Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Tuğrul Arat: AB Sürecini Destekleyenler Olarak Azınlıktayız
    Röportajlar

    Tuğrul Arat: AB Sürecini Destekleyenler Olarak Azınlıktayız

    Burak Bilgehan Özpek20 Nisan 20199 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Türkiye çok uzun yıllardır sürdürdüğü Avrupa Birliği’ne katılım hedefinden oldukça uzaklaşmış görünüyor. Türkiye’nin AB serüvenine bakış açısı ne zaman değişmeye başladı? Demokratikleşme serüvenimizde AB hedefinin önemi nedir?

    AB-Türkiye ilişkilerinin serencamını Türkiye-Avrupa Vakfının kurucusu, hukukçu, akademisyen Tuğrul Arat’la konuştuk.

    Siz, uzun yıllardır Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri üzerine çalışan bir akademisyensiniz. Sizce Avrupa Birliği fikri zaman içerisinde Türkiye’de nasıl bir dönüşüm gösterdi?

    Avrupa Birliği fikri Türkiye kamuoyunda hep zayıf kaldı. Hiç unutmam, 2005’te Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsü aldığı zaman, Türkiye hükümet yetkilileri orada çok iyi karşılanmıştı ve Avrupa Birliği yetkilileri de büyük bir coşku içerisindeydiler. Ne var ki, heyet Türkiye’yi döndükten sonra muazzam bir kavga başladı “Niçin Avrupa Birliği’ne giriyoruz?” diye. Basının çok önemli bir kısmı ve kamuoyunu etkileme gücüne sahip aktörler bu süreci sorgulamaya ve tenkit etmeye başladılar. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yalan söylediğini ve kandırmak istediğini iddia eden birçok yazı yayınlandı, demeçler verildi. Koskoca Avrupa Birliği sanki Türkiye’yi kandırarak aday üyeliğe kabul etmiş, kurumsal yapısını bunun için esnetmiş gibi bir hava estirildi ve hükümet sert bir şekilde eleştirildi. Ve maalesef hükümet bunun etkisi altında kaldı. Halbuki, Türkiye ile benzer pozisyonda olan, yani aday ülke statüsüne yükselen ülkelerde bu karar şölen, bayram havasında karşılanır. Bizde ise tam aksine hükümet eleştirildi. Ülkenin batının peyki haline getirildiği söylendi, bağırıldı, çağırıldı. Türk kamuoyu o zaman bile,  Avrupa Birliği sürecine sahip çıkmadı. Hatta ben toplumun şu anda yaşanan problemlerden memnun olduğunu da düşünüyorum ve geldiğimiz noktada kamuoyunun bu tutumunun etkili olduğu kanısındayım. Biz, Avrupa Birliği sürecini destekleyenler olarak, bu yüzden azınlıktayız.

    Aslında AKP’nin temsil ettiği bir taban vardı o yıllarda. O dönem hükümete destek veren liberal ve demokrat aydınlardan farklı olarak bu taban sessiz kaldı. İlerleyen yıllar bize gösterdi ki aslında bu pragmatik bir sessizlikmiş ve bu tabanın batılı kurumlara karşı derin bir alerjisi mevcutmuş.

    Türkiye’nin neredeyse yarısını bu taban oluşturuyor. O dönemlerde ses çıkartmıyorlardı. Belki de, AKP’nin dönüşümünde bu tabanın bahsettiğiniz alerjisi de etkili oldu. Kendi tabanıyla çatışmaya girmek istemedi. Bu sayede Türkiye’nin AB ile macerası olumsuz ilerledi.

    AB ile ilişkiler 2000’li yılların başında oldukça ümitvar şekilde ilerliyordu. Ancak biz daha sonra bu süreçte bir yavaşlama, durgunluk görmedik. İlginç bir şekilde hızlı bir geri gidiş, hatta çöküş yaşadı ilişkiler. Bunun sebebi nedir sizce?

