Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Koronavirüse Karşı Savaşta Akılları ve Kalpleri Fethetmek
    Forum

    Koronavirüse Karşı Savaşta Akılları ve Kalpleri Fethetmek

    Derin Koçer3 Nisan 20207 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    ‘Korona’ henüz Çin sınırlarının dışında sadece bir bira adıyken, meseleyi tartışmaya başlamamız gerekiyordu. Bir kere bu yeni ve yabancı virüsün varlığını başta reddederek sorunu çözebileceğini zanneden bir devletle dünyanın karşı karşıya olduğunu düşünerek hazırlanmamız lazımdı. Tarihçi Niall Ferguson da küreselleşmeyle beraber insanların hayatlarını köy-şehir-kıta demeden geniş ve birbirine yakın temasta bulunan ağlar üzerinden yürüttüğünü anlatıp duruyordu; çıktığı yerde bastırılmayan virüsün, dünyanın her yanına dağılmasının an meselesi olduğunu öngörmek, müthiş bir zekâ gerektirmiyordu. 

    Peki ne oldu? Uzunca bir süredir basiretsizliği turunç başkanlarından belli olan Batı (ve Türkiye), gafil avlandı. İtalya’da Çin Mahallesi, yeni yıl tatilinden dönünce merkez üs yer değiştirdi; bu boyutta bir krizle mücadele stratejisi üretemeyen Avrupa’nın göbeği kırılmaya başladı. Aynı anlarda Amerikan Başkanı, “Griptir geçer” diyordu. Geçmedi. Ama ABD’nin krizi Avrupa’yı da solladı. Şimdi aynı başkan bir yandan basına “felaket üfürükçüsü” diyor öte yandan araba firmalarına solunum cihazı üretmeleri için yalvarıyor. İtalya’ya ise “yardım” Çin’den geliyor. Savruluyoruz yani; alışık olduğumuz dünya kırılıyor. Ne yazık ki bizler de Türkiye’de, Batı’yı takip eden bir trend izliyoruz: Gelecek günler meçhul, çözümsüzlük panik yaratıyor.  

    Bu panik, birden çok temele yaslanıyor ama bunların başında strateji eksikliği olduğu açık. Zira, yalnızca krizlerin değil herhangi bir sorunun çözümünde ihtiyaç duyulduğu gibi, bugün Koronavirüse karşı mücadelede de üç ana unsurun açık ve net bir şekilde topluma duyurulması gerekiyor: İlki, devletin amacının ne olduğu; ikincisi, bu amaca varmak adına hangi stratejinin uygulanacağı; üçüncüsüyse bu stratejinin gerçekleştirilmesi için kullanılacak taktiklerdir. Bu üç unsurun netliği, hedefe ulaşmak için elzemdir. Hele bugün içinde bulunduğumuz gibi kriz anlarında, toplumun hareket alanını özümsemesi için belirlenen temellere dayanmayan bir iletişim stratejisi, ‘akılların ve kalplerin’ kazanıldığı bir harmoniye ulaşımı da zorlaştırır. 

    Elbette ben, bir sağlık uzmanı ya da virolog olmadığım için, COVID-19 ile nasıl mücadele edileceğine dair üfürükçülük de yapmayacağım. Ancak diğer ülkeler, geç de olsa, bu üç aşamalı ajandalarını netleştirmiş gibi duruyorlar. Kimi, virüsü toplum bağışıklığına kazandırarak risk grubundaki bireyleri olabildiğince korumayı; kimiyse yayılımı olabildiğince durdurup, geniş kesimler hastalanmadan salgını bitirmeyi hedefliyor. İlki için ana strateji, virüsün kontrollü yayılımı; ikincisi için ise hastaların erkenden tespit edilip izole edilmesi. Doğal olarak uygulanan taktikler de değişiyor: İlkinde hayat kontrollü bir şekilde devam ederken, ikincisinde ülkeler hayatı durduruyor ve geniş kitlelere test yapmaya odaklanıyor. 

