Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Türkiye’de Seçim ve Rekabetçi Otoriteryenlik
    Forum

    Türkiye’de Seçim ve Rekabetçi Otoriteryenlik

    Burak Durgut22 Haziran 20197 dk Okuma Süresi
    epa05912766 Turkish President Recep Tayyip Erdogan reacts as he speaks during a rally after referendum victory, at the Presidential Palace in Ankara, Turkey, 17 April 2017. Media reports Turkish President Erdogan won a narrow lead of the 'Yes' vote in unofficial results, 17 April 2017. The proposed reform, passed by Turkish parliament on 21 January, would change the country's parliamentarian system of governance into a presidential one, which the opposition denounced as giving more power to Turkish President Erdogan. EPA/TUMAY BERKIN
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Türkiye yeniden bir seçime gidiyor ve bütün ülke bu seçime kilitlenmiş durumda. Her ne kadar uzun süredir parti liderleri birbirleriyle ilgili oldukça sert açıklamalarda bulunmakta bir beis görmeseler de 31 Mart seçimi ve önümüzdeki seçimde bu durumdan farklı olarak İmamoğlu, iktidar şürekâsına göre çok daha yumuşak açıklamalar yapmakta ve kucaklayıcı bir tavır takınmakta ısrarını sürdürüyor. İmamoğlu tarafının söylemi ne kadar yumuşak olursa olsun, dönen tartışmanın, Batı demokrasilerindeki seçimlerle karşılaştırdığımızda, oldukça sert olduğu apaçık görülebilmektedir. Peki, biz Türkiye’de neden daha yumuşak, karşılıklı iletişimin daha ön planda olduğu, nezaket usullerine daha uygun bir seçim süreci geçiremiyoruz? Bizim demokrasimizin diğer demokrasilerden nesi eksik ki, her seçim adeta bir meydan muharebesi gerginliğinde geçiyor? Bu soruların cevâbını vermek için sanıyorum ki öncelikle demokrasilerin ve otoriter rejimlerin ne olduklarına, daha sonra da Türkiye’nin rejim tipinin ne olduğuna karar vermek ve rejim demokratik midir, demokratikse ne derece demokratiktir; otoriteryen midir, otoriteryen ise ne derecede otoriteryendir sorularına yanıt bulmak gerekmektedir.

    Sovyetler Birliğinin çökmesiyle beraber dünyada bir iyimserlik hâkim olmuştu. Liberal-Demokratik-Kapitalist rejim tipinin insanlığın ulaştığı son nokta olduğunun artık ilan edildiği Fukuyama (1992) gibi düşünürler tarafından dile getiriliyor, rejim tartışmalarının artık bittiği, tartışılacak konuların çevre sorunları ve teknolojik ilerleme gibi daha “soft” konular olacağı iddia ediliyordu. Demokratikleşmenin bütün dünyaya hâkim olacağı ve en nihayetinde bütün dünyanın yavaş yavaş demokratik değerlerin etkisi altına gireceği tahmin ediliyordu. Fakat durum böyle olmadı. Dünyanın dört bir yanında, demokrasi gibi görünen ama aslında demokrasi olmayan, otoriter öğelerle demokratik öğelerin aynı anda görülebildiği rejimler ortaya çıkmaya başladı. Bu rejimler hibrit rejimler olarak adlandırılıyorlardı. Demokratik rejim-otoriter rejim dikotomisi yerini bir ucunda liberal demokrasi, diğer ucunda ise otoriteryenizm olan bir skalaya bırakıyor, birbirinden farklı özellikler gösteren hibrit rejim tipleri ancak bu skalada bir yerlere oturtulabiliyordu.

