[voiserPlayer]
Dünya Rusya’nın Ukrayna’ya gerçekleştirmekte olduğu saldırılarla 21. yüzyılın en trajik olaylarından birisine tanıklık ediyor. Ukrayna’nın işgalinde Rusya tarafından öne sürülen argümanlar, birkaç devlet dışında uluslararası sistem tarafından kabul edilmediği gibi bu işgal, demokratik ülkelerde büyük bir kamuoyu tepkisine de neden oldu. Batılı ülkeler ise Ukrayna’ya yapılan saldırılar sonrası Rus yönetimine karşı yaptırımları devreye sokmaya başladı. Birçok uzman yaptırımların giderek ağırlaşacağına ve yaptırımların ağır iktisadi faturasının Rus toplumunda ciddi bir muhalefet hareketini ortaya çıkarabileceğine dikkat çekiyor. Öte yandan, yaptırımlara karşılık Putin yönetimindeki Rus dış politikasında milliyetçi söylemlerin ve güç kullanımının artarak benimsendiği gözlemleniyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin, bölgesel siyasete etkilerinden enerji güvenliğine kadar birçok boyutunu, enerji sektöründe uluslararası düzeyde lobicilik tecrübesi de bulunan Glocal Group Şirketi Kurucusu Eser Özdil ile konuştuk.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Luhansk ve Donetks Cumhuriyetlerini tanıma kararı nedeniyle NATO ülkelerinin önleyici biçimde hayata geçireceği ticari, ekonomik ve finansal yaptırımlar Rusya’nın bölgedeki etkinlik alanını daraltabilir mi?
Rusya’nın geçen yılki petrol ve doğal gaz ihracatının parasal karşılığı 165 milyar doların üzerinde. Rusya’nın SWIFT’ten çıkarılması, enerji ticareti başta olmak üzere döviz cinsi ihracatını ciddi manada sıkıntıya sokacak.
Sorunuzu Ukrayna’ya işgal harekatı sonrası yaptırımlar ile 2008 Abhazya ve Osetya’nın bağımsızlıklarının ilanı ve 2014 Kırım ilhakı dönemindeki yaptırımları kıyaslayarak cevaplamak istiyorum. Zira, Ukrayna’nın topyekün işgaline dönüşen bir askeri harekat ile Finlandiya ile İsveç’e yönelik tehdit mesajlarının yükseldiği bir dönemde yaptırımların kısa ve orta vadedeki tonu ve etkisinin aynı olmayacağını düşünüyorum.
Kırım’ın ilhakından sonra Rusya’ya yönelik AB, ABD ve Kanada başta olmak üzere Batı ülkelerince uygulanan yaptırımların genellikle petrol ve doğal gaz endüstrisini hedef aldığını görüyoruz. Petrol ve gaz şirketlerine yönelik özellikle teknoloji temininin yasaklanması, Rus enerji şirketlerine yönelik kredi teminin durdurulması ve Igor Sechin gibi sadece petrol ve gaz endüstrisinde değil Rus siyaset hayatında da etkin birtakım isimlere seyahat yasağı uygulanması, yaptırımların ana eksenini oluşturuyordu. Bu yaptırımların, kapsam olarak hafif olsa da Rus ekonomisine negatif etkileri oldu. Söz konusu yaptırımların kısa ve orta vadedeki etkilerinin yüzlerce milyar dolar olduğuna yönelik pek çok hesaplama yapıldı.
Ancak mevcut durum, 2014’teki süreçten çok daha farklı. İş, ayrılıkçı birkaç bölgenin desteklenerek düşük yoğunluklu bölgesel çatışma konseptinin çok ötesinde. Uluslararası sistemin egemen bir devletine karşı topyekün bir işgal harekatından bahsediyoruz ve bu durum Doğu Avrupa, Baltıklar ve Türkiye başta olmak üzere pek çok devletin güvenlik tehdit algısını yükseltti. Rusya tarafından öne sürülen argümanlar, birkaç devlet dışında uluslararası sistem tarafından kabul edilmediği gibi ciddi bir kamuoyu tepkisine de neden oldu.
İlk açıklanan yaptırımlar dahi, 2014’tekilerden daha sert ve ekonomik olarak can acıtıcı. Sberbank, VTB başta olmak üzere Rus bankalarına ve finansal kuruluşlarına yönelik yaptırımlar, bu banka ve kuruluşların uluslararası finansal sistemden çıkarılmalarının yanı sıra mal varlıklarının dondurulması, Rus enerji ve savunma şirketlerine yönelik yaptırımlar ve Rus oligarklarına yönelik kısıtlamaların Rus ekonomisi üzerinde kısa vadede güçlü etkilerinin olduğunu görüyoruz. Rus borsası %40’ın üzerinde değer kaybetti, Gazprom’un hisselerinin değer kaybı %50’ye yaklaştı, ruble tarihi düşük seviyelere indi.
Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılması ise en ağır ekonomik yaptırım olur. Sizinle konuştuğumuz sıralarda Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılmasına ilişkin kararın çoktan alındığını ve teknik işlemlerin devam ettiğini açıkladı. Rusya’nın geçen yılki petrol ve doğal gaz ihracatının parasal karşılığı 165 milyar doların üzerinde. Rusya’nın SWIFT’ten çıkarılması, enerji ticareti başta olmak üzere döviz cinsi ihracatını ciddi manada sıkıntıya sokacak.
Putin’in Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı harekatı ile ciddi bir hata yaptığını ve yaptırımların kısa vadeli etkileri sınırlı olsa da orta ve uzun vadede yıkıcı olacağını düşünüyorum. Ukrayna direniş gösterirse ki sahadan gelen haberler sert bir direnişin olduğu yönünde, Rusya’nın askeri harekatı devam ettirmede ciddi şekilde zorlanacağını düşünüyorum.
Putin yönetimindeki Rusya’nın dış politika yapım süreçlerinde yumuşak ve sert güç unsurlarının kullanımı açısından, Rusya’nın Ukrayna’daki pozisyonunun gelecek süreçte nasıl şekilleneceğini düşünüyorsunuz?
Süreç bizi Putin’siz bir Rusya’ya götürebilir.
Rusya, Ukrayna üzerinde askeri güç kullanmasından haftalar önce işgalin yolunu medyayla hazırlamaya başlamıştı. Rus medyası bir süredir hararetle Ukrayna karşıtı haberler yapıp, Ukrayna’yı otoriter, Ruslara eziyet eden bir ülke olmakla suçluyordu. Nitekim, Rusya askeri harekâtını da “neo-nazi” bir Ukrayna’ya karşı koymak için gönderilen bir “barış gücü” olarak sundu. Yani bir yerde, Rusya, İkinci Dünya Savaşındaki galibiyeti sayesinde elde ettiği yumuşak güç kredilerini işgali meşrulaştırmak için kullanıyor. Elbette Rusya’nın söyleminin odağında Ukrayna’daki Ruslar var.
Ancak diğer yandan, Rus dış politikasının uzunca bir süredir tarihi arka bahçesi olarak gördüğü eski Sovyet Bloku üzerinde rızaya dayalı bir dış politika gündemi takip edemediğini de görüyoruz. Çeçenistan savaşından sonra Gürcistan ve Ukrayna’da sert güç kullanımından kaçınmamıştı. Yine son dönemlerde Belarus ve Kazakistan’daki geniş çaplı iktidar karşıtı gösterilerde düşük yoğunlukta da olsa askeri destek sağlamıştı. Karabağ savaşında ise Ermenistan’ı Batı ile ilişkilerini geliştirme çabalarına karşı kontrollü bir savaş ile cezalandırmış oldu.
Putin’in dış politikada artık sert güç kullanımını artan bir oranda benimsediğini görebiliriz. Bu nedenle, Ukrayna’ya karşı başlatılan geniş işgal harekatında Putin’in sonuna kadar askeri opsiyonları kullanacağını ve direniş sertleştikçe Rusya’nın saldırılarının da sertleşeceğini düşünüyorum. Süreç bizi Putin’siz bir Rusya’ya götürebilir.
Luhansk ve Donetks’i işgali öncesinde Rusya Devlet Başkanı Putin’in tarih ve milliyetçi diskur içeren uzun konuşmasını, bölgede geliştireceği dış politikası açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaptırımların ve savaşın insan maliyeti Rusya’nın iç politikasında ciddi sıkıntılara sebep olacak, bu da bahsedilen genişlemeci dış politikanın uygulanmasında ciddi bir iç muhalefet yaratacak.
Ukrayna’nın Rus kültürü ve milliyetçi söyleminde önemli bir yeri var. Rus milliyetçileri açısından bakıldığında Ukrayna zaten Rusya’ya aitti ve Ukrayna’nın işgali sadece hakları olanı geri almaktan ibaret. Putin’in konuşması da bu bakış açısının bir uzantısı. Ukrayna’nın komünist rejimin hatası sonucu bağımsız olduğu ve aslında Rusya’ya ait olduğunu savunuyor Putin. Putin bu konuşmasıyla bir yandan günümüz Rusya’sını Sovyetler’den ayrıştırırken diğer yandan da SSCB dönemindeki geniş Rus sınırlarının tekrar çizilmesi gerektiğini iddia ediyor. Putin’in zihninde Sovyetler Birliği’nin yıkılışına tanıklık etmenin derin izler bıraktığı ve kendi başkanlığı döneminde Sovyet mirasını tekrar canlandırmak istediği görülüyor.