    Ne yazık ki, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bugüne kadar yaptığı hiçbir açıklamada devletin politikalarının amacına ve stratejisine dair netlik sergilemedi. (Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan söz açmıyorum bile. Belli ki ülkede -ve dünyada- negatif giden hiçbir şeyle ilişkilendirilmemesi uygun görülüyor – ki bunun da uzun vadede ne kadar kötü bir iletişim stratejisi olduğunu büyük ihtimalle göreceğiz.) Oysa bu gibi toplumsal krizlerin çözülmesi için ‘toplum’ ile devlet arasındaki iletişimin önemi açıktır. Belli başlı sebeplerle hayatın akması yolunda ısrarcı olan bir devlet, vatandaşından “kendi OHAL’ini ilan etmesini” istiyorsa, vatandaş da başına gelecekleri bilmelidir. Örneğin, bu gönüllü OHAL, ne kadar sürecektir? Devlet, bu süre zarfında nasıl önlemler alacaktır ki olağana dönüldüğünde yeni bir dalga patlak vermesin? Amaç ve amaca lokomotif olacak strateji nedir? Bütün bunlar bilinmezken vatandaştan “güçlü olmasını”, “birlik olmasını” beklemek gerçekçi değildir. Doğrusu, devletin sopasını göstermek de yeterli olmayacaktır.

    Toplumun, devletin aldığı kararlara uyması için hem ikna olması hem de ortak bir duyguda kenetlenmesi gerekir. İkisi aynı anda olmazsa, sloganların bizi götürebileceği yer kısıtlıdır. Evet, “Hayat Eve Sığar” ama neden sığması gerektiğini bilmek, evinden çıkmayıp belki de işsiz kalacak olan milyonların hakkıdır. 

    Örneğin, Bakan Koca’nın “Bilim Kurulu” diyerek referans gösterdiği kurulun sözcülerinin, toplumun bilgilendirilmesi için en az Koca kadar görünür olması gerekir. Amaç ve yöntem birliği olduğu yerde siyaset susar, icraat konuşur. Gece yarısına doğru güncellenen tweetler, işin ciddiyetini göstermeye yeterli değildir. Kurul, yoğun bakım ünitelerinin şu anki trend korunduğu takdirde ne süre yeterli kalacağını, bu eşik aşıldıktan sonra ülkeyi nelerin bekleyeceğini göstermelidir. Sağlık çalışanlarının virüsten etkilenme oranları açıkça paylaşılmalı, bunun önünü almanın yolları anlatılmalıdır. Felaket tellallığına kimse ihtiyaç duymuyor ama gerçeklerden kaçmanın ve gerçeklerin ne boyuta geleceğinden saklanmanın da bir anlamı yok. Bakan Koca’dan beklenen yalnızca sayılar değil, detaylardır. 

    Bugün, ülkeyi birkaç jenerasyonda bir görülen bu derece büyük bir krizde yönetecek olanlar, ancak bu detaylara vakıf olduklarını göstererek ve yine buradan devşirdikleri mücadele stratejisini halka ısrarla anlatarak güven ilişkisi kurabilirler. Ki vaka sayısından ziyade bu detaylar Türkiye’nin önündeki haftaları/ayları belirleyecektir. (Almanya’da yine bu “detaylar” sayesinde ölüm oranı yüzde 1’in altında; İtalya’da ise yüzde 9’un üzerinde.) Saf dürüstlük sergilenmez, detaylara vakıf olunduğu gösterilmez, halkla saklambaç oynanırsa toplum da söz dinlemez. Güvenmez. 

    Zira KONDA’nın verileri de bu güven ilişkisinden uzakta olduğumuzu gösteriyor: Toplumun yüzde 45’i Sağlık Bakanlığı ve devlet kurumlarının bu virüse karşı yeterli önlem aldığına ve yine yüzde 45’i ilgili kurumların topluma doğru bilgi verdiğine inanmıyor. Aynı araştırmanın sonuçları, riskin ne olduğu ve tedbir amaçlı olarak neler yapılması gerektiğinin bilinmekte olduğunu ama toplumun yarıya yakınının bu tedbirleri almamakta olduğunu gösteriyor. (Elbette bu saydıklarım günü gününe değişen veriler; ama yolun başındaki durum buydu.) Fakat şunu da unutmamak gerek: Türkiye’nin büyük bir kesimi günü gününe geçiniyor, evde kalmaya cüzdanı el vermiyor. Bu insanların elinden “devlet baba” tutmaz ise kimse de haftalar boyunca evinde kalamaz. Hiçbir iletişim stratejisi, insanları hayatlarının dayattığı gerçeklerden kaçıramaz. Kimse, açlıkla virüs arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılmamalı. 

