[voiserPlayer]
Son zamanlarda İstanbul ve çevresinde yaşadığımız sarsıntıların da etkisiyle deprem ve depreme karşı devletin aldığı önlemler, vatandaşın buna daha önce yaptığı katkılar son derece sık bir şekilde kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Bu bağlamda kamuoyunca merak edilen bazı hususları vergi uzmanı ve akademisyen Ozan Bingöl’e sorduk.
Ozan Bey 1999’daki depremin ardından devlet, bu konudaki çalışmalarını yapabilmek için ilave vergiler getirdi. Bu vergiler nelerdi? Ne bağlamda getirildi bu vergiler?
1999 depremiyle birlikte depremin zararlarını tazmin edebilmek için mevcut hükümet o dönem özel iletişim vergisini (halk arasında da büyük bir karışıklık var. ÖTV ile ÖİV’yi çok karıştırıyorlar maalesef) yani bizim namı diğer deprem vergisini getirdi. 99 depremiyle hayatımıza giren vergi ÖİV dediğimiz Özel İletişim Vergisidir. Bu Özel İletişim Vergisi 99 depremiyle birlikte depremin zararlarını tazmin etmek, yeni oluşacak depremler için önlemler alabilmek, toplanma alanları, deprem bilincinin gelişmesi gibi harcamaların finanse edilebilmesi için salınmış bir vergiydi. 2000 yılında uygulamaya girdi. Ancak bu vergi hayatımıza geçici olarak girmişti. Kanun öyleydi çünkü. İki kez uzatılmasına rağmen 2003 yılının Aralık ayında tamamen kalıcı hale geldi.
Hayatımıza tamamen girdi. Peki, o tarihten beri uygulanıyor mu bu vergi?
Tabii. 99 depreminden sonra 2000 yılından itibaren uygulanmaya başladı. 2 kez geçici olarak uzatıldı, 2003’ün sonundan itibaren kalıcı hale geldi. Bugün şuan sizinle yaptığımız bu konuşma da dâhil olmak üzere tüm konuşmalarda özel iletişim vergisi ödüyoruz.
Bu vergiyi bizim telefon faturalarımız üzerinden aslında ödüyoruz değil mi? Faturalarımıza KDV gibi ekleniyor özel iletişim vergisi olarak. Yoksa farklı bir şekilde mi ödüyoruz?
Şöyle, ÖİV daha önceden çift tarifeliydi. Bu, son bir yıldır tek tarifeye düştü. Konuşmalar üzerinden, GSM operatörleri aracılığıyla yaptığımız konuşmalar üzerinden, konuşma bedellerin yüzde 7.5’i kadar, internet kullanım bedellerinin %7.5’i kadar, yine mms ve mesajlaşma bedellerinin de yüzde 7.5’i kadar. Ayrıca bir de mobil telefonlarda ilk tesiste, yani hat alımında ilk hat açarken de sabit olarak 2019 yılı itibariyle 65 lira ÖİV alınıyor.
Çok da yüksek oranları. %1 %2 gibi de değil son derece yüksek. Peki, bu vergiler önce bir havuza aktarılıp oradan mı gerekli harcamaların yapılması sağlanıyor, yoksa bunların hepsi genel bütçeye gelir olarak mı kaydediliyor?
Şöyle, bu da bir vergi. Vergi de bizim bütçe gelirlerimiz içerisindeki Hazinede toplanıyor. Burada 2000 yılından 2018 yılının sonuna kadar 64 milyar liraya yakın para toplandı bu vergi üzerinden. Yani dolar bazında baktığımızda 36 milyar dolar para toplandı deprem vergisi dediğimiz özel iletişim vergisinden. 2019 yılı bütçe hedefimizde de 3.7 milyar liraya yakın bir ÖİV beklentimiz var. Bunu da dâhil ettiğimizi düşünürsek 2019 yılı sonu itibariyle neredeyse 67.5 milyar lira özel iletişim vergisinden para toplamış olacağız.
Son 20 yılda değil mi?
Uygulanmaya girdiği 2000 yılından itibaren bugüne.
