[voiserPlayer]
1979 yılından beri başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batılı birçok ülke ile karşı karşıya gelen ve uluslararası sistemden izole edilen İran, Rafsancani ve Hatemi Dönemleri ile birlikte uluslararası toplumla barışma yolunu seçti. Bu gaye onu Batı ile ilişkilerini geliştirmeye itti ise de Amerika’yı “Büyük Şeytan” ilan etmekten vazgeçirmeye yetmedi. İçinde bulunduğumuz şu dönemde iki ülke arasında yükselen tansiyon “İran’a yapılacak askeri bir müdahalenin” dahi gündeme gelmesine sebep oldu. Peki bir yandan korona virüsü ile mücadele eden İran diğer yandan Amerikan yaptırımları ile nasıl başa çıkıyor? Hükûmetin geç aldığı önlemler dışında halkın motivasyonunu kıran ve tedavi imkanlarını kısıtlayan Amerikan yaptırımlarını inceleme çalıştım.
En Çok İlaç Sektörü Etkilendi
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın Mayıs 2018’de Nükleer Anlaşmadan (JPOA) çekilme kararı 2015’ten beri anlaşmaya sadık kalan İran’a yönelik yeni yaptırımların devreye girmesine neden olmuştu. Yaptırımlar İran’da birçok sektörü derinden etkiledi, bunların başında da ilaç sektörü geliyordu. Son yıllarda kendi ilaç endüstrisini de geliştirmeye çalışan İran, yaptırımların yeniden devreye girmesiyle çeşitli farmasötik bileşenleri ithal etme noktasında sıkıntı yaşamaya başladı. Öte yandan, yerel ilaç şirketleri ilaç ya da ilaç üretiminde kullanılan ham maddeleri ithal etmek için yüksek kredilere başvurmak zorunda kaldı.
Yaptırımların bir sonucu olarak para biriminin değer kaybetmesi ülkede devalüasyona sebep oldu. Bunlar İran ilaç pazarında önemli bir fiyat artışını beraberinde getirdi ve bazı ilaçlara erişim kısıtlandı. Birçok ilaç karaborsaya düştü ve devlet kontrolünden çıktı. El altından satılan ilaçların kontrolü imkansızlaştı ve piyasada bozuk veya daha ucuz ham maddeden üretilmiş ilaçlar türedi. Ayrıca yerel ilaç üretimi için ham madde kaynaklarının değiştirilmesi nedeniyle birçok ilacın kalitesi de düştü. Resmi kaynaklar açıklamasa da yapılan birçok araştırma gösteriyor ki ilaçların yaklaşık %50–60’ı İran’da üretilemiyor. Örneğin, cerrahi dikiş malzemelerindeki eksiklik Çin’den yapılan ithalat ile giderilmeye çalışılıyor. Çoğu doktor deneyimlerine dayanarak bunların daha düşük kaliteli ürünler olduğunu dile getiriyor. Bir KBB cerrahı, İran’ın ilaçları Dubai gibi diğer ülkelerden daha pahalı bir fiyata alarak süreçle başa çıkmaya çalıştığını söylüyor ve bazı ilaçları ise hiçbir yerden temin edemediğini iddia ediyor.
Yaptırımlar İran’da 2005 yılından bu yana uygun maliyetle geliştirilen kan transfüzyonu programını da sekteye uğrattı. Transfüzyon sayesinde hemofili ve çeşitli immün bozuklukları için geliştirilen ilaçlar da dahil olmak üzere birçok ilaca erişim bankacılık sistemi ve para akışına getirilen ekonomik kısıtlamalar nedeniyle imkansız hale geldi. Kaçınılmaz olarak fiyat artışı ve daha da önemlisi piyasadaki ilaç yetersizliği, bu hastaların tedavisini büyük ölçüde etkiledi. Press TV’nin yayınladığı bir rapor yaptırımların etkisinin en çok toksikoloji, kemoterapi, nanoteknoloji ve biyoteknoloji gibi alanlarda hissedildiğini gösterdi. Diğer raporlar ise böbrek hastalıkları, diyabet, kanser, AIDS, MS Hastalığı ve organ nakli bekleyen hastaların tedavisinde artan sorunlara işaret ediyor.
