[voiserPlayer]
Geçtiğimiz yazıda Türkiye’de son günlerin ana gündem konusu haline gelen sığınmacı sorununu, mülteci ve sığınmacı kavramları arasındaki farklılıkları ve ülkemizdeki prosedürün nasıl işlediğini anlattım. Bu yazıda ise 2011’den bu yana sığınmacı sorununun kilometre taşlarını ve mevcut durumu anlatacağım. Öncelikle, Suriye İç Savaşı’nın başlangıcına ve yazının başlığını oluşturan ‘’din kardeşliği’’ kavramına değinerek başlayalım.
Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan ‘’Arap Baharı’’ ateşi Mısır, Libya, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen gibi ülkelerin ardından Suriye’ye de sıçradı. İlk olarak 15 Mart 2011’de başlayan gösteriler Nisan ayında tüm ülkeye yayıldı ve bir iç savaşa dönüştü. Savaşın ilk günlerinde ilk sığınmacı kafilesi Türkiye’ye giriş yaptı. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gelen sığınmacılar hakkında ‘’açık kapı politikası’’ uygulanacağını belirterek Türkiye’ye gelecek sığınmacı sayısının psikolojik sınırının 100 bin olacağını, sayının artması halinde sınırda bir tampon bölge kurulacağını ifade etti.
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 2011 yılının Ağustos ayında yaptığı konuşmasında savaş hakkında ‘’Biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir’’ ifadelerini kullandı. Erdoğan sığınmacı konusunda da “Bizim kapıları kapama gibi bir durumumuz söz konusu değil” demecinde bulundu. Erdoğan 2014’te cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından ilk yurtiçi gezisini Gaziantep’e yaparak kentteki sığınmacılar ile görüştü. Tayyip Erdoğan burada sığınmacılara, ‘’yaklaşık dört yıldır sizi misafir etmenin memnuniyeti içindeyiz, sizler muhacir oldunuz, mecburiyet içinde yurtlarınızı terk ettiniz, kim ne derse desin bize yük değilsiniz, sizi daha iyi şartlarda misafir etmeyi isterdik” dedi.
‘’Kardeşim Esad’dan Esed Olmaya’’
Türkiye’nin Güney Komşusu Suriye ile 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılması, Güneydoğu Anadolu Projesi’nden kaynaklanan su anlaşmazlıkları ve Suriye’nin terör örgütü PKK’ya verdiği destek nedeniyle hep gergin bir ilişkisi oldu. İki ülke arasındaki gerginlik 2003 yılında Erdoğan’ın başbakan seçilmesi ile yumuşadı. Erdoğan hükümeti iki ülke arasında yeni ilişkiler kurdu ve ticari ve diplomatik ilişkiler gelişti. Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile kişisel dostluk kurması bu ilişkiyi daha da pekiştirdi. Erdoğan her fırsatta Esad’a ‘’kardeşim’’ diye hitap ediyordu. O kadar ki Erdoğan ve Esad aileleri 2004 yılında Bodrum’da birlikte tatil yaptı. İki ülke ve liderleri arasındaki dostane ilişki 2011 yılına kadar sürdü. Suriye’de çoğu Sünni Müslüman olan ve kendilerini Alevi hükümeti tarafından dışlanmış hisseden sıradan göstericiler eylem yaparken Erdoğan Esad’a göstericilerin taleplerini dinlemesini tavsiye etti. Ancak Esad bu tavsiyeyi dinlemedi ve güvenlik güçleri protestolara şiddetle karşılık verdi. Erdoğan bunu kişisel algıladı ve Esad’a karşı bir tutum aldı.
Türkiye’nin savaşa müdahil olması ve Esad’a karşı olan Özgür Suriye Ordusu’na destek vermesi ilişkileri kopma noktasına getirdi Erdoğan 2012 yılında yaptığı konuşmasında “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız” ifadelerini kullanarak Esad’ı tamamen gözden çıkardığını belli etti ve Erdoğan’ın ‘’kardeşim Esad’’ söylemi ‘’katil Esed’e’’ dönüştü.
