[voiserPlayer]
Bir önceki yazımda Türkiye’nin neredeyse 5 ay sonra sandık başına gideceği seçim sürecinde “z kuşağı” olarak adlandırılan ve çoğunluğunu ilk kez oy kullanacakların oluşturduğu genç seçmenlerin ülkenin geleceğine nasıl baktıklarını ve gelecekten ümitli olup olmadıklarını yazmış ve gençlerin siyasette kendilerine yeterince yer bulamadıklarından söz etmiştim. Sanılanların aksine “z kuşağı” tamamen apolitik, dünya ve ülke gündeminden uzak bir kuşak değil. Tam tersine, özellikle Türkiye’de yaşayan gençler sürekli olarak siyasetin içerisinde yaşıyorlar. Geçtiğimiz Ekim ayında, önceki yazımda da söz ettiğim, Arayüz Kampanyası’nın Spod ve İvme Hareketi’yle birlikte düzenlediği toplantıya, sonrasında ise NDI Türkiye’nin Medya Araştırmaları Derneği ve Daktilo1984 ile birlikte düzenlediği Gençliğin Yüzleri projesinin açılış toplantısına katıldım. Her iki toplantıda da siyasetçilerin ve toplumun büyük bir kısmının edindiği genel kanının aksine 18-30 yaş arası, farklı görüşlerden, partilerden ve sivil toplum kuruluşlarından gençlik temsilcilerinin bir araya gelerek ülkenin geleceği için çözüm aradıklarını yakından gözlemleme fırsatı buldum. Bu sivil toplum kuruluşlarından biri olan İvme Hareketi’nin içerisinde yer alan akademisyen Kemal Büyükyüksel’e gençliğin seçimden beklentilerini sordum.
Önümüzde Türkiye’nin en önemli seçimlerinden biri var ve bu seçimleri etkileyen birden fazla faktör var. Bu seçimin en önemli faktörlerinden biri şu anda ilk kez oy kullanacak 7 milyon gencin olması. Bu seçmenlerin önümüzdeki seçimden ve adaylardan beklentisi, adayların ise gençlerden beklentisi nedir?
İlk olarak gençleri homojen bir grup olarak görmemekte fayda olduğunu hatırlatmak lazım. Birçok farklı toplumsal grubu veya ideolojik yönelimi temsil eden genç bulunuyor Türkiye’de. Gençliğin çoğunluğu iktidar karşıtı bir pozisyonda olsa bile iktidara destek veren bir gençlik kesiminin de olduğu unutulmamalı. Muhalif pozisyonda duran yığınla gencin en büyük beklentisinin ilk olarak bir değişim olduğunu düşünüyorum. Geleceksizlik duygusuna gömülmüş milyonlarca genç var. Birçoğu ekonomik anlamda güvencesizlik yaşıyor. Genç işsizliği de büyük bir sorun. Aynı anda da siyasi baskı ve kaybolan ortak kamusal dokudan dolayı ülkedeki yaşam hakkında bir başka umutsuzluk ve mana kaybı yaşanıyor. Ekonomik güvencesizlik ve özgürlük kaybı iki temel derin huzursuzluk kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Gençlerin siyasilerden beklentisi bu çıkmazı açmak ilk olarak. Hafızası taze olan bu gençlerin geçmiş tartışmalarda boğulmaktan çok, bir yenilik sunabilecek iradeyi görme arzusu yüksek gözüküyor. Geçmişten gelen bagajları olmadığı için farklı toplumsal gruplar arasındaki gençler de eskisine göre daha kolay anlaşıyor. Geçmiş tartışmalar içinde boğulmak yerine önlerinde yeni bir şey görmek ihtiyacı hissediyorlar. Siyasilerden de bu değişimi başarabilecek bir irade göstermelerini bekliyorlar. Lakin bu beklentinin tam karşılanabildiği de şüpheli, çünkü birçok genç fazla motive gözükmüyor. Seçimler açısından bakacak olursak birçok kararsız genç seçmen bulunuyor. Yeni bir umudu etkin şekilde örgütleyebilen bir siyasal iradeyi görmekte zorlanıyorlar. Derin ve geçmişe endeksli tartışmalardan çok, bugünkü mevcut yakıcı sorunların nasıl çözüleceği hakkında somut söylemler, etkin bir muhalefet ve kendilerini motive edebilecek bir ortak anlatının arayışı sürüyor gibi gözüküyor. Bu umut örgütlenemediği sürece öfke ve huzursuzluğun da genç kesimlerde artma ihtimalini unutmamak gerekiyor. Bu umutsuzluk gençlerin daha uç ve belki de toplumsal barışı desteklemeyecek siyasi söylemlere kanalize olmasına da sebep olabilir. Siyasilerin gençlerden beklentisine bakacak olursak, gençlerin de bu sürece katılımının daha fazla olması gerektiği düşüncesinin birçok farklı siyasi tarafından dillendirildiğini görmek mümkün. Gençlerin en azından sözde, siyasete katılımının daha yüksek olmasını arzuladıklarını söylemek mümkün. Lakin söylem olarak bu noktada olsalar da gençlerin katılımını arttırmak için siyasilerin ne kadar çaba sarf ettiği veya alan açtığı da şüpheli.
