[voiserPlayer]
Bir önceki yazımda, bu yazımın konusunun Nutuk olacağından bahsetmiştim. Ancak ciddi bir itham ve polemik kitabı olan Nutuk’u da anlayabilmek için, bu eseri iki bölümde incelemek gerektiğini düşünüyorum. Bu bölümlerin ilkini oluşturacak olan bu yazıda, Nutuk’un amacı ve kapsamı ve içeriğinden bahsedeceğim. Bu bölümlerin ikinci kısmını oluşturacak olan bir sonraki yazımda ise Mustafa Kemal Paşa’nın çeşitli ithamları ve bu ithamların muhatapları tarafından bu ithamlara verilen cevapları aktaracağım.
Nutuk’un Amacı
Nutuk’un birbiri ardına meydana gelen ve muhtemelen Mustafa Kemal’in zihninde birbirinden çok da bağımsız olmayan dört olayın sonucu olarak söylendiği iddia edilebilir. Bu olaylar sırasıyla; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurulması (17 Kasım 1924), Şeyh Sait İsyanı, Takrir-i Sükun Kanunu ve İzmir Suikastıdır. Bu olayların birbiriyle zaman olarak yakınlığı, Mustafa Kemal Paşa’yı bu olaylar arasında bir bağlantı kurmaya itmiştir. Nitekim, TpCF ile Şeyh Sait İsyanı arasında kurulan bağlantı ve sonrasında TpCF’nın kurucularının İzmir Suikastı sonrasında İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmaları bu fikri destekler niteliktedir. Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi Kazım Karabekir Paşa gibi milli mücadele kahramanlarının yargılamaları sırasında, salona girdikleri anda izleyicilerin ayağa kalkması gibi birtakım “sessiz protestolar”, Mustafa Kemal’i bu isimlerin tarihteki rollerinin de tartışılacağı bir yol arayışına itmiştir. İşte bu yol arayışının ulaştığı menzil Nutuk’tur. Yani Gazi, birçok devrimde çok daha kanlı yollarla gerçekleşen muhaliflerden kurtulma ve tek güç odağı haline gelmek için çok daha mutedil bir yol bulmuştur. Bu yol, kendisi üzerinde şekillenen bir kurtuluş ve kuruluş tarihi yazarak; yer yer arkadaşlarının rollerini küçümsemek ya da görmezden gelmektir. Mustafa Kemal, muhalifleriyle yaptığı hesaplaşmayı yalnızca Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki süreçle sınırlandırmamıştır. İstiklâl Harbi yıllarında da Anadolu Hareketi’ne zorluk çıkartanlarla da Nutuk’ta bir hesaplaşma sürecine girmiştir. Selek’in yerinde tanımlamasıyla;
“Bir benzetme yapmak gerekirse 15–20 Ekim 1927 günlerinde: Atatürk ‘Savcı’ Nutuk ‘İddianame’, kongre ‘jüri’, memleket ve dünya kamuoyu da ‘dinleyici’” dir.[1]
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, Nutuk’un hesaplaşmanın başlangıç tarihi olmadığıdır. Nutuk, Takrir-i Sükun kanunuyla bastırılmış, İzmir Suikastından sonra İstiklâl Mahkemeleri vasıtasıyla sonlandırılmış olan hesaplaşma sürecinin son halkasıdır. Bu son halkada Mustafa Kemal, yargılanan muhaliflerin aslında tarihten beri bilindikleri kadar saygın kişilikler olmadığından dem vurarak, kurduğu yeni “tek”leşme sürecini meşrulaştırmaya çalışmıştır. Bir nevi Gazi, İstiklâl Harbi’ni “Paşalar takımı” sayesinde değil, yer yer onlara rağmen başardığına göndermeler yapmıştır.