    İşte demin anlattığım gibi. Zannediyorum aday üyelik statüsü kesinleştikten birkaç gün sonra Türkiye, Avrupa Birliği’ne nota verdi. Bu “Biz sevindik ama o kadar da sevinmedik” mesajıydı. Çünkü üyelik müzakerelerinin başlamasına karar verilirken, Ankara Anlaşması’nın yeni üyeler tarafından da kabul edilmesi gerekiyordu. Ayrıca bütün üyelerin de imzalaması gerekiyordu. Ancak Türkiye Kıbrıs konusundaki tereddüdü nedeniyle böyle bir anlaşmaya taraf olmak istemedi. Türkiye, imzayı attı ve hemen ardından bu duruma çekince koydu. İmza sürecinin Kıbrıs’ı tanıma anlamına gelmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine, Avrupa Birliği bir deklarasyon yayınladı ve Ankara Anlaşması’nın yeni üyelere teşmil edilmesinin bir şarta bağlanmaması gerektiğini belirtti. Bu çekincenin gelecekteki ilişkileri etkilememesi gerektiğinin altını çizdi. Zaten o günden bugüne kadar Türkiye bu anlaşmayı imzalamadı. Dışişleri Bakanlığı’nda bekliyor anlaşma. Aslında hükümetin önüne gelmedi, meclise de sevk edilmedi. Tabii o arada bir şey daha oldu. Avrupa Birliği’ne üyelik için gerekli 35 fasıl vardır. Bunlardan 2 tanesi nihai olarak ele alınır ve açılan her fasılın kapanması gerekir ilerleyebilmek için. 8 fasılda müzakerelerin durdurulmasına karar verdi komisyon. Türkiye’nin çekince koymasıyla beraber, AB’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne -ki bize göre Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’dir- karşı Ankara Anlaşması’nı uygulamayacağını gösterir ki, 8 fasıl bununla ilgili olduğu için müzakeresi donduruldu. Buna ilaveten açılmış olan diğer fasılların da kapanmamasına yönelik karar alındı. Yani aslında süreç fiilen askıya alınmış oldu. Bunun üzerine Fransa bu durumdan faydalanarak, “Ben zaten Türkiye ile müzakerelere karşıyım, son 2 nihai fasılı veto edeceğimi şimdiden bildiririm” dedi. Müzakerelerin hukuken durmamış olduğu argümanı bu yüzden anlamsızdır zira müzakereler fiilen durmuştur. Hukuken Türkiye ile müzakerelerin durdurulması kararının alınması zordur zaten. Ama süreç maalesef fiilen tıkanmıştır.

    Peki, hocam müzakerelerin durmasının tek sebebi Ankara Anlaşması’na koyulan çekince midir, yoksa ülkenin son yıllarda yaşadığı demokratik gerileme midir?

    Bence Ankara Anlaşması’dır, demokratik geri gidiş ondan sonraki hadisedir. Esas durduğu nokta Ankara Anlaşması’dır. Demokratikleşme performansının zayıflaması Türkiye’nin bu duruma verdiği tepkinin bir parçasıdır.

    O zaman Türkiye hükümeti, hali hazırda müzakerelerinin ilerlemeyeceğini bildiği için, demokratikleşmenin bir getirisi olduğuna dair inancını yitirmiş olabilir?

    Burak hocam şunu söyleyeyim. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde sadece üyelik müzakereleri değil aynı zamanda ortaklık da durmuştur. Bunlar birbirinden farklı konular. Mesela, Gümrük Birliği de dahildir bu ortaklık konusuna. Bizim Gümrük Birliği aslında zayıf bir gümrük birliğidir. Dünya Ticaret Örgütü bile bunu esaslı bir gümrük birliği olarak görmüyor. Geçici, gelişmekte olan bir proje olarak görüyor. Anormal bir durum vardı Türkiye ile Avrupa Birliği arasında şimdiye kadar. Ancak şu anda daha da anormal bir durum var. Türkiye’nin tavrının olumsuz seyretmesi de bu olumsuzluğu destekliyor. Avrupa Birliği aslında bir kulüptür. Bir değerler bütünüdür. Burada bu kulübün değerleri aleyhinde konuşamazsınız. Hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi reddedemez ve bu değerleri yeniden tanımlayamazsınız. Türkiye bu kurala uymuyor ve Avrupa Birliği değerleriyle çatışma içerisine giriyor. Bunun sonu, siyasi bir izolasyonla karşılaşmak, ekonomik ve ticari ilişkilerin bozulmasını göze almaktır. Bugün Rusya ve ABD bile ortaklık kurma girişimlerini uluslararası hukuka dayandırarak ilerlemeye gayret ediyor. Artık kendi tanımlarınızı, değerlerinizi dışarıya dikte etmek gibi bir diploması usulü yok.  

    Bu aslında Türk hariciyesinin kapasitesindeki değişim hakkında da bazı şeyler söylüyor.