    Bu rejim tiplerinin kavramsallaştırılması konusunda, Steven Levitsky ve Lucan A. Way isimli iki akademisyen önemli bir çalışmaya imza attılar ve 2002 yılında “The Rise of Competitive Authoritarianism” (Rekabetçi Otoriteryenizmin Yükselişi) isimli makalelerini alanın en önemli akademik dergisi olan Journal of Democracy’de yayımladılar. Levitsky ve Way, rekabetçi otoriteryenizm adını verdikleri hibrit rejim tipini şöyle tanımlıyorlardı: Rekabetçi otoriter rejimlerde, demokrasinin formel kurum ve kurulları politik gücü elde etmek ve uygulamak için temel araçlar olarak görülürler fakat bu kurum ve kurallar o kadar sık ihlâl edilirler ki rejimler artık minimum demokrasi standartlarını sağlayamazlar (Levitsky & Way, 2002, p. 52). Bu iki akademisyene göre bu tip rejimler, demokrasi ile otoriter rejimler arasında uzanan skalada otoriter rejim tarafına daha yakın bir noktaya denk geliyorlar fakat aynı zamanda da demokrasinin bazı özelliklerini gösterebilmektedirler. Modern demokrasilerin demokratik olarak nitelenebilmesi için en az dört kritere uygun olmaları gerekmektedir:

    1) Yöneticiler açık, serbest ve adil seçimlerle göreve gelmeliler;

    2) Her yetişkin oy kullanma hakkına sâhip olmalıdır;

    3) Politik haklar ve sivil özgürlükler; yani örgütlenme özgürlüğü, ifade hürriyeti, basın özgürlüğü gibi özgürlükler geniş ölçüde korunmalıdır;

    4) Seçilmiş yöneticiler yönetme hakkına sahip olmalıdır ve hukuk dışı bir vesâyet tarafından etki altına alınmamalıdırlar.

    Tabîi buradaki kriterlere demokratik ülkelerin her zaman riâyet ettiklerini iddia etmek doğru olmayacaktır. Fakat bu ülkelerde ortaya çıkan ihlâller geniş ve sistematik bir sürekliliğe sahip olmadıklarından bu ihlâller demokratikliklerine halel getirmeyecektir. Ancak rekabetçi otoriteryen rejimlerde bu kriterlerden birkaçı sık sık ihlâl edilmektedirler. Örneğin seçimler geniş çaplı usûlsüzlükler olmadan yapılabilmektedir. Fakat adayların bir kısmı devlet kaynaklarını kendi çıkarları adına suistimal ederler, muhâlif adayların medyada yeterince yer bulmalarına müsaade etmezler, muhâlif adaylar ve destekçileri tâciz edilir ve nâdir de olsa bazı durumlarda seçim sonuçları manipüle edilebilmektedir. Gazeteciler, muhâlifler ve hükûmeti eleştirenler jurnalciliğe mâruz kalabilir, tehdit edilebilir, şiddet görebilir, hapsedilebilir ve hatta öldürülebilirler (Levitsky & Way, 2002, p. 53). Bütün bunlara rağmen, rekabetçi otoriter rejimler tam olarak otokratik rejimler değildirler. Demokratik kurum ve kuralları tamamen ve açıkça elimine etmek yerine bu kuralların etrafından dolaşılması tercih edilmektedir. Muhâlefeti yasaklamak yerine yukarıda saydığımız yöntemler kullanılır, yargıya açıkça müdahale etmek yerine gizli müdahaleler yapılır, dişli olarak görülmeyen muhâlifleri hapse atmaktansa yargı yollu baskı uygulanır, iş insanları maliye yoluyla baskılanır ve bu tip tacizler “yasal” bir şekilde yapılmaktadır. Muhâlefet araçlarının tamamı direkt olarak ortadan kaldırılmadığından ve yasadışılaştırılmadığından dolayı, muhâliflerin kullanabileceği siyâsî araçların iktidar için anlamlı bir tehdit olması hâlâ mümkündür.

