[voiserPlayer]
Biliyorum, ucuna ‘’fobi’’ kelimesi eklenmiş herhangi bir cümle okuduğunuzda ciddiye alasınız gelmiyor. Sizi çok iyi anlıyorum, ben de farklı hissediyor değilim. Ancak, son zamanlarda şahit olduğum söylemleri başka nasıl ifade edebilirim bilmiyorum.
27 Eylül 2020’de Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ateşkes bozulduğunda pek çok kişi gibi ben de bunu Twitter üzerinden öğrendim. Sıradan biri olduğumun altını çizmeme gerek yoktur diye düşünüyorum. Zira, ben ne bir politikacı ne bir politik analist ne de gazeteciyim.
Her ne kadar Karabağ’ın etnik ve tarihi olarak Ermeni olduğunu bilsem de bu çatışmaların sonucunun Ermenistan’ın lehine sonuçlanacağını veya Rusya’nın Ermenistan’a destek olacağını düşünmüyordum. Bu yüzden 9 Kasım 2020’de çatışmaların duracağı haberini almak beni hayal kırıklığına uğratmadı. Beni hayal kırıklığına uğratan yegane şey, bu süreçte arkadaş olarak gördüğüm, aynı değerleri savunduğumuzu düşündüğüm insanların ölüm sessizliği ve nefreti oldu.
Dostlarımız bir türlü bizim ne kadar korktuğumuzu anlayamadılar. Haftalardır, dünyanın her yerinde Ermenilere karşı saldırılar gerçekleşiyor. Ne Avrupa’nın göbeğinde ne Amerika’da ne de Türkiye’de güvende olmadığımızı hissediyoruz. Ben, kendi adıma çevremi nispeten sırtımı yaslayabileceğim insanlarla çevrelediğimden daha rahatım. Gel gelelim Türkiye’de yaşayan ailem, çocukluk arkadaşlarım, tanıdıklarım ve dünyanın dört bir yanına dağılmış Ermeni dostlarım için endişelenmekten kendimi alıkoyamıyorum. İşin kötü yanıysa, haklıyım.
Gençlere ve çocuklara nefes aldırmayan eğitim sisteminde Meryem’in oğluyla Maryam’ın oğlu aynı müfredatı öğreniyor ama başka iki ülkede çıkan savaşın etkisiyle yalnızca Maryam’ın oğlunun okulunun duvarlarına yazılar yazılıyor. Arev de Alev de işyerinde aynı patronun münasebetsiz şakalarına maruz kalıyor, fakat çatışma haberleri yayılır yayılmaz işe giderken Arev tedirgin oluyor.
Sosyal medyada aynı esprilere güldüğümüz insanlar bir anda bizi, tüm Ermenileri düşman belleyebiliyor ya da bir askeri figürün yaptıklarından ve paylaşımlarından bütün sivilleri sorumlu tutabiliyor. İlginçtir ki, Türkiye halkı aslında bunun doğru olmadığını bilecek kadar bu konuda deneyimli. Lakin, nedense konu Ermenilik olunca herkesin gözleri sıkı sıkıya kapanıyor.
Aslında olan şey, Ermenilerin kötü insanlar olduğuna sizleri inandıracak verilerin ortaya çıkması değil, sizin zaten buna inanıyor oluşunuz. Bu yüzden her olayda Ermenilerin vatanperverliğini sınamak istiyorsunuz, sizinle uymayan tek bir görüşleri bile olsa ‘‘Eh, zaten Ermeni’’ demekten çekinmiyorsunuz. Varolan inancınızı pekiştirmek içinse hiçbir fırsatı kaçırmıyor, bizlere “içerideki hainler’’ olduğumuzu bir an bile unutturmuyorsunuz.
Merak etmeyin, sizi herhangi bir şeye ikna etmeye çalışmayacağım. İstediğiniz gruptan, istediğiniz sebeple nefret edebilir ve bunu dile getirebilirsiniz. Size Ermenileri övecek de değilim, dürüst olmak gerekirse diğer Ermenilerin bile benim hakkımda ne düşündüğünü veya ne hissettiğini bilmiyorum. Her halükarda, ifade özgürlüğünüzü savunacağımı bilmenizi isterim. Kendi içinize çizdiğiniz sınırların gardiyanı ben değilim ki, o sınırlar hakkında söz sahibi olabileyim. Benimkisi yalnızca cevabının önemli olduğunu düşündüğüm basit bir soru. Neden Ermenilerin ‘’kötü’’ olduğuna bu denli inanmak istiyorsunuz?
