[voiserPlayer]
Resmî olarak 1932 yılında kurulan Suudi Arabistan Krallığı yıllardır dini referanslarla yönetilmektedir. Yıllar önce Suudi ailesinin Vahhabilik mezhebini kabulü ve ülke siyasetinde bunu resmileştirmesi hem modernleşme sürecini yaşayamayan Arabistan toplumunu mobilize etmenin bir yolu hem de dini referanslar vasıtasıyla krallığa sadık tebaa yaratmanın da anahtarıydı. Ancak, ülke siyasetindeki bu katı dini tutum özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra değişme sinyalleri vermeye başladı. Zira, saldırıların ardından Suudi Arabistan bir anda eleştirilerin hedefi olmuş; El Kaide lideri Usame bin Ladin’in Suudi vatandaşı olmasının yanı sıra krallığın kendi içerisinde uyguladığı katı İslami politikalar dünya kamuoyunda sıkça gündeme gelmişti. Asıl değişim rüzgarı ise son yıllarda ortay çıktı. Kral Abdullah’ın 2015 yılında hayatını kaybetmesinin ardından tahta geçen Selman hem dahili hem de harici politikalarda oğlu veliaht prens Muhammed bin Selman (MbS)’ın gölgesinde kaldı. Hatta MbS’nin ülke yönetimini de facto olarak ele aldığı rahatça söylenebilir. Karar alıcıların demeçlerine ve eylemlerine baktığımız zaman da milliyetçi söylemlerin dini referansların yerine ikame edildiği anlaşılmaktadır.
Tarihi Arka Plan ve İlk Adımlar
Kurulduğu günden beri şeriat kurallarıyla yönetilen Suudi Arabistan bugün ki politikasının aksine 1950’li ve 60’lı yıllarda liderliğini Cemal Abdünnasır’ın yaptığı pan-Arabizm akımının en güçlü muhaliflerinden biriydi. Gerici ve arkaik olmakla suçlanan krallık yöneticileri Mısır’la mücadele edebilmek için “din kardeşliği” vurgusunu arttırmakla beraber hem Nasır’ın takibatına maruz kalan Müslüman Kardeşler üyelerine kucak açmış hem de Yemen İç Savaşı’nda Mısır destekli cumhuriyetçilere karşı İmam Bedir taraftarlarına askeri ve lojistik destek sağlamıştı. Ancak, Altı Gün Savaşı’ndaki İsrail yenilgisinden sonra Nasır ve pan-Arabizm Suudi Arabistan için bir tehlike olmaktan çıkmıştı.
Suudi Arabistan’ın yerel milliyetçiliği arttırmaya yönelik ilk ve en basit icraatları 2005 yılında iktidara gelen Kral Abdullah döneminde gerçekleştirildi. Ulusal gün olan 23 Eylül tarihi pek çok din adamının muhalefetine rağmen resmî bayram ilan edildi. Kültürel Suudi mirasını canlandırmak adına Madain Salih antik kenti kısmi olarak onarıldı, Cidde’nin tarihi bölgeleri restore edildi ve Suudi hanedanının memleketi olan Diriyyah kenti için de benzer planlar yapıldı. Bu faaliyetler her ne kadar önemsiz gibi gözükse de pek çok yeniliği “İslam geleneğine aykırı” mottosuyla reddeden Vahhabi din adamlarının baskın olduğu bir ülke açısından göz ardı edilmemelidir.
Arap ayaklanmalarının yayılması ve ulus ötesi İslami hareketlerin bir anda güçlenmesi de Suudi Arabistan’ın politika değişikliğine gitmesinde etkili olmuştur. Nitekim 2011 yılında başlayan bu hareketlenmelerden etkilenmemek adına Kral Abdullah ülke içindeki rahatsızlıkları gidermek için 37 milyar dolarlık bir bütçeyi halkın yararına sundu. Fakat, bu önlemlerin ancak kısa süreli olacağı ve daha kapsamlı bir politikanın faaliyete geçirilmesi gerektiği de anlaşılmıştı.
2012 yılından itibaren düşüşe geçen petrol fiyatları politik değişimin yaşanması bağlamında Suudi Arabistan’ı çokça etkiledi. Zira, uzun zamandır krallık pek çok temel tüketim ürününü sübvanse etmekte ve halktan da vergi toplamamaktaydı. Bunun karşılığında da halk yönetimde temsil hakkını bir kenara bırakıyor ve kraliyete bağlılığını taahhüt ediyordu. Lakin, ekonomide yaşanan dengesizlikler neticesinde bu sistem sallanmaya başladı ve yeni bir kamusal itaat sağlama aracı olarak Suudi milliyetçiliği gündeme geldi.
