[voiserPlayer]
Güçte bir dalgalanma var sayın bilim kurgu sevenler. Hissedebiliyor musunuz? Yüksek ihtimalle bunun sebebi vizyona girmiş Star Wars olabilir veya sinema salonunda filmi izlerken içime içime attığım çığlıklar da buna yol açmıştır belki, tam emin değilim. Disney’in altın yumurtlayan tavuklarından birisi şimdilik final yapıp bakış açımızdan çıkarken, insan ister istemez merak ediyor. O altın yumurtlayan tavuğu sevgiyle besleyip dinlenmesine izin mi verecekler yoksa kesip akşam yemeğinde servis mi edilecek?
Rise of the Skywalker gösterime girdiğinden beri sevenler, sevmeyenler, boş adam işi olarak görenler… Hemen her cepheden yorumları görüyoruz. Bir de serinin önceki filmi The Last Jedi ile ilgili tartışmalar da hortladı ama açıkçası hiç ilgimi çekmiyor. Elbette The Last Jedi filmini sonuna dek savunacağız ama iş buraya gelmemeliydi sanki. Disney eline geçirdiği her şeyin ne kadar para getireceğini hesaplamaktan aslında o “ürün”ün içeriğini, ne ifade ettiğini, neye dönüştürülebileceğini görmezden geliyor. Üzerine bunca emek, fikir harcanan işlerin, cilalı kaportaları altında bomboş şeyler olarak karşımıza çıkarılması gerçekten üzücü. Tamam Disney belki hiçbir zaman bu alanda parlak bir sicile sahip değildi ama “ne satarsam almaya mecburlar” küstahlığı benim canımı sıkıyor. Sadece 2019 yılı için düşünürsek dahi Lion King, Avengers: End Game, Frozen 2 gibi milyar doları aşan filmleri çıkartan bu devasa tröstün, iştahını dizginleyip elindeki değerli şeylere yaklaşımını tekrar değerlendirme zamanı geldi de geçiyor diyebiliriz. Bu yıl resmen çocukluğumun güzel anılarının üç tane halka tarafından mahvedildiğine tanık olduğum yıl olarak aklımda yer edecek (Frozen 2 hariç tabi).
Peki, Rise of the Skywalker sonrası böyle içli bir yazı yazmamın arkasındaki sebep ne olabilir? Bir kere baştan söyleyeyim film gerçekten yerin dibine sokulacak kadar değil. Hayranlarının sevdiği her şey yine orada; Force, light saber düelloları, filo çarpışmaları, aksiyon, komedi, romans, heyecan… Hepsi bu filmin içinde. Ama o kadar dark sidea geçmişler ki bunların aslında nasıl sunulduğunda ortaya güzel bir film çıkar görmezden gelmiş gibiler. Tekrar The Last Jedi konusuna geri dönüyorum. J. J. Abrams’ın Force Awakens ile ortaya attığı o gereksiz sorularla ilgilenmeyip kendi yoluna gittiği için sunulan bu fırsatı ellerinin tersiyle geri itmişler adeta. Yine, yeni ve yeniden iş gelip Rey’in soy ağacında düğümleniyor ve tamamen gereksiz yere. Elinde koskoca, ucu bucağı olmayan bir galaksi var ve sen yine kameranı mikro ölçekte gerçekleşen, artık kimseye ilginç gelmeyen şeylere odaklanıyorsun. Üçüncü trilogynin ikinci ayağından sonra aslında yapımda emeği geçen kadronun olayları farklı düğümleyebilme imkânı varken onlar bakalım nelere odaklanmışlar:
- Rey’in ailesi aslında önemsiz insanlar mıydı veya önemliler miydi, aslında önemliydiler de ama bir şekilde önemsiz miydiler? (KİMİN UMURUNDA?!)
