[voiserPlayer]
Toplum onu oluşturulan insanların toplamından fazlası mıdır? Dünyayı ve yaşamın kendisini anlamaya çalışırken bireyden topluma doğru mu bakmalıyız? Margaret Thatcher toplum diye bir şey yok[1]derken haklı mıydı? 600.000 yıldır hiçbir şey değişmedi mi?
Alt ve Üst Sınıflar
Jim Sidanius ve Felicia Pratto’nun Sosyal Baskınlık Kuramı[2] tüm insan topluluklarının grup temelli hiyerarşik yapılardan oluştuğunu öne sürer. Bu hiyerarşik yapı içerisinde ise baskın ve alt gruplar vardır ve sosyal değerler bu gruplar arasında eşit olarak dağılmaz.
Baskın gruplar olumlu sosyal değerlere (siyasi otorite ve güç, daha kaliteli gıdalar, daha iyi sağlık hizmetleri vb.) sahipken alt gruplar ise daha olumsuz sosyal değerlere (işsizlik, hastalık, daha kötü sağlık hizmetleri, orantısız cezalar vb.) sahiptirler. Bu noktada kısa bir parantez açarak Evrim Teorisi ve Evrimsel Psikoloji’ye değinmek grupların ve grup ilişkilerinin oluşumunu kavrayabilmek için elzemdir.
İlk İnsanların En Güçlü Silahı: Gruplar
Vahşi doğanın içerisinde hayatta kalmaya çalışan ilk insan, öldürücü mermileri ve koruyucu beton duvarları olmadığından başka insanların varlığına muhtaçtı. Her ne kadar el baş parmaklarının evrimi ile birlikte avlanabilmesi için gerekli aletleri yapmaya başlasa[3] da hala vahşi doğa onun için oldukça tehlikeli bir yerdi. Dolayısıyla, birliktelik, güven; tek başınalık ise tehlike anlamına geliyordu.
Ancak, Darwin’in Evrim Teorisi’ne[4] göre insanın temel mücadelesi tek başına vahşi doğada hayatta kalmak değildi, türünü devam ettirebilmek için hayatta kalmaktı. Başka bir deyişle, genlerini gelecek kuşaklara aktarabilmek ve gen havuzlarını genişletebilmek için hayatta kalmaktı.
Türün devamlılığının sağlanabilmesi için yalnız bir canlının hayatta kalması yetmez, geometrik çoğalarak ve gelişen ve değişen çevreye adapte olarak (uyum sağlayarak) hayatta kalmak gerekir. Tam da buradan temellenen Evrimsel Psikoloji alanının duayenlerinden sayılan Leda Cosmides ve John Tooby[5] çevresel koşulların insanın fiziksel özelliklerini şekillendirdiği temelini genişleterek insan beyninin doğal seçilimi ve türün devamlılığını sağlamak amacıyla çevredeki uyaranları topladığını öne sürmüştür.
İlk İnsandan Modern İnsana Gruplar
Grup dediğimiz sosyal yapının ilk yapı taşlarını Darwin’in de bahsettiği sebeplerden dolayı ilk insanlarda görüyoruz. Günümüzde taraftarlıktan vatandaşlığa geniş bir spektruma oturan grup kavramı, elbette o dönemler için yalnızca aileden ibaretti.
Dawkins’in üzerine paragraflarca yazdığı Bencil Gen[6] teorisi de benzer bir noktadan temellenir. İnsan geninin en temel amacının o genin devamlılığını sağlamak olduğunu ve bilişsel ve fizyolojik tüm mekanizmalarının da buna hizmet ettiğini söyler. Hatta, iki kişiden yalnızca birini kurtarabileceğiniz durumda, diğeri ne kadar yakın arkadaşınız veya sevdiğiniz biri olursa olsun, bencil genin akrabanız olanı kurtaracağının altını çizer. Peki, kan ve gen bağından başlayan bu yolculuk nasıl oluyor da en naif haliyle koyu Fenerbahçe taraftarlığına ve en yıkıcı haliyle ekstremizme varıyor?
