Yapay zekânın hayatımıza hızlı bir biçimde dahil olması başta eğitim olmak üzere pek çok konuyu tartışmaya açmıştır. Yapay zekâ uygulama ve platformlarının her geçen gün farklı özelliklerle donatılması ve geliştirilmesi, bu teknolojik devrimin etkileyebileceği alanların sınırlarını da genişletmiştir.
Yapay zekâ uygulamalarının dünyanın çok çeşitli yerlerinde popülerleşmesinin başlıca sebeplerinden biri, bu uygulamalara olan ulaşımın nispeten kolay olmasıdır. Söz konusu platformların önemli bir örneği ise şüphesiz ki, farklı meslek kollarında çalışan profesyonellerden, neredeyse okullardaki her yaştan öğrenciye kadar herkesin aşina olduğu, dünyanın en bilinen yapay zekâ platformlarından ChatGPT’dir.
Çalışma sisteminin merkezine dil mekanizmasını konumlandıran ChatGPT, büyük dil modeli (LLM) adı verilen bir yöntemle geliştirilmiştir. Özünde yapay bir zekâ yaratmayı amaçlayan bu model, bir girdi olarak yazılı materyallerin ortak bir havuzda toplanarak yapay zekânın çıktısını hazırlamak üzere kullanabileceği çok çeşitli verilerin yer aldığı bir veritabanı oluşturmaktadır.
Örneğin, internette yazılı olarak yer alan makaleler, haberler, blog siteleri ve hatta X üzerinden yapılan paylaşımlar bile söz konusu dil modeli tarafından kullanılmak üzere tasarlanan veri havuzunda depolanmaktadır. Ancak ChatGPT, salt veri havuzundaki verileri aktarmaktan ziyade, havuzuna depoladığı yazılı bilgiler sayesinde farklı dilleri de öğrenebilmektedir.
ChatGPT’nin, internetteki yazılı kaynakları tarayarak iki yönlü bir gelişim kaydettiğini belirtmek mümkündür: Farklı türdeki kaynakları taramak suretiyle bir bilgi birikimi oluşturmakta (I) ve söz konusu kaynakların yazılmış olduğu dilleri de öğrenerek kendi dil yetisini geliştirmektedir (II). Bu bağlamda internet üzerinde yer alan bilgilerin çoğunlukla hangi dilde yazıldığı, ChatGPT’nin sahip olduğu dil becerilerini de aynı ölçüde etkilemektedir.
Sözgelimi, internet üzerindeki yazılı kaynakların büyük bir çoğunluğunun İngilizce dilinde yazıldığı göz önüne alındığında ChatGPT’nin İngilizce yetisinin Lehçe ya da Türkçe yetisinden çok daha gelişmiş olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bir dili konuşan ve özellikle de internet veritabanına yazılı olarak o dilde girdi gerçekleştiren nüfusun sayısı ne kadar çoksa ChatGPT’nin o dilde bilgi üretme ve yanıtlama yetisi de o ölçüde gelişmiştir.
Bu bağlamda dünya üzerinde en sık kullanılan Urduca, Çince, İspanyolca, Japonca, İngilizce ve Rusça gibi diller ChatGPT özelinde daha sık tanımlanmaktadır. Bu noktada dillerin ne kadar insan tarafından konuşulduğu kadar kullanıcıların söz konusu dilleri kullanarak ne sıklıkla internet üzerinde yazılı kaynak ürettikleri de önemlidir.
Esasında ChatGPT’nin bir dil modeliyle oluşturulmuş olması, onun dil öğrenme sürecine dahil edilmesinin de bu bağlamda önünü açmıştır. Farklı sebeplerle de olsa milyonlarca insanın dünya dillerini öğrenme aşamasında çeşitli uygulama ve platformlardan yararlandığı aşikardır. Öyle ki, yapay zekânın, ortaya koyduğu yeniliklerle birlikte dil öğrenimi bağlamında gerek sınıf ortamında gerek bireysel edinim süreçlerinde benimsenmesi şaşırtıcı değildir.
Sahip olduğu bilgi havuzu ve dil yetileriyle büyük dil modeliyle programlanan yapay zekâ platformları, hem dilin yapısına dair sorulabilecek sorulara örneklerle beraber cevap alınabilmesi noktasında, hem de basit bir diyalog kurabilme sürecinde yardım alınabilecek uygulamalardır.
Örneğin, herhangi bir dili öğrenen kişi, ChatGPT’ye o dilde kendisiyle konuşması yönünde istem girmesi halinde yazılı olarak etkileşimli bir dil pratiği yapabilme imkanına erişebilmektedir. Bu sayede dil öğrenen kişi, herhangi bir süre sınırı olmaksızın kendisinin sorabileceği sorulara mütemadiyen cevap veren ve aynı şekilde soru soran -ve belki de bir insandan beklenemeyecek kadar sabırlı- bir muhatap ile öğrenmeye çalıştığı dilde iletişim kurabilmektedir.
