[voiserPlayer]
Son dönemde tartışmalara neden olan enerji fiyatları Türkiye’nin enerji politikasının da tartışılması gerektiğini gösteriyor. Arın Demir, Rusya’yla ilişkiler ve TürkAkım’dan Doğu Akdeniz’e kadar Türkiye’nin enerji politikasını enerji uzmanı Ali Arif Aktürk ile konuştu.
Rusya’ya olan enerji bağımlılığı dengelemek adına Kuzey Irak, Doğu Akdeniz, Türkmen, İran veya Azerbaycan gazlarından hangisinin Türkiye’ye sevkiyatı daha mümkündür?
İlk olarak Türkiye’nin Rusya’ya enerji bağımlılığını iki taraflı okumak gerekiyor. Ülkemizin, Rusya’ya enerji bağımlılığı yüksek ama Rusya’nın da ekonomisinin ayakta durması için gaz satması şart. Rusya’nın Türkiye gibi devasa bir pazardan vazgeçme şansı yok. Bu nedenle geçmişte Mavi Akım ve TürkAkım projelerini yaptılar. Üstelik hiçbir nakit akış garantisi, almadan milyarlarca dolarlık yatırım yaptılar ve özellikle Türk Akımında bugün sıkıntılarını yaşıyorlar. Öte yandan olası gaz sevkiyatı opsiyonlarını kendi içlerinde değerlendirelim. Eğer biz Türkiye olarak enerji ticaret merkezi olsaydık ve yatırımcılar da sadece pazar riskini alarak Türkiye’ye gaz getirebilmiş olsalardı, seçeneklerden en mümkün opsiyon Kuzey Irak gazıydı. Politik argümanlardan bağımsız söylüyorum, Kuzey Irak gazı Türkiye’ye sadece 350 kilometre uzaklıkta ve çok da derinde olmayan bir gaz kaynağıydı, rahatlıkla pazara ulaşımı yapılırdı. Türkiye’nin ve Rusya’nın birbirlerine enerji bağımlılığı argümanından hareketle Kuzey Irak ve Türkiye arasında ekonomik entegrasyonun yeni bir hat ile çeşitlendirilmesi rasyonel bir seçenekti. Bu iş başarılamadı. Doğu Akdeniz’e gelelim, burada mevcut petrol ve doğal gaz fiyatlarıyla hiçbir yatırımcının siyasi risklerden ari, ticari olarak da yatırım yapması anlamlı görünmüyor. Türkiye Doğu Akdeniz’de Kıbrıs, İsrail, Mısır, Yunanistan ve Libya ile bütün sorunlarını çözmüş olsa bile yine de hiçbir firmanın mevcut fiyatlarla gaz yatırımına nihai yatırım kararı alması olası değil. Bir de Doğu Akdeniz’de gazın ortalama 3000 metre derinlikten çıkarılması gerekiyor ve hele bir de çıkarılan gaz, ekşi gaz dediğimiz kükürt miktarının yüksek olduğu gaz türüyse, kükürtün temizlenmesi için ayrıca denizde kükürt işleme tesisinin kurulumu için ek yatırımları gerektiriyor. Kuzey Irak ve Doğu Akdeniz’deki gazın sevkiyatı için en güzel pazar Türkiye. Bu, siyasi sorunlarla maalesef gerçekleşmedi. İran zaten ABD yaptırımları nedeniyle sıkıntılı bir durumda, orada gaz var ama sürekli ABD ile gerginlik içerisindeler, İran’a hukuki engeller koyuyor. Azerbaycan’da ise ilave gaz yok, Şahdeniz 1 kontratı sona eriyor ve Şahdeniz 2’yi Şahdeniz 1 gibi vermeye başladılar. Öte yandan şunu da hesaba katmak lazım. Artık Türkiye’de gaz talebinin düştüğünü görüyoruz. Türkiye geçmiş yıllarda yıllık 50 milyar metreküp doğal gaz tüketimine yaklaşmış bir ülkeydi ama ben 2020 için tahminen yıllık 43-44 milyar metreküplük bir harcama öngörüyorum.
Rusya neden TürkAkım projesini yapma ihtiyacı duydu? Projeyi Türkiye ve Rusya’nın çıkarları açısından ayrı ayrı değerlendirebilir misiniz?
