Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Akademik Günah Çıkarma Polemikleri Üzerine
    Forum

    Akademik Günah Çıkarma Polemikleri Üzerine

    Büşra Kılıç25 Nisan 20207 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Öncelikle hiç “seksi” bir başlık atmadığımın farkındayım, umarım bu durum yazımın ilgisiz kalmasına neden olmaz. Gündemimiz malum, akademik sorunları irdeleme hatta Pandora’nın kutusunu açma iddiası ile daktilo1984’te başlayan tartışmalar. Madem ilk taş atıldı; eteklerimizdeki taşları dökmek, sıralanması gereken günahları sıralamak gerek. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, bu yazı, “atışmaya katılma” değil, akademide konuşulması gereken “asıl” sorunları ortaya koyma saikiyle yazılmaktadır. 

    Akademik özgürlük ve akademinin tartışılması sadece akademisyenleri ilgilendiren bir mesele değil. Lisansüstü öğrencileri ve hatta lisans öğrencileri de bu konuya dahil olmalı. Belki bu sayede, akademinin en büyük günahı olan “öğrenciyi unutma” mevzusuna dikkat çekebiliriz. Salgın sürecinde online eğitime geçen üniversitelerde; kendi odasına, kendi bilgisayarına, internet bağlantısına sahip olmayan öğrencileri düşünen akademisyenler gerçekten takdire şayan insanlar. Öğrencisine “nasılsın” diye soran, üretkenliğin kaygı döneminde düşebileceğini kabul edebilen akademisyenler de için de aynısı geçerli. Yine de takdire şayan akademisyenlerin yanında, öğrenciler evdeki sınavda kopya çekecek diye vahlanan, ailen nasıl halin hatırın nasıl diye sormadan ödev gününü bir gün dahi uzatmayan akademisyenlerin varlığını da sosyal medya aracılığıyla gördük. Bana göre akademisyene yöneltilen en büyük fil dişi kule suçlaması, öğrencilerini unutmuş olması üzerine yapılmalıdır.

    Ağustos 2019’da daktilo1984’te “Akademide Hayatta Kalma Rehberi” başlığı altında iki adet yazı yayımlamıştım. Bu yazılarda “sıradan” bir öğrenci olarak hayatta kalma çabamdan ve bu çabalardan çıkardığım pratik bilgilerden bahsediyordum. Akademiye girmeye çabalarken ayağı hep eşikte kalan gençlerin gerçek hallerinden biraz olsun anladığımı sanıyorum. Lisansüstü eğitim alan öğrenciler olarak; el yordamıyla akademik kalmaya çalışan, umudu kırılmış, kadrosuz ve belki 30 yaşını geçtiğinde hala kadrosuz kalacak insanlarız. Özel üniversitelerde asistanlık yapan genç akademisyenler, asgari ücrete yakın bir maaş ile yaşamaya çalışmakta. Özel üniversitede bile kadro bulamayan, herhangi bir gelir elde etmeden akademik çalışma yürütmeye çalışan öğrencilerin psikolojik yükleri; maddi yükleri aşacak duruma geldi. Hal böyleyken, eşitsizlik ve güvencesizlik ile yaşayan binlerce yarı öğrenci – yarı akademisyene, “Senin derdin nedir?” diye sormadan yapılan “eleştiriler” herkesin yaralı bir yerine geldi ve tepki çekti. Verilen tepkilerin içeriğini anlamaya çalışmadan, “siz yazının içeriğini anlamamışsınız”cı tepki de beni akademideki ikinci büyük günaha yani linç kültürüne götürüyor.

    Öğrenciler olarak, kütüphanelere gidemediğimiz, saha çalışması yapamadığımız ve stresli olduğumuz bir dönemde, stres atmak için girdiğimiz sosyal medyamız, hocalarımızın da çok dikkatini çekmeye başladı. Herkes her şeye o kadar muntazam bir şekilde dikkat etmeye çalışıyor ve çevresindekilere telkin ediyor ki ben mi yanlış yapıyorum diye kendimi sorgulamak zorunda kalıyorum. Twitter’da ölçülü ol, troll tweet atma, hocalara çok yaranıyor gibi gözükme ama arada RT de at, bir memur ciddiyetinde ol – seni hocalar takip ediyor – ama yine de büyümüş de küçülmüş gibi durma, bu hocaların kavgası (!) sen kendini ortaya atma…. Akademinin bir sosyal medya sorunu varsa, bu networking değil zorbalıktır. Yazılan yazılar ve Twiter’da dönen tartışmalarda da bu zorbalık açık ya da örtülü bir biçimde görülüyor. En basitinden ben bu yazının taslağını iki arkadaşıma okuttuktan sonra, “gelmesi muhtemel eleştirileri kaldırabilecek miyim acaba” diye düşündüm ve yayınlayıp yayınlamamakta çok kararsız kaldım. Akademik tartışmaların bu halini görünce, ne yalan söyleyeyim yazmak için hevesim sönüyor. Sosyal medya zorbalığını biraz daha açmak istiyorum. Birincisi, yapılan eleştirilerin ve linçlerin hep tek tipçi “Bu liberaller böyle / bu komünistler böyle / Marksist değilseniz doğru düşünemezsiniz / Feministler bizi yanlış anlıyor” sığlıklarında ilerlemesi. Partizanca yapılan alıntı silsileleri, sosyal medyada akademik tartışma yapmayı imkansız hale getiriyor. 