Peki, Ozan Bey bu böyle ayrı bir havuza toplanmıyor, hepsi gelir olarak bütçeye kaydediliyor diye düşünüyorum. Yani bu 65 milyarı toplayalım, bir yerde dursun. Biz bunu işte AFAD’a veya şuraya buraya depremle ilgili kurumlara dağıtalım gibi bir şey söz konusu mu yoksa değil mi?
Şimdi biz 2019 yılı başı yani 2018 yılı sonuna kadar 64 milyar lira özel iletişim vergisinden tahsilat yapmışız. Bunun hepsi bütçe gelirleri içerisinde yer aldığından, o bütçe gelirlerinin, yani toplanan tüm vergilerin bir arada olduğu havuzda bu. Bu paranın nereye harcandığının tek tek akıbetini bilmemiz mümkün değil. Aslında uygulanması gereken bunun ayrı bir fon olarak bütçe kalemlerinin dışında tutulup, o fonun gereği itibariyle deprem ve depremin zararları için harcanmasıydı. Yani depremde oluşabilecek çadır için, yardım için, gıda yardımı için ayrılması gerekirdi. Deprem bilincinin gelişmesi için ayrılması gerekirdi. Deprem eğitimleri için ayrılması gerekirdi. Tatbikatlar için ayrılması gerekirdi. Toplanma alanları, özellikle deprem anında uçak ve helikopterlerin inip kalkacağı havaalanları için harcanması gerekirdi. Ama bunun için ayrı bir yerde tutulmalıydı. Takdir edersiniz ki dönemin maliye bakanı sayın Mehmet Şimşek bir soruda deprem vergilerinin duble yollara gittiğini söyledi. Aslında doğru söyledi. Çünkü yolu siz hazinede toplanan o parayla finanse ediyorsunuz. O paranın nerden geldiğini de hepimizce malum, verdiğimiz vergiler. Sadece ÖİV değil, KDV, gelir vergisi damga vergisi yani bir sürü vergilerin toplandığı bir havuzdan harcıyorsunuz bu paraları. Yani o parayı takip etmek o nedenle mümkün değil. Ayrı bir fon olması gerekirdi. Ama noktada da maalesef bizim ülkemizin geçmişi zaten sıkıntılı. Örneğin işsizlik fonu dediğimiz fon dahi işsizler dışında her şeye harcandı. Demek ki bu da bir çözüm değil aslında.
Evet. Bu ayrı bir fonda veya ayrı bir kalemde toplanmadığı için genel bütçeye dâhil olduğu için bunların denetimi de dolayısıyla ayrıca yapılamıyor. Tabii ki Sayıştay denetiminde kamu kurumlarının harcamaları ama bu verginin de diğer vergiler gibi değerlendirildiğini ve depremle ilgili işler için harcanıp harcanmadığının kontrol edilemediğini anlıyorum.
E, tabii. Cebinizde şimdi sizin örneğin cebinizde 500 lira para var. Ben de size getirip çocuğunuza bez alın diye 100 lira daha para veriyorum. Bu 100 lira, diğer 100 liralarla karışıyor ve 600 lira para oluyor sizde. Siz gidip çocuğunuza 20 liralık bez alıyorsunuz ama hangi 100 liradan ödediğinizi bilmiyorsunuz, benim verdiğim 100 lira mı oraya gitti yoksa diğer cebinizde olan 500 liradan mı harcadığınızı bilemezsiniz. Çünkü bizde 5018 sayılı Bütçe Mali Kontrol Kanunu var. Adem-i tahsis ilkesi geçerli. Vergiler bir havuzda toplanıyor, yapılması gereken ödemeler o havuzdan yapılıyor.
Deprem için harcanan parayı takip edebilmenin bir yolu var mıdır? Sadece kurumların bütçesine bakarak bir sonuca varamayız diye düşünüyorum.
Dediğim gibi parayı takip edemiyoruz orada. Bunun için ayrıca bütçenin alt kalemlerinde sadece ÖİV’den toplanan paranın başka bir yerde, başka bir kasada tutulup, depremle ilgili bütün çalışmaların da AFAD’a, AKUT’a, Kızılay’a vb. kurumlara aktarılması gerekirdi. Harcanması gereken bütün paraların da o kasadan harcanması gerekirdi ki, biz deprem vergilerinin nereye harcandığını bilebilelim. Yoksa bilmemiz mümkün değil zaten.
