[voiserPlayer]
Luca Guadagnino’nun 25 Kasım’da çıkan son filmi Kemikler ve Her Şey. Aşk, aile, kendini kabullenme yolculuğu temalarının sınırlarında dolaşan bu film, sizleri hem biraz tedirgin edecek hem de teskin edecek. Bu iki duygunun bir arada olduğu filmlerin hep büyülü bir havası olmuştur. Bu filmin de öyle bir havası olduğunu ifade edebilirim. Biraz uzattıktan sonra filmin konusuna geçebiliriz.
Film, Maren isimli genç kız karakterin başka bir kız (Kim) ile konuşmasıyla başlıyor. Filmde Maren’de odaklanılan “olgu” ilk on dakika içerisinde gösteriliyor. Kim, Maren’ı evine çağırdığında oje yapmakla ilgilenen diğer kızlar da vardır. Kim, oje yapılan parmağını Maren’a güzel olmuş mu diye uzattığı anda Maren parmağı ısırmaya başlamış ve parmağı parçalamıştır. Olay anında diğer kızlar hemen yardıma koşmuşlar, Maren buradan kaçarak evine dönmüştür. Eve döndüğünde babası yine mi yaptın diyerek öfkelenmiş hızlıca alabildikleri kadar eşyayı alıp arabayla bölgeden kaçmışlardır.
Yer değiştirdiklerinde babası kızını terk ederek ona bir ses kaydı bırakmıştır. Ses kaydında baba kızına, ilk defa üç yaşında bebek bakıcısını yediğini anlatır ve baba bebek bakıcısını gömerek yok ettiğini söyler. Babası onu terk ettiğinde Maren hiç hatırlamadığı annesini aramaya koyulur. Elinde sadece annesinin doğduğu kasabanın adı vardır.
Yola çıktığında otobüs ile üç aktarma yapacaktır. İlk aktarmada bir sonraki sefer saatini beklerken uzaktan bir adam belirir. Sully isimli bu adam Maren’ın bir “yiyici” olduğunu yarım mil mesafeden aldığı koku sayesinde anladığını söylemiştir. Yiyici teriminin “insan eti yiyenler” için kullanıldığını burada öğrenmekteyiz. Sully, Maren’a koku yoluyla diğer yiyicileri tanıyabileceğini söylemiştir. Ayrıca kendisinin ölmekte olan insanların kokusunu da alabildiğini söylemiştir. Maren’ı bir eve götürmüştür. Burada yerde ölmek üzere olan bir kadın görülmektedir. Kadın öldüğünde ikisi birlikte kadını yiyeceklerdir.
Maren sonraki gün otobüsüne binerek o bölgeden ve Sully’den uzaklaşmıştır. Bir sonraki durdukları bölgede Lee isimli genç bir çocukla karşılaşırlar. Maren’ı bir markette gizlice bir şeyler çalarken görmüş olan Lee buna göz yummuştur. Üstelik Maren az sonra bir adamın yanından bebek arabasıyla geçen bir anneye takılmasına katlanamayacak ve adamı dışarı çağırarak marketten uzakta bir yerde yiyecektir. Arabasına da el koyacaktır. Maren ile Lee tanıştıktan sonra Maren’ın annesini bulmada bu araba kullanılacaktır. Bu arada Lee de insan eti yiyen birisidir.
İlerleyen sahnelerde Maren, Lee ile daha yakın bir ilişki kurmaya başlamış ve arkadaş olmuşlardır. Maren bir sahnede acıktığını söyler ki bu açlık yamyamlık anlamında bir açlıktır. Lee bir lunaparkta gözüne genç bir adamı kestirir, onunla biraz konuştuktan sonra gece buluşmak için sözleşirler. Gece bir mısır tarlasında buluştuklarında Lee, adam tam orgazm olduğu sırada kurbanını boğazından keserek öldürmüştür. Maren de bu sahneyi görmüş ve adam öldükten sonra beraberce kurbanlarını yemişlerdir. Ancak adamın evinin bulunduğu bölgeye gittiklerinde karısı ve bir bebeği olduğunu anlamışlardır. Bu sahneyi gören Maren çok büyük bir rahatsızlık duymuş, adeta vicdan azabı çekmiştir. Maren, Lee’ye bu konuda nasıl bu kadar umursamaz olduğu hakkında yakınmıştır.