    İkincisi, akademisyenler ve öğrenciler sosyal medya hesaplarının takip edildiğinin farkında. Attıkları tweetler başlarına “bela” oluyor. Artık dekan mı desem, bölüm başkanı mı desem, kapalı kapılar ardında ne imalarla tehditlerde bulunuluyor bunu yaşayanlar bilir. Twitter hesabı açıp binlerce takipçi “kasan” “Akademik Etik” gibi hesaplar; sırf canları sıkılıyor diye insanların tezlerini didikleyip alakasız ve kafalarından uydurdukları kurallarla intihal yakıştırması yapıyor. Gerçekten intihal olan eserleri tenzih ederim ama son derece bayağı bir üslupla sırf canını sıktı diye insanların çalışmalarını, büyük bir buluş yapmış edasıyla kullanılan üstenci söylemlerle karalamak en hafif tabirle akademik zorbalıktır. (Muhtemelen bu yazıdan sonra benim yüksek lisans tezimi de “ifşalayacaklardır”.) Bu hesapların arkasında olanlar kimdir bilmiyoruz, bilenler artık “ifşalarsa” çok sevineceğim. 

    Akademik yaşamda var olan bir diğer günah da ben merkezcilik! Akademik bireyin çoğu zaman asosyal olan ve asosyal olmakla övünen harikalar diyarı, onu kendi gerçekliğine hapsolma tuzağına itmekte. Herkesi ve her durumu kendi gerçekliği üzerinden algılayan akademisyen, “ceteris paribus”u toplumsal meselelere uygulayınca, doğal olarak tepki çeker. Bu yalnızca Doğan Gürpınar’ın yazısı üzerinden değil televizyonda, gazetede, sosyal medyada gördüğümüz her akademisyen üzerinden gerçekleşebilecek bir durum. Gürpınar’ın yazısını ilk okuduğumda oldukça haklı bulduğum yanlar oldu ve yine belirtmem gerekir ki belirli kesimlerin kolaylıkla elde ettiği akademik kariyerleri olduğu doğru. Akademik teşvikten sonra patlama yaşayan yüzlerce dolarlık kongreler ve yağmacı dergiler de akademik sorunlarımıza birer ek. Bütün bunların yanına büyük bir “ama” koymak gerekiyor. Yazıda tam da eleştirilen, rakı masası metaforu ile karikatürize edilen “bazı” aydınlar gibi, toplumdan ve akademinin gerçeklerinden kopuk / eksik bir analiz yapılmış. Benim için Türkiye’de yapılacak bir akademi eleştirisi; YÖK’ün baskısından, sansürden, bilinçaltımıza işlemiş otosansürden, tacize ve mobbinge uğrayan akademisyenlerden, KHK ile işine son verilen akademisyenlerden, TOBB ETÜ rektörünün herhangi bir açıklama yapmadan işine son verdiği Burak Bilgehan Özpek’ten örnek verebilen bir eleştiri olmalı. Bu bakımdan yazının, Türkiye’deki sistemsel sorunlara hiç değinmeyen ve çağın sistemsel sorunu olarak gördüğü “durumların” tüm günahını da bireylere yükleyen, çok katmanlı olmayan, akademideki asıl sorunlara değinmeyen bir yapısı var. 