Türkiye’de neden siyasiler genç seçmenleri kazanmak için belirgin bir hamle yapmıyor ve neden gençler “garanti” oy olarak görülüyor?
Türkiye’de ister iktidar ister muhalefet cephesinde olsun kurumsal siyaset içerisinde fazlaca hiyerarşik bir statüko hüküm sürüyor. Siyasal aktörlerin de ciddi bir kısmı bu statükonun bir parçası. Gençleri kazanmak için kendilerine göre belli hamleler yapsalar dahi bu statüko siyasetinin düşünce şeklinin içerisinden yaklaşıyorlar topluma. Z kuşağı diyorlar ve sonra sanki bir şirketmiş gibi pazarlama stratejileriyle genç “tüketici” kazanmaya çalışıyor gibi gözüküyorlar çoğu zaman. Lakin siyasi partiler piyasadaki şirketler değiller. Siyaset de bir piyasa ekonomisi tahayyülüyle sınırlı şekilde anlaşılabilecek bir alan değil. Muhalefetin bu “pazarlama” stratejileri çoğu zaman hem eğreti duruyor hem de gerçekten gençlerin hayatlarına tam dokunmuyor. Belli şarkılarla, imgelerle, söylemlerle o dünyayı penetre edebileceklerini düşünüyorlar. Ancak gençlerin bunları ne kadar samimi bulduğu şüpheli. Siyasilerin bir kısmının kendilerince belli hamleler yaptıklarına inandıklarını düşünüyorum. Ancak bu hamlelerin yetersizliğinin ne kadar farkında olduklarından şüpheliyim. Siyasetin statükocu doğasına kapılan bildiğimiz aktörler, yeni yüzlere alan açılmasına izin vermeden bilindik yüzler üzerinden gençleri örgütleyecek bir duygunun inşa edilebileceğine inanıyor. Ancak ne gençlerin sorunlarına gerçekten yeterli şekilde dokunabiliyorlar ne de onların kendi gerçekliğini siyaset sahnesine bir duygu olarak taşıyabiliyorlar. Bu duygu gençleri özne haline getirerek çok daha kolay siyasette yer bulabilecekken, genel olarak bahsettiğim siyasetin bu hiyerarşik ve statükocu hali gençlere kapıyı da kapatıyor. İktidarın gençleri kaybetme korkusu muhalefetten daha fazla gözüküyor. Çünkü iktidar gün geçtikçe kan kaybediyor. Lakin yine de iktidar zaten gençlere hitap edebilecek kabiliyetini gittikçe yitirmiş görünüyor. Buna rağmen muhalefet ise bu boşluğu ne kadar fırsata çevirebiliyor o da şüpheli. Türkiye’nin içinde bulunduğu vahim durumdan dolayı gençlere bakınca çaresizlikten dolayı “zaten bize oy verirler” duygusuna kapıldıklarını düşünüyorum. Bu da muhalefeti gençleri gerçekten kazanıp örgütleme konusunda atıllığa itiyor. Ancak gençlerin mevcut kriz ve çöküşten dolayı çaresizlikten zaten “cepte” görülmesi de çok riskli bir tavır. Çünkü gençler umudu yeterince güçlü bir şekilde örgütleyen bir muhalefet göremezse, bu duyguyu hissedemezse daha da derin bir buhrana sürüklenme riskine sahip. Bu da ya daha ağır bir içe kapanış ve psikolojik çöküşü ya da daha büyük bir öfke patlamasını ve siyasi olarak da uç ve şiddete daha meyilli bir tepkiselliği doğurabilir. Bu tepkisellik sandıkta dahi muhalefete büyük zarar verme riskine sahip. Eğer sandıkta gençlerin katılımı yeterli derecede olmazsa bunun en büyük kaybedeni muhalefet olacaktır.
