Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Deprem, Devlet ve Sivil Toplum
    Yazılar

    Deprem, Devlet ve Sivil Toplum

    Burak Bilgehan Özpek21 Haziran 20236 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Şubat ayında meydana gelen ve 11 ilde büyük yıkım yaratan depremden sonra Türkiye’de devlet kapasitesi ve sivil toplumun özerkliği ekseninde bir tartışma başladı. Depremin ilk günlerinde, arama kurtarma faaliyetleri açık şekilde başarısız oldu. Enkaz altında birçok insan, bu sebepten ötürü acı şekilde can verdi. Daha iyi örgütlenmiş bir afet koordinasyon programına ihtiyaç duyulduğu maalesef depremin ardından ortaya çıktı.

    Bununla birlikte, depremin şehirlerin altyapısını tahrip ettiği görüldü. Hatay Havalimanı kullanılamaz hale geldi ve mobil telefon şebekeleri çalışmadı. Deprem bölgesiyle iletişim kurmak başlı başına bir sorun olarak ortaya çıktı. Depremden kurtulan birçok insan ise iaşe sorunu yaşadı. İlk günlerde zorlukla yiyecek bulabildiler ve ciddi bir barınma ihtiyacı kendini gösterdi.

    Bütün bu olanlar devlet kapasitesi ile alakalı soruların yeniden sorulmasını beraberinde getirdi. Beklendiği üzere bu konu hızlı bir şekilde güncel siyasi tartışmaların konusu haline geldi ve kutuplaşma atmosferi içinde hamasi bir propaganda yarışına döndü. Öte yandan, felaket sonrası sivil toplumun rolü de tartışmaya açıldı. Bu örgütler, oldukça hızlı ve etkin kampanyalar yürüterek deprem bölgesinde yaşanan birçok sorunun çözümüne katkı sağladılar. Ne var ki sivil alan hızlı bir şekilde siyasi tartışmalar tarafından zehirlendi ve siyasi eğilimler ile özdeşleştirildi.

    Seküler ve muhalif kesimin sesi olarak görülen sivil toplum örgütleri ve bu örgütlerdeki etkili aktörler hızlı bir şekilde hükümete yakın medya aparatları tarafından kriminal hale getirilmek istendi. Bu aktörlerin üzerinde ciddi bir baskı kuruldu ve siyaseten Erdoğan hükümeti aleyhine bir sonuç üretebilecek her hangi bir tutum almamaları istendi.

    Diğer yandan, seküler ve muhalif toplum kesimleri de muhalefet medyası tarafından adeta bir fanusun içine hapsedildi. Birçok İslami vakıf ve derneğin deprem bölgesinde yaptığı çalışmalar görmezden gelindi. Deprem bölgesine yapılan yardımların, büyük bir öfke krizi eşliğinde, ağırlıklı olarak sol ve seküler sivil toplum kuruluşları tarafından organize edildiği düşünüldü. Kısacası, sivil toplum alanı siyasi bir başka propagandaya alet oldu.

    Aslında bu karmaşanın ardında ciddi bir sorun yatıyor. Türkiye’nin deprem gibi felaketlere hazırlıklı olmaması ve akabinde yaşanan karmaşa, politik ve sosyolojik bir okuma yapmaya mecbur kılıyor bizi. Çünkü şehirlerin güvensiz olması, çarpık yapılaşma ve inşaat rantı üzerine kurulu bir mekanizma var ve bu halkın onayı dışında geçekleşen bir düzenek değil. Zira, ucuz krediler ve esnetilen imar izinleriyle halkın daha ucuza konut edinmesi sağlanırken, bu binaların müteahhitleri ile imar izinlerini keyfi şekilde düzenleyen yerel siyasi otoritenin finanse edildiği bir sistem ortaya çıkıyor. Günün sonunda, ucuz konut elde eden vatandaşın mevcut otoriteye siyasi desteği sürerken, inşaat rantını toplayan müteahhitler de siyasetin finansmanında etkili bir rol oynuyor.

    Yani halkın, müteahhitlik firmalarının ve siyasi seçkinlerin aynı anda kazandığı bir mekanizma var burada ve deprem gibi bir felaket yaşanmadan bu suç ortaklığı ortaya çıkmıyor. Üstelik bu tip afetler, meselenin sorumluluğunun da tek bir aktöre yüklenmeyecek kadar karmaşık ilişkiler ağlarının olduğunu gözler önüne seriyor. Yani henüz deprem olmadan önce çözülecek sorunlar var ve bunlar patronaj ilişkilerinin ele geçirdiği siyasi sistem sayesinde çözülemiyor. Üstelik, kangren olmuş ve kendi yerleşik çıkar gruplarını üreten bu mekanizma önemli bir toplumsal desteğe sahip. Bir bakıma herkesin suçlu olduğu, dolayısıyla hiç kimsenin suçlu olarak öne çıkamadığı bir durum bu.

    Depremden hemen sonra yaşanan arama kurtarma krizi ve altyapının hızlı şekilde çökmesi ise daha çok merkezi hükümetin yönetim biçimi ile alakalı. Bu noktada AKP’nin benimsediği yönetim felsefesini irdelemek gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin aslında alt yapısal olarak güçlü bir ülke olduğunu aklımızda tutmalıyız. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin yaygın ve merkezi otoriteyle tam uyumlu bir idari teşkilatı var. Düzenli olarak vergi toplayabilen ve kamu harcamaları yaparken zorlanmayan bir ülkeden bahsediyoruz.