Bunun yanında, Nutuk’un bir diğer amacı da, 22 Ekim 1927 tarihli The Times gazetesinin çok yerinde tespitinde de belirtildiği gibi, propagandadır. Çünkü “yarın Kemalist delegelerden yüzlercesi geldikleri yerlere geri dönecekler ve onun söylediklerini bütün ülkede herkese tekrar edecekler” dir.[2]Bu tespit çok yerindedir, çünkü okuma yazma oranının son derece düşük olduğu çiçeği burnunda bir devlette ciltlerce yazılacak kitapların toplumu yönlendirmek için bir araç olamayacağı açıktır. Ancak, toplumda büyük bir karşılığı olan birinin, Gazi’nin ağzından bir aktarımla bu yönlendirmenin ve propagandanın yapılması çok daha kolaydır. Şu ana kadar bahsedilen bu iki amaç, birbirlerinin doğal birer uzantısıdır.
Nutuk’un yazılmasının bir diğer amacı da Gazi’nin gelecekte yazılacak olan inkılâp tarihine bir yol haritası ve çerçeve bırakma isteğidir. Yukarıda bahsedilen ve Mustafa Kemal’in birbiriyle ilişkilendirdiği dört olayın ardından Gazi, iktidardan in(diril)mesi durumunda tarihe bir not da düşmek istemiştir. Ayrıca bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da Mustafa Kemal’in Nutuk’un hazırlandığı sırada ve öncesinde ardı ardına yaşadığı ciddi kalp rahatsızlıklarıdır. Nutuk’un sonuna eklediği Gençliğe Hitabesi’nde Türk gençliğine adeta nasihatlerle dolu bir vasiyet sunmuştur. Hitabe’nin genel havasında da bir veda havası sezmek mümkündür. Bunun yanında Nutuk’unu da okuduğu CHF’nin ikinci kongresinde (1927) (birincisi Sivas Kongresi’dir), kendi kişisel servetini de kurduğu siyasi partiye bırakmıştır. Bu da Mustafa Kemal’in iktidar mücadelesinde yaşadığı zorluklar ve yaşadığı kalp rahatsızlıklarının onu ittiği ruh halini göstermek açısından önemli bir gelişmedir.
Nutuk’un Kapsamı
Öncelikle, Nutuk’un içeriğinin belirlenmesinde yukarıda bahsi geçen dört olay son derece etkili olmuştur. Mustafa Kemal’in bu dört olayın biri ya da birkaçının aktörü haline gelen kişilerle yaşadığı, belgelerle ispatlayabildiği olayları seçmeci bir yöntemle gözler önüne sermiş ve toplum nezdindeki itibarlarını sarsmak için bu yolu bir araç olarak kullanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa Nutuk’una şöyle başlar;
“1919 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.” [3]
Bu cümle bile başlı başına çok şey ifade etmektedir. Bu cümleden de anlaşıldığı üzere, Nutuk, Mustafa Kemal Paşa’nın önderi olarak yazılan tarihin (kurtuluş ve kuruluş), diğer aktörlerden arındırılarak süjenin tekilleştirme çabasının bir ürünüdür. Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’unda Samsun’a çıkarken yanındaki diğer aktörlerden bahsetmemiş (bu yıllarda ters düştüğü Refet Bele de bunlardan biridir), bu olayı Nutuk’un genelinde de hakim olan havaya uygun şekilde, “ben merkezli” olarak aktarmıştır.