İktidarın mevcut durumdaki diğer ortağı MHP ise Suriye İç Savaşı’nın başladığı günlerde muhalefet kanadında yer alıyordu. Partinin lideri Devlet Bahçeli 19 Şubat 2013’teki grup toplantısında Suriyeli sığınmacılar için “Evini barkını geride bırakmaya mecbur kalan Suriyeli kardeşlerimizin varlığı tam anlamıyla trajediye dönüşmüştür” dedikten sonra şunları söyledi: “Ne var ki ülkemizde bazı sığınmacıların çıkardığı olaylar, karıştıkları kavga ve sebep oldukları sıkıntılar vatandaşlarımız açısından makul ve üstesinden gelinebilir sınırlar içinde kalmamıştır” açıklamasında bulunmuştu. Bahçeli’nin sığınmacılar hakkındaki söylemi AKP ile ittifak olduğu dönemde de değişmedi. Partisinin 19 Nisan’daki grup toplantısında sığınmacılar hakkında Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden ayrılış ve kopuşlarına neden olan ağır şartlar ortadan kalkar kalkmaz güvenli ve gönüllü bir şekilde geldikleri gibi uğurlamak da bizim asıl önerimiz, asıl önceliğimiz ve şaşmayacağımız hedefimizdir. Misafirin ve misafirliğin süresi sınırlıdır. Türk milletinin mevcut nüfus dokusunun, toplumsal huzur ve güvenliğinin sağlam esaslara bağlanması vazgeçilmez amacımızdır. Her insanın kendi yurdunda emniyetli ve esenlik içinde yaşamaya hakkı vardır. Özellikle önümüzdeki bayram günlerinde ülkelerine gidebilen Suriyeli sığınmacıların tekrar geri dönmelerine de hiç gerek yoktur. Suriye’de ateş söner sönmez herkes evine barkına Türkiye’nin güvencesi altında kavuşmalıdır. Ülkemizin ekonomik büyümesine, sosyal gelişmesine ve milli bütünleşmesine destek veren, katkı sunanlar da başımızın üstündedir. Onlara diyecek bir şeyimiz yoktur.” konuşmasını yaptı.
Muhalefet Sığınmacılar Hakkında Ne Düşünüyor?
Muhalefetin kaptan köşkünde oturan CHP ilk günden itibaren sığınmacıların geri gönderilmesini savunsa da konu hakkında tam anlamıyla politik bir tutum izledi. Kılıçdaroğlu savaşın ilk günlerinde yaptığı konuşmada ‘’çadırlarda kalan Suriyelilerle bir sorunumuz yok” derken “elini kolunu sallayarak kente gelenler için önlem alın” çağrısında bulunmuştu. Kılıçdaroğlu her fırsatta iktidara geldiklerindeki en önemli beş önceliklerinden birinin “Suriyeli misafirlerle helalleşip iki yılda memleketlerine uğurlamak” olduğunu belirtiyor. Nitekim, geçtiğimiz ay Göç İdaresi Başkanlığı’nın sosyal medya paylaşımına ‘’Bu, şiirlerle romantize edilecek bir mesele değildir. Sığınmacılar kaçak yollarla hala ülkemize geliyor. Ülke yol geçen hanına döndü! Göç İdaresi’ne milletimiz adına gitmem gerekiyor ama sonucun ne olacağını herkes biliyor. Zincirler, teller; şimdi kum torbası koyarlar herhalde’’ yorumunda bulundu.
Kılıçdaroğlu sığınmacılar hakkında politik bir tutum izlese de parti içerisinde keskin görüşe sahip olanlar da var. Bu kişilerin başında hiç şüphesiz Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan geliyor. Özcan ilk olarak geçtiğimiz yıl Bolu Belediye Meclisi’nde açıkladığı yabancılara zamlı su tarifesi ve 100 bin tl nikah ücreti alınması uygulamasıyla gündeme geldi. Özcan’a bu açıklamasının ardından çok sayıda eleştiri geldi. Özcan gelen eleştirilere ‘’Biz ırkçılık yapmıyoruz. Faşist asla değiliz. Ben Türk milletinin menfaatlerini korumaya söz vermiş bir kişiyim. Seçilmiş bir insanım. Yabancı sığınmacı kardeşlerimiz bundan rahatsız oldular mı? Eğer oldularsa Şam’da su daha ucuz. Buyursunlar. Nikah ücretleri de Şam’da ucuz. Şam belediyesi nikah da kıymıyor. Orada hocalar kıyıyor. Hocanın cebine ne sıkıştırırsan onu alıyor. Dolayısıyla, illa Bolu’da evlenmek zorunda değiller’’ diyerek cevap verdi. Özcan son olarak Bolu’da bilboardlara sığınmacılara yönelik Arapça ülkenize dönün mesajı taşıyan ilanlar astırdı.