TürkAkım’dan öncesine geriye gidelim, Rusya Mavi Akım ile rüştünü ispatladı. Geçmişte Türkiye Rusya’dan sürekli olarak ilave gaz talebinde bulundu. Marmara Ereğlisi’nde LNG terminal projeleri gecikmişti ve kışın gaz talebimiz artarak devam ediyordu. Ruslar, Batı hattındaki kapasite kısıtını bahane ettiler ve Ukrayna bağımsızlığını kazandıktan sonra Mavi Akım projesini yaptılar. Ukrayna’nın en büyük jeopolitik silahı, kendisinin transit ülke olmasını sağlayan stratejik konumuydu. Birçok kesim, Rusların deniz derinliğinden dolayı Mavi Akım projesinin inşaatını gerçekleştiremeyeceklerini düşünüyorlardı ama projeyi yaptılar ve gazı getirdiler. Hatırlanacağı üzere 2009 yılında Rusya ve Ukrayna bu gazdan dolayı çok ciddi bir çatışma yaşadılar. Bu çatışmanın temelinde hem teknik hem siyasi nedenler bulunuyordu. Rusya kendi gazının Ukrayna tarafından çalındığını iddia ediyordu, Ukrayna inkar ediyordu. Örnek olarak, Rusya’dan Ukrayna üzerinden 100 birim gaz geliyorsa, kışın iklim şartlarına göre Ukrayna hattan 20 birim yerine 25 birim gaz çekebiliyordu. Ukrayna biraz fazla çekince ekstradan aldığı birimlerden dolayı Rusya, Avrupa’da söz verdiği diğer ülkelere gaz sevkiyatını yapamıyordu. Bu durum, Rusya’nın diğer ülkelerle ilişkilerine negatif yansıdı. İkincil olarak 2009 yılında transit geçiş için Ukrayna ve Rusya masaya oturarak 10 yıllığına 2019 sonuna kadar bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşma çerçevesinde Ruslar Ukrayna’ya gaz ücretini nakit olarak değil, gaz bedeli olarak ödemeyi şart koştular. Gaz fiyatı 500 dolarlara çıkınca çok ciddi bir transit ücreti oluştu ve Rusya finansal olarak olumsuz etkilendi. Ukrayna’da sırasıyla Turuncu Devrim ve Kırım’ın ilhakı sırasında yaşanan siyasi problemler başlayınca bölgede Rusya için siyasi tehdit ve jeopolitik risk artmaya başladı. Bunun üzerine Rusya 2019 yılından sonra Ukrayna’yı baypas edecek bir güzergah bulmaya karar verdi. Rusya için özellikle Balkanlar ve Balkanların ucundaki noktalara ulaşmak stratejik olarak önem taşıyordu. Rusya yıllık 14 milyar metreküp Türkiye’ye, 4 milyar metreküp Bulgaristan’a, 3 milyar metreküp Yunanistan’a, yine yakın rakamlarda Makedonya ve Romanya’ya gaz gönderiyordu. Rusya’nın toplamda 24-25 milyar metreküplük gaz sevkiyatı, Ukrayna ile yaşadığı ikili sorunlardan dolayı riskli bir hâl aldı. Şartlar bu şekilde gelişince, Rusya Ukrayna’ya olan boru hattı bağımlılığını sonlandırmak adına ekonomik maliyete bakmadan TürkAkım’ı yapmaya karar verdi. TürkAkım’ın ilk planına göre önce doğal gaz Rusya’dan girecek sonra Bulgaristan’dan çıkacaktı. İlk planlamalara göre projenin ismi TürkAkım değil, Güney Akım’dı. Sonrasında Ruslar Bulgaristan nedeniyle Avrupa Birliği toprağına çıktıklarından dolayı AB mevzuatı ile karşılaştılar. Liberalleşmiş piyasa yapılarının proje anlaşma şartları, mevzuat düzeyinde sorunlar oluşturduğunu gördüler. Bulgaristan’dan başka AB ülkelerinde de gazı taşıma regülasyonları AB mevzuatına bağlı biçimde olacaktı. Avrupa Parlamentosu ile de mevzuata bağlı bir takım sıkıntılar ortaya çıkacaktı. Sonuçta Rusya, AB ülkesi yerine projeyi Türkiye’ye bağlamaya karar verdi. Rusya TürkAkımı Bulgaristan üzerinden geçirmeye ciddi niyetliydi. Hatta, o dönemlerde Europipes’a 3 milyar Euro’luk boru sipariş vermiş ve Varna’ya koymuştu. Yine Japonya’dan çeşitli alımlar yaptı ama AB mevzuatı engele dönüşünce ciddi zarar gördüler. 2019’u hatırlarsak, Rusya’nın AB ile yaşadığı problemler vardı. Rusya, TürkAkım’ı yapmaya karar verdiğinde de, Türkiye’ye Ukrayna’ya benzer bağımlı olmaya ilişkin siyasi ve konjonktürel endişeleri bulunuyordu. Bunun yanında Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi sonrası Türkiye ve Rusya arasında gelişen ilişkiler ve daha sonrasında yaşanan ortam TürkAkım’ını yapılabilir kıldı. Rus makamları güzergahı değiştirdiler, Bulgaristan yerine Trakya’ya çıktılar. Böylelikle TürkAkım projesi hayata geçmiş oldu.