Birlikteliğin İhtiyacı
Bu noktada akıllara John Donne’un[7] meşhur sözü geliyor: Hiçbir insan ada değildir. Donne’un açtığı yolu devam ettiren Mark Leary ve Roy Baumeister[8] ise tüm insanların olumlu, kalıcı ve etkili kişilerarası ilişkiler oluşturma dürtüsüne sahip olduğunu ile sürüyor. Leary ve Baumeister insanların ait olma ihtiyaçlarını (need to belong) açlık, susuzluk gibi diğer temel ihtiyaçları ile ilişkilendirerek aynen yemek yemeyen birinin açlık hissedeceği gibi diğerleri ile ilişki kurmayan kişinin de mutsuzluk hissedeceğini öne sürüyor.
Benzer bir yerden, Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde[9] fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarından sonra sevgi, ait olma ve sosyalleşme ihtiyaçlarının geldiğini söylüyor. Diğer bir taraftan, Bowlby’nin Bağlanma Kuramı[10] çocukların dünyaya başkalarıyla bağlanmak için biyolojik olarak önceden programlanmış olarak geldiğini belirtir. İnsan bebeklerinin prematüre doğduğunu ve hayatta kalabilmek için yetişkin desteğine ihtiyaç duyduğunu düşünecek olursak, Bowbly’nin yaklaşımı anlamak oldukça kolay olacaktır.
“Ben”den “Biz”e
İster dürtü olsun ister biyolojik ön programlanma, tüm bu argümanlar tek başına grup davranışını veya ekstremleşmeyi açıklamaya yetmez. Her ne kadar grubun oluşumunda hangi kavramın en çok etkili olduğu hala üzerine uzlaşılamamış bir yanıt olsa da bu bağlamda sosyal kimlik önemli bir yerde durmaktadır.
Tajfel ve Turner sosyal kimlik kuramında[11] kişinin grup üyeliği üzerinden kim olduğuna dair duygusunu sosyal kimlik olarak tanımlar ve grupların, insanların bu dünyaya ait olduklarını hissetmelerini sağladığını öne sürer. Tam da bu noktada biraz geriye sararak Evrim Teorisini hatırlamamız gerekiyor.
Vahşi doğanın içerisinde hayatta kalmaya çalışan ilk insanlar için yegâne beceri düşmanı ve dostu ayırt edebilmek, başka bir deyişle biz ve onlar ayrımını yapabilmektir. Yukarıda da bahsedildiği üzere Cosmides ve Tooby, insan beyninin tam da bu sebeple çevresindeki uyaranları topladığını söyler. O dönemler için etrafta bulunan tüm uyaranları (renkler, sesler, kokular ve daha nicesi) toplamak mümkün görünse de günümüz için bu imkansızdır.
En basit hâli ile evden çıkıp iş yerinin kapısına geldiğiniz ana kadar geçen zamanı düşünün. Çevrede olan tüm nesneler ve canlılar ve bunlara ait tüm renkler, şekiller, sesler ve kokuları ayrı ayrı algılamaya çalıştığınızı ve her seferinde ne olduğunu sıfırdan anlamaya çalıştığınızı düşünün. Mümkün görünmüyor değil mi? Bu yüzden bilişsel sistemlerimiz bu süreçleri hızlandırmak ve mümkün hale getirmek için kısa yollar kullanır.
Her karşılaştığımız uyaran için sıfırdan ve yeni bir bilgi işleme süreci işletmektense biliş, eski bilgilerine dayanarak uyaranları kategorilere ayırır ve buna göre hızlı çıkarımlar yapar.[12] Kısacası, eskiden edinmiş olduğu bilgileri uygun kategorilere göre çekmecelere koyar, yani kalıp yargılar (stereotype) oluşturur ve benzer bir durumla karşılaşıldığında ilgili çekmeceden bilgileri çıkartır.