Muhalefetin diğer partisi İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise sığınmacılar konusunda hep net bir tavır takındı. Akşener partisinin kurulduğu 2018 yılında yaptığı açıklamada “Biz Suriye ile sorunlarımızı düzelteceğiz. Suriyeli kardeşlerimizi ülkelerine geri göndereceğiz. Arkadaşımız Emevi Camii’nde namaz kılamadı ama ben söz veriyorum 2019’un Ramazan ayında mültecilerimizin gittiği Suriye’de onlarla birlikte iftar yapacağız inşallah” açıklamasında bulundu. Akşener geçtiğimiz yıl ise “4-5 milyon Suriyeli insan olduğu söyleniyor bu ülkede. Biz o gelen insanlara düşmanlık edemeyiz. İktidarının göçmen politikası diye bir politikası yok. Var olan göçmenlerle dövüşmek yerine iktidarın bu konudaki yanlışlığı üzerinde durmak gerekiyor” şeklinde konuşmuştu.
Türkiye Sığınmacılara Ne Kadar Harcadı?
Kamuoyunda sığınmacı konusunda hiç şüphesiz en çok doğru bilinen yanlışlar konusunda sığınmacıların Türkiye’den maaş alması ve ücretsiz aldıkları sağlık hizmeti geliyor. Öncelikle maaş konusuna açıklık getirmek gerekiyor. Sığınmacıların maaş aldıkları konusundaki bilgi yanlış. Aldıkları mali yardımlar yurtdışından fonlanıyor. Bu fonlar şu başlıklar altında veriliyor:
Sosyal Uyum Yardımı Programı (SUY):
AB tarafından fonlanan bu proje kapsamında uygun bulunan ailelere, Halkbank üzerinden Kızılay Kart veriliyor ve ailede kayıtlı her fert başına ayda 155 TL yardım yapılıyor. Kızılay’ın Temmuz 2021’de paylaştığı verilere göre Türkiye’de 1 milyon 513 bin 736 yabancı SUY’dan yararlanıyor.
Tamamlayıcı Sosyal Uyum Yardımı (T-SUY):
Bu fonda tıpkı SUY gibi AB tarafından finanse ediliyor. Fonun tanımında; iş gücüne yönlendirilmeleri mümkün olmayan en kırılgan bireylerin temel ihtiyaçlarını onurlu bir şekilde karşılamalarını sağlamak üzere hazırlanan nakit temelli bir destek projesi, ifadesi yer alıyor. AB’nin Ocak 2023’e kadar fon sağlamayı taahhüt ettiği bu proje kapsamında kişi başı aylık 250 TL nakit yardımı yapılıyor.
Şartlı Eğitim Yardımı (Ş.E.Y.):
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) işbirliğinde 2003’ten bu yana T.C. vatandaşları için uygulanan bu sisteme 2017’de Suriyeliler de dahil edildi. Programının ana amacı; çocukları olan yoksul ailelerin önündeki mali engelleri azaltmak ve aileleri, çocuklarını düzenli olarak okula göndermeye teşvik etmek. Program kapsamında ilköğretime devam eden erkek öğrencilere aylık 45 TL, kız öğrencilere 50 TL, ortaöğretime devam eden erkek öğrencilere aylık 55 TL, kız öğrencilere aylık 75 TL ödeme yapılıyor. AB geçtiğimiz yıl yaptığı duyuruda, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara 2024 yılına kadar ev sahipliği yapmaya devam etmesi için 3,5 milyar euroluk yeni bir fon oluşturmayı planladığını açıkladı.