    Agah Hazır’ın yazısı çok daha gerçekçi, siyasal kadrolara ve ahbap çavuş ilişkisine yer vermekte. Hazır’ın yazısı benim birçok eleştirimi kapsamakla birlikte; genç akademisyenlere kalan tek mecranın sosyal medya olduğunu vurgularken bir hata yapmakta. Sosyal medyadaki paylaşımcılık, kendimize bir kadro bulma hevesinden ziyade dayanışma ruhudur. Ben iki tweet attı diye kadro alan, bir yazısını yayımladı diye daha iyi bir makale / kitap bölümü teklifi alan insanlar görmedim. Sosyal medya pazarlaması ile bir yere gelmiş şanslı azınlıklar varsa da nasıl yaptıklarını öğrenmek isterim. Sosyal medyadaki dayanışma daha ziyade birbirine kitap bulma – makale bulma, ufkunu geliştirme, ortak konulardan zevk alan insanların sohbet etmesi şeklinde ilerliyor. Bu bakımdan Gürpınar da Hazır da sosyal medyanın “gücüne” dair “wishful thinking”e sahipler. Bir diğer nokta, iki yazar da sosyal medyada “sex sells” ve “clickbait” tuzağına düşmüş durumdalar. Porno endüstrisinde kadın bedeninin sömürüsünü düşününce, iki yazarında başlıklarında kullandıkları tabirler irite edici gözüküyor. Daha yazıyı okumadan “Yine mi erkekler bedenimiz hakkında konuşuyor yaa…” tepkisi veriliyor ve belki de içeriklerdeki olumlu yanlar okunmaya bile değer olmuyor. Bana göre porno, seks, mastürbasyon kelimeleri hayatımızın bir parçası olarak metaforlarda kullanılabilir fakat burada söylemin inşa ettiği ideolojiyi görmezden gelmemek gerekiyor. En basitinden, pro-feminist olmayı dikkat çekmek için yapılan “duyarlılık” gibi göstermek; zaten kötü olan bir örneği “benzetmemi mazur görürlerse” diye uzatmak, belki daha fazla konuşulmasa üzerinde çok durmayacağımız söylemlerin altındaki niyeti aramaya itiyor okuyucuyu. Dikkat çekici olmak için cinselliğe vurgu yapmak akademide de bir gelenek haline gelecekse, biz kadınların akademide mücadele ettiği birçok konuya yeni bir başlık eklenecek demektir. 

    Dünyanın bütün meslek dallarında olduğu gibi akademide de kadınların metalaştırılması ve kadın emeği üzerinden kazanılan paraları hep birlikte sorgulamamız gerekiyor. “Adam Smith’in Yemeğini Pişiren Kimdi?” kitabında Katrine Marçal, geleneksel ekonomide hesaba katılmayan kadın emeğinden bahsetmekte. Kitapta Adam Smith’in kasabın para kazanma arzusundan haberdar biçimde fakat bifteğini pişiren annesini görmezden gelerek inşa ettiği ekonomi teorisi; kurgusal ve mizahi bir dil ile anlatılmakta . Kitaptan verdiğim örneği akademik hayata uygulamak gerekirse; birçok erkek akademisyen çoğu zaman meslektaşları olan eşlerinin ev içi emeğinin üzerinden kendi kariyer basamaklarını hızlıca çıkmakta. Birçok kadın akademisyen adayı sözlü ve fiziksel tacize uğramakta. Birçok kadın öğrenci feminizm, çevre, insan hakları gibi “soft” konuları çalıştığında küçümsenmekte. Kendi deneyimimden bahsetmem gerekirse; bana cinsiyetçi söylemde bulunan erkek akademisyeni dekanlığa, enstitüye ve CİMER’e şikayet ettiğimde kendisi hakkında hiçbir idari işlem uygulanmadı. Cinsiyetçiliği gözler önüne seren gerçekçi bir akademi eleştirisinden bahsedilecekse; Birgül Demirtaş ve Zuhal Yeşilyurt’un kaleme aldıkları “Türkiye’de Uluslararası İlişkiler Disiplininde Kadın Akademisyen Olmak: Cam Tavanlar ve Fildişi Bodrumlar” başlıklı makalede , bahsettiğim örneklerden çok daha fazlası görülecektir. Tüm bunları bir arada düşününce, akademide gittikçe yalnızlaştırılan kadınların birbirlerini sosyal medyada desteklemelerini gerekli bulduğuma dair bir not da düşeyim. 

    Ben yaza yaza bitiremedim, akademik günahlar çıkar çıkar bitmez. Umarım herkes eteğindeki taşları döken ve gerçek sorunları konuşuruz. Ben ne yazarsam yazayım kapsayıcı olamayacağının ve beğenilmeyeceğinin farkındayım. Bu nedenle eksiklerimin tamamlanmasını rica ediyorum.

    Fotoğraf: Dollar Gill 

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikTiger King | The Unorthodox | Tales From The Loop
    Sonraki İçerik Sıtkı Egeli: S-400’ler Türk hava savunma unsurlarına entegre edilmeden kullanılırsa kendileri kolay hedef olur

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}