Bu da meseleyi sadece Ukrayna’yla sınırlı tutmuyor. Mesela Baltık ülkelerini de kapsıyor, Doğu Avrupa’yı da ve Stalin’in Boğazlar üzerindeki talebini de. Yani Putin’in konuşmasına bakarsak, Rus yönetiminin kısa ve orta vadede genişlemeci bir politika izlemek istediği izlenimi veriyor. Bu nedenle, Ukrayna’ya yönelik destek açıklamalarında en net mesajlar Doğu Avrupa ülkelerinden geliyor.
Burada önemli parametrelerden biri de Rus toplumunun ve elitinin bu agresif tutuma nasıl cevap verecekleri. Yaptırımların ve savaşın insan maliyeti Rusya’nın iç politikasında ciddi sıkıntılara sebep olacak, bu da bahsedilen genişlemeci dış politikanın uygulanmasında ciddi bir iç muhalefet yaratacak. Nitekim, Putin de bu olasılığı bertaraf etmek için konuşmasında Ukrayna’yı güvenlikleştiriyor, yani Rus ulusal güvenliğine bir tehditmiş gibi sunuyor. Dolayısıyla, Ukrayna’nın işgalini meşrulaştırmaya çalışıyor. Uluslararası camia buna pek inanmış değil, Moskova ve St. Petersburg’da işgalin hemen ardından gerçekleştirilen protestolar Rus halkının savaşa sıcak bakmadığını gösteriyor. Ekonomik yaptırımların, Ukrayna’ya yönelik artan desteğin ve ortaya çıkacak iç muhalefetin Putin’i sıkıştıracağını düşünüyorum.
Yüksek yoğunluklu bir çatışmada yıllık %40-41 seviyesinde Rusya’nın boru gazına bağlı Avrupa’nın enerji arz güvenliği nasıl şekillenir?
Tüm teknik, ticari ve mevzuatsal gelişmelerin, 2015 ve 2020 yılları arasında, bilhassa Gazprom’un gelirlerini ve pazar hakimiyetini ciddi bir şekilde sarstığını unutmamak gerekiyor.
Avrupa ve Rusya arasında doğal gaz ticareti Sovyetler döneminde başlamıştı. Gerçek şu ki, Avrupa’nın enerjiye, Rusya’nın da enerjiden gelecek gelire ihtiyacı var. Ayrıca enerji sektörüne yönelik yatırımlar uzun soluklu ve pahalı yatırımlardır. Bu nedenle, kısa vadede dramatik bir değişiklik beklememek lazım. Ayrıca, savaşın başından itibaren Avrupa’ya yönelik doğal gaz akışının miktarında artış söz konusu. Ukrayna üzerinden transit akışta da şu ana kadar bir sorun yaşanmadı. Tüm tarafların doğal gaz ticaretinin dikkatli bir şekilde devam etmesi yönünde zımnen mutabık olduğu anlaşılıyor.
Benzer tartışmalar özellikle 2010 ve 2014 krizlerinde yaşansa da Ukrayna’nın işgali nedeniyle, arz güvenliği ve yüksek bağımlılık tartışmalarının ve nihayetinde alternatif planlamaların daha ciddi ele alınacağına dair kanım güçleniyor. 2006, 2010 ve 2014 krizleri, AB Komisyonunu doğal gaz alanında birtakım önlemler almaya yönlendirmişti. Özellikle 2006 ve 2010 krizleri, üye ülkeler arasındaki işbirliğini güçlendirme, piyasa entegrasyonunu tamamlama ve alt yapı yatırımlarını hızlandırma gibi somut sonuçları beraberinde getirmişti. Polonya, Litvanya, Hırvatistan LNG (Liquefied Natural Gas – Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) terminalleri inşa ettiler, BRUA boru hattı inşaatı, Yunanistan-Bulgaristan enterkonnektörü ve ters akışa imkan veren enterkonnektör hat inşa süreçleri AB tarafından finanse edildi ve hızlandırıldı. Ayrıca, yine 2014’te AB iletim hattı operatörleri birliği ENSTSO-G tarafından yürütülen stres testleri, enterkonnektör hatlarla birbirine bağlanan AB ülkelerinin, gelecekteki gaz krizleri ile çok daha iyi bir şekilde mücadele edebileceklerini de net bir şekilde ortaya koydu. Tüm teknik, ticari ve mevzuatsal gelişmelerin, 2015 ve 2020 yılları arasında, bilhassa Gazprom’un gelirlerini ve pazar hakimiyetini ciddi bir şekilde sarstığını unutmamak gerekiyor.
