[voiserPlayer]
Erkin Ergüney & Yağız Alp Tekin / Arche Projesi
2019’un son haftasını geride bıraktık! Hepimize geçmiş olsun. 2019, Türkiye için zor bir seneydi. Umalım ki 2020 güzel bir yıl olur. Bültenimiz 20’li yıllarda da sizinle olmaya devam edecek. Bu bülteni mail kutunuza almak için https://archeprojesi.com/ adresinden abone olabilirsiniz.
İyi yıllar!
Dahiliye
Yerli Otomobil!
Türkiye’nin uzun süredir rüyası ve saplantısı olma arasında gidip gelen yerli otomobil sevdasında yeni bir aşama kaydedildi. 27 Aralık Cumartesi günü Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nun (TOGG) ilk prototipi tanıtıldı. Hem asfalt yolda, hem de arazi koşullarında performans gösteren SUV modeli tanıtıldı. Aracın teknik detaylarıyla alakalı pek bir bilgi paylaşılmadı. Neler biliyoruz, bir bakalım:
- Araç İtalyan dizayn evi Pininfarina tarafından tasarlanmış. Bu durum aracın “milliliği” ile alakalı tartışmalar doğurdu.
- Araçlar elektrikli olacak, ve Avrupa’ya ihraç edilmeye çaba gösterilecek. Bu mesele hem bir avantaj, hem bir dezavantaj.
- Aracın üretimi için Bursa’da TSK’ya ait bir arazi kullanılacak. 4,300 kişiye istihdam sağlaması beklenen fabrika, 2021’de açılacak.
Şansa bakın ki, bu bülteni hazırlayanlardan birisi olarak, son iki yılımı Asya’da otomotiv sanayilerinin doğuşunu inceleyerek geçirdim. Ayrı bir yazıda, bildiklerimizden yola çıkarak TOGG’u değerlendirdim. İtalyanların dizaynı meselesi, Avrupa’ya ihracat, Türkiye içinde kullanımı gibi detaylara değindim. Milli araba konseptini de biraz irdeledim. Okumak isteyenler için:Türkiye’nin Milli Arabası: TOGG!
1-Yerli otomobil hakkında neler biliniyor?
2-Turkey reveals first fully domestic car
3-Turkey Presents Prototypes in $3.7 Billion Car Project
Kanal İstanbul’da İkinci Perde: ÇED Raporu
Geçtiğimiz hafta, Kanal İstanbul ile alakalı uzun bir yazı kaleme almıştık. Bu hafta, İmamoğlu’nun çağrıları üzerine vatandaş Kanal İstanbul için çıkan ÇED raporuna itiraz dilekçelerine sarıldı. Olayın çevresel etkilerine dikkat çeken İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’nun hareketinden gördüğümüz bir başka şey var. Türkiye kamuoyu, Kanal İstanbul ile alakalı neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Neden yapılıyor, ne işe yarayacak gibi soruların hiçbirisi kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklanmadı. Bundan kaynaklı olarak da, bütün mesele siyasi bir düzleme kaydı. Bunca İstanbullunun dilekçe veriyor olmasının açıklaması bu. Bunda da suç Erdoğan’ın, zira baştan itibaren üslubunu yalnızca bu seviyede tuttu. Şimdi ise, iki tarafı karşı karşıya getirecek bir başka gündemle baş başa kaldık.
1-Kanal İstanbul için ÇED raporuna itirazlar sürüyor: ‘Çocuklarım, çevre ve doğa için endişeliyim’
Boğaz’da Tanker Kazası
Songa İridium adlı tanker, Aşiyan Feneri mevkiinde karaya oturdu. Liberya bandıralı geminin tam da Kanal İstanbul tartışması yeniden başlamışken karaya oturması tartışmalara ilginç bir sos katıyor. Sahnelenmiş olabilir mi? Tabii ki. Ama bu durum Boğaz’ın gerçekten de tehlikeli bir geçiş noktası olduğu gerçeğini değiştiriyor mu? Hayır.