Yeni Dönem
Kral Selman’ın 2015 yılında gücü ele almasından yaklaşık bir sene sonra oğlu Muhammed bin Selman “Vision 2030” projesiyle gündeme geldi. Kısa süre içerisinde aile içindeki rakiplerini egale eden MbS hem Savunma Bakanı oldu hem de veliaht prens ünvanını aldı. Genç olması ve muhafazakâr Suudi toplumuna yönelik yeni fikirleri sebebiyle, bir anda dikkatleri nazarında toplayan prens ülkeyi fiilen yöneten başat güç halini aldı ve toplumsal değişimin liderliğini üstlendi.
Suudi toplumunun değişimine yönelik ilk adım Nisan 2016’ta din polisinin (mutawwah) yetkilerinin kırpılmasıyla yaşandı. Ardından sinema, konser ve tiyatro gibi sosyal aktivitelerin planlanması için “Genel Eğlence Kurulu” oluşturuldu. Şüphesiz en çok ses getiren olaylar ise 2017 yılında yaşandı. Kadınlara yönelik araba kullanma yasağının kaldırılması ve prensin “radikal düşünceleri yok ederek ılımlı İslam’a döneceğiz” açıklaması MbS’nin özgürlük yanlısı olarak lanse edilmesini sağladı. Kızıldeniz kıyısında tatil beldelerinin kurulması planı ve evli olmayan çiftlerin aynı otel odalarında kalması gibi konular da sürekli gündeme gelmektedir. Din adamları ise bu yeniliklerden her ne kadar rahatsız olsalar da sert eleştiriler yapmaktan imtina etmektedirler. Hatta eski yönetimleri eleştiren fetvalar dahi Şeriat Konseyi’nin kararıyla internet sitelerinden kaldırılmıştır. Öyle görünüyor ki, Müslüman Kardeşler ve Sahwa (uyanış) gibi muhalif dini hareketlerin yaşadıkları takibatlar müesses dini yapının yönetime karşı çıkmasına engel olmaktadır.
Yerel Milliyetçi Söylem ve Suudi Kimliği
Suudi Arabistan’ın kurmaya çalıştığı milliyetçi kamusal söylem hem devlet yönetiminde etkili olan dinin etkisini azaltmayı amaçlamakta hem de halkın yönetime itaatini sağlayacak yeni bir sözleşme özelliği taşımaktadır. Bu sebeple yapılan pek çok yenilikte iki vurgu önem kazanmaktadır; genç ve dinamik Suudi toplumu ile MbS liderliği. MbS ile kurucu lider Kral Abdülaziz bin Suud arasındaki bağlantı ve geçmişe yapılan vurgu sürekli gündemde tutulmaktadır. Her iki liderin de yeni bir dönem başlattığı retoriği basında yer alırken, monarşiye ve devlete bağlılık dinin yerini almaktadır. Kentlerin büyük caddeleri ise MbS ve Kral Selman fotoğraflarıyla kaplanmış durumda. Hakeza, kamusal alanlardaki Suudi bayraklarının da gözle görülür bir şekilde arttığı da ifade edilmektedir.
Suudi Arabistan halkının %60’ını gençler oluşturuyor ve MbS’nin bu genç nüfusla karşılıklı etkileşimi de özgürlük-destek ilişkisini var ediyor. Genç nüfusa ve kadınlara yönelik reformların yansımaları ise sosyal medya gibi yine gençler için vazgeçilmez olan bir alanda kendini gösteriyor. Özellikle son yıllarda Twitter’da Suudi bayraklı veya MbS profilli hesap sayısı gözden kaçmayacak şekilde artmış durumda. Dış politikada yaşanan hadiseler esnasında ise bu profillerin sayısının daha da yükseldiğini söylemek mümkün. Ayrıca, milliyetçi tandansı arttırmak adına dış politikadaki gelişmelerden de faydalanılıyor. Özellikle Katar, Türkiye ve İran gibi ülkelerle yaşanan sorunlar iç politikada ulusal mobilizasyon aracı olarak kullanılıyor.
Milliyetçi söylemin en çok rağbet ettiği konusu ise Yemen İç Savaşı. Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyonun Yemen’deki Husi ordusuna karşı başlattığı operasyonda MbS’nin kardeşi Khalid bin Selman düşman hedeflerini bombalayan ilk pilotlardan biriydi ki bu durum da kraliyet ailesinin Suudi Arabistan adına nasıl mücadele ettiğinin bir temsili olarak lanse edildi. 2016 yılındaki ulusal gün kutlamaları da Yemen sınırında hizmet eden Suudi askerleri için “Kahramanlarımız kalplerimizdedir (Our heroes are in our hearts)” sloganıyla kutlandı. 2018 yılında ise Mekke valisi Prens Khalid bin Faysal Suudi birliklerini yüceltmek adına “Sizinle olmak isterdim (I wish to be with u)” başlıklı bir şiir kaleme aldı. Ayrıca Kültür ve Enformasyon bakanı Awwad el-Awwad’ın “Yemen Savaşı’yla ilgili hiç kimse tarafsız kalamaz” açıklamaları ve muhalefet eden kişilere yönelik hain suçlamaları da bu ulusal mobilizyonu destekleyen adımlardan biri oldu.