Önümüzdeki dönemde, Rusya’ya bağımlılığın azaltılması için yenilenebilir enerji, LNG terminali inşası ve tedariki ile ABD, Katar, Mısır, İsrail, İran, Türkmenistan, Hazar Bölgesi gibi alternatif coğrafyalardan gaz tedariki yoluna gidilerek hem kaynakların çeşitlendirilmesi hem de altyapının kuvvetlendirilmesine ilişkin ciddi çalışmaların olacağını düşünüyorum. Bu yönde açıklamaların artan tonda dillendirildiğini uluslararası basında görüyoruz.
Rusya’nın mücbir sebepleri gerekçe göstererek, 10 ila 20 gün süreyle Avrupa’ya gaz akışını azaltması ya da kesmesi gündeme gelebilir mi?
Elbette gündeme gelebilir. Her ne kadar Rusya mevcut durumu savaş olarak tanımlamaktan kaçınsa da doğal gaz kontratlarında “savaş” mücbir sebep maddesi içerisinde tanımlı bir husustur. Dolayısıyla, savaş durumu gerekçe gösterilerek akış kısa ya da uzun dönemli durdurulabilir. Ancak Avrupa Rusya’dan enerji tedarikini durdurmakta ne kadar tereddüt ediyorsa Rusya da bu ticaretin devam etmesi için bir o kadar dikkatli davranıyor. Yukarıda da ifade ettiğim gibi Ukrayna’ya yönelik işgalin başladığı günden bu yana Avrupa’ya yönelik fiziki gaz akışında artış görüyoruz.
Peki, Türkiye’ye dönersek Ukrayna’da yaşanacak olası çatışmalar ülkemizin mevcut enerji arz güvenliğine nasıl yansıyabilir? Mesela, Türkiye’nin LNG ağırlıklı enerji arz planlaması uzun dönemli kontratlara göre daha pahalıya da gelse, kontratlar olağanüstülüğün yaşandığı bir ortamda arz güvenliğine katkı sağlayabilir mi?
Türkiye LNG terminallerinin 37 milyon metreküp/gün mertebesinde olan sisteme gaz verebilme kapasitesini 120 milyon metreküp/gün seviyesine çıkardı.
2015’te Suriye sınırında Rus savaş jetini düşürdüğümüzde, Rusya’ya yüksek oranda bağımlı olmamızın olası sonuçları, geniş bir şekilde kamuoyunu meşgul etmişti. Türkiye o günden bu yana, LNG terminallerinin 37 milyon metreküp/gün mertebesinde olan sisteme gaz verebilme kapasitesini, 120 milyon metreküp/gün seviyesine çıkardı. Yer altı depo yatırımlarını hızlandırdı ve kapasitelerini arttırıyor. Buna rağmen, kışın en soğuk günlerinde günlük talebimiz 300 milyon metreküplere kadar çıkıyor. 2030’lara geldiğimizde de 400 milyon metreküp seviyesine çıkacak. Yine Rusya’dan doğal gaz tedarikimiz, kışın pik günlerde 90 milyon metreküplere kadar yükselebiliyor. Hatırlanacağı üzere 1 ay kadar önce hem İran’dan gelen hattaki gaz kesintisine hem de 2021 sonunda biten kontratların bir kısmının yenilenememesine bağlı olarak günlük boru gazı giriş miktarına bağlı düşüş nedeniyle arz sorunları yaşamış, talebi günde yaklaşık 50 milyon metreküp kadar baskılamak durumunda kalmıştık. Ekstrem bir örnek olarak, böyle bir dönemde Rus gazının da olmadığını düşünelim. Elbette konutların dahi gaz ihtiyacı tam anlamıyla karşılanamaz. Ancak bu ekstrem bir senaryodur ve önümüzdeki dönemin bahar ve yaz olduğu düşünüldüğünde, günlük gaz talebimizde de ciddi düşüş olacak ve ortalama 140-150 milyon metreküplere, bazı günlerde çok daha aşağıya kadar gelecek. Bu durumda, LNG terminalleri ve diğer kaynaklardan gelecek gaz ile uzun süre arz sıkıntısı yaşamayız. Ancak, Rusya’dan ülkemize gelen Türk Akım ve Mavi Akım hatları Karadeniz altından direkt bize ulaştığı için fiziki kesinti imkanını son derece düşük görüyorum.