    Dolayısıyla bugün, cephe cephe askerlerinin durumunu İkinci Dünya Savaşı sırasında Parlamento’ya anlatan Winston Churchill’in liderliğine ihtiyaç var. Buna en yakın örneği New York Valisi Andrew Cuomo’nun ortaya koyduğunu söylemek mümkün. Üstelik Cuomo, büyük ihtimalle birkaç gün içinde salgının yeni merkez üssü ilan edilecek eyalette, Trump’a rağmen sürdürüyor mücadelesini. Her gün ekrana çıkıp, son 24 saatin geniş analizini yapıyor, yoğun bakım ünitelerinin doluluğundan solunum cihazlarına kadar eyaletin ne halde olduğunu -durumun kötülüğünü en çıplak şekilde anlatmaktan çekinmeden- ortaya koyuyor. Hem iyileşenlerin hem kaybedilenlerin hikayelerini New Yorklulara aktarıyor. Detaylardan korkmadan, güven ilişkisini her şeyin üzerine koyarak konuşuyor. 

    Ancak bütün bunlar, duygu dünyasının yok sayılması anlamına gelmiyor elbette. İçgörü uzmanları Akan Abdula ve Kurtuluş Kantar, geçtiğimiz günlerde yayımladıkları makalelerinde toplumu domine eden duygunun anksiyeteden korkuya evrildiğini söylüyordu. Bu da insanların “savaşçı” ruhunu öne çıkarıyor, eyleme geçme motivasyonlarını artırıyor. 

    Doğrusu ben, “savaş” metaforunun sağda solda sakız edilmesini sevmem ancak tecrübe ettiğimiz bu günler, on yıllardır eşi benzeri görülmemiş bir savaşa rahatlıkla benzetilebilir. Tıpkı diğer savaşlar gibi, insanlığın yıldızının parladığı anları da en büyük trajedileri de aynı anda yaşıyoruz. Bir yanda evine dönemeyen doktorlar ‘cephelerde’; öte yanda hâlâ ‘’Bana bir şey olmaz’’ diyerek sürten gençler ve hasta ettikleri yaşlı akrabaları… Bu duygu yoğunluğundan mesaj devşirmek gerektiği açık. Örneğin Britanya’da hem halk, dünya savaşlarındaki propaganda posterlerinden alışık olduğumuz bir şekilde ‘’Ülkenin sana ihtiyacı var’’ denilerek gönüllü sağlık personelliğine çağrılıyor (iki günde 600 binden fazla insan başvurdu); hem de ‘’Evde Kalın, Hayat Kurtarın’’ denerek, kapıdan çıkmamak kahramanca bir eylem olarak anlatılıyor. Evet, dedelerimiz henüz 19’ken ellerine silah verilip cepheye sürülmüşlerdi ve şimdi bizden elimizi yıkayıp evde tembellik etmemiz bekleniyor. Üstelik bu iki uç çağrı, benzer sonuçlara hizmet ediyor olabilir. 

    İnsanlar hem mücadelenin bir parçası olmak istiyorlar (çünkü ellerindekini kaybetmekten korkuyorlar) hem de tutunacak bir dal arıyorlar (çünkü herkes aynı felaket senaryolarına aynı anda maruz kalıyor [Twitter’a ara vermek için iyi bir dönem]). Savaş dönemlerinde ortaya atılan o meşhur stratejiden yola çıkarak söylemek gerekirse; insanlar, sorumlu davranmak için hem akıllarının hem de kalplerinin fethedilmesine ihtiyaç duyuyorlar. Bundan sonra liderlik, bu iki damarı da aynı anda tatmin etmekten geçiyor. Krizi yönetenlerin de bu yüzden hem halkı eyleme teşvik etmesi -ki evde kalmak da hayat kurtardığı takdirde kahramanca bir eylem olarak anlatılabilir- hem de halka karşı dürüst olması gerekiyor. Tweetle vaka sayısını bildirmek de dizi oyuncularından fotoğraf beklemek de bir başlangıç olabilir ama yeterli değildir. Ancak, şuna ne şüphe var ne de tekrar etmenin zararı: İnsanlık hem parlayacak hem de karanlık günler yaşayacak. Evimizde kalalım ki, ışığın parçası olalım. Akıllar da kalpler de buna inanmalı. 

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikKentsel Dönüşüm #17 | ●Üretimin Tarihi | Nisan 2020
    Sonraki İçerik Molla Rejimi, Alternatif Tıp ve Propaganda: İran’ın Koronavirüs Krizi

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Yazılar Gökhan Korkmaz

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}