1-İstanbul Boğazı’nda gemi kazası
2-Cargo ship collides into Istanbul coastline, closing the Bosphorus Strait
Asgari Ücret
Geçtiğimiz haftanın sonlarına doğru Asgari Ücret Komisyonu dördüncü ve son kez toplanarak asgari ücreti brüt 2 bin 943 lira, net 2 bin 324 lira olarak açıkladı. 2019 yılına kıyasla 304 liralık bir artışla yeni belirlenen asgari ücret dört sene öncesine göre iki katına çıkmış oldu (1) . Kağıt üzerindeki tüm bu güzel rakamların aksine Türk-İş’in toplantıyı terk etmesi tabandan gelen hoşnutsuzluğun en iyi göstergesiydi.
Türk-İş, Hak-İş ve DİSK, asgari ücretin en az 2 bin 578 lira olması konusunda diretirken, TİSK ise asgari ücretin en az 2 bin 262 lira olması yönünde teklif vermişti. Üçüncü toplantıda açıklanan TÜİK raporu sendikaların tekliflerinin altında kalınacağının sinyalini vermişti. Nitekim, sendika isteklerinin altında kalındı.
Asgari ücretle geçinmek giderek daha da zorlaşıyor. Ancak, ne kadar hoşumuza gitmese de, bu da devletin tasarrufu için seçeneklerden biri. 8 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığı Türkiye’de, asgari ücretteki artış milyonlarca kişinin geçimini doğrudan ilgilendiriyor. Ancak işin aynı zamanda işveren boyutunu da unutmamak gerekiyor. Asgari ücretteki her artış aynı zamanda işverenin sırtında ekstra bir yük. Türkiye’nin ekonomik daralmadan büyümeye yeni geçtiği bu zamanlarda, devlet de asgari ücret gibi yüklerle büyümeyi kısmayacaktır.
2-2020’nin asgari ücreti 2 bin 324 lira olarak açıklandı
Vikipedi Açılacak Mı?
Anayasa Mahkemesi, Vikipedi yasağının “anayasanın ifade özgürlüğü maddesine” aykırı olduğu kararına vardı. Bu karar, önümüzdeki dönemde Vikipedi’ye uygulanan erişim engelinin kaldırılmasının yolunu açıyor. Dünyanın ansiklopedisi Vikipedi, Nisan 2017’den beri engelli. Anayasa Mahkemesi bu kararı vermiş bile olsa, hepimiz biliyoruz ki son söz Erdoğan’da. O da evet derse artık dünyadaki akranlarımız gibi doğru düzgün bilgi alabileceğiz.
Vikipedi engeli Türkiye’nin 2019’daki halini gösteren açıklı bir tablo.
1-Turkish court rules Wikipedia block violates rights
2-Wikipedia – Anayasa Mahkemesi: Erişim engeli hak ihlâli, yasak kaldırılsın
Hariciye
İdlib’de 235,000 Kişi Savaştan Kaçıyor
Geçen hafta bahsettiğimiz üzere, İdlib, Suriye’de muhaliflerin yoğunlaştığı bir bölge. Şam, Rusya’nın da desteğiyle bölgeyi devlet kontrolüne almak için saldırıya geçmişti, bu hafta saldırı şiddetlendi. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, 235,000 Suriyeli sivil bölgeyi terk etti. Savaştan kaçan nüfus için şu anda üç seçenek var: İdlib’in kuzey kısımları, doğudaki Türkiye yönetimindeki Suriye toprakları ya da Türkiye. (1)
Türkiye, tehlikeyi hissettiği andan beri Rusya’ya ateşkes çağrısı yapıyor. Bu hafta da İbrahim Kalın’ın açıklamasına ek olarak, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal Rusya’ya gidip mevkidaşlarıyla görüştü. (2) Türkiye şu aşamada meseleyi tırmandırmak istiyor olabilir, zira hem Türkiye’nin, hem TSK’nın başında Suriye operasyonu, Doğu Akdeniz gibi sorunlar varken gözlerin Rusya ve Suriye’ye çevrilmesi işe yarayabilir. Mevlüt Çavuşoğlu yerine Sedat Önal’ın gönderilmesinin sebebi bu olabilir. Bu hafta Donald Trump, Suriye ve Rusya’yı hedef alan tweetinde, “Rusya, Suriye ve İran İdlib’de sivilleri katlediyor. Yapmayın! Türkiye bu katliamı durdurmak için çok çaba sarfediyor.” dedi. (3) Hafta başında Erdoğan da AB’ye yeni bir mülteci yükünü Türkiye’nin tek başına taşıyamayacağını hatırlatmıştı. (4) Erdoğan, İdlib’i hem uluslararası arenada Türkiye’ye karşı olan gerilimi azaltmak, hem de AB’den para almak için kullanıyor olabilir.