Geçtiğimiz 10 senede Avrupa ülkeleri doğalgaz tedariklerini çeşitlendirmek amacıyla, hem gazın gazla rekabet edebildiği serbest piyasanın regüle edilmesinde hem de doğal gaz depolama tesislerine yapılan yatırımlarda büyük ilerleme sağladılar. Rusya’nın teknik gerekçelerle gaz kesintilerine gitmesi durumunda, mevcut LNG terminalleri arzın ne kadarını karşılayabilir?
Avrupa’nın doğusu ile batısı arasında altyapı anlamında ciddi farklılıklar mevcut. İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere’nin ciddi LNG kapasitesi var. Türkiye de Avrupa’da en yüksek LNG kapasitesine sahip ülkeler içerisinde. Son 4 haftadır Avrupa’nın LNG tedariki tarihi yüksek seviyelerde ancak buna rağmen pek çok Avrupa ülkesi, Rus gazının tamamen kesilmesi halinde ciddi sorun yaşar. Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinin birçoğu neredeyse tamamen Rusya’ya bağlı oldukları için buralarda sorun daha büyük olur. Polonya, Litvanya, Hırvatistan ve Yunanistan’dan LNG akışı arttırılmaya çalışılır. Türkiye’den destek istenebilir.
Diğer yandan, global gaz piyasaları da son derece sıkı, tedarik tarafında pek de açık kapasite yok. Bu nedenle, kapasite olsa dahi LNG ile Rus gazının tamamıyla ikame edilmesi tam mümkün olmaz. Yine en ekstrem senaryoyu düşünelim. Etkin kesinti, kısıntı prosedürleri ile önümüzdeki 1-1,5 aylık süreç yönetilir. 2014 yılında ENTSOG bunun testini yapmıştı ve alt yapı olarak o günden bu yana ciddi mesafe de kat edildi. Bahar ve yaz aylarında talebin düşmesi de krizin yönetimini kolaylaştırır.
Avrupa’nın dışından doğal gaz tedarikinde alternatifler ne ölçüde sorunları çözer?
Kısa vadede çok sınırlı bir katkısı olur. Yukarıda da açıkladığım gibi bölgesel kısıtlar ve küresel piyasalar LNG tedarikini zorlaştırıyor. Geleneksel boru hatlarından gelen gaz da son derece sınırlı oranlarda arttırılabilir.
ABD senatosu bipartisan şekilde 2020 yılında çıkartmış olduğu National Defense Authorization Act ile Rusya’dan Almanya’ya yıllık 55 BCM gaz taşıması planlanan Kuzey Akım-II projesinin inşaatında yer alan firmalara milli güvenlik gerekçesiyle yaptırım uygulanacağını açıklamıştı. Kuzey Akım 2 projesinin durdurulması Avrupa arz güvenliğinin planlamasında ne tür değişimlere sebep olur?
Kuzey Akım-II’nin devreye alınmaması sistemi fiziksel olarak sarsmaz.
Kuzey Akım-II projesi en başından beri tartışmalı bir projeydi. Doğu Avrupa ülkeleri Rusya’ya olan bağımlılık nedeniyle karşı çıkarken, Ukrayna da ülkenin gaz transitinden elde edeceği geliri azaltacağı için Kuzey Akım-I projesinde olduğu gibi ikinci hatta da karşı çıkıyordu. Almanya hem Rus gazının Avrupa’ya tedarikinde majör ülke olacağı için hem de Alman şirketlere geniş bir doğal gaz tedariki sağlayacağı için bu projeye sıcak yaklaşıyordu. Kuzey Akım-I üzerinden gelen gazda olduğu gibi ikinci hattan gelen gaz da enterkonnektörler vasıtasıyla diğer Avrupa ülkelerine ve hatta Ukrayna’ya satılabilecekti.
Ukrayna’nın işgali, uluslararası kamuoyunun da baskısıyla Alman hükümetinin pozisyonunda değişime neden oldu. Teknik olarak, Kuzey Akım-II’den gelecek gaz, Ukrayna ve Polonya güzergahlarından Avrupa’ya ulaştırılabilir ancak Gazprom bu yolu tercih etmeyeceğini daha önce defalarca dile getirdi. Gazprom Ukrayna işgalinden de önce, 2020’ye kadar takip ettiği piyasa payını önceliklendirme stratejisini değiştirerek fiyatları önceliklendirme stratejisi takip etmeye başlamıştı. Kuzey Akım-II’nin devreye alınmaması sistemi fiziksel olarak sarsmaz ancak şu an gündemdeki ana soru Rusya’nın gaz akışını kesip kesmeyeceği kesecekse de bunun hangi sürede ve miktarda olacağı.