Diğer bir husus ise ücretsiz sağlık hizmeti. Bunu şöyle açıklayalım; Suriye’den gelen Suriye vatandaşları, vatansızlar ve mülteciler Türkiye’de geçici koruma kapsamındadırlar. Yetkili makamlara kayıt olarak geçici koruma uygulamasına dâhil olan kişilerin kamuya ait sağlık kuruluşlarında sağlanan sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanma hakkı vardır. Sığınmacılar için ortaya atılan iddialardan bir diğeri ise vatandaşlık konusu. Vatandaşlıklar konusunda net bir veri yok. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 900 bin kadar Suriyeliye Türk vatandaşlığı verildiğini tespit ettiklerini söylerken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “31 Aralık 2021 tarihine kadar 84 bin 152’si çocuk olmak üzere 193 bin 293 Suriyeli Türk vatandaşı oldu” açıklamasında bulunmuştu.
AB Sığınmacılar Konusunda Ne Düşünüyor?
Avrupa Birliği ilk günden bu yana sığınmacıların Türkiye’de kalması ve Avrupa ülkelerine geçmemesi için çaba gösteriyor. AB sığınmacıların Türkiye’de kalabilmesi şartıyla Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmesi ve AB’ye üyelik müzakerelerinin hızlandırılması için taahhütte bulundu. Ancak herhangi bir ilerleme kaydedilemediğinden bu taahhütler askıya alındı. Türk yetkililer, 27 Şubat 2020 günü İdlib’de TSK mensuplarına yönelik gerçekleştirilen saldırı sonucu 33 askerin hayatını kaybetmesiyle başlayan gelişmeler sonrasında “Türkiye’nin Suriyeli ve diğer mültecilerin Avrupa’ya geçişini engellememe kararı aldığını” açıkladı.
Duyurunun ardından bir çok göçmen Pazarkule Sınır Kapısına giderek Yunanistan’a geçmeye çalıştı ancak Yunan güvenlik güçleri göçmenlere engel oldu. Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın 2020 yılında hazırladığı ‘’Suriyeliler Barometresi’’ araştırmasına göre Suriyelilerin çok büyük bölümü, yani %83’ü gitmeyi planlamadıklarını ve sınıra gitmediklerini ifade etmişlerdir. Suriyelilerin %2,5’uğu sınıra gittiğini ama geçemediğini, %13,9’u ise gitmeyi düşündüğünü ama gitmediğini ifade etmiştir. Sığınmacılar gitmeme nedenlerini ‘’Davetsiz ya da yasa dışı yollardan gitmeyi tercih etmedim, Türkiye’deki hayatımdan memnun olduğum için Türkiye’de vatandaşlık almak istediğim için” olarak belirtti.
Sığınmacılar Dönmek İstiyor Mu?
İçişleri Bakanı Yardımcısı İsmail Çataklı, Şubat 2022’de ülkesine geri dönen Suriyeli sayısının 484 bin 400 olduğu açıkladı. Göç İdaresi Başkanı Savaş Ünlü ise Mart 2022’de dönenler için 500 bine yakın şeklinde konuşmuştu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da yaptıkları araştırmaya göre, geri dönmeyi düşünmüyorum diyenlerin oranı yüzde 3.1, savaş biter, istediğimiz şekilde yönetim olursa dönerim diyenlerin oranı yüzde 28.2, savaş biterse istediğimiz yönetim oluşmasa da dönerim diyenlerin oranı yüzde 13.7, güvenli bölge oluşursa dönerim diyenlerin oranı yüzde 12, savaş devam etse de döneceğim diyenlerin oranı yüzde 4.1, bilmiyorum, karar vermedim diyenlerin oranı yüzde 38. Suriyeliler Barometresi araştırmasına göre 2017 yılında Suriyeli katılımcıların yüzde 16,7’si geri dönmemeyi düşünürken, bu oran 2019’da yüzde 51,8’e, 2020’de ise yüzde 77,8’e yükseldi. Araştırmaya göre Türkiye’de Suriyelilerin en çok istedikleri statü, Türk vatandaşlığı. Hem Suriye hem de Türk Vatandaşı olmak üzere çifte vatandaş olmak isteyenlerin oranı yüzde 64,4.
(*) Yazıda söz edilen veriler Suriyeliler Barometresi 2020 araştırmasından alınmıştır.
Fotoğraf: Jametlene Reskp