Yalan söylemenin alemi yok. Biz, Ermeniler kaybettik. Mesai arkadaşlarımızı, fikirlerine önem verdiğimiz tanıdıklarımızı, iş çıkışı bira içtiğimiz dostlarımızı, komşularımızı, okul aile birliğinde selamlaştığımız diğer velileri, aynı şarkıları söylediğimiz insanları… Hepsini ama hepsini kaybettik.
Ama siz de kaybettiniz. Geciktiğiniz zaman patrona karşı sizi kollayan iş arkadaşınızı, kalbiniz kırık olduğunda birlikte rakı içmeye gittiğiniz dostlarınızı, her Paskalya’da size çörek ikram eden teyzelerinizi ve daha bir sürü insanı.
Bütün bu süreçte, savaş konusundaki tutumu ne olursa olsun her iki tarafa da düşmanca muamele ve söylemde bulunmaktan sakınmış pek çok kişi olduğunu biliyorum. Keşke onlar hepimiz için örnek olmuş olabilselerdi ama maalesef öyle olmadı.
Peki, sizler cevaplayın öyleyse… Önünde fotoğraflar çekilip Instagram’a koymaya doyamadığınız binaların mimarları Ermeni. İç çeke çeke dinlediğiniz ‘’Gamzedeyim deva bulmam’’ parçası bir Ermeninin elinden çıkma. Zamane İstanbul’unu en iyi anlatan tarihçi ve şair Eremya Kömürciyan Ermeni. Filmleriyle büyüdüğünüz, belki de bir anne olarak gördüğünüz Adile Naşit ve tonton amcanız Nubar Terziyan da Ermeni. Bunlar aklıma gelen ilk isimler. Elbette sizler, bunları bilmeyecek insanlar değilsiniz. Biz Ermeniler hep buradaydık, hep de burada olacağız. İsimlerimizi saklamak zorunda kalmış olsak da; tarihin, sanatın ve hayatın her köşesindeydik, öyle olmaya da devam edeceğiz. Bizi çıkarıp atarsanız ‘‘Siz’’ kimsiniz? Sizden geriye ne kalır? Sizler, uluslararası sınırlar ve milli birlik söylemleri misiniz, yoksa yürüdüğünüz ve büyüdüğünüz sokaklar mı? Cevap vermesi epey zor bir soru. Sizin için olduğu kadar ‘’bizim’’ için de. Zaten kimlik dediğimiz şey hayatta kendimize yönelttiğimiz ve çoğu zaman cevabının boyumuzu aştığı bir soru, lakin bu sorgulamamıza engel olmamalı.
Bu kadar içtenlikle sizlere kendimi anlatmaya çabalıyorsam, bu beni anlamanızı istediğimden ve beni anlayacağınızı düşünecek kadar size değer verdiğimdendir.
Azerbaycan ve Ermenistan ilişkilerinin düzelmesi kolay olmayacak. Nefretle, kanla sulanan topraklardan hoş kokulu çiçekler vermelerini bekleyemeyiz. Yine de, konuya herhangi bir şekilde müdahil olan herkesin bu hamaset ortamının sonlanması ve yaralarımızın sarılması için çaba sarf etmesi gerektiğine inanıyorum. Ölen tüm gençler, bizim gençlerimizdir.
Tüm bu yazı boyunca bahsettiğim kayıplarsa, ömrünün baharında toprağa verilen gençlerin acısıyla kıyaslanabilecek türden değil. Kıyaslıyor veya denk tutuyor gibi göründüysem, öyle olmadığını belirtmem gerekir. Ben sadece ‘’sıradan’’ bir Ermeni olarak sesimi duyurmak istedim.
Geride kalan herkese baş sağlığı ve sabır diliyor, bu gibi olayların tekrar etmemesi için her birimizin üstüne düşeni ve elinden geleni yapacağını umuyorum.
Fotoğraf: Hasmik Ghazaryan Olson