Maren: “Bir şeyler hissetmeliyiz. Çünkü insanları öldürüyoruz. Eşyalarını çalıyoruz, devam ediyoruz ve görmediğimiz hayatları mahvediyoruz”. Buna karşılık Lee ise: “Hadi ama, neden bundan böyle bahsediyoruz? Bunu yapmalıyız! Yapmak zorundayız” diyerek karşılık verir. Maren: “Gelecekten bahsediyorum ben. Kendinle barışık olmaktan… Sende yok bu. Bu çok fazla. Neyimiz var peki? 60-70 sene bu halde mi yaşayacağız?”
Bu diyalogdan anlaşılacağı üzere Maren bulunduğu konumdan çok rahatsızdır. Kalıtsal olarak kendisinde bulunan özellik onu adeta lanetlemiştir. Bundan her ne kadar kurtulmak istese de bu durumla hayatı boyunca yaşamaya mâhkumdur. İşte tam da bu sebeple annesini aramaya koyulmuştur. Hayatı boyunca içinde yaşayan vahşi içgüdüyü bastırmak ve normal bir insan gibi yaşamak niyetindedir.
Maren annesini bir tımarhanede bulmuştur. Annesi ona yıllar önce bir mektup yazmış ve kızı Maren oraya geldiğinde ona verilmesini tımarhane görevlisine söylemiştir. Maren geldiğinde görevli, mektubu Maren’a vermiş ve onu annesinin yanına götürmüştür. Annesi, Maren’ı görünce delirmişçesine sesler çıkarmaya başlar. Bu sırada Maren da elindeki mektubu okumaya koyulur. Mektupta yazanlar Maren için pek bir şey ifade etmeyecektir. Annesi hep aynı şeyleri söylemektedir. Mektup bitiminde şunlar yazmaktadır: “Senin için yapamadığım şeyler için ve hala yapabileceğim tek şey için… Sevgi dolu dünya, içinde canavar istemiyor. Ondan çıkmana yardım edeyim.” Tam bu cümle bittiğinde annesi, Maren’a doğru saldırır ve onu yemeye çalışır. Kızını doğurarak onu hayatı boyunca mahkum ettiği laneti yine kendisini öldürerek kaldırmak istemesinin bir tezahürüdür bu.
Annesinden kurtulan Maren tımarhaneden hızla koşarak çıkar. Bu sahneden sonra Maren içindikleri Lee’ye döker. Şöyle söyler: “Kalabilirdi. Bilmem gerekenleri bana anlatabilirdi. Bütün bu rezaletin içinde yanımda birinin olması ne kadar fark ederdi biliyor musun? Konuşabileceğim birinin olması? Belki de yaptıklarımın yarısını yapmazdım!” İçinde anneden yoksun olmanın getirdiği bir burukluk vardır. Annesini bulduğunda da bu burukluk geçmeyecektir.
Filmde bu noktaya kadar genellikle Maren’ın hikayesine odaklanılırken ilerledikçe Lee’nin hikayesi de yansıtılmaya başlar. Lee’nin babası ayyaşın tekidir. Eve sürekli sarhoş gelir. Bir gece sarhoş geldiğinde babası, Lee’ye saldırmış ve Lee’nin kız kardeşi araya girip ayırmaya çalıştığında kıza da vurmuştur. Burada kendini kaybeden Lee, kız kardeşine polisi aramasını söylemiş ancak babası telefonu kırmıştır. Lee, kardeşine şehre inip polisleri çağırmasını söylemiştir. Polisler geldiğinde Lee’nin üzerinde kan lekeleri mevcuttur. Yapılan testlerde kan lekelerinin Lee’ye ait olduğu çıkmıştır. Lee bu olayı daha sonra Maren’a anlatmış ve onu yediğini söylemiştir. Babasını yiyerek öldürmüştür. O anki hislerini şöyle ifade etmiştir: “Kendimi bir orospu çocuğu kadar iyi hissettim.”
