[voiserPlayer]
Sosyal medya, geleneksel medyadan farklı olarak o platformda olan herkese konuşma hakkı veriyor. Bu sayede geleneksel medyadan ayrışarak söz sahibi insanların siyasal ve kamusal alana katkı sunmalarını sağlıyor. Twitter’daki sosyal hareketlilikler bu tip kamusal katılımlara örnek teşkil ediyor. Bir siyasal katılım olarak, Yemek Sepetine yönelik yapılan boykot çağrılarından çıkarak genişleyen diğer boykot uygulamaları, son dönemde ülkemizde Twitter’da gerçekleşen önemli sosyal hareketlilikler.
Sosyal medya ve siyasal katılım konusunda bulgulara dayanmayan birçok argüman spekülasyon olarak kalıyor. “Social Media Use and Political Participation: The Turkish Case” makalesinde Seçil Toros ve Emre Toros Türkiye’yi sosyal medya kullanımı ve siyasal katılım bağlamında merceğine alıyor. Biz de bu makaleden yola çıkarak sosyal medya kullanımı ve siyasal katılım hakkındaki sorularımızı Seçil ve Emre Toros’a yönelttik.
İlk olarak şu soruyla başlamak istiyorum: Nasıl iletişim kurulduğundan, siyasal katılıma kadar farklı konularda sosyal medyanın etkisini hissedebiliyoruz. Ancak bu kabulden bir adım geriye gidip size de sormak istiyorum: Sosyal medyanın değiştirici gücü, söz konusu siyasal katılım olduğunda insanları nasıl etkiliyor?
Siyasi ve toplumsal olayların konuşulduğu ve tartışıldığı bir ortam olarak çevrimiçi sosyal ağlar siyaset bilimi ve siyasal iletişim alanlarında giderek daha fazla dikkat çekiyor. Bizim de aralarında olduğumuz birçok araştırmacı, sosyal medyanın siyasal katımı desteklediğini ve arttırdığını düşünüyor. Çevrimiçi ortamlarda, gerçek dünyadaki birçok eşitsizliğin sürdüğünü ve erişim sorunlarının bulunduğunu bilmekle beraber, sosyal medyanın geleneksel siyasal katılımı daha erişilebilir ve kolay hale getirdiğini görüyoruz. Sosyal medya aracılığı ile gerçekleşen siyasal katılım etkinlikleri görece daha az sermaye, çaba, özveri ve fedakârlık gerektiriyor (Gil de Zúñiga vd., 2010). Örneğin, Twitter üzerinden siyasetçiler ve partiler ile temas kurmak, Facebook’tan seçim kampanyalarını takip etmek ya da e-devlet uygulamalarından resmî kurumlara dilekçe vermek görece daha az efor gerektiriyor. Ampirik çalışmalar sosyal medya kullanımının siyasal ifade olanaklarını arttırdığını (Vaccari vd., 2014) bunun da siyasal etkililik (Halpern, Valenzuela, & Katz, 2017) ve sosyal kapitali (Ellison, Vitak, Gray, & Lampe, 2014) destekleyerek siyasal katılımı teşvik ettiğini göstermekte. Özellikle internet çeşitli ve farklı kanallardan beslenen haber tüketimini destekliyor. Bu sayede birçok eleştirel ve muhalif etkinlikten haberdar olabiliyor ve bir tıkla bunlara katılabiliyoruz; çeşitli toplumsal hareketleri destekleyebiliyor ya da bildirileri imzalayabiliyoruz.
Akışı bozmak uğruna şunu da sormak istiyorum size: İnsanların siyasal sistemi ve bunun mekanizmalarını bilmemesi siyasal katılımı nasıl etkiliyor olabilir? Siyasal mekanizma derken, örneğin milletvekilleri aracılığıyla yasa tasarısı sunmak, diğer tarafta milletvekiline Twitter’da mention atmak, diğer yollara nazaran daha az bilgi gerektiriyor. Bu siyasal katılımı sosyal medya gibi mecralarda daha da mümkün hale getirebilir.