Siyasi partilerin gençlik ve sosyal politikalarını tatmin edici olarak görüyor musunuz?
Hayır bulmuyorum. Zaten iktidarın gençlere seslenmek için elinde sunabileceği sağlıklı pek bir politika kalmadığını düşünüyorum. Asıl tartışma muhalefetle alakalı olmalı. Ancak temel sorun muhalefetin elinde hiçbir şey olmaması da değil, elinde olan politika setlerini çok dağınık ve bölük pörçük bir şekilde ortaya koyması. Gençlerin birçok sorununa karşı farklı muhalefet partileri farklı zamanlarda belli çıkışlar yapıyorlar. Ancak bunların yeterince somut ve akılda kalıcı şekilde aktarılabildiğinden şüpheliyim. Gençler bilgiyi çok daha hızlı tüketmeye ve hap şeklinde almaya meyilliler. Dikkat süreleri de ileri yaştakilere göre daha düşük olabiliyor. Bundan dolayı farklı politikaların en basit ve somut şekilde madde madde ortaya konabilmesi gerekir. Basitlik muhalefetin lehine işleyecek bir yaklaşım. Muhalefetin gençlere politika sunarken yapabileceği en faydalı şeylerden biri hem içeriği sağlam olan hem de olabildiğince minimalist bir söylem şeması üzerinden bunu anlatabilen bir yaklaşımın dengesini tutturabilmesi olur. Bununla birlikte bir diğer önemli mesele ise gençlerin yaşadığı sorunların ne kadar derin olup olmadığını muhalefetin yeterince anlayıp anlayamadığı. Muhalefet eğer gençlerin içinde yaşadığı ekonomik buhranı yeterince iyi kavrayamazsa sunacağı çözümlerin cılız kalma riski bulunuyor. Bugün işsizlikten yurt ve barınma krizine, düşük gelire hapsolmaktan kendine gelecek kuramama haline, gençlerin ne kadar derin bir buhran içerisinde olduğunu anlayacak şekilde bir gençlik ve sosyal politika setinin gençlere sunulması gerekiyor. Gençlerin biriken huzursuzluğu ve çaresizliği, onları hem elle tutulur hem de daha radikal çözümlere yöneltebilir. Bu konuda gençlere daha iddialı çözümlerin vadedilmesinden muhalefetin çekinmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Geçtiğimiz ay yürürlüğe giren sosyal medya yasasının görüşmeleri sırasında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD’yi ziyareti epey tepki toplamıştı. Bu durum sizce genç seçmenler arasında CHP oylarını nasıl etkileyecek?
Tek bir olay radikal bir değişim yaratmaz, ancak benzer tavırdaki olayların arka arkaya gelmesiyle ve bir örüntünün ortaya çıkmasıyla gençlerin cayma riski bulunuyor. Gençler eğer kendileri için sahada kıran kırana mücadele eden figürleri göremezse hem motivasyonlarını yitirebilirler hem de muhalefete olan desteklerinden cayabilirler. Kendileri için görünür şekilde mücadele eden, “orada olan” kişilerin de bu genç kitleleri diri tuttuğunu göz önünde bulundurmakta fayda var. Dediğim gibi, tek bir olay değil ancak böyle bir örüntü üzerinden genel bir izlenim ortaya çıkarsa muhalefetin etkin olamadığı ve âtıl kaldığı hissiyatı güçlenebilir ve bu da gençleri muhalefetten soğutabilir.