Kalıp Yargıdan Ön Yargıya
Tüm bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, kalıp yargı dediğimiz kavram bir kişi hakkındaki genellemeleri tarif eder ve bu genellemeler çoğunlukla o kişinin üyesi olduğu (veya üyesi olduğuna inanılan) grubun özellikleri ve nitelikleri ile ilgilidir.[13] Her ne kadar bu hâli ile masumane görünse de kalıp yargılar, ön yargıları oluşturur. Ön yargı, bir kişi veya grup hakkında herhangi bir deneyime dayanmadan veya deneyim yaşanmadan oluşmuş olumsuz tutumlardır.[14]
Tajfel kalıp yargılardan beslenen ön yargıların insanın normal bilişsel süreçlerine dayandığını savunur: uyaranları gruplama temayülü. Bu gruplama, beraberinde var olan benzerlikleri ve farklılıkları abartma eğilimini getirir ve bunun bir çıktısı olarak da (1) kendi grubumuzun (yani kendimiz gibi olanların) olumlu özelliklerini daha fazla, diğer grupların ise olumsuz özelliklerini daha fazla fark ederiz ve (2) kendi grubumuzdaki bireyleri birbirinden farklı, diğer gruplardakileri ise birbirine benzer olarak algılarız.
Görece en “naif” haliyle tüm anaokulu öğretmenlerinin hoşgörülü ve yumuşak insanlar olduğu algısı tam olarak buradan temellenir. Ancak, daha fazla tehlike arz eden formu ile tüm yabancıların kötü olduğuna inanmak da aynı yerden köklenir. Devam eden, kökleşen ve yayılan bu kalıp yargılar zaman içerisinde ön yargı formunu alır ve daha da ileriye giderek ayrımcılığın yapı taşını oluşturur.
Tüm bunlar göz önüne alındığında Darwin’den, Tajfel ve Turner’a ve onlardan Sidanius ve Pratto’ya tüm noktalar kendiliğinden birleşir. En baştaki sorulara gelecek olursak, toplum dediğimiz olgunun aslında büyük bir grup olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Hatta, toplumu daha küçük gruplardan oluşan bir birleşim kümesi olarak da değerlendirmek mümkün. Bu durumda, Thatcaher’in toplumun varlığına olan karşı çıkışının güncelliğini koruduğunu söylemek mümkün olmasa gerek.
[1] https://newlearningonline.com/new-learning/chapter-4/neoliberalism-more-recent-times/margaret-thatcher-theres-no-such-thing-as-society
[2] Sidanius, J., & Pratto, F. (2012). Social dominance theory. In P. A. M. Van Lange, A. W. Kruglanski, & E. T. Higgins (Eds.), Handbook of theories of social psychology (pp. 418–438). Sage Publications Ltd.
[3] Teber, S. (2013). Doğanın İnsanlaşması. Say Yayınları.
[4] Darwin, C. (2017). Türlerin Kökeni. Alfa Yayınları.
[5] Cosmides, L. ve Tooby, J. (1997). Evolutionary psychology: A primer. Center for Evalutionary Psychology.
[6] Richard Dawkins, Gen Bencildir. Kuzey Yayınları.
[7] Donne, J. (1975). Devotions upon emergent occasions. Montreal, Canada: McGill Queens University Press.
[8] Leary, M. R., ve Baumeister, R.F. (1995). The need to belong, Psychological Bulletin, 3(117), 497-529.
[9] Maslow, A. H. (1943). A theory of human motivation. Psychological Review, 50 (4), 370-96.
[10] Bowlby, J. (1969). Attachment and loss: Vol. 1. Attachment. New York: Basic Books
[11] Tajfel, H., Turner, J. C., Austin, W. G., & Worchel, S. (1979). An integrative theory of intergroup conflict. Organizational identity: A reader, 56(65), 9780203505984-16.
[12] Zhang, B., Hu, Y., Zhao, F., Wen, F., Dang, J., & Zawisza, M. (2023). The psychological process of stereotyping: Content, forming, internalizing, mechanisms, effects, and interventions. Frontiers in Psychology, 13, 1117901.
[13] https://dictionary.apa.org/stereotype
[14] https://dictionary.apa.org/prejudice