Ayrıca Nutuk’un başlangıç tarihinin 19 Mayıs olarak seçilmesiyle ilgili olarak da literatürde birtakım tartışmalar bulunmaktadır. Rustow’a göre, Gazi, Padişah devrinde iktidara gelme girişimlerinin üstünü kapatmak istemiş ve bu nedenle Nutuk’u aktörleşme sürecinin başlangıç tarihi de olan 19 Mayıs’tan başlatmıştır.[4] Arar ise Gazi’nin 19 Mayıs öncesine ait olan anılarının zaten halihazırda gazetelerde yayımlanmış olduğunu ve bu nedenle süreci 19 Mayıs’ın gerisine götürmenin çok da anlamlı olmadığını belirtmiştir.[5] Tam da bu tartışmayla ilgili fikir vermesi açısından Gazi’nin değinmediği bazı politik gelişmeleri incelemenin de faydalı olacağı kanısındayım. Bu manada en derli toplu değerlendirme de yine Arar’a aittir;
“İç siyasa açısından bakacak olursak; Veliaht Abdülmecit Efendinin Anadolu’ya davetinden, Atatürk’ün emri ile kurulan ve kapatılan Türkiye Komünist Partisi’nden, yurt dışında bulunan İttihat ve Terakki’nin üç büyük lideri ile olan yazışmalar ve bu partinin teşkilat ve imkânlarından millî dava için yararlanmak, ama onun Türkiye’nin kaderinde tekrar söz sahibi olmasını önlemek için sürdürülen çabalardan, Trabzon Milletvekili Ali Şükrü̈ Bey’in katlinden; Ali Kemal’in İzmit’te linç̧ edilmesi, dış politika ve diplomatik ilişkiler açısından incelediğimizde ise; Fransa’nın Suriye eski Yüksek Komiseri Georges Picot ile Sivas’ta yapılan görüşmelerden, Sovyet-Türk ilişkilerinin başlaması ve gelişmesinden ve Bolşevik liderlerle yapılan yazışmalardan, Suriye ve Irak’taki mahalli ve millî direniş̧ örgütleri ile olan ilişkilerden keza söz edilmediğini saptayabiliriz.”[6]
Mustafa Kemal, görüldüğü gibi tartışmayı başka bir minvale kaydırabilecek, yahut kendisini zor durumda bırakabilecek olan tartışmaları Nutuk’un genel seçmeci yöntemine uygun olarak görmezden gelmiş ve bu konulara değinmemeyi tercih etmiştir. Yani, kuruluş ve kurtuluş sürecini kendi liderlik kültü üzerinden kurgulamaya çalışırken 19 Mayıs’ı bir başlangıç tarihi olarak seçmesi, 1919 öncesine ait anılarının gazetelerde yayımlanmış olmasından kaynaklanmamaktadır. Mustafa Kemal, bu tarihi Osmanlı payitahtıyla ters düştüğü ilk adım olduğu için bilinçli olarak (ilk kahramanlık hikayesi olarak) tercih etmiştir.
Ancak bu değerlendirmelerin iç politik gelişmelerle ilgili olduğu unutulmamalıdır. Dış politik gelişmelerde Mustafa Kemal’in bazı konulara değinmek istememesinin iki temel nedeni olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi; Nutuk’un, yukarıda da belirtildiği gibi, bir hesaplaşma ve polemik kitabı niteliği taşıması ve bu yüzden iç politik gelişmelere daha çok ağırlık verilmesiyle ilgilidir. İkinci nedense yeni Türk Devleti’nin Lozan sonrası izlediği statükoyu koruma düşüncesi ve bu düşüncenin simgelenmiş sloganı olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesidir. Yani Mustafa Kemal, savaş yıllarında yaşanan bazı beynelmilel olaylardan (yabancı devletlerin savaş yıllarında Türk milletinin onurunu ve bağımsızlığını ayaklar altına alan davranışları vb.) bahsederek ilgili devletleri rahatsız etmek istememiştir.