Ama bunların ötesinde, söylenenler doğru. Türkiye şu anda dünyanın en çok mülteci ağırlayan ülkesi. Devletin raporlarına göre mülteciler için harcanan para 40 milyar Lira. (5)
1-UN: More than 235,000 flee northwest Syria violence
2-Turkey presses Russia for new truce in Syria’s Idlib: Official
3-‘Almost empty’: More than 235,000 flee southern Idlib as bombing intensifies
4-Erdogan to EU: Turkey cannot handle new Syria refugee flow by itself
5-Attacks in Idlib, Syria make 2,000 flee in 24 hours
Libya
Geçen hafta Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşmadan bahsetmiştik. Anlaşmayı iki ülkenin de meclisi onayladı. Erdoğan’ın bu hafta yaptığı açıklamaya göre, 7-8 Ocak 2020 tarihinde de TBMM’ye tezkere sunulması planlanıyor. (1) Anlaşmaya göre, Türkiye’nin asker gönderebilmek için hala resmi bir davete ihtiyacı var. Ama anlaşılamayan şey ise, Sarraj Hükümeti’nin bu isteği yapıp yapmadığı. Erdoğan, açıklamasında şu sözleri kullandı: “Soruyorlar Libya’ya asker gönderecek misiniz diye. Böyle bir davet olursa icabet ederiz dedik. Şu anda böyle bir davet olduğuna göre icabet edeceğiz.” (2) Ancak, bu açıklamanın ertesinde Sarraj Hükümeti İçişleri Bakanı Fethi Başagha şöyle dedi: “Trablus’taki savaş şiddetlenirse Türkiye’den yardım isteriz.” (3)
Şimdi, Sarraj TSK’yı davet etti mi, etmedi mi? Anlayabildiğim kadarıyla bir davet var, ancak Sarraj Hükümeti tarafında başka bir takım düşünceler var gibi görünüyor. Haftar güçlerinin TSK gelene kadar saldırıya ağırlık vermemesi için suyu bulandırıyor olabilirler.
Bir başka ilginç nokta ise, Türkiye’nin Libya’da savaşmak için Suriyeli muhalifleri gönderiyor oluşu. Middle East Eye’da Ragıp Soylu ve Harun El-Esved imzasıyla yayınlanan habere göre, bazı muhalif birlikleri Libya’ya vardı bile. Sukur Eş-Şam, Faylak Eş-Şam ve Sultan Murat Tugayı’nın gidecek birlikler arasında olduğu belirtilmiş. (4) Bu, muhtemelen Türkiye’nin duyulmasını istemeyeceği türden bir haber. Zira Erdoğan, bu hafta da Rusya’yı paramiliter Wagner şirketini kullanarak Haftar Hükümeti’ne yardım etmekle suçluyordu. Suriyeli muhalif tugayları göndererek Türkiye’nin de aynı şeyi yapıyor olacağı duyulmuş oldu.
1-Erdogan announces plan to send troops to Libya
2-Erdoğan açıkladı: Türk askeri Libya’ya gidiyor
3-Turkey to send troops to Libya in support of Tripoli government
4-Turkey to send Syrian rebel fighters to battle Haftar in Libya
5-Türkiye’nin Libya stratejisi ne?
Suudi Arabistan’ın Değişen Rolü ve Türkiye
Geçtiğimiz hafta bültenimize de konu olan Kuala Lumpur Müslüman Liderler Zirvesi’yle alakalı bu haftaya bıraktığımız bir nokta vardı. Malezya’da yapılan zirveye katılmayan Suudi Arabistan, Pakistan’ı da katılmamaya davet etmiş, ve Pakistan katılmayacağını duyurmuştu. (1) Suudilerin katılmama sebebi Türkiye, Malezya ve Katar’ın birlikteliğinden, ve beraber sahip oldukları güçten hoşnut olmaması. (2) Bu durum birçok farklı konuda tezahür ediyor, ve Orta Doğu için büyük önem arz ediyor.