TürkAkım’ı yaparak Trakya’ya çıkmak yerine mevcut MaviAkım projesine neden bir üçüncü ya da dördüncü paralel hat çekilmedi?
Trakya, Türkiye’nin doğal gaz tüketiminin çok yoğun olduğu bir bölgedir. Eğer MaviAkım’a paralel hat çekerek Samsun üzerinden çıksalardı Türkiye’nin içinden çok uzun bir mesafe kat etmeleri gerekecekti. Açıkçası Rusya, Türkiye’nin iletim sistemine de girmek istemedi. Mesela, TürkAkım’da kıyıya çıktıktan sonra İğneada’dan 100 kilometre münhasır boru hattı yaptılar. TANAP’ta yaşananlar onlara bir tecrübe katmış olabilir. Bu sefer TANAP’ta olduğu gibi belirli imtiyazları alamayacaklarını anladılar ve İğneada’ya kadar 900 kilometrelik bir hat inşa ettiler. Şu an Rusya bu hat üzerinden hem Bulgaristan, hem Makedonya ve hem de Yunanistan’a gaz satıyor.
Türkiye kamuoyunda enerji ticaret merkezi olma (Hub) ve transit – koridor ülke kavramlarının sıkça birbirlerine karıştırıldığı görünüyor. Kısaca bunların arasındaki farkları açıklar mısınız?
Basit bir örnek ile açıklayayım. Bir pazar yeri düşünün, Ankara’da olanlar bilir. Ayrancı pazar yerinin içinden bir yol geçsin ve bu yoldan geçen kamyonlar domateslerini, salatalıklarını, biberlerini iç pazara boşaltmadan başka mahalledeki pazara götürsünler. Bu transit bir geçiştir. Eğer gaz, doğal gaz hattının içinden sadece geçip gitseydi, burayı koridor ülke olarak tanımlayacaktık. Peki enerji ticaret merkezi veya hub olmak ne demek? Bu sefer pazarın içinden geçen kamyonlar ürünlerini pazar yerindeki herkese hiçbir ticari engelle karşılaşmadan satacaklardı. Burada sadece Ayrancı ahalisi değil, şehrin diğer tüketicilerinin de hiçbir sınırlama olmadan bu ürünleri alma hakları, hatta başkalarına satma haklarına olacaktı. Bunu ülkeye uyarlarsak Türkiye’de bir enerji ticaret merkezi derinliği olsaydı, başka pazarlardaki tüketicilere, Yunanistan ve Bulgaristan’daki kullanıcılara gaz satabilirdiniz. Tabii enerji ticaret merkez olmak için ön koşul piyasadaki tüm bariyerlerin, engellerin kaldırılmasıdır. Bu bariyerler hukuki, ticari ve teknik engellerdir. Bu konuda ilerleme kaydettiğimizi söyleyemem. Enerji piyasasındaki yasal mevzuat ve engellerden dolayı Türkiye’de gaz ithal etmek deveye hendek atlatmaktan zor. Benim tüketici olarak gidip hubdan EPİAŞ vasıtasıyla gaz alımı yapabiliyor olmam lazım. Hatta özel sektörün kendi ihtiyaçlarına göre gaz alabiliyor, yine aldığı gazı piyasada satabiliyor, ticaretini yapabiliyor hatta ihraç edebiliyor olması gerekir. Enerji ticaret merkezi olabilmemiz için tüm engellerin kaldırılması ve samimi bir liberalleşme lazım. Finansçılar, bireysel yatırımcılar, şirketler piyasadaki tüm oyuncular EPİAŞ’dan engelsiz biçimde işlem yapabilir hale gelmedikçe hub – enerji ticaret merkezi asla olamayız. Yani ez cümle, pazara emtianın ve oyuncuların giriş çıkışı engelsiz olacak, rekabete aykırı davranışlar engellenip ticari engeller ortadan kaldırılacak ve kapasite kısıtları ortadan kalkmış olacak.