İranlı profesör Çerağali şöyle yazıyor:
“Son yıllarda hemen hemen tüm yaptırımlarda ilaç ve gıda maddeleri muaf tutulmasına rağmen, banka işlemlerindeki sıkıntılar, para birimlerindeki değer kaybı veya sermaye eksikliği sağlık hizmetlerinin bozulmasına ve yaptırım uygulanan ülkelerde sıradan insanların temel besinlere ulaşmasında dahi sıkıntılara yol açtı. ”
İran uzun bir süredir yüzünü Doğu’ya dönmüş durumda. Birçok alanda olduğu gibi ilaç ve ham madde ticaretinde de Çin, Hindistan, Rusya gibi ülkeler ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Bu ticaret, İran’ın ucuz ham madde elde etmesi için avantaj sağlıyor ancak birçok yeni ilacın patenti hala Wisconsin Tıp Fakültesi gibi kurumlara ait ve ilaçların çoğu buralarda üretilmekte. Bu nedenle İran’ın bu ilaçlara eşimi sınırlı. İlaca erişimin azalmasıyla karşı karşıya kalan İranlı sağlık personelleri, kaynaklarının nereye ve kime tahsis edilmesi gerektiğini ve öncelikli hastalarını belirlemek zorunda kalıyor. Kaynaklar genellikle öncelik sırasına göre acil hastalara tahsis edilmeye çalışılıyor. Fakat İran’da uzun bir süredir malzemeler en fazla ihtiyacı olan hastalar için bile sınırlı hale gelmiş durumda. Yukarıda adı geçen hastalıklarda kullanılan ilaçların yanı sıra anestezi ilaçlarında ve tomografi cihazında kullanılan ilaçlarda da büyük oranda eksiklikler mevcut. İran’da bir Devlet Hastanesi’nde görev yapan Çocuk Anestezi Uzmanı artık “Halothane” yerine muadili “Sevoflurane” tercih ettiklerini zira bunun piyasada daha erişilebilir ve ucuz olduğunu söylüyor. Fakat Sevoflurane’in Halothane’e göre birçok yan etkisi bulunduğu ve ancak Sevoflurane’in bulunmadığı zamanlarda son çare kullanıldığı bilinmektedir. Bir araştırma, İran’da %44’ü temel olarak kabul edilen 73 ilacın eksik olduğunu duyurdu. Bir başka araştırma, 2012 ve 2015 yılları arasında hayati öneme sahip 26 ilaçtan 13’ünün (örneğin Multiple Skleroz tedavisinin temel ilaçlarından olan İnterferon a-2b) piyasada önemli ölçüde azaldığını bildirdi. Yine bir başka araştırma kanser tedavisinde yaygın olarak kullanılan Sitarabin tüketiminin (kişi başına), 2010’da günde 1,40 mg’dan 2013’te 0,96 mg’a düştüğünü ortaya koydu. Hemofili ve diğer pıhtılaşma bozuklukları olan hastaların ömür boyu kullandıkları bir ilaç olan Faktör 8’in yaptırımlar öncesinde kullanımı 1.6 IU olarak ifade edilirken 2013–2015 döneminde bu oran 0,5 IU’ya düştü. Ancak yaptırımların kaldırılmasından 2 yıl sonra 2017’de 2,7 IU’ya yükseldi ve şimdi yeniden belirlenen oranların altında seyrediyor. Ek olarak astım tedavisinde kullanılan ve en etkili ilaç grubu olarak bilinen Beta-2 Agonist’in tedarik edilmesi de zorlaştı. İran pazarında astıma bağlı ilaç bulunabilirliğinde %20–40 oranında azalma olduğu ortaya çıktı. Farklı çalışmalar da gösterdi ki yaptırımlar pahalı ilaçlara ve radyoterapi gibi farklı tedavi opsiyonlarına erişimi zorlaştırdı. 2017 yılında ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC) tarafından yayınlanan bir liste, İran’ın teşhis ve tedavi süreçlerinde kullandığı tıbbi cihazlara erişiminin kısıtlandığı belgeledi. (bkz. List of Medical Devices Requiring Specific Authorization for Export or Reexport to Iran)
Uluslararası Sözleşmeler Ne diyor?
