7 Ekim 2023 tarihinde, Yom Kippur Savaşı’ndan tam 50 yıl sonra, Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden bir hafta geçti. Kimi uzmanlara göre Ortadoğu’da uzun yıllar sürecek bir savaşı fitillediği ifade edilen Aksa Tufanı Operasyonu’yla birlikte Ortadoğu’daki güç dengelerinin nasıl şekilleneceği de yeniden tartışma konusu oldu. Değişen uluslararası iklimle sarsılmaz bir korunma ve dokunulmazlık gücü kazanan İsrail, iki devletli çözüm için mesai harcamış taraflara bile artık istikbalde bir “Filistin Devleti” olmadığı mesajını veriyor.
Saldırılar, Hamas’ın askeri anlamda güçlenmeye devam ettiğini gözler önüne serdi. Hamas güç toplamaya devam ettiği sürece Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Filistin siyasetinde daha geri plana itilmesi muhtemel. İsrail, Aksa Tufanı Operasyonu öncesinde Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan, Fas ve Arap dünyasının en büyük gücü olan Suudi Arabistan ile normalleşme adımları atarak bölgedeki Arap hâkimiyetini kırmayı amaçlıyordu. Aksa Tufanı Operasyonu, normalleşme adımları atan Arap Dünyasına “Filistin Davası’nın” kapanmadığı uyarısında da bulunmuş oldu.
İsrail-Gazze çatışmasını ve bu durumun uluslararası ilişkilere yansımalarını Gazeteci Hediye Levent ve Siyaset Bilimci Birol Başkan ile konuştuk.
Hediye Levent: “Milyonlarca Filistinlinin kendilerine tekrar bir yer yurt arama savaşı başlayabilir”
Hamas sivillere saldırarak Filistin davasının meşruiyetine zarar vermiyor mu? Bunu neden yapıyor?
Hamas’ın diğer saldırıları hep askeri hedeflere yönelikti. Asker ve polise saldırırdı normalde. Ancak bu defa neden böyle bir saldırı yaptığını henüz bilmiyoruz. Konser alanında dans eden insanları katletmesi vs. bütün bunlar Filistinliler arasında da ciddi problemlere yol açacak gibi görünüyor. Bu saldırılarla Filistin’in meşruiyetinin iyice şaibeli hâle geldiği de söylenebilir. Şöyle bir durum da söz konusu: Hamas’ın gözünden bakacak olursak eğer, Hamas zaten dünyanın birçok ülkesinin terör listesinde olan bir örgüt. Dolayısıyla, çok da böyle “bana nasıl bakıyorlar”, “beni meşru görüyorlar mı, görmüyorlar mı” diye bir derdinin olduğunu zannetmiyorum.
Bu operasyon bölgedeki dengeleri nasıl etkileyecek?
Birden fazla senaryo var bu konu ile ilgili. Eğer İsrail büyük bir kara saldırısı başlatırsa Gazze’deki Filistinlilerin nereye gideceği ya da sonlarının ne olacağı meselesi var. İsrail çok büyük bir askeri operasyon yaparak Gazze’nin kontrolünü tamamen ele geçirirse yönünü Batı Şeria’ya, Filistinlilerin yaşadığı diğer topraklara yöneltecektir. Bu durumda elbette ki milyonlarca Filistinlinin tekrar kendilerine bir yer yurt arama savaşı başlayacaktır. Böylesi bir kaos halinde Lübnan, Suriye ve Ürdün ilk olarak topun ağzında olan ülkeler. Bu ülkelerin dahil olacağı bir savaş hâli söz konusu olabilir. Bu senaryolar yakın dönem için en azından olası senaryolar. Ama bu ihtimallerin çok güçlü olmadığını da söylemek mümkün. Çünkü bu ihtimaller, İsrail’in Gazze’ye nasıl bir operasyon yapmak istediğiyle de ilişkili.
Lübnan Hizbullah’ı savaşa dahil olur mu?
Böyle bir ihtimal var. Ama aynı zamanda şunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor: Hizbullah Lübnan siyasetinin en önemli unsurlarından biri. Aynı zamanda siyasi bir yapı olmasına rağmen silahlı gücü de var. Dolayısıyla, Hizbullah’ın İsrail ile bir savaşa girmesi demek, Lübnan’ı topyekûn bir savaşa sokması demek. Lübnan içindeki diğer taraflar ve mesela en başta Lübnan ordusu bu duruma ne diyecek? Hizbullah’ın bütün bunları hesap etmesi gerekiyor. Sonuç olarak, çok zorunlu olmadığı sürece Hizbullah’ın İsrail ile bir savaşa gireceğini düşünmüyorum.
