[voiserPlayer]
Bin dokuz yüz doksan sekiz yılının Aralık ayı… Brent türü ham petrolün varil fiyatı $9’ı gördü. Piyasada yaygın kanı ham petrol fiyatının takip eden on, belki yirmi yıl boyunca $15’ı aşmayacağıydı. Ancak sadece beş ay sonra ham petrolün fiyatı $15’ı aştı. Elbette fiyatta salınımlar oldu, ancak takip eden yıllarda genel yön hep yukarı oldu. Ham petrol fiyatı 2000’in Eylül’ünde $30’ı, 2004’ün Nisan’ında $40’ı, 2005’in Mart’ında $50’ı, Ağustos’unda $60’ı, 2006’nın Temmuz’unda $70’ı, 2007’nin Ekim’inde $80’ı, bir ay sonra $90’ı, 2008’in Mart’ında $100’ı aştı. İki ay sonra $120’ı, 2008’in Haziran’ında ise tarihi $130 seviyesini gördü.
Ve yükseliş orada bitti. Ancak daha dramatik başka bir hareketlenme oldu. Petrol fiyatları tarihi zirveden çok değil beş ay sonra $40’a çakıldı. Ancak daha sonra tekrar yükselmeye başladı ve 2011’in Nisan’ında $120’ı tekrar gördü. Petrol fiyatlarındaki bu çılgın hareketlenmeyi açıklamak mümkün mü? Daha erken bir tarihe, altmışlı yıllara gidelim ve takip eden on yıllarda fiyatların ve onu iten faktörlerin izlerini sürelim.
Altmışlı yıllardan 1973 yılına kadar petrol fiyatları hemen hemen sabit kaldı. 1960 yılında ham petrolün fiyatı $1,63’dı. Takip eden on yıl boyunca fiyatlar sistematik olarak düştü ve 1970 yılında $1,21’e kadar geriledi, sonra tekrar yükseldi. Kritik yılın başında, 1973’ün Ocak’ında ham petrol fiyatı $2,08’dı. Ham petrol fiyatlarındaki bu istikrarın sebebi, -ki bu istikrar neredeyse yüzyıldır sürüyordu,- fiyatları Yedi Kızkardeşler olarak bilinen İngiliz BP ve Hollandalı Shell hariç, tamamı Amerikalı petrol şirketlerinin belirlemesiydi. Şirketler her yıl için bir fiyat ilan ediyor, yıl boyunca o fiyatla uyumlu miktarda ham petrolü piyasaya veriyorlardı.
1973 yılında bu sistem değişti. Artık üretilecek petrol miktarını ve fiyatları bu şirketler değil, bu şirketlerin petrol çıkardıkları ülkeler belirleyecekti. Aslında bu hedef doğrultusunda çok önce, 1960 yılında, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) kurulmuştu. Ancak örgüt üretim miktarına ve fiyatlandırmaya karışmadı, ta ki 1973 Ekim ayında Arap (Mısır ve Suriye)-İsrail savaşı patlayana kadar. En büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan ve diğer petrol üreten Arap ülkeleri Amerika ve İsrail taraftarı gördükleri ülkelere ambargo başlattı ve OPEC üretim kesintilerine gitti. Ve ham petrol fiyatları fırladı. Ekim ayında ham petrol fiyatı $4,10 oldu ve üç ay sonra 1974’ün Ocak’ında ise tarihi zirveyi, $13’ı gördü. Artık petrol piyasasında OPEC devri başlamıştı.
Arap-İsrail krizinin çözümünün ardından fiyatlar kısa bir süre içinde $10’a kadar geriledi ve Eylül 1978’e kadar $13’ın altında kaldı. İlk önce İran Devrimi geldi. Ardından İran-Irak savaşı patladı. Ve petrole talep arttı. Zira muhtemel bir petrol kıtlığını aşmak amacıyla petrol şirketleri ile petrol tüketicisi ülkeler ve şirketler, petrol stoklarını doldurmak üzere daha fazla ham petrol talep etti. Öyle ki, bu talep çılgınlığının sonunda Batılı ülkelerin petrol stokları, normal olan 30-50 günlük tüketimi karşılamanın çok üstüne, 180 günlük tüketimlerini karşılayabilecek seviyeye çıktı. Bu talep petrol fiyatlarını yükseltti. 1978’in Ekim ayında ham petrol fiyatı $12,85’dı, 1979’un Mart ayında (Dubai) ham petrol fiyatı $20’ı geçti. Ham (Dubai) petrolde tarihi zirve İran-Irak savaşı patladıktan iki ay sonra, 1980’in Kasım ayında geldi ve petrol fiyatı $40’ı geçti.