Birçok ABD’li yetkili yaptırımların insani yardımları önlemediğinde ısrar ediyor. Oysa İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından Ekim ayında henüz korona virüsü ortaya çıkmadan önce yayınlanan raporda İranlıların temel ilaçlara erişimlerinin kısıtlı olduğu ve sağlık hizmetlerinden yeterli derecede faydalanamadıkları ifade edilmişti. Ayrıca İnsan Hakları İzleme Örgütü İran araştırmacısı Tara Sepheri Far verdiği bilgilerde hem ilaçlara hem de tıbbi ekipmanlara erişimin zorlaştığını açıklamıştı. Fakat Amerikalı yetkililer bu insani kriz durumunda dahi İran’a karşı yürüttükleri saldırgan politikaları sürdürmeye devam ediyor. Pompeo, 2018 yılında “İran’ın servetiyle ilaç ithal etmek ya da Kasım Süleymani’nin Orta Doğu’daki ölüme ve yıkıma neden olan seyahatlerini finanse etmek noktasında bir karar vermesi gerekiyor” şeklinde bir açıklamada bulunmuştu. Geçen iki yılda fikrinin değişmediği açık bir gerçek. Geçmişte yine benzer bir açıklama da senatör Mark Kirk’ten gelmişti. İranlılara uygulanabilecek gıda yaptırımına atıfta bulunan Kirk, “Doğrudan Amerikan topraklarına saldırı düzenleyen bir hükûmetin vatandaşlarının ağzından yiyecek almak iyi bir şey” şeklinde konuşmuştu. Anlaşılan o ki yetkililer bir noktaya kadar yaptırımların İran halkını ve yapılan insani yardımları etkilemediğini, belirli bir noktadan sonra ise “gerekirse etkilemek zorunda olduğunu” savunmaya devam ediyor.
Peki, uluslararası bağlayıcılığı olan sözleşmeler bu duruma ne diyor? BM Anlaşması ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm bireylerin yaşama, ilaçlara erişim, barınma ve diğer temel haklarını koruma altına alır. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, silahlı çatışma durumlarında dahi tıbbi malzeme ve gıdalara engelsiz erişim çağrısında bulunur. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi benzer şekilde gıda ve ilaçlara kesintisiz erişimi destekler. Fakat, BM Antlaşması’nın VII. Bölümü 41. Maddesi’nde işaret edilen “bir devlet hakkında kuvvet kullanımını içermeyen önlemler alma” şartının sınırları net bir şekilde belirtilmemiştir. Dolayısıyla uluslararası hukukta meydana gelen bu boşluk devletlerce pervasız bir şekilde kullanılmış, keyfi alınacak ağır ve zorlayıcı tedbirlere zemin hazırlamıştır.
BM Özel Raportörü Idriss Jazairy, yaptırımların olumsuz etkisiyle ilgili olarak temel insan haklarının reddedilmesinin, açlıktan ölümlere yol açabilecek ağır ekonomik yaptırımların uygulanmasının ve rejim değişikliğini bu yolla sağlamanın uluslararası ilişkilerde kabul edilen bir uygulama olmadığını söyleyerek tepki göstermişti. Jazairy, uluslararası arenada devletlerin hakim konumuna ve mali güçlerine dayanarak, egemen devletlerin ekonomilerini bozmalarının uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve kaçınılmaz olarak vatandaşlarının temel insan haklarını baltaladığını da eklemişti.
İnsan sağlığının korunmasına ilişkin kabul edilen birçok uluslararası belge bulunmaktadır. Bunlardan belki de en önemlisi ve en detaylı bilgiye sahip olanı 11 Ağustos 2000 tarihinde yayınlandı. BM’ye bağlı Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin gerçekleştirdiği 22 . Oturumda, Ulaşılabilir En Yüksek Sağlık Standardına Sahip Olma Hakkı (Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 12. maddesi) kapsamında “Taraf devletlerin her zaman başka bir devletin yeterli ilaç ve tıbbi ekipmanla tedarikini kısıtlayan ambargolar veya benzeri tedbirler almaktan kaçınması gerektiği” kararına varılmış ve buna müteakiben yaptırımların asla insan sağlığını tehlikeye düşürecek bir boyuta ulaşmaması gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle ülkeler uyguladıkları herhangi bir yaptırım ile İranlıların temel ilaçlara erişimi dahil sağlık haklarını ihlal etmemekle yükümlü olmuştur.
