[voiserPlayer]
Bir zamanlar İstanbul gece hayatının merkezi olan Beyoğlu son 10 yıl içerisinde bölgede yaşanan olaylar ve yaşadığı değişim nedeniyle yerini Kadıköy ve Beşiktaş’a bıraktı. Osmanlı’dan bu yana İstanbul eğlence hayatının merkezi olan Beyoğlu’nun yaşadığı dönüşümü “Nerde o eski Beyoğlu“ isimli yazı dizimizin ikinci bölümünde kaleme aldık.
Osmanlı’dan bu yana İstanbul eğlence hayatının merkezi olan Beyoğlu son 10 yıldır bölgede yaşanan değişim nedeniyle eski günlerine çok uzak. Yüzyıllardır farklı kültürlere ev sahipliği yapan Beyoğlu’nda gece hayatı kültürünün tarihi çok eskilere dayanıyor. 1919 yılında Bolşevik İhtilali’nden kaçarak İstanbul’a gelen 200 bin Beyaz Rus o zaman ki adı Pera olan Beyoğlu’na gelerek eğlence mekanları açtı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan kültürel ve ekonomik değişimle birlikte Beyoğlu gece hayatı kültürü de değişim gösterdi. Reflector dergisinin 1937 yılında yayınlanan sayısında “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonraki 15 yılda inanılmaz bir kültürel ve ekonomik gelişme gösterdiği, uluslararası sanatçılara geniş çalışma imkânları sunulduğu” bilgileri yer alıyor. O yıllarda bölgede yer alan Petridis’in sahibi ve işletmecisi olduğu Tepebaşı Garden (Variete-Dancing), Taksim Maxim (Variete-Dancing) ve Boğaziçi Canlı Balık (Restaurant-Dancing); İzzet Toker’in işlettiği Pangaltı Küçük Çiftlik; Mehmet Uzunca’nın işlettiği, İstiklal Caddesi’nde Londra (Restoran-Varyete); Hasan Bey tarafından işletilen Pera Ambassadeur; Hasan Birinci’nin işletmeciliğini yaptığı Pera Turan (Dancing-Variete-Bar), ayrıca Taksim Floria (Music Hall-Dancing), Park Hotel, yazlık ve kışlık Tokatlıyan Oteli ünlü sanatçıları, levanteleri ve yeni cumhuriyetin sosyetesini ağırlıyordu.
1876 yılında yanan Naum Tiyatrosu’nun yerine kurulan ve 1940’lı yıllardan itibaren İstanbul’da meyhane kültürü denince akla gelen ilk yer olan tarihi Çiçek Pasajı’da bölgede yer alıyor. İstiklal Caddesi ve Taksim bölgesi son 10 yıl içerisinde ülkede yaşanan değişimden en çok etkilenen bölge oldu. Beyoğlu eğlence hayatını etkileyen ilk kırılma noktası 2003 yılında Beyoğlu’nda yer alan Birleşik Krallık Konsolosluğu’na düzenlenen bombalı saldırı oldu. Birleşik Krallık’ın Türkiye Başkonsolosu Roger Short’un hayatını kaybettiği saldırı sonrasında bölge Avrupalı turistler için cazibesini yitirmeye başladı. 2011 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Berat Kandili’nde restoranların sokaklara koydukları masaları görüp rahatsız olması bölge için ikinci kırılma noktası oldu. Ardından 2013’te yaşanan Gezi Parkı eylemleri, Emek Sineması tartışmaları ve 2016 yılında İstiklal Caddesi’nde yaşanan bombalı saldırı bölgedeki gece hayatının da sonu oldu. Avrupalı turistler bölgeden uzaklaşmaya başladı bölgedeki sermaye el değiştirerek Beyoğlu Arap turistler için bir açık hava AVM’si haline getirildi.
Son olarak Taksim Camii tartışmasıyla gündeme gelen Beyoğlu’nun dönüşümü hakkında bilgi aldığımız Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) üyesi ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden Mücella Yapıcı bölgenin dönüşümü ve camii tartışmaları hakkında şunları söyledi:
“Aslında Beyoğlu’ndaki dönüşümlerin çok büyük bir çoğunluğu özellikle de simgesel olanların sebebi iktidarların ideolojik bir toplumsal hafıza inşa etme çabalarının ürünüdür. Ancak, bunu söylerken, aslında bu sermaye yanlısı ekonomi politikalarının gayrimenkul rantı yaratma, bu yolla da yeni bir sermaye üretim süreci oluşturarak iktidarlarının bekasını sağlama amacını taşıdığını unutmamak lazım. Aslında kentler sürekli değişir dönüşür ama kentlerin bazı önemli alanlarındaki dönüşümleri bazen ideolojiktir bazen de ekonomik rant odaklıdır. Bazen kentin ihtiyacı olan değişimler de olur ama Beyoğlu özellikle İstanbul’da azınlıkların ikamet ettiği ve azınlıkların oluşturduğu ticaret burjuvazisinin oluşturduğu bir alan ve Osmanlı’da da bu böyle devam etmiş. Genel olarak ticari burjuvazinin yaşam alanı ve eğlence kültür yaşamlarının merkezi olmuş. Özellikle 80’lerden sonra sağ iktidarlar kendi ideolojilerini nakşettirmek için sürekli bir cami yapma meselesini gündemlerine almışlardır. Aslında ilginç bir şey bu. Taksim’in Türkiye Cumhuriyeti’nin ya da İstanbul’un değil de farklı birilerinin elinde olduğunu ve bizim orayı fethetmek zorunda kaldığımız gibi garip bir duygu içerisindeler. Ben bunu bir mimar olarak üzüntüyle karşılıyorum. Bir ibadethanenin politik bir simgeye çevrilmesini… Fakat, oradaki kiliselerin varlığını dengelemek için cami meselesini sürekli gündeme getirmişlerdir.