Ancak OPEC için balayı sona erecekti. Artan petrol fiyatları yeni keşifleri canlandıracak ve neticede OPEC-dışı ham petrol üretimi artacaktı. Mesela, Kuzey Deniz’inde, Brent adı verilecek, petrol bulundu ve 1976’nın Kasım ayında üretim başladı. Ayrıca, 1974 yılında kurulan Uluslararası Enerji Kurumu (IEA)’nın paylaştığı veriler sayesinde petrol fiyatlarının kısılan arz yüzünden değil, artan talep yüzünden olduğu anlaşıldı. 1982 yılında bütün petrol şirketleri özellikle OPEC’ten petrol alımlarını kısıtladı. Paralel olarak, 1973 petrol krizinin ardından enerji çeşitlendirmesine yönelen Batılı ülkelerin aldığı tedbirler etkisini göstermeye başladı. Üstüne İngiltere’de Margaret Thatcher’in ve Amerika’da Ronald Reagan’ın petrol piyasasında serbest piyasa savunuculuğu geldi.
Bu gelişmeler karşısında OPEC ülkeleri ortak bir strateji geliştiremedi. Daha da kötüsü oldu. 1985’in Ağustos’unda Suudi Arabistan, hem OPEC üyesi hem de OPEC üyesi olmayan ülkeleri tehditle, ülkesinin yeni bir petrol üretim ve fiyatlama politikası takip edeceğini açıkladı. O ay Dubai ham petrolünün varil fiyatı $26.30’dı. Fiyatlar bir süre aynı seviyelerde seyretti ve beş ay sonra 1986’nın Şubat’ında çakıldı: O ay $14.80’ü gören (Dubai) ham petrol fiyatı, beş ay sonra $8’ın altını gördü.
Fiyatların bu düşüşü bütün petrol üreten ülkeleri, hatta tüketenleri de, harekete geçirdi. Ancak üretim ve fiyatlandırma konusunda uyum sağlanamadı. Hatta 1988 yılının Aralık ayında OPEC Brent ham petrol fiyatını, fiyatlandırmasında ölçüt alacağını açıkladı. Bu aslında yeni bir fiyat savaşının başlangıcıydı. Zira her üretici ülke istediği kadar petrol üretimi yapabilecekti. Brent ham petrol fiyatı 1986 yılındaki dip seviyeden 1990 yılının Ağustos ayına kadar $12-20 bandında salındı durdu. Irak’ın Kuveyt’i işgali ile 1990’ın Ekim’inde $36’ı gördü. Ancak fiyatlar tekrar düştü ve 1991’in Şubat’ı ile 1998’in Kasım ayında $11-25 bandında salındı ve 1998’in Aralık ayında bir kez daha $10’ın altını gördü. Ve ardından petrol fiyatlarının tarihi yükselişi başladı ve 2008’in yazında $130’a ulaştı.
Ham petrol fiyatlarının 2000’li yıllardaki çılgın yükselişini sürükleyen, iki faktörün birlikte çalışması. İlk faktör rafinerilerin üretim kısıtı. Bahis, piyasaya daha azalan miktarlarda ham petrol arzının olması değil. Bilakis yerkürenin ne petrol rezervi sorunu var ne de az ham petrol üretimi sorunu. 1997-2010 döneminde arzın talebin gerisinde kaldığı tek yıl 1999 yılı. Ancak gerçek tüketicilerin nihayetinde satın aldığı petrol ham petrol değil. Rafinerilerin işlediği ve nihai ürün olarak piyasaya sunduğu petrol ürünleri. Fiyatları 2000’li yılarda iteleyen üretim kısıtı sorunu petrol ürünlerinin üretimi ile alakalı.