Ülkeler İran ile İlaç Ticaretini Askıya Alıyor
Amerika’nın Mayıs 2018’de Nükleer Anlaşma’dan çekilmesi ve Kasım 2018’deki yaptırımların yeniden uygulanması arasında geçen dönemde, en az iki Alman, iki Japon, bir Tayvanlı ve bir Avusturyalı Banka İran ile ilişkilerini askıya aldığını bildirmişti. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Kasım 2018’de yaptırımlar nedeniyle birçok yabancı ilaç şirketinin İran’la olan sözleşmelerini feshettiğine dair aldığı e-postaları yayınlamıştı. 18 Mayıs 2018’de bir Fransız ilaç firması da İran’a yaptığı bütün satışları durduğunu açıklamıştı. JRS Pharma’nın Almanya şubesi de 27 Haziran 2018’de, “Kontrolümüz dışındaki siyasi koşullar nedeniyle, bankalarımızın artık İran taraflı hiçbir ödemeyi kabul edemediğini belirtiriz” şeklinde bir açıklama yaparak İran ile ilişkilerini kesmişti. İsveçli tıbbi cihaz üreticisi olan Gentige firması ise 28 Ağustos 2018’de bütün satışlarını durdurduğunu duyurmuştu. İtalyan ilaç şirketi Recordati 11 Haziran 2018 tarihi itibariyle İran’a satış yapmayacağını söylemişti. 5 Ağustos 2019 tarihinde, İran’daki binlerce Afgan göçmen ve mültecinye eğitim ve barınma ihtiyaçları da dahil olmak üzere birçok konuda destek sağlayan ve İran’da mülteci hakları dahilinde projeler yürüten Norveç Mülteci Konseyi (NRC) de bankalar aracılığıyla yaptığı para transferini kestiğini açıklamıştı. Bütün bunlar İran’daki ilaç, ham madde, tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz sektörünü derinden etkiledi.
NATO, Mayıs 2019’da yaptırımların insani yardımları muaf tutmasına rağmen, ABD Hazine Bakanlığının daha önce İran’a küçük miktarlarda tıbbi malzeme sattıkları ve Tahran’la iş yaptıkları gerekçesiyle bazı şirketlere dava açmasının piyasalarda oldukça caydırıcı bir etkiye sahip olduğunu belirtmişti. Bu nedenle şimdi İran’ın ilaç, maske, cerrahi kıyafet, solunum cihazı ve her türlü tıbbi cihaz tedarikçileri için bu durum eskisinden daha büyük bir külfet olmaya başladı.
Yaptırımlar Altında Covid-19 İle Mücadele
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa bir süre önce Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemi” ilan edilen korona virüsü salgını nedeniyle binlerce insan hayatını kaybetti. Salgının Ortadoğu’daki merkez üssü haline gelen İran’da ise durum farklı değil. Sağlık Bakanlığından alınan son verilere göre (29 Mart) yeni vaka sayısı 2901 ve toplam vaka sayısı 38.309’a yükseldi. Korona virüsü nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 2640’a ulaştı. Uzmanlar sayının açıklanan resmi rakamların çok daha üstünde olduğunu ifade ediyor. Hastalığın bu kadar kısa sürede neredeyse tüm İran kentlerine yayılmasının sebebi yanlış politikalar yürüten, bilgi kirliliği yaratan, şeffaf bir süreç izlemeyen, hastalığı geç açıklayan ve zamanında tedbir almayan Tahran hükûmetidir. Hükûmetin seçim öncesi düşük katılım nedeniyle meşruiyet kaybına uğramamak için ülkedeki vaka sayısını gizlediği birçok İranlı gazeteci tarafından ifade edildi. Hatta ilk vakanın Kasım Süleymani’nin cenazesinden önce ortaya çıktığını, merasime olan katılımı düşürebileceği endişesi ile açıklanmadığını söyleyenler de oldu. Bütün bu haberleri yakından takip eden biri olarak yazımı korona virüsü ile mücadelede yaptırımların etkisi üzerine bina ettiğimi tekrar hatırlatıp şimdilik bu iddiaları dışarıda bırakmak durumunda olduğumu belirtmek isterim.
Yaptırımlara gelecek olursak… İran şuanda hem ülkeyi saran korona virüsüne hem de Amerikan yaptırımlarına karşı eş zamanlı bir mücadele vermektedir ve bu insan haklarının açık bir şekilde ihlal edildiğinin göstergesidir. İran’ın önde gelen enfeksiyon uzmanlarından Dr. Minu Muhraz, İran’ın test kiti yetersizliğinden dolayı hastaları zamanında teşhis edemediğini bu nedenle hastalığın hızla yayıldığını ve firmaların yaptırım endişesi ile İran’a test kiti satmak istemediğini belirtti. Sonuç olarak, Dünya Sağlık Örgütünün devreye girmesi ile İran’a test kitleri gönderildi fakat artık çok geçti.