    Çok doğru. Düşünebiliyor musunuz, Çin Halk Cumhuriyeti bile iç hukuk ile uluslararası hukuk arasında bir çatışma yaratmamaya özen gösteriyor. Marifet, bu çatışmayı yaratmamak. Mesela, başka ülkelerin egemenlik sahasını ihlal etmemek gibi bir prensibi var Çin’in. Ama Güney Çin Denizi’nde bazı siyasi ihtilaflar yaşıyor ABD ile. Burada Çin’in tavrı, kendi politikasının uluslararası hukuka uygunluğu üzerine inşa ediliyor. Egemenlik kavramını Çin’in yerel değerlerine göre yorumlamıyor mesela. Rusya da benzer bir tavır içindedir. Uluslararası hukukun sağlayacağı meşruluğu kaybetmemeye gayret ediyor. Hatta, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik dış politikasını bile Adana Mutabakatı’nı önererek hukuki bir çerçeveye oturtmaya çalışan ülke Rusya’dır. Biz böyle şeylere pek önem vermiyoruz. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse, geçmişten gelen bir şey bu. Şimdi Avrupa Birliği ile olan ilişkilere de uluslararası hukuku önemsizleştirerek, siyaseten ve el yordamıyla eğiliyoruz. Mevcut hukuki zemin gittikçe aşınıyor taraflar arasında. Bazı anlaşmalar hâlâ Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında. Benim korkum, “değişen şartlar” durumunun ortaya çıkması ve Ankara Anlaşması’nın tamamen masadan kalkmasıdır. Benim kanaatim odur ki; Avrupa Birliği önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek hukuki şartları ve çerçeveleri çalışmaya başlamıştır. Biz bunu çalışmıyoruz

    Türkiye’nin yaşayabileceği ekonomik maliyetlerden bahsettiniz. Bu konuyu biraz açalım. Türkiye, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinden dolayı ne kazandı, ne kaybedebilir?

    Bir kere Gümrük Birliği’nden başlamak lazım. Bizde Gümrük Birliği yapılmadan önce ciddi bir kuşku vardı. Bazı sektörler ayağa kalkmıştı. Bunlardan birisi otomotiv sektörüydü. Ama Gümrük Birliği sonrası Devlet Planlama Teşkilatı’nın Kocaeli-Adapazarı-Sakarya ve İstanbul’da yaptığı bir anket şunu gösterdi ki, sanayiciler Türkiye’nin sanayi kapasitesinin Gümrük Birliği sonrası arttığını ifade etmişlerdir. Bu memnuniyet oranı %90’lara ulaşmıştı ve Gümrük Birliği anlaşmasından hemen sonra yapılmıştı bu anket. Dikkat edin, dış ticaret açısından Türkiye, Gümrük Birliği’nden ziyadesiyle faydalanmıştır. Buna ek olarak, yabancı sermayenin ülkeye gelmesi Gümrük Birliği sonrası hız kazanmıştır. Gümrük Birliği üyesi ülkelerin firmalarının Türkiye’ye yatırım yapmalarının ve gümrük avantajlarından faydalanmalarının önü açılmıştır. Avrupa Birliği ile ticari ilişkilerini geliştirmek isteyen üçüncül ülkelerin de yatırımları artmıştır. Düşünün Türkiye’de ürettiğiniz bir malı gümrük vergisi olmaksızın Almanya’ya satabiliyorsunuz. Bu durum özellikle Japon yatırımcıların ilgisini çekmemizi beraberinde getirdi. Bu çok önemli bir şey. Olumsuz tarafı ise bu fırsatlardan mahrum olmak elbette. 2000’lerin başında Türkiye’nin Avrupa Birliği politikasına odaklanması iktisadi açıdan büyümeye önemli katkılarda bulunmuştu. Şimdi ilişkilerin bozulması ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden uzaklaşması birçok yatırımcının Türkiye’den çıkmasını beraberinde getirmektedir. Bu siyasi bir mülahaza değildir. Bu bir olgu. Biz bu işi beceremedik, önemli bir mesafe aldık ama sonuca ulaştıramadık. Maliyeti de haliyle ağır oluyor. Demin de söyledim, Avrupa Birliği bir değerler topluluğudur ve bu değerlerden uzaklaşmamanız gerekir.