Özellikle muhafazakâr kesim neden gençlerin sorunlarını dinlemekten kaçınıp onları “memnuniyetsiz” olarak etiketlemeyi tercih ediyor?
Aslında sorunun cevabının bir kısmı soruda gizli. Bu kesimlerin “muhafazakâr” değer setleri zaten gençler dahil tüm toplumsal ilişkilere olan bakışlarını etkiliyor. Buradaki üstenci tavrın, daha geleneksel değerlerle alakalı olan nesiller arası hiyerarşiyi normal görmekle bir alakası da bulunuyor. Burada bir “gençler yerini bilmeli, abilerini ablalarını dinlemeli” tavrı gözlemlemek mümkün. Tabii bu daha çok yüzeyde verilmeye çalışılan bir duygu. Bunun altında daha büyük bir çaresizliğin yattığını düşünüyorum. Gençler için söyleyecek bir sözü, örgütleyecek bir umudu pek kalmamış olan bir iktidarın tıkanmasını gözlemlemek mümkün. Bu tıkanma karşısında da hem gittikçe savunmacı hem de üstenci refleksler veriliyor. Belki de bu sözlerle gençlerin “hizada kalacağı” duygusunu taşıyanlar bile vardır. Bir kısmının da iktidar zehirlenmesiyle veya mevcut realiteyi anlayamayacak kadar dar bir perspektife sıkışmasıyla körleşmiş ve bir kibirlilik duygusu içine gömülmüş olması mümkün. Bu körlük ve kibir hali de gençlere karşı üstenci bir tavra dönüşüyor. Ancak tek sebep bu değil. Muhafazakâr kesimler, mevcut iktidarın tabanının çoğunluğunu oluşturuyor. Son yıllarda siyasetin demografisindeki dönüşümlere bakacak olursak AKP’nin gittikçe bir yaşlılar partisine dönüştüğünü gözlemlemek mümkün. İktidara destek verenlerle muhalif olanlar arasındaki kutuplaşmada yaş da gittikçe önemli bir faktör haline gelmeye başladı. Yani bu siyasi çatışmanın bir parçası da bir nesil çatışması haline geliyor. Desteğini gittikçe yaşlı bir demografiden devşiren bir iktidarın gençlerden koparak gençleri gittikçe karşılarına aldıkları bir durum da oluşuyor. Bu “memnuniyetsiz” söylemi içerisinde bunun da etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Kendisinden gittikçe uzaklaşan bir kesime karşı artan bir şekilde bir hınç duygusu oluşuyor olabilir. Ebeveynlerinin sözünü dinlemeyip eve geç saatte dönen bir çocuğu azarlayıp eve dönmesini nasihat edercesine bir üstenci duygunun tınılarını da barındırıyor bu ifade.
Gençlerin gönlünde nasıl bir aday yatıyor?
Tüm gençler için bir genelleme yapmam zor. Herkesin farklı eğilimleri olabilir. Ancak gençlerin genel olarak yeni yüzlere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Kendilerini heyecanlandıracak, harekete geçirecek, motive edebilecek ve mobilize edebilecek bir adaya eğilim yüksek gözüküyor. Türkiye’de bir yenilik arayan gençlerin bu yeniliği temsil edebilecek bir yüze de ihtiyacı var gibi gözüküyor. Erdoğan’dan bezenlerin daha kucaklayıcı bir figüre olan arzusu yüksek, çünkü özellikle gençler yaşamlarını inşa edebilecekleri daha huzurlu bir ortamı sağlayabilecek bir Türkiye’nin arayışında. Ancak Erdoğan’a karşı hissedilen bu bezginlik, gençlerin illaki etkin ve baskın bir liderden kaçtığı anlamına da gelmemeli. Aksine, bu buhran içerisinde kucaklayıcı bir yaklaşım ile umut vadederek ülkeyi daha huzurlu bir geleceğe taşıyabilecek, güvenebilecekleri etkin bir lider arayışının olduğunu düşünüyorum. Yani bu süreci yürütebilecek güçlü bir lider arayışının, Erdoğan’ın kendine has “güçlü liderliği”nden dolayı azaldığını pek düşünmüyorum.