Aksa Tufanı Operasyonu İsrail’in bölgesel normalleşme hamlelerini nasıl etkiler?
Ben çok etkileyeceğini düşünmüyorum. Muhtemelen normalleşme süreçleri devam edecektir. Ama biraz daha yoğunluğu düşürülerek devam edebilir. İsrail’le Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin, ilişkilerini doğrudan kamuoyunun gözleri önünde değil de belki perde arkasından yürütebileceğini düşünüyorum.
Türkiye savaşa nasıl bakıyor, arabuluculuk yapabilir mi?
Türkiye, açıklamalarına iki tarafa da itidal çağrısıyla başladı. Dengeli bir politika yürütüyor ve şu ana kadar da bu dengeli politikasına devam etti. Bu çerçevede, Türkiye’nin İsrail’le normalleşme sürecinin olumsuz etkileneceğini düşünmüyorum. Dengeli politika yürüttüğü sürece arabulucu olabilir mi? Olabilir. Çok da iyi bir arabulucu olur. Çünkü Türkiye’nin, tarihsel olarak söylüyorum, İsrail’le çok köklü ilişkileri var. Aynı zamanda Filistin meselesi dolayısıyla da Türkiye’nin bir mesaisi, tecrübesi de var. Daha önceki süreçlere de defalarca Türkiye dahil oldu İsrail-Filistin çatışmalarında. Bu çerçevede Türkiye, eğer iki tarafa da dengeli yaklaşımını sürdürürse çok iyi bir arabulucu olabilir.
Birol Başkan: “Hamas’ın Batı dünyasında hiçbir zaman meşruiyeti olmadı”
Hamas sivillere saldırarak Filistin davasının meşruiyetine zarar vermiyor mu? Bunu neden yapıyor?
Burada meşruiyet referansı sorunu var tabii. Yani, liberal dünya düzeninin değerleri ve zemininde düşündüğümüz zaman, evet zarar veriyor. Hamas’ın son yaptıkları, onu bir kez daha Batı’nın gözünde şeytanlaştırdı; uluslararası sistemi sistemik değerleriyle benimsemiş dünyanın değişik yerlerindeki hem devletler nezdinde hem de entelektüeller ve elitler düzeyinde tabii ki meşruiyetine zarar verdi.
Öte yandan, Hamas’ın aslında Batı dünyasında hiçbir zaman o meşruiyeti yoktu zaten. Hamas’ın bu tür bir eylem yapmasını geçtim, varlığı bile meşru değil tabii. Neticede liberal dünya düzeni değerlerinden hareket ederek dünyaya bakan, tarihe bakanların gözünde Hamas’ın Filistin davasına bir faydası olmadı. Zararı da olmadı, çünkü zaten Filistin davasının o dünyada bir meşruiyeti yok.
Başka bir zeminden bakılırsa, yani liberal uluslararası düzene muhalif, Marksist sol, egaliteryan, antiemperyalist perspektiften bakılırsa, ortada Hamas’ın belki taktiksel ve stratejik olarak bir yanlışlık yaptığına dair sorgulamalar var. Ama bu çevrelerde meşruiyet noktasında o kadar da büyük bir sorgulama olmuyor. Hatta Filistin davasına destek çıkılıyor, Hamas’ın yaptığı destekleniyor. Türkiye’de de hemen hemen bütün solcu kesimlerde daha çok suçlanan İsrail olur.
Üçüncü bir meşruiyet zemini de din zemini. Burada tabii ki İslam’ı kastediyorum. Buradan bakıp da Hamas’ın meşruiyetini sorgulamak biraz zor. Modernist diyebileceğimiz, Batı’da yaşayan, liberal dünya düzeninin değerlerini içselleştirmiş ve bunları İslam’la bir şekilde bağdaştırmaya çalışanların gözünde Hamas’ın eylemi meşru değil. Ancak onlarda bile bir “ama” var. Her zaman İsrail’e yüzde yüz destekten ziyade, “tamam bunu kınayalım, ama aynı zamanda bunu neden yaptıklarını da sorgulayalım” diye düşünüyorlar.