Trump yönetimi İranlıların yaptırımları kendi yetersizliklerini gizlemek için bir mazeret olarak kullandıklarını iddia ederek Tahran’ı ağır bir şekilde eleştirdi. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun “İran rejimi katil Wuhan virüsünün suç ortağıdır” cümlelerine karşılık Dışişleri Bakanı Cevad Zarif insan hakları savunucusu avukat Arjun Sethi’nin “tam anlamıyla korona virüsü silahlandırmak” tabirine paralel olarak Amerikan yaptırımlarını “tıbbi terörizm” olarak nitelendirdi. Bu arada İran’da virüsün biyolojik silah olma olasılığı da yayılan söylentiler arasındaydı. Devrim Muhafızları Ordu Komutanı Hüseyin Selami’den ve Sivil Savunma Örgütü Başkanı Gulam Rıza Celali’den sonra İran İslami Şurası Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komitesi üyesi Haşmetullah Felahatpişe de virüsün biyolojik bir silah olduğunu iddia etti. Aynı şekilde Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney de virüsün ortaya çıkmasında ve kalıcı olmasında Amerikan hükûmetinin etkisi olabileceğini savundu ve bunu biyolojik bir silah olarak gördüğünü açıkladı. Şunu da belirtmek gerekir ki Tahran Hükûmeti asılsız iddiaları gündeme getirerek krizden yeni bir kriz yaratma konusunda oldukça başarılı bir hükûmet, bunun örneklerini daha önce de gördük ve görmeye devam ediyoruz.
Karşlıklı suçlamalar devam etti. ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross’un korona virüsü krizinin Amerikan ekonomisini iyi yönde etkileyeceğini ifade etmesi üzerine İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani de ABD yetkililerini diğer uluslara karşı düşmanca hareket etmek için korona virüsü salgınına başvurmakla suçladı. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD’nin, salgın ile mücadelesinde İran’a yardımcı olmak istiyorsa yaptırımları kaldırması gerektiğini söyleyerek Washington tarafından sunulan insani yardımları reddetti. İranlı bir siyaset bilimci bu durumu şöyle özetliyor:
“ABD hükûmeti, ağır yaptırımlarla İran’ı tokatlamaya devam ederken, yaptığı küçük insani jestler ile sempati kazanmak istiyor. Bu, birini sürekli olarak kocaman bir bıçakla bıçaklamak ve ardından ona küçük bandajlar sunmaya benziyor.”
İran’ın Hindistan Büyükelçisi Ali Çegani ise yaptırımları insan hayatına mâl olmaları sebebiyle savaş suçu olarak kabul ederek Dünya Sağlık Örgütünü de aynı kabule ve Amerika’yı kınamaya davet etti. Uluslararası toplumun İran halkına bedel ödetildiğini görmesini ve onların verdiği bu mücadeleyi bir an önce fark etmesi gerektiğini vurguladı.
Dini Lider Ayetullah Hamaney de salgın ile mücadelede Amerika’ya güvenilmeyeceğini belirterek yardım teklifini reddettiklerini açıklamıştı. Lider, Amerika’nın kendisinin de salgın konusunda tıbbi malzeme sıkıntısıyla mücadele ettiğini hatta bu bağlamda, çeşitli belediye başkanlarının ve yerel yöneticilerin birçok sorunla karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Bunun yanında Hamaney, daha önce de olduğu gibi Amerika’yı bizzat virüsü geliştirmekle suçladı ve İran halkını hedef aldığını iddia etti.
Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, tüm ülkeleri İran’ın korona virüsü ile verdiği mücadeleye destek olmaları için tıbbi ekipman yardımında bulunmaya davet etti. İlaç/ekipman eksikliği nedeniyle mücadelenin engellendiğinin bir kez daha altını çizdi ve virüslerin ayrımcılık yapmadığını insanlığın da ayrımcılık yapmamasını istediğini ifade etti. Ayrıca Sağlık Bakanlığı koruyucu maskeler, eldivenler, test kitleri ve solunum cihazları da dahil olmak üzere en acil gereksinimlerin yer aldığı bir liste paylaştı.