Genel bağlamda, bu vergiden bağımsız olarak, devletin doğal afetlerle mücadeleye, buna hazırlığa, depremle hazırlığa ayırdığı bütçeyi kolaylıkla takip edebiliyor muyuz? Bir sürü kurumun alt başlığına bakarak veri toplamak belki mümkün olabilir. Ama zor bir yöntemi var. Normal bir vatandaş bu devletin depremle mücadeleye yılda kaç para harcadığını hızlı bir şekilde göremiyor. Doğru mudur?
Bugün siz Türkiye Jokey Kulübündeki bir atın annesini, babasını, dedesini, soyunu, sopunu, gelirini, giderini 30 saniyede bulabilirsiniz Türkiye Jokey Kulubünün sitesinden. Ama bu ülkede vergilerimizin nereye harcandığını Gelir İdaresi Başkanlığının sitesinde 3 ayda bulamazsınız. Mesele bu zaten. Mali sistem şeffaf olmak zorunda. Mali sistem hesap verebilir olmak zorunda. Bugün vatandaş neye ne kadar vergi ödediğini, bu vergilerin nereye harcandığını sorduğunda ya da sorgulamak istediğinde bunun cevabını en kısa sürede almak zorunda. Ama bizde maalesef şeffaflık olmadığı için biz bu paraların nereye harcandığını bilemiyoruz. Bu arada sadece deprem vergisi dediğimiz ÖİV’den elde ettiğimiz gelire şunu da eklemek zorundayız. Bakın içinde bulunduğumuz son bir buçuk yılda 20 milyar liraya yakın imar barışından para topladık. Yani imar affı dediğimiz imar barışından 20 milyara liraya yakın para topladık. Bu topladığımız paralar aslında yapısı uygun olmayan, kaçak yapılmış, ruhsatsız bütün binaları resmi hale getirdi. Bu da aslında deprem için harcanması gereken bir paraydı. Kaçak yapıların vereceği zararları önlemek için harcanması gereken bir paraydı. Onu da dahil ettiğimizde bizim doğal afet olan deprem için aslında halihazırda kenarda 84-85 milyar lira paramızın olması gerekir.
Var mı acaba gerçekte böyle bir para peki?
Ben de onu soruyorum. İşte diyorum ki deprem için ne kadar harcandı? Deprem için hangi önlemler alındı? Son sorum da şu: Para nerede?
Para nerede? Evet. Türkiye’deki bütçenin şeffaflığının çok zayıf olması ve bu verginin ayrı bir kaleme, ayrı bir fona gitmemesi bu vergilerin de harcamaların takibini de imkansız kılıyor. Ve dolayısıyla zaten hesap sorma bilinci çok yüksek olmayan bir toplum olarak, hesabını da bunun soramıyoruz. Paranın miktarını bilmediğimiz için bu kadar para nereye gitti de diyemiyoruz.
Hesap sorma bilincimiz şununla alakalı. Ancak vergi bilinci yüksek toplumlar hesap sorar. Ancak vergi bilinci yüksek toplumlarda hak arama bilinci yüksek olur. Siz ödediğiniz verginin farkında olursanız bunu sormaya başlarsınız. Bakın son birkaç aydır bu yıl içerisinde iş değiştirenlerle ilgili veya birden fazla işverenden gelir elde eden ücretlilerle ilgili bir denetim başlatıldı maliye tarafından, bu denetim sayesinde insanlar vergi ödediğinin farkına vardı. Ya biz vergi ödüyormuşuz, dedi. Avrupa’daki sistem, beyannameli mükelleftir. Herkes beyanname verir. Geliriniz olsa da olmasa da. Bu sizin vatandaş olduğunuzu hissetmenizde ve devlete olan aidiyet duygunuzun güçlenmesinde önemli bir kavramdır. Çünkü neticede temsilsiz vergi olmaz. Bir demokrasinin vazgeçilmezse vazgeçilmezleridir oy ve vergi. Çünkü siz ancak oyunuzun ve verginizin de peşine düştüğünüz zaman rasyonel bir seçmen davranışı göstermeye başlayabilirsiniz.