Modernistlerin yanında bir de tabii daha geleneksel, daha İslamcı veya İslamcılıkla bir şekilde bağı olanlara göre bu gayet meşru bir eylem. Hamas zaten kendi meşruiyetini dinden alıyor. İsrail’e karşı cihat ettiğini söylüyor, direnişte bulunduğunu söylüyor. Bunun da çok zayıf olmayan bir meşruiyet zemini var. Öyle ki Arap dünyasında Hamas’ın intihar bombacılarını -ki bu son saldırılar intihar bombası da değil- eski Arapça tabirle söylersek tecviz eden, yani caiz kılan fetvalar var. İntihar bombacılığını bile dini meşruiyet zemininde gayrimeşru görmeyen bir söylem söz konusu.
Hamas bunu neden yapıyor? Hamas, kendi stratejik taktiksel anlayışı çerçevesinde İsrail’deki Filistinlilerin her bir karış toprağının kurtarılmasını hedefliyor. Hamas, bu nihai amaca hizmet ettiğini düşündüğü her şeyi yapar. Bunun karşılığında, işte efendim siviller öldürülmüş, çocuklar öldürülmüş, o perspektifte bu durumun dini bir sakıncası çok yok. Bugün bile Hamas’ın yaptığı, belki taktiksel olarak dindarlarla muhafazakârlar tarafından sorgulanır. Son saldırıya dindarların ve muhafazakârların nasıl tepki verdiğini bilmiyorum, analizini yapmadım. Ama böyle çok ciddi bir şekilde Hamas’ın tenkit edildiğini, bu saldırıların ciddi bir şekilde terör eylemi olarak tanımlandığını, dindar bir insandan, İslamcı diyebileceğimiz bir insandan duymadım. Zaten Hamas da, Batı’nın liberalleri veya İsrail’i ne olursa olsun savunalım diyen Hristiyan evanjelistleri ne der diye bakmıyor, onları takmıyor, onların gayrimeşru yargılamasını hesaba katıp da kendi tavırlarını ve kendi stratejisini, taktiğini değiştirmiyor.
Bu operasyon bölgedeki güç dengelerini nasıl etkileyecek?
Orta Doğu’daki güç dengesi hemen hemen son 60, 70 yıldır aynı. Bu tür dengeler çok fazla değişmez zaten. Çünkü bir iki kişinin tercihiyle, kararıyla oluşan sistemler değildir. Bu dengeler yapısaldır çoğu zaman. Bölgedeki dengenin en önemli özelliği, İsrail’in küçük arazisine ve nüfusuna rağmen Ortadoğu’da bulunan en güçlü orduya sahip olması ve ciddi bir nüfusu baskı altında tutmasıdır. Bölgede İsrail’in askeri gücüyle denk olabilecek sadece iki ülke var: Türkiye ve İran. Onun haricinde diğer Arap ülkeleri ile İsrail arasında büyük bir eşitsizlik var.
Bu perspektiften bakılırsa bu operasyon, bölgedeki bu dengeyi nasıl değiştirir? Asimetrik savaşların dengeyi değiştirmek gibi bir amacı yoktur. Asimetrik savaşlarda karşıdaki rakip çok güçlü olduğu için zayıf taraf doğrudan savaşamaz. O yüzden Hamas’ınki gibi bir tür savaşmayı ve direnişi destekler. Çoğu zaman terör yöntemi kullanılır. Terörle de tabii dünya düzeni değişmez. Teröre maruz kalan ülkenin iradesi zayıflatılmaya çalışılır. Yıllar boyunca süregiden yüksek güvenlik hâli insanları yorar. Yordukça da karşı taraf, “lanet olsun, taviz verelim” noktasına gelir. Bazen bunlar çok uzun sürelidir. Çok kısa sürede biten ve hedefine ulaşmış bir tür terörü kullanan bir mücadele yöntemi yoktur. Otuz yıl da sürebilir kırk yıl, elli yıl da sürebilir. Bir taraftan da bu terörün bir fonksiyonu vardır. Sadece bir hedefe ulaşmaz, aynı zamanda o baskı ortamından kaynaklı biriken tansiyonun, biriken acıların bir anlamda dışavurumudur. Herhangi bir hedefe ulaşması gerekmez. Sadece belli bir anlık intikam alma hissi dahi çoğu zaman yetebiliyor insanlara. Dolayısıyla, eğer bir dengeden bahsedeceksek o da askeri güç dengesidir ve Hamas’ın saldırısı bu dengeyi değiştirmez.
Lübnan Hizbullah’ı savaşa dahil olur mu?