Kurumsal siyasete katılmak yani mevcut siyasi mekanizmalara dahil olmak, bireysel olarak önemli kararlar almayı gerektiriyor. Oy vermeyi hariç tutarsak, bir partiye gidip, “size üye olmak istiyorum” diye başvurmak ya da “sizin seçim kampanyanızda aktif rol almak istiyorum” diyerek mitinglere katılmak, birçok vatandaş için ciddi bir çaba ve manen ve madden fedakârlık gerektirir. Oysa sosyal medyada, sizin de örnek verdiğiniz gibi “bir milletvekilini mention’lamak” oldukça kolay. Bu şekilde sesini duyurmak, siyasal görüşünü ifade etmek ve bunu arkadaş ve takipçilerinle paylaşmak oldukça kolay. Üstelik sosyal medya kullanıcıları bu tür etkinlikleri siyasaldan ziyade sivil katılım olarak algılıyorlar. Yani, siyasi mekanizmalara dâhil olan değil, daha ziyade bireysel faaliyetler olarak görülüyor.
Makalenize “We are nothing but keyboard chevaliers; existing in an artificial world, not in the real one” alıntısı ile başlıyorsunuz. Bu başlangıç bana sadece sosyal medyada yürüyen mücadelelere dair yapılan eleştirileri anımsattı. Bundan yola çıkarak şunu sorabilirim: “Klavye şövalyesi” denilen şey sadece klavyeden ibaret midir? Sosyal medyadaki katılım “yapay” dünyada yaşanır ve ardından orada kalarak sonlanır mı?
Bunun cevabı hala tartışılmakta; ancak bizim araştırmalarımızın sonuçları klavye şövalyelerinin hem sanal ortamda hem de gerçek fiziki dünyada siyasete katılmaya meyilli olduğunu gösteriyor. Oysa birçok bilim insanı, internet ve özellikle sosyal medyanın vatandaşları gerçek hayattaki ve esas olarak etkili kabul edilen katılım biçimlerinden uzaklaştırdığını savunuyor (Shulman, 2009). Görece kişisel ve finansal risklerden uzak, çevrimiçi ortamda klavye başında girişilen etkinlikler ile tatmin olan vatandaşların siyasal katılım tembelliğine sürüklenecekleri düşünülüyor. Bunun aksine bizim bulgularımız, Türkiye için sosyal medya kullanımı ile siyasal katılım arasında aynı yönde bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Hal böyle olsa da bu konunun hızla değişen doğası (değişen iletişim araçları, hızlı teknolojik yenilenme vb.) gereği bağlamsal ve zamansal açılardan daha fazla inceleme gerektirdiği aşikar.
Bu alanda yapılan çalışmalara baktığımızda Türkiye örneği nasıl bir yere oturuyor? Türkiye bu alanda nasıl bir örnek? Ek olarak şunu da sormak istiyorum: Türkiye demokrasisinin erimesi, Türkiye’yi bu alanda yapılmış önceki çalışmalardan nasıl farklılaştırıyor?