Bu sorunun kaynağı ise siyasi. Zira 1990’lı yılların sonunda en büyük petrol tüketicilerinde, Amerika ve Avrupa, çevre koruma kanunları uygulanmaya başlandı. Ancak mevcut rafinelerin çok azının bu kanunlarla uyumlu petrol ürünleri üretimi kapasitesi vardı. Bazı rafineler sorunu aşmak için yeni yatırımlar yaptı, bazıları ise kapatıldı. Nitekim, Amerika’da rafineri sayısı yarılanırken, Avrupa’da yüzde 30 civarı azaldı. Öte yandan Amerika’daki rafinelerin üretim kapasiteleri üç kat artarken, Avrupa’dakilerin, yapılan yatırımlarla, aynı kaldı.
Netice; bütün petrol türlerine, ancak daha çok akıcılığı yüksek, sülfür oranı düşük (Brent ve Nijerya), bu yüzden de işlemesi daha kolay ham petrol türüne talebin artması oldu. Ancak bu, ham petrol arzı devam ettiği müddetçe tek başına fiyatları yükseltemezdi. Çevre ile uyumlu kanunların petrol fiyatlarına etkisi ham petrole talebi artırarak olmadı, rafinerileri dar bir boğaza, sıkı bir üretim programını yürütmeye zorlayarak ve petrol alt ürünlerinin fiyatlarında dönemsellik yaratarak oldu. Ham petrol fiyatlarının 2000’li yıllardaki çılgın yükselişini sürükleyen ikinci faktör ise piyasanın finansallaşması. Devasa sermayeli yeni oyuncuların petrol piyasasındaki dönemselliği keşfetmeleri ve ardından piyasaya girmelerinin fiyatlar üzerindeki etkisi dramatik oldu. Arz ve talepteki hareketlerin petrol fiyatları üzerindeki etkisi normalin kat be kat üzerine çıktı, hatta zaman zaman o etkinin tersine bile işledi. Kısa fiyatlardaki salınımların boyutu (volatility) arttı. Günlük $2-5’lık salınımlar normalleşti.
Petrol piyasasının geleneksel aktörlerinin dışında yeni sermayenin bu etkisinin kapısı, aslında çok daha önce, 1986’nın Temmuz’unda Shell UK’ın, 15-Günlük Brent Sözleşme (15-Day Brent Contract)’sini yayınlaması ile açıldı. Bu alıcı ve satıcının isimlerinin değiştiği, satış fiyatı olarak kargonun yükleniş günü cari ham petrol fiyatını belirleyen, geri kalan içeriğin ise tamamen sabit olduğu 500 bin varillik petrol satış sözleşmesiydi. Sözleşmenin en kritik katkısı ham petrol alım-satımını son derece basitleştirmesi ve yeterli sermayesi olan isteyen her aktörü piyasaya dahil etmesi oldu.
Ancak 15-Günlük Brent Sözleşmesi piyasaya hayati bir yenilik de getirdi. Altı ay içinde herhangi bir ay yüklenecek herhangi bir kargonun sözleşmesinin de ticari bir nesne gibi piyasa koşullarına göre belirlenen bir fiyat üzerinden alımı-satımı yapılabilecekti. Sözleşmenin ticari nesne hali, kargonun yükleniş tarihinden on beş gün önce bitecek ve o gün sözleşme kimde kaldıysa kargo onun olacaktı. Diğer bir deyişle, fiziki bir varlıkla teminat altına alınmış bir kağıt parçası artık ticaret nesnesiydi.
Petrol piyasasının finansallaşması böylece başladı. 1988 yılında yeni bir Brent piyasası, Uluslararası Petrol Takası (International Petroleum Exchange – IPE) kuruldu. Elbette bu tamamen finansal bir borsaydı. Yeni değişiklikler getirildi. Sözleşme konusu olan kargo 1000 varil olarak belirlendi. Ancak bu fiziki teminatın son sözleşme sahibine fiziki olarak teslimi sadece teoride olacaktı. Sözleşmeler, IPE üzerinden yapılacaktı. Ve en önemlisi piyasa katılımcısı artık hem alıcı hem de satıcı olabilecekti (long veya short gitme).