    Ne var ki mevcut devlet kapasitesini verimli şekilde kullanamaması ve bürokratik sistemin etkin davranamaması deprem sırasında net bir şekilde görüldü. Aslında benzer krizleri devlet yönetiminin farklı kurumlarında görmek mümkün. Kötü bir İngilizce ile hazırlanmış Dışişleri Bakanlığı bilgi notlarına rastlamak artık mümkün. Veyahut, hiçbir tahsili veya tecrübesi olmadığı halde kamu bankalarının yönetim kurullarına atanmış eski bir güreşçiye rastlayabilirsiniz.

    Ekonomi bürokrasisi ise, uzunca bir süre, sadece Erdoğan’ın emirlerinin altına imza atmakla mükellef “evet, efendim” (yes man!) tarzı bürokratlarla dolu. Enflasyon rakamlarının hükümet üzerinde yarattığı memnuniyetsizliğe göre değişen TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) başkan ve başkan yardımcılarının sayısı ise çok fazla.

    Bütün bu vakıalar AKP’nin yönetim felsefesi hakkında bir şeyler söylüyor. Zira, bürokrasinin özerkleşmesi hükümet tarafından tehdit olarak algılanıyor ve bürokratlar teknik bilgisi yüksek isimlerden ziyade, siyasi sadakatinden sual olunmayacak isimler arasından seçiliyor. Juan Linz, benzer bir durumun Sovyetler Birliği’nde de yaşandığını belirtir. Zira Sovyetler örneğinde asıl mesele, kurumları alanında uzman kişilerin mi yoksa Komünist Parti üyelerinin mi yöneteceğidir. Literatüre “kızıl mı, uzman mı?” ikilemi olarak geçen bu sorun, otoriter yönetimlerin genel itibarıyla kızıllara, yani sadık kullarına yönelmesiyle sonuçlanır.

    Etienne de la Boetie’nin asırlar önce söylediği gibi despotizm aslında bir piramit gibidir ve en alt basamaktan zirveye kadar birbirine bağımlı ve gönüllü şekilde kulluk etmeye hazır kadrolar tarafından ayakta tutulur. Bu piramidin içine eklenebilecek zayıf bir taş ise bütün yapının çökmesine sebep olabilir. Dolayısıyla, bürokratik kurumların kurumsal kapasitesini düşürme pahasına kurumlar, siyasi sadakati yüksek ancak uzmanlık bilgisi sınırlı isimler tarafından yönetilirler.

    Bu durum deprem sonrasında kendisini ziyadesiyle hissettirmiş özellikle AFAD ve Kızılay gibi kurumların ne denli yozlaştığını gözler önüne sermiştir. Bu yozlaşma, ülkenin varolan altyapısal kapasitesini kullanamamasını ve yaşanan felakete daha hızlı ve daha etkin bir şekilde cevap verilememesini de beraberinde getirmiştir. Bu sonuçlar ise açık bir hükümet başarısızlığı olarak algılanmış, hükümet ise bu açığı kapatmak için medya üzerindeki propaganda gücünü ziyadesiyle kullanmıştır.

    Propagandanın amacı, halkın durumun vahametini tam olarak anlayamaması üzerine kurulmuştur. Ya yaşanan felaketin boyutları abartılmış ve yaşanan yıkım, hiçbir fani hükümetin karşı koyamayacağı bir afet olarak gösterilmiş, ya da hükümetin performansı öne çıkartılmış ve yaşanan mağduriyetler gizlenmiştir. Bu durum ise insanları sosyal medya platformlarına yöneltmiş ve deprem anında yükselen öfke, sosyal medyanın ruhuna uygun şekilde insanları manipülasyona açık hale getirmiştir.

    Özetle söylemek gerekirse deprem gibi afetlere uzun stratejilerle hazırlanmak, imar politikalarını yerel idarelere bırakmamak, imar meselesini siyasetin finansmanı haline getirmemek gerekir. Kurulan yapılar, kısa zamanda halkın alışkanlık ve eğilimlerini de şekillendirdiği için yapısal tedbirler almak gerekir. Bununla birlikte, afet ile mücadele için yetkili kurumların uzmanlıklarından şüphe edilmeyen kişilerce yönetilmesi ve siyasi etkiden bağışık olması gerekir. Her iki mesele de kurumsal bir devlet ve şeffaf, hesap verebilir yönetim anlayışıyla çözülebilir. Deprem gibi afetlerle mücadele etmenin yolu bu tip değişimleri ivedilikle yapmaktır.

    Bu yazı Friedrich Naumann Vakfı ile işbirliği içinde yayınlanmıştır.

    Deprem Deprem Belgeseli Siyaset Sosyoloji
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikMuhalefet ne yapmalı? | Nabız #139
    Sonraki İçerik Amerikan İstihbaratının Yüz Karası: Rus Ajanı Robert Hanssen’in Hikayesi

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Yazılar

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Umut Dağıstan
    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}