Demokratik temsilden ziyade katılım, müzakere ve oydaşma (konsensüs) ile ilgilidir. Literatürde sağlıklı bir demokraside oy kullanan bireylerden daha fazlasına ihtiyaç olduğuna, vatandaşların sivil ve siyasi katılımının bu bağlamda önemine vurgu yapılır. Türkiye hem yıllardan beri siyasal katılımın düşük olduğu hem de güncel olarak demokratik gerileme ile itham edilen bir ülke olduğu için bizimki gibi siyasal iletişim çalışmalarında incelemeye değer bir vaka olarak görülüyor. Özellikle, Gezi Parkı direnişi sırasında sosyal medya kullanımının siyasal katılımı artırması ile konuya olan ilgi de arttı (Şener, Emre, & Akyıldız, 2015; Erdoğan, 2015; Erdoğan, Uyan-Semerci, 2017). Benzer olayların yaşandığı birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de sosyal medya hem vatandaşların kendilerini daha özgür ifade edebilmeleri hem de hızlı ve etkili biçimde örgütlenebilmeleri bakımından siyasal katılım ile ilgili oy verme, parti üyeliği vb. geleneksel yapıları aşmaya yardımcı oldu. Ancak, 2013’ten beri doğası gereği denetlenemeyen çevrimiçi ortamı kontrol etme çabaları bu ilişkinin yeniden ve farklı bağlamlarda sorgulanmasına olan ihtiyacı körükledi. Biz de yaşanan tüm bu gelişmeler neticesinde Türkiye’de sosyal medya kullanımının siyasal katılıma etkisini araştırmaya karar verdik.
Şimdi literatüre giriş yapmak istiyorum: Literatürde yer verilen siyasal katılımdan ne anlamalıyız? Ek olarak, sosyal medyanın bu kavramla ilişkisi nedir? Sosyal medya kullanımını nasıl anlamalıyız?
Yaygın olarak kabul edilen tanıma göre siyasal katılım; vatandaşların hükümet personelinin seçimini ve/veya bunların eylemlerini, doğrudan ya da dolaylı etkilemek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir (Verba, Schlozman, & Brady, 1995). Bu faaliyetleri; oy verme, siyasal kampanya etkinliklerine katılma, resmi makamlarla temasa geçme ve toplumsal hareketler olmak üzere dört büyük başlık altında toplayabiliriz. Ancak son yıllarda bu kurumsal katılım biçimlerinden alternatif ve daha sivil olanlara doğru kayış başladı. Bireyler, kişisel yaşam biçimlerinin ön plana çıktığı, sorumluluğa dayanan vatandaşlık anlayışı yerine, vatandaşlar gönüllü katılımın benimsendiği aktiviteler ile siyasetçileri ve siyasaları etkileyebileceklerini düşünüyorlar. Bu noktada “bireysel ifade” siyasal katılımı güçlendiren en önemli unsur olarak öne çıkıyor. Sosyal medyanın desteklediği bireysel ifade, bir siyasetçinin paylaşımını beğenmek, siyasi bir görüşün altına yorum yazmak, boykota katılmak ya da kendi siyasi görüşünü sosyal medyada paylaşmak şeklinde gerçekleşebiliyor. Dikkate edilirse, sosyal medya hem geleneksel olarak adlandırılan ve siyasi sistem ile barışık ve onu destekleyen parti kampanyalarına katılma ya da resmi makamlarla temasa geçme gibi etkinlikleri hem de “geleneksel olmayan” yani sistemi eleştiren ve onunla mücadele içinde olan etkinlikleri destekliyor. Örneğin, protestolara ve imza kampanyalarına katılmayı ya da örgütlenmeyi kolaylaştırıyor.
Literatür Türkiye’deki insanların siyasal katılımı için nasıl bir anlatı sunuyor?
Bugüne kadar yapılmış hemen tüm çalışmalar, bizimki de dâhil olmak üzere, Türkiye’de siyasal katılımın çok düşük olduğunu ortaya koyuyor. Emre Erdoğan’ın (2015b) “siyasi atalet” olarak yorumladığı bu durum birçok bilim insanı tarafından da demokrasinin önündeki en büyük engel olarak işaret ediliyor (Çarkoğlu & Kalaycıoğlu, 2007; Çarkoğlu & Kalaycıoğlu, 2014). Türkiye’de insanların siyasete ve yurttaşlık meselelerine katılması için bir yandan teşvik edilmesi bir yandan da mevcut engeller ve eşitsizlikler ile mücadele edilmesi gerekiyor. Daha önceki çalışmalar oy verme dışındaki siyasete katılımın, özellikle siyasi partilere üye olma veya kampanyalarda aktif rol alma, genellikle gerekli kaynak, zenginlik ve yeteneklere sahip gruplarla sınırlı kaldığını gösteriyor. Erkek olma, sağ siyasete yakın olma ve siyasi yapılara güven, geleneksel siyasal katılım üzerinde pozitif etkiliyken; eğitim düzeyinin artması ve siyasi güvenin azalması geleneksel olmayan uygulamalara katılma olasılığını artırıyor.