TürkAkım Projesi Türkiye’nin fiyat ve enerji arz güvenliğini sağlayarak enerji ticareti merkezi ülke olma hedefini destekleyecek bir yatırım mıdır?
Teknik açıdan destekleyecek bir projedir. Enerji ticaret merkezi olurken, farklı kaynak ve noktalardan gaz alınması ve emtia çeşitliliğini arttırmak önemlidir. Keşke Doğu Akdeniz’den, Irak’tan, İran’dan farklı noktalardan gazlar gelse de piyasada birbirleriyle rekabet etseler. Bundan Türkiye faydalanır. Öte yandan dünyada artık hiç kimse Türkiye’nin hub olacağına inanmıyor. Piyasa serbest olmadığı için hem pazara hem ticari risklere girmek istemiyorlar. Doğrudan tek alıcıya BOTAŞ aracılığıyla kamuya gaz satmak istiyorlar. Tekrarlamak istiyorum, eğer biz engelleri kaldırıp tedarikçilere ve satıcılara güvenilir bir ortam tesis etmezsek istediğiniz kadar giriş noktası, LNG terminali, altyapı yatırımı yapın kimse gelip gazınızı satmaz. Dünyada artık spot piyasalarda LNG gelişiyor, Türkiye’de 4 tane LNG terminali var. Bununla birlikte Türkiye’de pazar riskini göze alıp, piyasaya giren bir tane şirket var mı? 80-100 milyon metreküpü bırakın, 10 milyon metreküplük satmak isteyen bile yok. 80 milyon metreküp konvansiyonel bir kargodur. Bu yüzden TürkAkım’dan gelecek 30 milyar metreküplük gazı pazarda satabileceğine inanmak çok naif bir düşünce olur.
TürkAkım Projesi’nin Bulgaristan’ın hub – enerji ticaret merkezi olma stratejisine katkısı nedir? Bulgaristan’a herhangi bir fiyat avantajı sağlıyor mu?
Evet, Bulgaristan’a ciddi bir avantaj sağladı hatta dünyaları değişti. Bulgaristan coğrafi olarak sıkışmış bir ülke sayılır, daha önceden Ukrayna’dan gelen hat ile gaz sadece Batı hattından Romanya üzerinden geçiyordu. Bulgaristan’a artık Türk Akım’dan gaz geliyor, ek olarak Yunanistan’dan LNG almaya başladılar. Bulgaristan, Rusya ile yaptığı gaz alım sözleşmesinin revizyonunda da gaz formülünün belli bir yüzdesini Hollanda’daki hub’a endeksledi. Enerji serbestleşmesinde ve ticaret merkezi olma hedeflerimizde kaplumbağa hızıyla yürümeye devam edersek, Güneydoğu Avrupa’da Yunanistan ve Bulgaristan bir ticaret merkezi olarak fiyat belirleyici konuma gelecektir. Çok uzak değil, 2026 yılında İran ve Rusya ile fiyat revizyonu sözleşmelerinin müzakeresini yapacağız. Yunanistan ve Bulgaristan 2026’ya kadar belki de enerji ticaret merkezi olacaklar ve müzakerelerde onların belirlediği fiyatlara endeksli gaz alma durumumuz ortaya çıkacak. Düşünün, 3 milyar metreküp tüketimi olan Yunanistan, 4 milyar metreküp tüketimi olan Bulgaristan enerji ticaret merkezi olmayı başarabiliyor. Rusya’dan 30 milyar metreküp alan, yıllık yaklaşık elli milyar metreküplük tüketim olan Türkiye kaplumbağa hızıyla gidiyor. Eğer hub olmada 2026’ya kadar gelişim sağlayamazsak bu bizim ayıbımız olur.