Bu ideolojik tarafı kültür politikası olarak kapitalizmin endüstrileşmiş bir kültür politikası var. Sinemayı tiyatroyu tüketim ekonomisinin birer argümanları gibi kullanma eğilimleri var. Onun için de bir takım AVM’lerle birlikte inşa ederek böyle bir kültür eylemine giden insanların tüketim imajlarıyla beynini doldurmayı hedefleyen bir kültür anlayışı var. Endüstrileşmiş metalaşmış bir kültür sanat anlayışı var. Buna baktığınız zaman en güzel örneği Demirören AVM ve Emek Sineması’nın getirildiği haldir. Kültür satana devlet desteği azaldıkça da ve sinema da bir endüstri haline gedikçe, dağıtımları tekelleştikçe hem sinema da tiyatroda bağımsız olanın yaşama şansı kalmadığı için piyasada bunları sürekli değiştirerek, yok ederek AVM’ye tüketim merkezine döndürme eğilimi var. Bunun en önemli örneklerinden biri de Atatürk Kültür Merkezi’dir. AKM’deki değişim aslında inşaatından işletilmesine kadar gerçekten kamu eliyle yapılan bir binanın mekanı bahane edilerek yıkılıp özelleştirilmesidir. Sonuç olarak kültür endüstrisine mahkûm olmuş bir kültür ve sanat anlayışı var. Özellikle Beyoğlu’nda koruma alanlarında, aslında devletin de görevi olduğu halde, insanlara destek sağlanması gerektiği halde, bunların son derece pahalı ve katı kuralları olması sebebiyle insanlar bu binaları yavaş yavaş bakımsız hale getirmeye başlıyorlar ve bir yandan da imar rantı yüzünden çok ciddi bir mülkiyet dönüşümü görüyoruz“
“Tercih hakkımız olsa Avrupalı mı Arap mı derseniz Avrupalı deriz“
Son 10 yıl içerisinde bölgenin simgesi haline gelmiş olan Babylon, Hayal Kahvesi Beyoğlu, The House Cafe İstiklal Caddesi ve Tünel şubeleri, Asmalımescit içerisinde yer alan Küçük Beyoğlu, Hardrock Cafe, Refik Meyhanesi gibi mekanlar kapanarak yerini Arap turistlere hitap eden işletmelere bıraktı. Özellikle artık içki ruhsatı almanın zorluğu, masa sandalye yasakları, Arap Turist akını yüzünden Taksim bölgesi eski cazibesini yitirerek yerini Beşiktaş ve Kadıköy’e bıraktı.
Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği Başkanı Aydın Kalaycı yaşanan dönüşüm hakkında şu açıklamayı yaptı:
“Bununla ilgili birkaç tane süreç üst üste geldi. Beyoğlu hiçbir zaman bitmez, İstiklal Caddesi’nin nüfusu hafta içi 1,5 hafta sonu 2,5 milyona çıkıyor. Bu birçok ülkenin dahi nüfusundan fazla. Burada biz Gezi Direnişi’ni yaşadık, bombalı saldırıları yaşadık. İngiliz Konsolosluğu ve Kaymakamlık önünde saldırılar gerçekleşti. Daha sonra burada bir “masa sandalye” krizi yaşadık. Bunlar bizi yıldırmadı, sadece Beyoğlu’nda bir el değişimi oldu. Birçok arkadaşımız mekânlarını kapattı. Onların yerine yenileri açıldı. Hala da bu değişim devam ediyor. Ardından ülkemize bir Arap turist akını oldu. Gelenler de merkez üssünü Beyoğlu olarak seçtiler. Tabii çoğunlukla Araplar geldiği için mekânlar da kendilerine ona göre ayarlamaya çalıştı. Burada Arap kulüpleri oluştu, onların yemek kültürü oluştu. Otellerin yüzde 75-80’ni Arap olmaya başladı. Ama Beyoğlu her zaman Araplara değil Avrupalı turistlere hitap eden bir yerdir. Bize soruyorsanız bizim de tercihimiz değil ama tercih hakkımız olsa Avrupalı mı Arap mı derseniz Avrupalı deriz. Esnafın da bir sürü gideri var bunları karşılayabilmek için Araplara yanaştı. Bunlar çoğalmaya başladı, kapanan mekân çok oldu. Son 10 yıl içerisinde Beyoğlu’nda 1500 işletme el değiştirmiştir. Bir şekilde kapanan mekânların da yeri doluyor burası Beyoğlu, bu çalkantıyı hep yaşıyoruz. Ben böyle gideceğini düşünmüyorum. Pandemi illetinden kurtulduktan sonra Beyoğlu eski haline dönecektir. Avrupalı turistler, Galataport açılıp gemiler yanaştığında gelmeye başlayacaktır.
Galataport’un açılmasıyla birlikte yanaşan gemilerin personelleri, yolcuları gemiden Karaköy’de inerek Galata Kulesi’ne ve İstiklal Caddesi’ne gidecek. Geçen dönemlerde gemilerin yanaşmasıyla birlikte Karaköy bölgesindeki esnafın yüzü güldü. Taksim Camii tartışmalarına katılmıyorum. Burada 45 mahallede 99 camii, 18 kilise, 2 tane sinagog var. Bunlar burada yıllardan beri var. Camii ve kilise arasında fark yok eğlence mekânı ona da 100 metre ona da 100 metre. Galataport’un açılmasıyla birlikte belki de Beyoğlu daha da ileriye gidecek“