölçüde iddialı girişimleri, hem ülke içinde hem de ülke dışında istikrarlı ve kararlı bir şekilde uygulamaya sokuyor. Küresel yumuşak güç raporunun da gösterdiği üzere, bu yaklaşımında bir ölçüde de başarılı oluyor. Geçen yıl küresel sıralamada 15. sırada bulunan BAE, ilk yirmi ülke arasındaki tek Orta Doğu ülkesi olarak başarısını göstermiş durumdaydı. Bu yıl başarısını daha da artırarak 10. sıraya yükselmiş bulunuyor. BAE’nin bu yükselişinin arkasındaki yumuşak güç kaynaklarını daha ayrıntılı incelediğimizde iki parametredeki başarısı dikkati çekiyor. 11 parametre içerisinde ülkenin en başarılı olduğu iki parametre itibar ile iş ve ticaret parametreleri.
BAE, uluslararası kamuoyu tarafından itibar sahibi bir ülke olarak değerlendiriliyor. Bu algının temelinde, hiç şüphesiz, Abu Dabi yönetiminin küresel çapta takip etmeye çalıştığı aktif ve üst düzey diplomasi yatıyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı (COP 28), bu yıl BAE’nin ev sahipliğinde Dubai’de düzenlenecek. BAE ayrıca, ulusal gelire oranla dünyada en fazla insani yardım yapan ülkeler arasında ve bu durum uluslararası kamuoyunda ülkeye dair algıya olumlu bir katkı sağlıyor. İş ve ticaret alanında ise ülke yönetiminin BAE’yi küresel bir ticaret, yatırım ve finans merkezi yapmaya yönelik çabaları, yumuşak gücünü büyük oranda destekliyor.
Bir örnek olarak, Ekim 2021-Mart 2022 tarihleri arasında tertip edilen Dünya Ticaret Fuarı’na (Expo 2020) Dubai şehri ev sahipliği yapmıştı. İş ve ticaret parametresinin alt parametrelerinden biri olan “gelecek büyüme potansiyeli” alanında ise BAE’nin küresel sıralamada üçüncü sırada yer alması, uluslararası kamuoyunun ekonomik alanda bu ülkeyi nasıl değerlendirdiğini gösteriyor. Bununla birlikte, 11 parametre içerisinde BAE’nin görece en az başarılı olduğu parametreler, eğitim ve bilim ile medya ve iletişim parametreleri. Bu durum, Abu Dabi yönetimi tarafından son yıllarda bu iki alanda yapılan büyük yatırımların, ülkenin küresel yumuşak gücüne henüz yeterli oranda yansımadığına işaret ediyor.
Benzer şekilde, Suudi Arabistan yönetimi de bir yandan ülke içinde çok boyutlu bir sosyo-ekonomik dönüşümü hayata geçirmeye çalışırken, diğer yandan ülke dışında çok taraflı faal bir dış politika takip ediyor. Küresel yumuşak güç sıralamasında ilk yirmi ülke arasına girmesinin de gösterdiği üzere bu aktif dönüşüm perspektifi bir ölçüde başarılı. Geçen yıl 24. sırada bulunan Suudi Arabistan, bu yıl 19. sıraya yükselmiş bulunuyor. Suudi Arabistan’ın sıralamadaki bu ilerleyişinin arkasındaki yumuşak güç kaynaklarını ayrıntılı bir biçimde incelediğimizde iki parametredeki başarısı dikkati çekiyor. 11 parametre içerisinde ülkenin en başarılı olduğu iki parametre, aşinalık ile itibar parametreleri.
Uluslararası kamuoyunun Suudi Arabistan’a oldukça aşina olması şaşırtıcı değil. Küresel enerji pazarının en önemli aktörlerinden birisi olan ülke, dünya gündeminin üst sıralarında kalmaya devam ediyor. Suudi Arabistan’ın İslam dininin kutsal mekanlarına ev sahipliği yapması ve Hac çerçevesinde ülkeye yapılan küresel çaplı ziyaretler de ülkenin aşinalığına katkı sağlıyor. Suudi Arabistan yönetiminin son dönemdeki kamu diplomasisi faaliyetleri, ülkeye yönelik eleştirileri bir ölçüde gidermiş görünüyor. Ülke, uluslararası kamuoyu tarafından muteber ülkeler arasında değerlendiriliyor. Bu durumda Riyad yönetiminin Vizyon 2030 stratejisi çerçevesinde, Suudi Arabistan’ı küresel sosyal ve ekonomik etkileşimlere daha fazla açacak politikalar takip etmesinin bir etkisi olduğu söylenebilir. Örneğin, Riyad yönetimi ülkeye yönelik uluslararası turizmi teşvik ediyor ve vize rejimini göreceli olarak kolaylaştırmış bulunuyor.
Bu olumlu gelişmeler ile birlikte, aynen BAE örneğinde görüldüğü gibi, 11 parametre içerisinde Suudi Arabistan’ın görece en az başarılı olduğu parametreler, eğitim ve bilim ile medya ve iletişim parametreleri. Riyad yönetimi, eğitim ve bilim alanında oldukça büyük yatırımlar yapıyor ve kapsamlı projeler hayata geçiriyor. Benzer şekilde, bölgesel ve küresel kamuoylarına erişme ve onları etkileme hedefine matuf olarak medya ve iletişim alanında da ziyadesiyle etkin. Ancak her iki alandaki büyük yatırımların ve iddialı girişimlerin ülkenin küresel yumuşak gücüne henüz yeterli oranda yansımadığı görülüyor.
Yumuşak güç, küresel güç mücadelesinin önemli bir boyutunu oluşturuyor ve ülkelerin bu alandaki başarılarının veya başarısızlıklarının dış politikalarına olumlu veya olumsuz yansımaları oluyor. Bu rekabette, son dönemde Körfez ülkeleri, özellikle de BAE ve Suudi Arabistan, kayda değer bir performans sergiliyor. Bu başarının altındaki nedenleri yakından incelemek ve bu iki ülkenin dış politikalarında oluşturabilecekleri etkileri yakından takip etmek gerekiyor.