Literatüre baktığımızda sosyal medyadaki siyasal katılımın diğer siyasal katılım türleriyle ilişkisi nedir? Daha da önemlisi, sizin çalışmanız bu konuda ne söylüyor?
Son yıllarda sosyal medyanın siyasi amaçlarla kullanılması giderek yaygınlaşırken akademik çalışmalarda, bu kullanımla ilgili “kaç saat”, “kaç takipçi” ya da “kaç gönderi” gibi niceliksel değerler yerine, sosyal ağların ne amaçla kullanıldığı üzerine odaklanılıyor. Özellikle siyasal katılımı etkileyen faktörlerin, internet ve sosyal medya kullanma sıklığından daha fazla siyasi konuşma, tartışma ve kişisel fikirlerin ifade edilmesi ile ilgili olduğu anlaşılıyor. Biz de bu ilgiyle yola çıktığımız araştırmamız sonucunda siyasal ifade ve karşıt görüşlere maruz kalma ile siyasal katılım arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu bulduk. Yani, siyasi fikirlerini sosyal medya araçları aracılığıyla paylaşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının geleneksel ve geleneksel olmayan siyasi katılım biçimlerine katılma olasılıkları daha yüksek. Dahası, online dünyada alternatif siyasi görüşlere maruz kalma vatandaşların offline siyasi katılım olasılığını yine artırıyor.
Aynı zamanda farklı politik görüşlere maruz kalmanın siyasal katılımı nasıl etkilediğini de incelediniz. Bu konuda bulgularınız bize tam olarak ne söylüyor? Literatürdeki çalışmalarla örtüşüyor mu?
Özellikle ikinci araştırma odağımız, yani karşıt görüşlere maruz kalma konusu Türkiye’de daha önce araştırılmamış bir konuydu. Uluslararası literatürde ise farklı bulgular raporlanmış; bir grup araştırmacı, fikir çatışmalarının ve tutarsızlıkların siyasal katılma ket vurduğunu ifade ederken (Campbell, Converse, Miller, & Stokes, 1980; Lazarsfeld, Berelson, & Gaudet, 1944; Mutz, 2002), bir başka grup da tam aksi yönde, farklı fikirler ve karşıt görüşlere maruz kalmanın vatandaşların siyasete katılma motivasyonlarını arttırdığını ve hareketlendirici etkisi bulunduğunu savunmakta (Dilliplane, 2011; Mutz & Mondak, 2006). Bizim çalışmamız, daha önce de söylediğimiz gibi, Türkiye bağlamında heterojen çevrimiçi ağlarda karşı siyasi fikirlere maruz kalmanın, çevrimdışı siyasi katılımı olumlu yönde etkilediğini gösteriyor.
Çalışmanızın sınırlılıkları nedir?
Çalışmamızda Türkiye temsili örneklem üzerinden toplanan veriler ile hipotezlerimizi test ettik ve Türkiye’ye genellenebilir sonuçlara ulaştık. Ancak sorularımız sosyal medya bağlamında Facebook ve Twitter kullanımı ile sınırlıydı. Türkiye’de en yaygın kullanımı olan ve en fazla kullanıcıya sahip olmaları nedeni ile bu iki platforma odaklandık. Ancak farklı ve güncel sosyal medya platformları ile çalışmanın genişletilmesi ve hipotezlerimizin yeniden test edilmesi faydalı olabilir.
Fotoğraf: Jeremy Bezanger