“Siyasetçilerin bilgileri kendi gençliklerine ve ezberlerine dayanıyor”
Dizinin ilk yazısında ORC Araştırma Şirketi’nin Ekim ayında ilk kez oy kullanacak gençler arasında yaptığı anketin sonuçlarından söz etmiştim. Bu anketin sonuçlarına göre CHP yüzde 20,4, İYİ Parti yüzde 15,9, AKP yüzde 13,1, MHP yüzde 7,2, HDP yüzde 5,0, Türkiye Değişim Partisi yüzde 4,1, Gelecek Partisi yüzde 3,6, DEVA Partisi yüzde 3,1, Memleket Partisi yüzde 2, Bağımsız Türkiye Partisi yüzde 1,6, Yeniden Refah Partisi yüzde 1,2, diğer partiler yüzde 1,7, kararsızlar ise yüzde 21,1 oranında gözüküyordu.
Metropoll Araştırma’nın aynı ay içerisinde yaptığı ankete göre Millet İttifakı’nın iki amirali CHP ve İYİ Partinin oyları ise yüzde 19 ve yüzde 5,3 olarak gözüküyor. Ayrıca ankette kararsızların oranı yüzde 31,9. ORC Araştırma’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı ankete göre genç seçmenler içerisinde ilk sırada, yüzde 19.5 oy oranıyla kararsız seçmen önde geliyor. Onu yüzde 19,1 ile CHP takip ediyor. Onların ardından İYİ Parti yüzde 16,5, Zafer Partisi yüzde 4, Deva Partisi yüzde 3.1, Gelecek Partisi yüzde 2.2, AKP yüzde 13,5, MHP yüzde 7, HDP yüzde 5,5, TDP yüzde 4,2, BTP yüzde 1.8, YRP yüzde 1.6 ve diğer partiler yüzde 2 oy oranına sahip. Hem Metropoll’ün hem de ORC’nin anketlerinde kararsız seçmenlerin oranı dikkat çekici. Anket sonuçlarına göre genç seçmen henüz gönlünde yatan adaya karar vermiş değil. Peki, genç seçmenler arasında neden kararsızlar hala çoğunlukta? Gençler nasıl bir aday istiyor. Bu soruları Daktilo1984 Yayın Koordinatörü, Çavuşesku’nun Termometresi ve Nabız programlarını sunan İlkan Dalkuç’a sordum.
Önümüzde Türkiye’nin en önemli seçimlerinden biri var ve bu seçimleri etkileyen birden fazla faktör var. Bu seçimin en önemli faktörlerinden biri şu anda ilk kez oy kullanacak 7 milyon gencin olması. Bu seçmenlerin önümüzdeki seçimden ve adaylardan beklentisi, adayların ise gençlerden beklentisi nedir?
Gençlerin diğer seçmenlerden farkı, siyaset ile kurdukları ilişkinin bir öncesi olmaması. Mesela 20 senedir Adalet ve Kalkınma Partisine ya da Cumhuriyet Halk Partisine oy veren seçmenler bu partilerin yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla da kendilerini özdeşleştiriyorlar. Tam da bu yüzden her seçim oy verecek olan seçmenlerin, gelecek seçimde oy verecekleri partiyi tahmin ederken geçmiş seçimlerdeki oy verme davranışına bakılır. Oy tercihini değiştirmek, içinde bir yandan da kişinin kendi geçmişiyle hesaplaşması belki de kendi yanlışlarını kabul etmesi anlamına geleceğinden dolayı kolay değildir. Gençler böyle bagajları olmadığından dolayı seçimlerin sonuçlarında çarpıcı etkiler yapabilirler. Bu açıdan, partiler ve adaylar açısından gençler, potansiyel seçmenler olarak gözükür. Gençlerin beklentilerinin ortalama seçmenden farkı; daha az muhafazakâr olmaları, taşra ile bağlarının daha düşük olması, daha eğitimli olmaları ve daha çok işsiz ve kiracı olmaları olarak sayılabilir.
Siyasetçiler gençliği nasıl görüyor?