TürkAkım Projesi’nin devamı niteliğinde olan Avrupa ayağına ABD Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası çerçevesinde devam eden kısımlarına yaptırım uygulanması projenin jeopolitik önemini düşürdü mü?
ABD yaptırımlarının projenin önemini düşüreceğini sanmıyorum. Şu an kesintisiz biçimde gaz akışı devam ediyor.
Türkiye’nin enerji politikaları ticari ilkeler çerçevesinde mi yönetiliyor yoksa devletten devlete ilişkilerin bir parçası olarak mı görülüyor?
Enerji politikalarında doğru yönetim, ticari ilkeler çerçevesinde gerçekleşmesidir. Rusya enerji kaynaklarını öncelikli olarak gazını, diplomasi masasında bir pazarlık unsuru, pazarlık parametresi olarak kullanıyor. Her ne kadar Rusya Federasyonu kurulduktan sonra liberalleşme hamleleri yapılsa da Sovyetler Birliği dönemindeki devlet politikası devam ediyor diyebiliriz. Türkiye de bunu diplomasi aracı olarak kullanıyor ya da kullanmak istiyor. Bu doğru bir strateji değil. Siz hub, yani kendi ticaret merkezinizi yaratmış olsanız serbest piyasa dinamiklerinde oluşması gereken gaz fiyatı, bir anda diplomasi masasında siyaset mezesi haline getiriliyor. Kısa vadeli diplomatik kazanımlar karşılığında uzun vadeli ticaret merkezi olma hedefleriniz geri plana düşüyor. Halbuki bu gaz kendi dinamiğinde, kendi pazarında zaten kendiliğinden değerini bulacakken, pazarlık masasında siyasete dönüştürüyoruz, anlaşmalar yapılırken %3, %5 indirim alma karşılığında siyasete araç ediyoruz.
BOTAŞ’ın serbest piyasayı sınırlayan hakim konumunun etkisiyle Türkiye ve Rusya arasında yapılmış anlaşmaların fiyat rekabeti açısından nasıl yorumluyorsunuz?
BOTAŞ’ın mevcut sözleşmelerinin çoğu 15–20 yıl öncesinde yapılmış sözleşmelerdir. Sürenin uzunluğundan anlaşılacağı üzere bunlar uzun vadeli anlaşmalar. Uzun vadeli sözleşmelerde aldığınız gazın fiyatını mutlaka bir şeye endekslemek zorundasınız. Ekstrem bir örnek ile açıklarsak, eğer isterseniz Coca-Cola’ya veya patatese de fiyatları endeksleyebilirsiniz. 30 yıl önce doğalgaz endüstrisinde gaz fiyatları, petrol ve ürünlerine endekslenmekteydi. Enerji pazarlarında doğalgazın ikamesi petrolle yapıldığından bu şekilde formüle ediliyordu. Buradan hareketle petrol ürünlerine endeksli kontratlarla Türkiye uzun vadeli anlaşmalar yaptı. Fakat 2008’den sonra dünyada ciddi değişimler oldu. 2008’deki finansal kriz ile beraber Avrupa Birliği ülkelerinin enerji ticaret merkezlerinin derinliği ve işlem hacimleri arttı. Batı ve Orta Avrupa’daki ülkeler doğalgaz kapasitelerini altyapısal yatırımlarla geliştirdiler. Altyapı yatırımlarının tamamlanmasının ardından doğal gaz piyasalarındaki hukuki ve ticari engelleri kaldırarak alıcı ve satıcının serbestçe buluştuğu ticari hublar oluşturdular. İlgili AB mevzuatının liberalleştirilmesinde üye ülkelerde büyük bir konsensüs görüyoruz. Hukuki engellerin kaldırılması ile piyasaya giriş ve çıkışın serbestçe yapılması sağlandı. Piyasadaki oyuncu ya da oyuncuların rekabet kuralları çerçevesinde alış ve satışlarına uygun ortam yaratıldı. Rekabete aykırı işlemlerin tespiti için ciddi kurum ve otoriteler kuruldu, tedbirler getirildi.
Türkiye’de 2001 yılında yasalaşan Doğalgaz Piyasası Kanunu’nun piyasa liberalleşmesi ve Rusya ile kontratlardaki doğalgaz fiyat rekabetine etkisi ne oldu?