Suudi Arabistan, hem petrol gelirleri, hem de kutsal toprakları içinde barındırdığı için İslam dünyasında özel bir yere sahip. Bu özel rolünü, aynı zamanda siyasi olarak da kullanmaktaydı. İslami İşbirliği Ajansı (OIC) kurumu bu sebeple kurulmuş, Suudiler de kurumda baskın güç olmuşlardı. Ancak bugün, Riyad yönetimi İslam dünyasının bazı köşelerinde sevilmeyen bir aktör. Arap Baharı hareketlerinden büyük rahatsızlık duyan Suud ailesi, hareketlere destek veren Türkiye ve Katar gibi ülkelerle arasını iyice açtı. Demokratik yöntemleri benimsemiş Malezya’nın da Ankara ve Doha’yla iş tutması Kuala Lumpur Zirvesi’ne Suudilerin katılmamasını sağladı. Aynı zamanda Suudilerin İsraillilerle sıkı bir diplomatik trafiğe girmiş olması, çoğu Müslüman ülkede ihanet olarak görülüyor.
Türkiye’de üzerinde durulmayan konulardan birisi, ancak Suudi Yönetimi Türkiye’yi bir çok alanda düşman bellemiş durumda. Geçtiğimiz ay, Riyad Yönetimi Türk dizilerini yasakladı. Bunun ardından da, Muhteşem Yüzyıl’a benzer, ancak Osmanlıların yaptığı kıyımlara ve yağmaya odaklanan bir dizi piyasaya sürdü. (3)
Ancak, gerilimin tırmandığı bu aralar, Suudilerin her cephede savaşmaktan yorulmuş olabileceklerini gösterdi. Öncelikle, İstanbul’da vahşice katledilen Cemal Kaşıkçı’nın katil zanlıları için çıkan idam kararları Riyad’ın attığı bir geri adım olarak görülebilir. Elbette ki o sanıklar gerçek sanıklar değil, CIA raporlarının da ortaya koyduğu üzere, cinayet emri Suudi Arabistan’ı yöneten Muhammed bin Salman tarafından verildi. Ancak yine de, diplomatik olarak bir geri adım olarak okunabilir. (4) Buna ek olarak, Suudiler Katar’a uyguladıkları yalnızlaştırma politikasını askıya almış gibi görünüyorlar. New York Times’a göre, ülke televizyonlarında Katar aleyhtarı yorumlar azaldı, ve Katar’ı ziyaret eden Suudilere uygulanan devlet tacizi sona erdi. Yine NY Times’a göre, Suudi Yönetimi, Yemen’de desteklediği Husi isyancıları ile Yemen Hükümeti arasında bir ateşkese yardımcı oldu. Suudi konumundaki değişimin, Yemen’de istikrar açısından büyük bir değişim yarattığına dikkat çekildi. (5)
Türkiye bunlara karşı ne yapıyor? Cemal Kaşıkçı meselesinde ABD’nin Suudilere yaptırım vermesi için oldukça çaba sarf edilmişti. Ancak, Suudilerin ABD silah sanayii için iyi bir müşteri olması gibi faktörler sebebiyle, beklenen tepki sağlanamamıştı. Bu hafta gözden kaçan bir başka mesele ise İran’la yapılan dini işbirliği anlaşması. Malezya’daki zirve esnasında imzalanan anlaşma bir kırılma noktası. Zira, anlaşıldığı üzere İran ile Türkiye’nin anlaşma açıklamasında da dile getirdiği convergence, Suudilere karşı bir birleşme. Filistin konusunun altını çizen İran tarafı, Türkiye’nin de Filistin konusundaki hassasiyetini dile getirdi. (6) İsrail’le görüşmeler yürüten Suudi tarafına direkt bir mesaj bu. Sünni Suudileri yalnızlaştırmak için Şii İran ile Sünni Türkiye’nin bir araya gelmesi, İslam dünyasının seküler dünyada algılandığından çok daha kompleks olduğunu gösteriyor.