    Eminim ki yukarıda yazılanları okuyan insanların ciddi büyüklükteki bir kısmı “Tam da Türkiye” diye içinden geçirmiştir. Fakat henüz iknâ olmayanlar için birkaç bilimsel veriyle buradaki argümanları Türkiye için daha iknâ edici ve daha somut bir hâle getirmek gerektiğini düşünmekteyim. Bunun için öncelikle Türkiye’de medyanın durumunu inceleyerek başlamak gerekmektedir. Bu inceleme için dünya genelinde kabul görmüş ve en önemlisi, araştırma metodolojisi iknâ edici olan[1] Freedom House en doğru kaynak olacaktır[2]. Freedom House verilerine göre Türkiye’de basın özgürlüğü neredeyse yoktur. Derecelendirme yöntemlerinde en iyi durum 4, en kötü durum 0 olmak üzere değerlendirilirken, Türkiye’nin notu 1’dir. 2016 yılında yaşanan darbe girişimi sonrası toplam 150 medya kuruluşu kapatılmıştır ve hâlen 68 gazeteci hapistedir. Anaakım medya neredeyse tamamıyla iktidârın elindedir. O kadar ki, aynı başlıklarla çıkan farklı gazeteler artık sık rastlanabilir durumdadır. Fakat bunlara rağmen hâlâ yayın yapmaya devam eden muhâlif medya kuruluşları da bulunmaktadır. Her an üzerlerinde RTÜK gibi kurumların baskılarıyla çalışsalar da muhâlif gazetecilik yasaklanmamıştır. Bireysel haklar ve özgürlükler bakımından durum nedir? Mülkiyet hakkı gibi temel bir hakkın kullanılması ve korunması neredeyse sağlanamamaktadır. İktidar tarafından gerekli görülmesi hâlinde şirketlere kayyim (evet, kayyim) atanmaktadır ve bu yöntemle toplam 11 milyar dolarlık varlığa el koyulmaktadır. Muhâlif iş insanları mâliye baskısı altındadır. Türkiye bu konuda 4 üzerinden ancak 1 puan alabilmektedir. Diğer temel haklardan olan toplantı ve gösteri hakkı yine 4 üzerinden değerlendirildiğinde Türkiye ancak 1 puan alabilmiştir. Toplantı yapmak iktidar partisine destek çıkmak içinse serbest, iktidar partisini rahatsız etmeyecek konularla ilgiliyse kısıtlı bir biçimde serbesttir. Sivil toplum kuruluşlarının 1500 tanesi yine darbe sonrası kapatılmıştır ve örgütlenme hakkı ciddi bir biçimde kısıtlanmıştır. Bu alanda da Türkiye yine 4 üzerinden 1 puan alabilmiştir. Belki de en önemli temel hak olan ifade hürriyetinin durumu nedir diye soracak olursak durum oldukça vahim görünmektedir. Cumhurbaşkanına hakaretten dolayı yargılanan sayısı 12 bin 173 olup ceza alanların sayısı 6.033’tür. Her ne kadar halk özellikle sosyal medya yardımıyla fikirlerini dile getirebilse de Türkiye’nin bu konudaki puan yine 4 üzerinden 1’dir. Peki, hukukun üstünlüğü ilkesi ne kadar korunabilmektedir? Bağımsız yargı özellikle son anayasa değişikliğinden sonra neredeyse kalmamıştır. Tutukluluk süreleri uzun ve gereksiz bir biçimde kullanılabilmekte, henüz yargılanma sürecinde adeta cezalar infaz edilmektedir. Türkiye’nin bu konudaki puanı 4 üzerinden 0’dır. Gelelim seçimlere ve partilerin durumlarına. Türkiye maalesef bu konuda da rekabetçi otoriteryenlik özellikleri göstermektedir. Bireyler istedikleri partiye üye olmakta serbesttirler ve rekabetçi bir seçim ortamı anayasal kısıtlamalar çerçevesinde sürdürülebilmektedir. Seçimler, seçim barajı gibi anti-demokratik öğeler barındırsa da ortaya çıkan yeni ittifak sistemi partiler için alternatifler oluşturmaktadır. Seçimler geniş çaplı usûlsüzlükler olmadan yapılabilmektedir. Fakat iktidar adayları muhalif adaylara göre çok daha geniş devlet imkânlarına sahip bir şekilde adaylıklarını yürütmektedirler. Türkiye bu konuda diğer öğelerde olduğundan daha başarılıdır. Puanı 4 üzerinden 2’dir.