İran Yargı Erki Sözcüsü Gulam Hüseyin İsmaili, ülke salgınla savaşırken Avrupa ülkelerini hala ilaç sektörü üzerindeki yaptırımlara uymakla suçladı ve onları Amerika’dan bağımsız davranmaya çağırdı. İsmaili düzenlediği basın toplantısında “ABD liderliğindeki küresel kibir ve hegemonik sistem sadece iktidar sistemimize değil, halkımıza ve vatandaşlarımıza da düşmanca davranıyor” diyerek tepki gösterdi. Konuşmasına “Bugün, Avrupa ülkelerinin bağımsız davrandıklarını ve özellikle tıp alanında tek taraflı Amerikan yaptırımlarına karşı durarak insan haklarını desteklediklerini gösterme zamanıdır” şeklinde devam etti.
STK’lar, Akademisyenler, Siyasiler ve Hükümet Yetkililerinden Amerika’ya Çağrı
NIAC Action (National Iranian American Council), J Street, Truman National Security Project, MoveOn gibi Sivil Toplum Kuruluşları ve birçok siyasi isim ABD’yi İran’a karşı uyguladığı yaptırımları kaldırmaya davet etti. Taraflar Başkan Trump, Hazine Bakanı Steven Mnuchin ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya yaptırımların derhal en az 120 gün süreyle askıya alınması çağrısında bulundukları birer mektup gönderdiler.
İlhan Omar ve Bernie Sanders gibi siyasiler de ABD’yi bir an önce bu yanlıştan dönmesi konusunda uyardı.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres de yaptırımların Tahran’ın virüs ile mücadelesine ket vurduğunu belirterek kaldırılması gerektiğini savundu.
Çin Hükümeti, virüs salgını sırasında ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımları “ahlaksız” bir uygulama olarak nitelendirdi ve kaldırma çağrısında bulunarak her türlü yardıma açık olduklarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Xi Jinping, İran’ın salgınla mücadelesini takdir ettiğini ve onlara yardım eli uzattıklarını ifade etti.
Pakistan Başbakanı İmran Han, attığı bir tweet ile ABD’yi salgın sona erene kadar geçici olarak yaptırımları kaldırmaya çağırdı.
Moskova Dışişleri Bakanlığı Pazartesi günü yaptığı açıklamada bir yandan salgın diğer yandan yaptırımlarla boğuşan İran’a yardım edeceklerini duyurdu. Moskova Amerika’yı temel insan haklarına karşı uyguladıkları yaptırımların derhal kaldırılması konusunda bu gecikmiş kararı vermeye davet ederken salgının jeopolitik hesaplaşmaların yapılması için uygun bir zaman olmadığı konusunda uyardı.
Geçtiğimiz günlerde Barış ve Diplomasi Enstitüsü tarafından Amerika’ya ve P4+1 ülkelerine seslenen açık bir mektup yayınlandı. Prof. Noam Chomsky dahil olmak üzere birçok bilim insanı, akademisyen ve araştırmacı tarafından imzalanan mektup Amerika’yı ve bahsi geçen ülkeleri uluslararası hukuka aykırı olarak aldıkları bu karardan dönmeye, tek taraflı yaptırımları kaldırmaya davet etti.
İranlı-Amerikalı Gazeteci Negar Mortazavi bir makalesinde konuyla ilgili olarak daha önce Amerikan yaptırımlarının farklı felaketler nedeniyle yürürlükten kaldırıldığını, örneğin 2003’teki Bam Depremi sonrasında ve 2012’de İran’ın kuzeyinde meydana gelen yıkıcı depremlerin ardından yaptırımların askıya alındığını ve bununla kalınmayıp mali ve insani yardım yapıldığını şimdi de benzer bir uygulamanın devreye sokulabileceğini ifade etti. Şuanda İran’ın da ABD hükûmetinden ve Batılı devletlerden benzer bir destek beklediğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Trump yönetimi ise İran üzerindeki yaptırımları kaldırmayacağını açıklamakla birlikte dozunu arttıracağının da sinyallerini verdi. Pompeo, yeni yaptırımların ülkenin daha çok petrokimya endüstrisini ve ekonomik-diplomatik izolasyonunu hedefleyeceğini duyurdu.