Oidipus mitinde, Laios ve İokaste eğer bir çocuğa sahip olurlarsa bu çocuğun babasını öldüreceğinin hikayesi anlatılır. Bu sebeple her ne kadar dikkat etseler de İokaste hamile kalır. Laios çocuğu bir çobana verip dağ başına bırakmasını istese de çoban ona acıyıp başka bir çoban arkadaşına verir. Bu çoban da bebeği Korinthos’un kral ve kraliçesine götürür ve bu bebek onların çocuğu olarak büyütülür. Ancak büyüdüğünde ona gerçek anne ve babasının Korinthos Kralı Polybos ile Kraliçesi Merope olmadığı söylenerek kendisiyle dalga geçilir. Bu durumda Oedipus’un tek çaresi Delphoi tapınağına gidip nasihat almaktır. Ancak burada babasını öldüreceği ve annesiyle yatacağı kendisine söylenir. Bunları duyan Oidipus memleketine dönmeme kararı alır. Delphoi’den dönüş yolunda gerçek babası olduğunu bilmediği yaşlı bir adamı (Laios) ve maiyetindekileri öldürür. Zekası sayesinde Sphinks isimli yaratığın gücüne de son vererek dul kalan Kraliçe İokaste ile evlenir. İokaste’den iki erkek ve iki kız çocuğu dünyaya gelir. Daha sonra başlarına gelen olaylar silsilesi ile Oidipus her şeyi öğrenir. Gözlerini parçalayarak hayatının sonuna kadar kendisini karanlığa mahkum eder.
“Ah! Ah! Her şey anlaşılıyor. Ey ışık, bu seni son görüşüm olsun. Anlaşıldı ki beni doğurmaması gerekenlerden doğmuşum, birlikte yaşamamam gerekenlerle yaşamışım ve öldürmemem gerekenleri öldürmüşüm.”[1]
Aslında Maren ve Lee doğmaması gerekenlerden doğmuşlardır. Çünkü onların annesi ya da babası cannibal (yamyam)’dır. Bu lanet onları hayatları boyunca tüketecektir. Hayatlarının bir köşesinde birbirine denk gelen iki cannibal’ın aşkına, duygusal ve yoğun bir şekilde yaklaşan bir filmdi. Ayrıca filmin sinematografisi de oldukça başarılıydı.
“İnsan mı olmak istiyorsun? İnsan olalım.
Evet, bir süre onlar gibi olalım.”
Konusu itibarıyla Julia Ducournau’nun yazıp yönettiği Grave(Raw) filmine benzediğini ifade etmek isterim. Eğer bu film ilginizi çektiyse Grave filmini de izleyebilirsiniz. Grave filmi merkeze Cannibalizmi koymasına karşın Bones and All filminde daha farklı temaların işlendiği görülecektir.
Belki aşırı yorum olacak, ancak filmin Cannibalizm üzerinden kendini aramanın, kendini kabullenmenin zorluğuna değindiğini düşünüyorum bir noktada. Aileden koparak farklı bir benlik yaratmanın daha doğrusu yaratmaya çalışmanın zorlukları. Eylemlerimizin doğurduğu sonuçları sorgulamanın Maren üzerinden aktarıldığı ve kendini olduğu gibi kabullenmenin Lee üzerinden aktarıldığı bir film.
Final sahnesi hakkında herhangi bir şey söylemeyeceğim, bende ifade ettiği duyguları söylersem büyük bir spoiler olacağını düşünüyorum. Filmi izleyeceklere iyi seyirler diliyorum.
[1] Buxton, Richard, Yunan Mitolojisi, Çev. Ahmet Fethi Yıldırım, Alfa Yayınları, İstanbul, 2016, Sayfa 165.