    Gümrük Birliği de bundan etkilenmektedir. Zaten Avrupa Birliği, Gümrük Birliği üyesi devletleri ileride üye olması muhtemel devletler arasından seçer. Andora, San Marino gibi mini devletleri saymazsak, Türkiye’den başka bu statüde başka bir devlet yok. Şu sıralar Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunu tartışıyoruz mesela. Dünya Bankası, Dünya Ticaret örgütü gibi kurumlar zaten hali hazırdaki Gümrük Birliği’ni yeterli görmüyor. Bunun tam anlamıyla bir Gümrük Birliği olabilmesi için bazı mallarda gümrük vergilerini sıfırlamak yeterli değildir. Bütün ticari mallarda uygulanması gerekir. Ticaret sisteminin Gümrük Birliği’nin yapılacağı ülkelerin ticaret sistemi ile aynılaştırmak gerekir. Bizim Gümrük Birliği, sadece işlenmiş sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerini içermektedir mesela. Hizmetler yoktur, tarım ürünleri yoktur.  Bu çok dar bir gümrük birliğidir. Bunun genişleyebilmesi için Gümrük Birliği’nin diğer ülkeleriyle ortak bir hukuki çerçeveye sahip olmanız gerekir. Teknik mevzuatın ve kalite standartlarının uyumlu olması önemlidir. Vergi sistemlerinin birbiriyle uyumlu olması elzemdir. Mesela bizdeki ÖTV vergisi burada ciddi bir sorundur. Hatta ticari konuların dışında, kamu ihale yasası gibi konuların da yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Bu yasa uluslararasılaşmalıdır. Bu tip konular Türkiye’nin itirazlarıyla karşılaştı tabii ki.

    Hocam hizmet sektörünün dahil edilmesi serbest dolaşımı zorunlu kılmaz mı?

    Kılar.

    Orada da terörle mücadele kanunu meselesi var?

    Tabi burada kapsamlı bir reform süreci gerekiyor. Bunlar birbiriyle ilişkili konular. Ama daha oraya gelmeden bizim Tarım Bakanlığı’mız, tarım ürünlerinin serbest dolaşımına karşı çıktığı için aslında süreçte pek ilerleme şansı kalmıyor çünkü ülke tarımı modern yöntemlerle değil geleneksel yöntemlerle idare ediliyor. Buna ilaveten, hizmet sektörü ayağa kalkıyor. Çünkü biliyorlar ki Türkiye’deki hizmet kalitesi çok düşük. AB kurumları geldiği anda hizmet sektörü batacak. Kamu da ÖTV üzerinden elde ettiği gelirden fedakarlık yapmak istemiyor.

    Son olarak şunu söyleyebilirim. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişi aslında bir statükoyu tehdit edecek. Avrupa Birliği ile rekabet edemeyecek kadar köhne durumda olan tarım sektörü, hizmet sektörü kaybedecek. Mesela, birçok akademisyen kaybedecek. İkinci el otomobil satanlar kaybedecek. Politikacılar kaybedecek. Kamu ihalelerinden faydalanan iş adamları kaybedecek. Yani toplumun büyük kısmı mevcut statüsünü kaybedecek. Avrupa Birliği süreci bu yüzden çok düşük bir destek bulmaya devam edecek gibi.

    Hukukçuları da ekleyelim bu listeye. Bizim hukuk fakültelerimizdeki eğitim standardı oldukça dar maalesef. Burada beni umutlandıran iki olgu var. Birincisi, AB’nin görünmeyen proje ve programlarının toplumu fark ettirmeden dönüştürmesi. Mesela Erasmus programını çok önemsiyorum. Öğrencilerin ve akademisyenlerin Avrupa ile bütünleşmesine, Avrupa değerlerine yakınlaşmasına yardımcı oluyor. İkincisi ise, bu saydığınız listedeki çıkar gruplarının ilanihaye kazanmaya devam edemeyecek olması. Rekabete karşı dayanıksız, kendisini yenilemekten korkan kurumların refah üreten değil refah tüketen niteliklerinin zaman içerisinde ortaya çıkacağı muhakkak. Bu durum ise, mevcut statükonun kaybedenlerinin seslerinin daha gür çıkmasını sağlayacak. Avrupa Birliği’ne yönelik toplumsal desteğin artması ve siyaset kurumunun bu seçeneğe tekrar odaklanması ancak bu şekilde mümkün olabilir.

    Dünya Ekonomi Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikTabandan Gelen Bir Modernleşme Talebi Olarak Osmanlı’da Türkçe Hutbe
    Sonraki İçerik Nasıl oluyor da belediye başkanının partisi mecliste çoğunluğu sağlayamıyor?

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Bültenler

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi
    Bültenler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Emrullah Özdemir

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Küçük Partilerin Oy Oranını Hesaplamak Neden Zordur?

    15 Mayıs 2025 Yazılar Salih Yasun

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}