Siyasetçilerin gençlere bakışlarında eski kalıplar ve klişeler temelde hâkim. Gençliğe dair siyasetçilerin bilgileri kendi gençliklerine ve ezberlerine dayanıyor. Gençlikteki değişimi fark etmeye çalışan siyasetçiler ise anektodal gözlemlerle sınırlı tespitler ve çıkarımlar yapmak zorunda kalarak aşırı ve abartılı beklentilere girebiliyorlar.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Türkiye’nin Geleceğine Genç Bakış araştırmasına göre gençler arasında kimlik siyaseti kendine yer bulamıyor. Ancak buna karşılık kimlik siyaseti yapan özellikle Zafer Partisi ve Ümit Özdağ’ın söylemleri gençlerin gözünde epey popüler. Bu tezatı nasıl yorumluyorsunuz?
Bu araştırmaları kerteriz noktaları ve örneklemleriyle birlikte değerlendirmek gerektiği gibi Zafer Partisi ve Ümit Özdağ’ın sosyal medyada gördüğü ilgi ile gerçek hayattaki karşılıklarına da mesafe ile yaklaşılmalı. Türkiye’de gençlik, hatta tüm toplum daima milliyetçi oldu. Bu açıdan bakıldığında genç nüfusta artan Kürt seçmen oranıyla birlikte milliyetçiliğin toplam genç seçmen içerisinde düşmesi olası. Ayrıca, Çözüm Süreci’nin sonlanması ve Olağanüstü Hal süreçlerinin yarattığı baskı sonrasında milliyetçilik dışındaki tüm muhalif pozisyonların kriminalleşmesi, Zafer Partisi gibi muhalif görülen grupların görünürlüğünü de arttırdı. Bu da dikkate alınmalı.
Aynı araştırmaya göre gençler arasındaki en büyük sorunlardan birinin “Türkiye’de hayal kuramamak olduğu” görülüyor. Siz bu sorunu nasıl yorumluyorsunuz?
İnsanlar zorluklara katlanır. İnsanların çok geniş bir adaptasyon kabiliyeti vardır. Dünyada en geniş coğrafyaya yayılan memeli türü olan insanlar, sıcak çöllerden kutup dairesine kadar her türlü sıkıntıyla başa çıkabilmektedir. Ancak tüm bunlar için gerek şart iradedir. İradenin oluşması için ise umuda ihtiyaç vardır. Bugünün sıkıntılarının geleceğin mutluluklarının hazırlığı olduğuna inanabilenler için zorluklar çok daha katlanılır olacaktır. 2020’ler Türkiye’sinde gençler, anne babaları gibi sıkıntılar çekseler de anne babaları gibi -kendileri olmasa da- çocuklarının refah içinde yaşayacaklarına dair bir inanca sahip değiller. Yarının bugünden daha iyi olacağına inancını kaybeden insanlar da bugünün sıkıntılarına karşı daha kırılgan hale geliyor. Bu kırılganlık da gençlerde artıyor.
Metropoll araştırma şirketinin ilk kez oy kullanacak gençler arasında yaptığı ankete göre CHP’nin oyu yüzde 19, İYİ Parti’nin oyu ise yüzde 5,3 olarak gözüküyor. Bu iki parti gençler arasında neden düşüşe geçti? Ayrıca aynı ankette karasızların oranı yüzde 31,9. Bu çok çarpıcı bir oran. Bu oranı nasıl yorumluyorsunuz?
Anketlerdeki rakamlar örneklemleriyle birlikte değerlendirilmeli. Ayrıca gençlerin davranışlarını doğrudan gençleri ölçmeyi amaçlayan araştırmalarla ölçmek de daha sağlıklı olabilir. Ancak gençlerin arasında seçime katılmama ve kararsızlık eğiliminin genel seçmen ortalamasının kayda değer şekilde üzerinde olduğunu tüm araştırmalarda gözlemek mümkün. Gençlerin Türkiye’nin genel seçmen ortalamasına göre daha kentli, daha eğitimli ve daha fazla Kürt olmasından dolayı muhalif eğilimlerin gençlerde seçmenlerin genelinden yüksek olduğu söylenebilir. Ancak bu eğilimleri kuvveden fiile çıkartmak için muhalif partilerin gençleri motive etmeleri gerektiği de açık olarak gözüküyor.