    Görüldüğü üzere Türkiye’de tam manasıyla bir demokrasiden bahsetmek pek mümkün değildir. Fakat aynı zamanda tam otokratik bir rejimden de bahsetmek mümkün görünmemektedir. Türkiye’yi demokratik-otokratik rejim tipi skalasında bir noktaya yerleştirmeye çalıştığımızda, demokrasiye göre otokrasiye daha yakın bir pozisyon olan rekabetçi otoriteryenlik adlı rejim tipine yerleştirmek en doğrusu gibi görünmektedir. Demokratik kurum ve kuralların neredeyse tamamı öyle ya da böyle gözlemlenebilmektedir fakat bu kurumların kapasite ve kabiliyetleri iktidar tarafından kısıtlanmıştır. Evet, mülkiyet hakkı vardır fakat bir mâli müfettiş muhalefet olduğunuzdan dolayı iş hayatınızı bitirecek cezalar yazabilmektedir. Evet, basın özgürlüğü anayasal bir haktır fakat gazeteniz bazı sebeplerle kapatılabilir, kayyim atanabilir daha sonra yandaş sermâye sahiplerinden birine satılabilir. Evet, ortada bir sandık vardır ve genel olarak usûlsüzlük olmadan seçim yapılabilir fakat ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanlığını “bir oy farkla” kazanmanız hâlinde mazbatanıza el koyulabilir. Dolayısıyla muhalefet ve iktidar sürekli olarak kaybetme korkusu içinde rekabet etmektedirler. Bu korku, tarafların birbirlerini düşmanlaştırmak zorunda kaldıkları, kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin ise her şeyi kaybettiği bir siyâsî ortam yaratmaktadır. Siyâsî liderlerin övünerek bahsettikleri “Avrupa’da olmayan katılım oranlarının Türkiye’de olması” durumu ise bu korkunun ülke siyâsetine yerleşmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum demokrasinin varlığına değil eksikliğine işaret etmektedir. Unutmamak gerekir ki, demokrasi; kazananın her şeyi kazanamadığı, kaybedenin ise her şeyini kaybetmediği bir rejim tipidir.

    Kullanılan Kaynaklar:

    Fukuyama, F. (1992). The End of History and the Last Man. New York: Macmillan.

    Levitsky, S., & Way, L. (2002). The Rise of Competitive Authoritarianism. Journal of Democracy, 13(2), 51–65. https://doi.org/10.1353/jod.2002.0026


    [1] https://freedomhouse.org/report/freedom-world-2016/methodology

    [2] https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2019/turkey

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikMuhtarlığın Anatomisi: Mütevazı Köşkler, Dışlanma ve Dostlar Alışverişte Görsün
    Sonraki İçerik İslamcılık Demokrasi Vaat Edebilir mi?

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Lozan Anlaşması, 1924 Anayasası ve Komisyon

    23 Mayıs 2025 Armağan Öztürk
    Yazılar

    Batık Maliyet mi, Gemileri Yakmak mı? İktidarın İzlediği Yolun Mantığı

    22 Mayıs 2025 Alper Yağcı
    Yazılar

    Gençlerin Sandıktan Uzaklaştığı Türkiye: Seçime Katılım Düşerken Umut Nerede?

    21 Mayıs 2025 Deniz Gün Eraslan

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Dünya Gündemi: ABD-AB Gümrük Müzakereleri, Rusya’dan Ukrayna’ya Yeni Hava Saldırısı, Venezuela Seçimleri

    27 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Krizler Çağında Umut Ekmek: Gençler Gıdanın Geleceğini Geri Alıyor

    26 Mayıs 2025 Yazılar Elif Menderes

    Lozan Anlaşması, 1924 Anayasası ve Komisyon

    23 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Batık Maliyet mi, Gemileri Yakmak mı? İktidarın İzlediği Yolun Mantığı

    22 Mayıs 2025 Yazılar Alper Yağcı

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}