2 Mayıs 2001 yılında yasalaşan Doğalgaz Piyasası Kanunu dönemine göre liberal bir kanundu. Dönemine göre sözünün altını çizmek istiyorum çünkü üzerinden 19 yıl geçti biz hala bu kanunu günün şartlarına adapte edemedik. Kanundaki eksikliklere ek olarak, piyasadaki rekabeti tesis eden kurumlar da maalesef yeterince gelişmedi ve biz serbest bir piyasa oluşturamadık. Ruslarla olan uzun dönemli kontratlarımızın birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi 2021 yılında sona ermek üzere olduğu biliyoruz. Bu tür gaz anlaşmalarında, fiyat revizyonları açık bir şekilde yazılır. Hem alıcı hem de satıcılar fiyat revizyon talebinde bulunabilirler ama bunun bir altyapısı olması gerekiyor. Taraflar keyfi biçimde fiyat indirimi veya artışı yapamıyorlar. Özellikle Rus kontratlarında iki önemli husus var. Türkiye’de tükettiğimiz gazın Batı Avrupa’daki muadil kontratlarına göre pahalanması ya da ucuz kalması hususu bulunuyor. Pahalı kalması alıcının fiyat revizyon talebi için gerçekleştirilir, ucuz kalması ise satıcının fiyat revizyon talep etmesi durumunda yapılır. Gazın gaz ile ikamesi çerçevesinde gazı fiyatları oluşumunun, petrole endeksli fiyatların da birbirlerine denk olması da muadil kontratlar olarak değerlendirilir. Türkiye, Rusya dışında, Azerbaycan, İran, Cezayir ve Nijerya’dan uzun vadeli kontratlarla ve LNG piyasasından spot olarak gaz alıyor. Spot piyasasındaki kontratları bir kenara koyalım çünkü muadil kontrat değiller. Ayrıca spot LNG kontratları tahkime götürdüğünüzde hakemleri ikna etmeniz çok zor. Muadil kontratlarıyla masaya koyduğunuzda, İran’dan aldığımız gaz fiyatları Ruslarla hemen hemen aynı seviyelerde, Azerbaycan’dan aldığımız gaz fiyatlarını Rusya’dan aldığımız gaz fiyatlarına endeksledik. Dolayısıyla pazarlık masasında ya da tahkim masasında bizim pazarlık edebilmek için ortaya koyabileceğimiz bir argümanımız bulunmuyor. 2025 yılında Mavi Akım, 2026 yılında İran ile olan uzun vadeli gaz anlaşmalarımız sona eriyor. Müzakere masasında şartların şekillenmesi BOTAŞ yönetiminin ya da siyasi iradenin vereceği karardır. Anlaşılacağı üzere doğal gaz piyasamızda serbestliği oluşturamadığımız için pazarlık yapacak, fiyat rekabeti sunacak BOTAŞ dışında bir alternatifimiz bulunmuyor.
Küresel düzeyde etkili olan COVID-19 salgınıyla beraber petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki düşüşü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gaz ve petrol fiyatlarında düşüşünde pandeminin ciddi etkisi oldu. Özellikle petrolde, 2020 yılında ortalama günlük 8.5 milyon varil talep düşüşü öngörülüyor. Bunun fiyatlara olumsuz etkisi var ama petrol fiyatlarının oluşumunda arz talep dengesi çok etkin değil. OPEC vanayı kıssa bile Londra’da veya New York’da 10-15 milyar dolarlık fonları yöneten traderların aldıkları pozisyonlara göre petrol fiyatları değişebiliyor. Vadeli işlemler piyasasında da olmayan parayla olmayan emtianın ticareti yapılıyor, bunun sonucunda fiyatlar düşebiliyor veya yükselebiliyor. 20 Nisan’da hatırlayın WTI petrol -37 doları seviyesine ulaştı ve bu mantıklı bir şey değildi. Bu fiyat, vadeli işlemler piyasalarının bir sonucuydu. Benim tahminlerime göre ABD seçimlerinin de sonuçlanmasıyla 2021 sonunda brent petrol 62-63 dolar seviyelerinde olacak. Daha düşük petrol fiyatlarıyla kimse yeni projelerde yatırım kararı vermiyor ve yaşlanmış sahalarda, yapılması gereken yatırımlar öteliyor. Ancak, Orta Doğu’da bazı sahalar işletilmeye devam edilebilir. Onun dışında bu rakamları mantıklı bulmuyorum.
Fotoğraf: American Public Power Association