Benim burada hep örnek verdiğim bir şey var. Tokat’ta cumhurbaşkanı mitingde 3. köprü inşaatını müjdeliyor ve vatandaşlar müthiş bir sevinçle böyle çığlık çığlığa bağırıyorlar. Bu da bununla bağlantılı bir şey. Muhtemelen hayatında hiç geçmeyeceği bir köprü yapılıyor ve onun parasıyla yapılıyor. Yani birisi havadan para getirmiyor. Oturup ağlaması gerekir aslında “benim param oraya gitti ve ben hiç geçmeyeceğim oradan” diye ama maalesef verdiği verginin farkında olmadığından devletten gelen harcamaları bir lütuf gibi görüyor.
Zaten şimdi bizim şöyle bir sıkıntımız var. Maalesef bizim siyaset mecrasında ya da siyasetçilerin üslubunda dilinde bir sıkıntı var. Bakın siz Fransa’da parlamentonun önündeki metroya bindiğinizde metronun girişinde çok büyük bir yazıyla karşılaşırsınız. Yazı aynen şöyledir. “Bu metro fransız vatandaşlarının katkısıyla yapılmıştır”. Yani ben hep şunu söylüyorum “Yapalım, yatırımdır bunlar devletin altyapı yatırımıdır. Çok önemli, köprü yol”. Birinci, bunlar öncelikle kamu kaynaklarıyla yapılmalıdır. İkincisi yapılan bu yatırımlara kesinlikle bu örneğin Bülent Ecevit Köprüsü tüm Türkiye vatandaşlarının katkısıyla yapılmıştır. Yani ismi bu ülkeye imza atmış siyasetçilerin, politikacıların, bilim adamlarının olabilir. Ama hepsinin önünde şu mutlaka yazılmak zorundadır, anlatılmak zorundadır. Bu yol 82 milyonun vergileriyle yapılmıştır. Bu köprü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının katkısıyla yapılmıştır. Bu baraj Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından finanse edilmiştir. İsmini ne koyduğunuz önemli değil. Biz isme takılmıyoruz. Ama kimse cebinden bir parayla yapmıyor bunları. Bunları 82 milyonun ödediği vergilerle, vatandaşın ödediği vergilerle yapıyor yapanlar yönetenler. Bu yani uzun vadede vatandaşın devletle arasındaki bağı çok kuvvetlendirir.
Zaten burada şöyle benim daha önce farkettiğim ve komiğime giden bir şey de var. Bizde vergi mükellefi lafı var vergi vermekle mükellef olan kişi. İngilizce’de bu taxpayer, yani vergi veren. Burada bile anlayış farkını çok güzel görebiliyoruz aslında. Devletin vergiye bakış açısını.
+Ben daha net örnek vereyim. Taxpayer dediğimiz şeyin Fransa’da karşılığı nedir biliyor musunuz?
-Nedir?
+Katkıda bulunan.
-Ne kadar güzel.
+Nezakete bakar mısın? Bize geliyorum. Anayasanın 73.maddesi. “Herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür”. Yani bizdeki mükellefin karşılığı yükümlü aslında. Siz bir adama yükümlü gözüyle bakarsanız, kamu gücünü üzerinde bu kadar sert hissettirirseniz, vatandaşın maalesef burada artık sormaya başlaması gerekir. Yani şimdi Japonya’da da deprem oluyor. Japonya’da bizden daha sık deprem oluyor. Ama Japonlar bunun için ekstra bir vergi almıyorlar. Mevcut bütçeden olan deprem için ne harcanması gerekiyorsa yine bütçeden harcıyorlar. Ayrıca deprem oldu vergi alalım, sel geldi vergi alalım demiyorlar. Mevcut vergilerle bunları toparlamaya çalışıyorlar. Ayrıca Japonya’da devlet halkı için bunları yapıyor. Bizde aslında sanki tam tersi bir uygulama var. Yani halk bu anlamda harcamaları finanse ediyor, aslında birçok şeye vergi ödüyor, iğneden ipliğe, doğumdan ölüme, ekmekten suya vergi ödüyor vatandaş ama bir sosyal devlette eşit ve ücretsiz alması gereken bütün hizmetlere neredeyse tekrar para ödüyor. Mesele burada, sorun burada.