Sonuç
Yaptırımlar İran ekonomisinde her daim belirleyici bir faktör olmuştur. Birçok alanda etkisi hissedilen bu yaptırımların ilaç endüstrisine de darbe indirdiğini söylemek mümkün. Para transferlerindeki sıkıntılar nedeniyle birçok ilaç şirketi İran’a farmasötik madde, ilaç, tıbbi kıyafet ve cihaz ihracatını durdurdu. Bu, İran’ı ucuz ham madde ile yerli ilaç üretimine zorladı. Bu tür ilaçların, ithal edilenlerden farklı olarak insanlar üzerinde daha fazla yan etki gösterdiği, etken maddelerinin değiştirilmesi ile insanlar arasında farklı duyarlılıkların gelişmesine neden olduğu anlaşılırken, kalitelerindeki düşüş de hekimler tarafından dile getirildi. Gelişmelerden en çok etkilenen kronik hastalıkları bulunan kişiler oldu. Piyasada bulamayınca karaborsaya düşen ilaçları almak zorunda kaldılar ki bu durum ilaçların devlet kontrolünden çıkmasına, bozuk veya tarihi geçmiş ilaçların halka satılmasına neden oldu. İlaç firmaları Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) çağrılarına rağmen İran’a yaptıkları satışları askıya aldı. Bu durum İranlı yetkililer tarafından sert bir şekilde eleştirildi ve Avrupa’ya Amerika’dan bağımsız hareket etme çağrıları yapıldı.
Bugün geldiğimiz noktada, korona virüsü kontrolsüz bir şekilde dünyaya hızla yayılırken, Amerika’nın İran’a uyguladığı tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz yaptırımları devam etmektedir. Birçok Amerikalı think-tank bunun doğru olmadığı yönünde açıklamalar yaparak Trump yönetiminin tek taraflı yaptırımlarını meşrulaştırmaya çalışsa da basit bir araştırma ile yasaklı olan bu ilaç ve cihazların isimlerine erişebilmek mümkündür. Başkan Trump’ın ve Dışişleri Bakanı Pompeo’nun açıklamaları yaptırımların arttırılarak devam edeceği yönünde. Görünen o ki, siyasilerden ve uluslararası örgütlerden yöneltilen eleştirilere, yapılan çağrılara ve başlatılan kampanyalara rağmen yaptırımlar önümüzdeki süreçte de etkisini göstermeye ve İran halkının salgınla mücadelesine ket vurmaya devam edecek.
Bu yazı, Dış Politikada Kadınlar Platformu ile yürüttüğümüz burs programı kapsamındadır.
Fotoğraf: Foroozan Faraji
Kaynaklar
Abdol Majid Cheraghali, “Impacts of international sanctions on Iranian pharmaceutical market”, DARU Journal of Pharmaceutical Sciences, 21:64, 2013.
Ali Gorji, “Sanctions against Iran: The Impact on Health Services”, Iranian J Publ Health, Vol. 43, №3, Mar 2014.
Economic and Social Council, Substantive Issues Arising In The Implementation Of The International Covenant On Economic, Social And Cultural Rights, General Comment No. 14 11 August, 2000. (http://docstore.ohchr.org/SelfServices/FilesHandler.ashx?enc=4slQ6QSmlBEDzFEovLCuW1AVC1NkPsgUedPlF1vfPMJ2c7ey6PAz2qaojTzDJmC0y%2B9t%2BsAtGDNzdEqA6SuP2r0w%2F6sVBGTpvTSCbiOr4XVFTqhQY65auTFbQRPWNDxL )
Erica S. Moreta, “Humanitarian impacts of economic sanctions on Iran and Syria”, European Security, 26 Feb 2014.
Human Rights Watch, “Maxiumum Pressure” US Economic Sanctions Harms Iranians’ Raight to Health Report, 2019.
List of Medical Devices Requiring Specific Authorization for Export or Reexport to Iran, OFAC. https://www.treasury.gov/resource-center/sanctions/Programs/Documents/iran_gl_med_supplies.pdf
M. Aloosh, A. Salavati, A. Aloosh, “Economic sanctions threaten population health: the case of Iran”, Public Health, 169, 10–13, 2019.
Roxanne L Massoumi & Sumana Koduri, “Adverse effects of political sanctions on the health care system in Iran”, Viewpoints, Vol. 5 №1, Medical College of Wisconsin, Milwaukee, WI, USA, June 2015.
Siamak Namazi, “Sanctions and Medical Supply Shortages in Iran”, Viewpoints №20, February 2013.
https://theintercept.com/2020/03/17/coronavirus-iran-sanctions/