1-The Kuala Lumpur Summit 2019 Shows Pakistan’s Diplomatic Subservience to Saudi Arabia
2-Why did Saudi Arabia shun the Kuala Lumpur summit?
3-Turkish-Saudi animosity spills over into cultural sphere
4-‘This is the moment’: Calls for action after Khashoggi verdict
5-With U.S. Help No Longer Assured, Saudis Try a New Strategy: Talks
6-Iran, Turkey sign religious cooperation agreement
Trump’ın Azli Türkiye İçin Ne Anlama Geliyor?
Geçtiğimiz çarşamba günü Amerikan Temsilciler Meclisi, Başkan Trump’ı dış politikayı kendi çıkarı için kullanmak suçlamalarıyla azletme kararı aldı. Suçlamaların kaynağı, Trump’ın Ukrayna Başbakanı Zelinskiy’den rakibi Joe Biden’ın oğlu ile ilgili istihbarat talep etmesi ve bunun karşılığında Amerikan askeri desteğini sunması. (1) Peki, şimdiye kadar Türkiye’yi Amerikan Senatosu’nun çeşitli yaptırımlardan koruyan Trump’ın tutumu azil süreciyle değişebilir mi?
Burada çok önemli olan bir nokta var. Trump’ın azli Demokratlar tarafından kontrol edilen temsilciler meclisi tarafından kabul edildi, ancak bu sürecin dişe dokunur bir etki yaratabilmesi için Cumhuriyetçilerin kontrol ettiği senatodan geçmesi gerek. Bu mümkün gözükmüyor. Ancak azil, Trump’ı senatodaki Cumhuriyetçilere ve onların taleplerine daha çok yaklaştıracak. Bu Cumhuriyetçi senatörlerin arasında Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını destekleyen büyük bir kitle var. (2)
Trump hem azil sürecinde hem de yaklaşan seçimde elindeki politik sermayeyi Türkiye’yi korumak için harcamayacak. Buna bir öncül kanıt olarak Trump’ın imzaladığı yeni savunma bütçesinde Türkiye’nin Rusya ile yaptığı S-400 hava savunma sistemi anlaşması nedeniyle, F-35 uçaklarının teslim edilmemesi maddesi yer alıyor. (3)
Kısaca, azil sürecinin başarıyla sonuçlanması hiç muhtemel olmasa da, bu süreç Trump’ın Türkiye’ye ambargo uygulanmasını talep eden cumhuriyetçi senatörlerin taleplerine yaklaşmasına sebep olabilir.
1-Trump impeachment: President demands immediate Senate trial
2-Will impeachment curtail Trump’s ability to shield Turkey from Congress?
3-Trump, Türkiye’ye yaptırımları da içeren savunma bütçesini imzaladı
Haftanın Albümü: The Fellini Album
Sizlere yılbaşı ruhunu taşıyabilmek için eski arşivleri açmamız gerekti. Karşınızda görüntünün ruhunu müzikle yansıtan duayen film müziği bestecisi Nino Rota! Rota’yı Godfather’ın film müziklerinden tanıyanlar olacaktır fakat Rota’yı tepelere taşıyan kuşkusuz ki İtalyan yönetmen Fellini ile kurduğu yaşam boyu sanatsal birlikteliktir. Fellini filmlerinin ruhunun yaratılmasında müziklerin öylesine bir etkisi vardır ki Fellini filmlerinin rasyonaliteden uzak, bilinçaltının ziyaret edildiği naif filmlerini düşününce Nino Rota’yı anmamak olmaz.
Çok yakın zamanda yayınlanan The Fellini Album’de Nino Rota’nın Fellini filmleri için bestelediği müziklerin bir seçkisini bulacaksınız. 26 müzikten oluşan bu albümde umuyoruz ki siz de kulağınıza uygun tınılar bulacaksınız. Mutlu yıllar!
*Bu rapor Arche Projesi tarafından hazırlanmaktadır ve Daktilo1984 üzerinde deneme yayını yapılmaktadır.