2017 yılında Yemen’de yaşanan insan hakları ihlalleri sebebiyle Almanya ve 2018 yılında da bazı feminist aktivistlerin tutuklanması sebebiyle Kanada’yla yaşanan gerginlikler ülke içerisinde “biz muz devleti değiliz” şeklinde tepkilere neden oldu. Nitekim yapılan bazı ticaret anlaşmaları askıya alındı ve bu ülkelerde eğitim gören öğrenciler ülkeye geri çağrıldı.
Dini tetikçiliği zayıflatmak ve ülkenin imajını liberalleştirmek maksadıyla ise Vatikan’a Arabistan topraklarında kilise inşa etme hakkı tanındı ve ABD ziyareti esnasında MbS pek çok Evanjelik kurumla bir araya geldi. Bu adımlar krallığın hem “ılımlı islam” a geçişini göstermekteydi hem de dış politika yapım sürecinde dinin değil ulusal çıkarların öncelikli olacağına işaret ediyordu. Nitekim son aylarda yaşanan İsrail’le yakınlaşma belirtileri de bu ilke doğrultusunda savunulmaktadır.
İç politikada ise MbS politikalarına muhalefet etmek direkt olarak vatana ihanet yaftasına maruz kalmak anlamına geliyor. Yaşanan hukuksuz olayları ve güvenliğe yönelik tehditleri resmi görevlilere aktarmayı sağlayan Kollona Amn isimli bir telefon uygulaması devlet ve krallık aleyhinde eleştiri yapanların da kaydedilmesi ve raporlanması amacıyla bir baskı unsuru olarak kullanılıyor.
Eğlence sektörünün ve sosyal hayatın da bu milliyetçi-devletçi akımdan nasibini aldığını söylemek yanlış olmaz. Birkaç sene önceki Formula E konseri esnasında ünlü DJ David Gueatta’nın Kral Selman’ı öven müzikler çalması gençler arasında yankı uyandırmıştı. Ayrıca, Türk yapımı dizilerin Suudi finanslı kanallardan kaldırılması ve Osmanlı-Memlük mücadelesini Arap milliyetçisi bir bakışla ele alan Ateş Krallıkları dizisine yapılan yatırım da basında çokça tartışıldı. Hakeza, Osmanlı hakimiyetinin ders kitaplarında işgal olarak tanımlanması ve birkaç gün önce başkent Riyad’daki Kanuni Sultan Süleyman caddesinin isim değişikliği de bu popülist akımın yaygınlaşacağına işaret etmektedir. Kral Abdullah döneminde ilk adımları atılan tarihi ören yerlerinin restorasyonu hızla devam etmektedir. Madain Saleh ve Al-Ula gibi bölgeler Arabistan’ın İslam öncesi tarihine vurgu yapmak amacıyla popüler hale getirilmektedir.
Krallığın merkezi olan Necd’den yükselen bu lokal milliyetçiliğin ne kadar başarılı olacağını tahmin etmek baya zor. Her ne kadar tek bir devlet çatısı altında yaşasalar da doğudaki Şii bölgesi Katif, güneydeki Asir ve kutsal kentleri barındıran Hicaz’da yerel kimlikler hala güçlü. Necd folklörüne bağlı olarak yükselen bu Suudi kimliğine bir tepki olarak yerel-bölgesel aidiyetlerin kuvvet kazanması durumu da ihtimaller dahilinde. Sürecin nasıl sonuçlanacağını bilmemiz pek mümkün olmasa da önümüzdeki yıllarda yükselen Suudi milliyetçiliğinin çokça tartışılacağı âşikâr.
Fotoğraf: Stijn te Strake
Kaynakça
The New Arab, Stasa Salacanin, New nationalism on the rise in Saudi Arabia, 20 August 2019
Carnegie Endowment For International Peace, Eleonora Ardemagni, Gulf Monarchise’ Militarized Nationalism, 28 February 2019
European Council on Foreign Relations, Eman Alhussein, Saudi First: How hyper-nationalism is transforming Saudi Arabia, 19 June 2019
Stratfor, Why Saudi Arabia is Embracing a New Nationalism, 4 January 2019
ISPI, How MbS Is Rethinking Saudi Nationalism, Fatiha Dazi-Héni, 16 May 2019
Inside Arabia, Jonathan Fenton-Harvey, Nationalism: An Underpinning of Saudi Arabia’s Foreign Policy, 16 March 2020
The National Interest, Ryan Bohl, Saudi Arabia’s Hyper-Nationalism Is Here To Say, 18 August 2019
LSE, Madawi Al-Rashed, The New Populist Nationalism in Saudi Arabia: Imagined Utopia by Royal Decree, 5 May 2020