Hizbullah çok önemli bir aktör. Bir açıdan bakıldığında son dönemde Hizbullah ile İsrail arasında hiçbir zaman savaş olmadı. Süregiden bir hareketsizlik hâli, bir ateşkes hâli -deklare edilmiş değil ama- bir sessizlik hâli söz konusu. Bunun da sebebi tabii Hizbullah’ın Suriye’de rejimle birlikte savaşması. Son on yıldır Hizbullah dikkatini İsrail’den daha çok Suriye’deki iç savaşa yönlendirmiş durumda. Orada elini ne kadar rahatlatırsa ve tekrar gücünü toparlama sürecine girerse İsrail’e yönelik saldırganlığına da tekrar başlayabilir. Şu aşamada on yıllık bir savaşın gücünü tükettiği, iradesini tükettiği, -savaşmak bir iradedir- bir Hizbullah var. Dolayısıyla, İsrail’in doğrudan Hizbullah’a yönelik apaçık provakatif bir saldırısı olmadığı müddetçe ben Hizbullah’ın İsrail ile büyük çaplı bir savaşa gireceğini düşünmüyorum.
İsrail-Hamas çatışması İsrail’in bölgesel normalleşme hamlelerini nasıl etkiler?
Kısa vadede normalleşme hamlelerini durduracağını, normalleşmenin rafa kaldırılacağını, görüşmelere ciddi anlamda zarar vereceğini düşünüyorum. Ama orta ve uzun vadede tekrar normale dönülecektir. Çünkü, İsrail’le normalleşen ülkelerin İsrail’le savaşmak veya İsrail’le sürekli bir gerginlik hâlinde kalmak için mücbir bir sebep kalmadı. Yani, bugün İsrail Filistinlilere biraz daha iyi yaşam koşulları sunsa, biraz daha yumuşasa, bunu bölgeyle birlikte yapsa, aslında İsrail çoktan normalleşirdi. Ama ne İsrail’in kendi iç politik dinamikleri ne de Filistinliler, İsrail’in böyle bir yola girmesine çok müsaade etmiyor. Filistin konusu sadece vicdani bir konu, kimliksel bir konu insanlar için. İsrail ile normalleşen ülkelerin materyalist nitelikteki menfaatleriyle doğrudan alakalı bir konu değil. Normalleşmeyi iten, bu ülkelerin materyalist diyebileceğimiz nitelikteki menfaatleri. O menfaatler kısa vadede susturulsa bile, orta ve uzun vadede tekrar normalleşmeyi başlatacaktır diye düşünüyorum.
Türkiye savaşa nasıl bakıyor, arabuluculuk yapabilir mi?
Bunun için devlet kanadının açıklamalarına bakmak gerekiyor. Erdoğan’ın açıklamaları iki taraf arasında orta yol bulmaya çalışan, gayet sağduyulu açıklamalar bence. Ama halkın nasıl baktığı bambaşka bir konu tabii, o konuda anketler yapmak lazım. İsrail’in Türkiye’den Hamas’la görüşmelerde arabuluculuk isteyeceğini zannetmiyorum veya en azından bu konuda çok fazla iştiyaklı olacağını zannetmiyorum açıkçası. Türkiye ile Hamas arasındaki ilişkiler malum. Ama şu an Hamas’ın elinde bir kaç yüz esir var. Hamas, bu esirlerle İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutsaklarının takas edilmesini isteyecektir. Zaten bu yüzden esir alıyor. İsrail Gazze’yi bombalamaya devam ederken aynı zamanda kapalı kapılar arkasında Hamas’la görüşmek zorunda. Bu aileleri, bu kişileri Hamas’tan almak zorunda. İsrail o konuda esirlerin, eğer ölmüşlerse, cenazelerini bile alana kadar uğraşıyor. İsrail kamuoyu, devleti, ordusu esirlerin geri alınması konusunda çok hassas. Dolayısıyla, canlı veya cansız o kişilerin takas edilmesi lazım. Bunun için de İsrail’le Hamas’ın görüşmesi lazım. İsrail’le bu görüşme kanalları daha önce oldu. Ama devletler bazında baktığım zaman bu tarz görüşmelerde arabuluculuk yapabilecek ülke pek gözükmüyor. İki ülke olabilir. Birincisi Katar, ancak Katar’ın da Hamas’la işleri gayet iyi. Diğeri de Türkiye. İsrail bu iki devletle ne kadar böyle bir işe girmek ister, bunu zaman gösterecek. Eğer İsrail mecbur kalırsa ve tabii doğrudan Hamas’la iletişim kanalları yoksa İsrail’in bu konuda dış yardıma ihtiyacı olacağını düşünüyorum. Doğrudan Hamas’la kanalları varsa zaten o zaman kimseye ihtiyaçları yok.