Brent-IPE sözleşmesinin fiyatındaki hareketlenmeler 15-Günlük Brent Sözleşmesi’nin fiyatındaki hareketlenmeleri etkileyecekti. OPEC’in kendi fiyatları için ölçüt aldığı Brent fiyatı (Brent Dated) ise 15-Günlük Brent Sözleşmesinin fiyatından çıkarılıyordu. Diğer bir deyişle ham petrolün fiyatı artık sadece fiziki piyasada yapılan ticaretle değil, finansal piyasada da belirlenecekti. Ancak 1990’lı yıllar boyunca finans ayağının etkisi sınırlı kaldı. Zira finansal petrol piyasasının ana katılımcıları fiziki petrol piyasasının geleneksel aktörleri oldu. 2000’li yıllardan başlayarak fiziki petrol piyasasında doğrudan tasarrufu olmayan büyük bankalar ve finansal kurumlar da katılımcı oldu. Bu yeni katılımcılar ile birlikte petrol piyasasına, petrol piyasasının kendi dinamiğinden bağımsız, yüz, hatta bin, milyar dolarlar girmeye ve bu paralar panik halinde de çıkmaya başladı. Ancak vurgulamak gerekirse, piyasaya giren bu yeni sermaye fiziki ham petrol ticaretini şişirmiyordu. O normal patikasında devam ediyordu. Yeni sermaye, fiziki ham petrol üzerinden yaratılan ve nesnesi sözleşmeler olan bir ticaret olarak şişiriliyordu. Farkı verilerde görmek mümkün. 2008’in Ocak ayından 2010’un Aralık ayına kadar olan dönemde 23.4 milyar varillik ham petrol ticareti gerçekleşti. Bu miktarın finansal piyasadaki karşılığı ise 623.1 milyar varildi. Fiziki ham petrol ticaretinin toplam değeri $1,899 milyardı. Bu miktarın finansal karşılığı ise $50,806 milyardı. Bu iki piyasa birbirinden tamamen alakasız iki piyasa değildi. Zira sermaye akışının ham petrol fiyatlarına etkisi artık doğrudandı. 2002 yılında Suudi Arabistan ve İran, Brent Dated’i değil, Brent-IPE’yi ölçüt almaya başlayacaklarını açıklamış ve 2000 yılında finansal petrol piyasası tek bir çatı, Kıtalar-Arası Takas (Inter-Continental Exchange – ICE) altında birleşmişti.
Fiyatların 1998 yılının sonunda gördüğü dip seviyelerinden $40 seviyelerine ulaşması altı yıl aldı. $40 seviyelerinden $130 seviyelerine ulaşması ise yaklaşık dört yıl. Ancak $130 seviyelerinden $40 seviyelerine çakılması ise sadece dört ay. Fiyatlardaki bu tarihi düşüşün sebebi ise 2000’li yıllarda yaşanan aşırı finansallaşmanın bu sefer tersine, ancak çok hızlı ve sert çalışması oldu. Varil ham petrol fiyatının $140’ın üstünü gördüğü ay, 2008 yılının Haziran’ında 700 milyon varil ham petrol fiziki olarak el değiştirdi. Ancak aynı ay ham petrol sözleşmeleri üzerinden yürütülen ticaretin miktarı 20 milyar varili buldu. Ardından finansal kriz patladı. Bazı bankalar iflas etti, petrol piyasasına akan sermaye kurudu, hatta piyasadan çekildi. Fiyatlar $40 seviyelerine indiğinde aslında 1990’lı yıllara dönülmüştü: Finansal petrol piyasasının en önemli oyuncuları artık fiziki petrol piyasasının geleneksel oyuncularıydı. Neyse ki fiziki petrol piyasasında talep ve arz dengedeydi. Öyle ki, finansal sektör, hükümetin yardımı ile kurtarıldıktan sonra petrol piyasasına tekrar sermaye akıttı ve fiyatları yükseltti.
Salvatore Carollo, Understanding Oil Prices, Wiley, 2012
Fotoğraf: Zachary Theodore