Mustafa Kemal, Nutuk’unun 1919’dan Ekim 1927’ye kadar yaşanan gelişmeleri kapsadığını söylese de bu tarihler arasında yaşanan olaylara eşit, hatta yakın bir ağırlıkla yer ayrıldığını söylemek güçtür. Dumont’un tespitiyle; “Atatürk, eserinde, Türk Devrimi’nin çeşitli aşamalarına, pek eşitsiz bir yer ayırmıştır. Böylece, Söylev’in yüzde 42’si 1919 yılının sadece son altı ayına ayrılmışken, onun zıddına, 1924 ile 1927 arası yıllar en az dikkati çeken bir dönem olmuştur (eserin yüzde birinden az). 1920 yılının payı Söylev’in yüzde 25’idir; 1921 yılı yüzde 8 dolayında, 1922 yılı yüzde 9, 1923 yılı yüzde 4,5 bir paya sahiptirler.”[7]
Tuncay ise şöyle değerlendirmiştir; “Yeni basımlarında -belgelerin verildiği III. cilt hariç̧-metni yaklaşık 900 sayfa tutan Nutuk’un, kabaca 700 sayfası, M. Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkısından saltanatın kaldırılışına kadar geçen 42 ayın, genellikle zaman dizim sırasını izleyen, ayrıntılı bir anlatım, çözümleme ve yorumuna ayrılmıştır. Ondan sonra Nutuk’un verilişine değin 60 ayın öyküsüyse, daha seçmeci bir yaklaşımla 200 sayfaya sığdırılmıştır.”[8]
Bu durumun birden çok nedeni olduğu literatürde tartışılmıştır. Bu nedenlerden ilki, yukarıda da belirtildiği gibi Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’un hazırlandığı sırada geçirdiği ciddi kalp rahatsızlığıdır.[9] Bu rahatsızlık Gazi’nin Nutuk’unu beklenen uzunluk ve derinlikte yazmasına engel olmuş olabilir. Bir diğer argümansa Gazi’nin Nutuk’unu CHF’nin tarihi daha önce belirlenmiş olan kongresine yetiştirme uğraşından dolayı bazı konuların beklenenden kısa işlediğidir.[10] Bu argümanların Nutuk’un beklendiğinden daha kısa olmasıyla ilgili içerikleri kısmen doğru olsa da burada daha dikkat çekici olan bir husus vardır. Gazi, Nutuk’unda daha ziyade 1924 öncesi olayları değerlendirmiş ve 1924 sonrası yaşananları son derece hızlı geçmiştir. 1924, aslında milli mücadelenin sembol isimleriyle Gazi’nin ayrışmaya başladığı yıla da işaret eder. Yukarıda da belirtildiği gibi Mustafa Kemal Nutuk’unda milli mücadelenin sembol isimlerinin itibarlarını düşürme sürecini daha mücadele yıllarından başlatmıştır. Başka bir deyişle, Gazi 1924 sonrasında yaşanan iktidar kavgası üzerinden kendisine daha zor meşruiyet sağlayabileceğinin farkındaydı. Bu yüzden bu isimlerle ilgili iddialarını onların da birer sembol oldukları milli mücadele yıllarına kadar taşıyarak, asıl ağırlığı 1924 öncesi döneme vermeyi tercih etmiştir
Sonuç olarak, başından sonuna kadar, seçmeci bir yönetimin kullanıldığı Nutuk, başlangıç tarihinden, olaylara verilen ağırlığa; yapılan suçlamalardan, kullanılan üsluba kadar her konuda bilinçli bir tercihin ve bir tarih yaratma kaygısının ürünüdür. Bu kaygının amaçları yukarıda özetlenmeye çalışılmıştır. Bu yazı dizisinin son kısmını oluşturacak olan bir sonraki yazımdaysa Mustafa Kemal’in daha önceki yazılarda da adı geçen isimlere yönelttiği suçlamalar ve bu isimlerin bu suçlamalara verdiği cevapları inceleyeceğim.
Kaynakça
- Aktaran Hakan Uzun, Atatürk’ün Nutuk’unun İçerik Analizi, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara, 2005, s. 65; Sabahattin Selek, “ “Nutuk” Nedir ve Ne Değildir”, Cumhuriyet, 11 Kasım 1966.
- Bilal Şimşir, Atatürk’ün Büyük Söylevi Üzerine Belgeler, Ankara, 1991, s. 68.
- Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C. I., Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970, s. 1.
- Dankwart A Rustow, “Devlet Kurucusu Olarak Atatürk”, Yavuz Abadan’a Armağan, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., s.s. (573-634), Ankara, 1969, s. 622.
- İsmail Arar, “Büyük Nutuk’un Kapsamı, Niteliği Amacı”, Atatürk’ün Büyük Söylev’inin 50. Yılı Semineri Bildiriler ve Tartışmalar, s.s.(119–171), Ankara, 1980, s. 129.
- A.g.m., s. 136-37.
- Paul Dumont, Atatürk’ün Yazdığı Tarih: Söylev, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 1997, s. 16.
- Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923–1931), 3. baskı, İstanbul, 1999, s. 184.
- Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-1940, C.I., Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 288.
- Dumont, a.g.e., s. 289.