Bununla beraber, söz konusu uygulamaların yalnızca dil öğreniminde değil, aynı zamanda başta eğitim ortamları olmak üzere çok çeşitli yerlerde anadili kullanarak bilgi öğrenme süreçlerinde de aktif olarak kullanıldığı bilinmektedir. Uzun ve çetrefilli araştırmalarla bir bilgiyi edinmek yerine internetteki pek çok bilginin halihazırda depolandığı bir havuzdan öğrenmek pek çok kişi için daha caziptir. Ancak bu durum, her ne kadar başlangıçta bir fayda gibi görünse de, uzun vadede yapay zekâyı sıklıkla kullanan bireyin dilinin; bir makinenin aksine duyan, hisseden ve düşünen sosyal bir varlığın kullanabileceği bir dilden uzak ve sığ bir noktaya evrilmesine yol açabilmektedir.
Öyle ki insanların sosyal bir varlık olarak soyut duygu ve düşüncelerini dilsel ögelerle işleyerek birbirlerine aktarabilmesi, yalnızca harf, kelime, cümleler ve dilbilimsel kuralların doğru bir şekilde harmanlanmasını değil, aynı zamanda sosyal ortamların bilişsel düzlemde yarattığı farkındalıkların da doğru bir biçimde algılanmasını gerektirmektedir.
Yapay zekâ her ne kadar büyük dil modeliyle birlikte kapsamlı bir bilgi havuzundan yararlansa da aktardığı bilgileri sosyal bir canlının kullandığı doğal ve organik dilden uzak ve sığ bir biçimde aktarmaktadır. Dolayısıyla söz konusu yapay zekâ uygulamalarını kendi dilinde bilgi edinmek ya da başka bir dili hem öğrenmek hem de o dilde bilgi sağlamak için sıklıkla kullanan kişilerin, bir süre sonra atasözleri, deyimler ve günlük dil kullanımlarıyla oluşturulmuş doğal dil kullanımlarından uzaklaşacağı belirtilebilir.
Keza dil olgusu -hangi dil olursa olsun- farklı ortam ve muhataplar bağlamında içinde bulunulan koşulların gereksinmeleri doğrultusunda yeniden oluşturulan bir devinime sahiptir. Daha basit bir ifadeyle, iş ortamında kullanılan dil ile aile içerisinde kullanılan dil, arkadaş ortamında kullanılan dil ile akademik bir yazı yazarken kullanılan dil farklılık göstermektedir. Yapay zekânın kullandığı dil ise bilgi havuzundaki verilerin işlenerek ve sentezlenerek oluşturulan bir halidir. Bu nedenle maruz kalınan dilin yüzeyselliği, başta ChatGPT olmak üzere çeşitli yapay zekâ uygulamalarını sürekli olarak kullanan kişilerin de diline bulaşmaktadır.
Bu bakımdan söz konusu programların çeşitli çevrelerce sıklıkla kullanılıyor olması, kullanılan dilin niteliğini uzun vadede etkileyebilecek durumlardan birini teşkil etmektedir. Keza istenilen bilginin istem girilerek saniyeler içerisinde -doğru ya da yanlış olarak- elde edilebildiği bir uygulamanın böylesine ulaşılabilir olması bireylerin normal şartlarda özerk olarak doğal iletişim ortamları içerisinde şekillendirecekleri dil yetilerini de etkilemektedir.
Bununla beraber dilin salt duygu ve düşünce aktarımı olmadığı ve bilişsel yetilerin geliştirilmesi noktasında da önem arz ettiği bilinen bir gerçektir. Dil, etkili kullanıldığı ölçüde bilişsel süreçleri geliştirmekte ve düşünebilme yetisinin sınırlarını genişletmektedir. Bu gelişim, bireylerin kelime dağarcığı, dilbilimsel kurallara olan hakimiyeti ve telaffuz becerileriyle çok yönlü olarak irdelenmelidir. Kullanılan dilin zihni şekillendirdiği göz önüne alındığında, yapay zekânın filtreleyerek oluşturduğu yapay dile olan uzun süreli maruziyetin, bireylerin yalnızca dilsel yetilerini değil aynı zamanda bilişsel sınırlarını da etkileyeceği aşikardır.
Eleştirel düşünebilmek, duygu ve düşünceler arasındaki bağlantının özenli bir biçimde kurularak artiküle edebilmek ve farklı koşullar içerisinde doğru iletişimi sağlayabilmek için yapay zekânın diline alışmamak ve özellikle de düşünsel sınırlarımızı yapay zekânın sınırlarına mahkûm etmemek, bu bakımdan önem arz etmektedir. Bu bağlamda ChatGPT gibi uygulamaların sağlanan faydaları yanında, sık kullanımı neticesinde uzun vadeli olarak toplumu olumsuz etkileyebileceği yönleri de tartışılmalı ve bu yönde bir farkındalık oluşturulmalıdır.
Fotoğraf: Andrea De Santis