- İlk iki filmde heyecan uyandırabilen herkesi emekli ettik, bu son filmde acaba kimi piyasaya sürsek de gişeden voliyi vursak? Şöyle bir bakınca ilk iki üçlemede yıldızı parlayan herkes gitti, Lando Calrissian belki biraz hype yaratır ama yetersiz, elde bir tek Jar Jar Binks kaldı akıbeti bilinmeyen (en azından filmler açısından bakarsak). Hatta bir ara internetlerde aslında Jar Jar’ın bir Sith Lordu olduğuna dair geyik teoriler de dolaşıyordu ama Aftermath: Empire’s End romanında yazdığına göre ömrünün geri kalanında yaptığı politik hatalar yüzünden (belki unutmuşsunuzdur, Galaktik Senatoda Chancellor Palpatine’e sınırsız güç verilmesi önerisi konuşmasını o yapmıştı. Ne kadar aptalca değil mi? Tüm film serisinin en punch line karakterlerinden birisi aslında Galaktik Cumhuriyet’in sonunu hazırlıyor) pişmanlık içinde hayatını sürdürüyor. Vader’ı piyasaya sürüp, batırıp tamamen değersizleştirmeyi göze alamamışlar orası belli. E, geriye bir Palpatine kalıyor.
- Filmde bir tür light saber oyunu oynanıyor ondan eminim ama relay race mi (bayrak yarışı) yoksa capture the flag tarzı bir oyun mu onda kararsızım. Sürekli birileri birileriyle light saber değiş tokuşu yapıyorlar. Bu hızla büyüyorsa piyasa yakında LetGo’da “Jedi Council üyesi bir ustanın kılıcı, pazarlık yoktur” ilanı görürüz gibi geliyor.
- Filmin sonlarına doğru filoların bir kapışma sahnesi var ki adeta kendi Dunkirk çarpışmalarını yaratmak istemişler ama elbette ki olmamış.
- Leia’nın olduğu sahneler o kadar göze batıyor ki… Tamam son filmde saygılarını sunmak istemişler anlıyorum. Leia Solo’nun hikayesi bitmemişti Episode VIII itibariyle, ona da sempatiyle yaklaşıyorum. Carrie Fisher’ın zamansız vefatının onların planlarını bozduğuna da hiç şüphem yok. Ama onu bu son filmde bu şekilde ekrana taşımanın hiç gereği yokmuş. Keşke filmin başlangıcını Last Jedi’ın bitişinden itibaren bir şekilde ileri sarsalarmış. Hatta Rogue One filmindeki gibi CGI ile gençleştirilmiş Leia’ya bile razı geldim bu rezaleti gördükten sonra. Önceki filmde kullanılmayan görüntülerin yerleştirilmesi gerçekten facia bir sonuç çıkarmış. Anlamsız, absürt diyaloglar, konu akışındaki zorlama filmde tahammülümü en çok zorlayan şeylerden birisi oldu. Bir de her şeyi çözümleyip, düzgün bir şekilde paketleme iddiasında olan böyle bir film için zaten kısıtlı olan zamandan baya şey çalmışlar.
Çok şikâyet ettim ama yer yer güzel anları var. Oyunculuk, John Williams müzikleri, görsel efektler… Ama bunlar maalesef ki kötü hikâye, yönetmenlik ve kurgu ile bir araya gelince değersizleşiyor.
Yönetmen: Disney gibi bir tekelin, elindeki en değerli markalardan birisini, zamanında dünyanın belki de ilk global seviyede ses getiren dizilerden birinin (Lost) katiline (üstelik iki defa) teslim etmesi baya cesaret istiyor olsa gerek. Son üçlemede gereksiz sorularla ağır bir başlangıç yapmasına sebep olması yetmezmiş gibi üçlemenin finalinde bu saçmalıklara kendisini gereksiz yere fazla kaptırıp, işlerin daha da kötüye gitmesinin başrol oyuncusudur dersek yanlış olmaz. Oyunculuklara, hikâye anlatımına bir katkısı olmadıktan sonra kendisi neye yarar, neden o yönetmen koltuğunu işgal eder merak ediyorum.
Senaryo: Tamam hikâye yazması gerçekten zor Star Wars için. İki neslin takip ettiği, en dikkatsiz izleyicinin bile, ufacık bir yanlışta fan forumlarında, reddit’te, online mikro blog sayfalarında piranha gibi didik didik ettiği bir konsept var. Artık bir doygunluk var piyasada belli, herkes önceki materyalleri sonuna dek tüketti. Bu kötü senaryonun ekrana aktarılmasında kimse aslında bir serinin finali olsa da ayrı bir film olarak kendi içinde tutarlı görünmesi gerektiğini düşünmemiş anlaşılan. İlk perde gereksiz aksiyon ve detaylarla doldurulurken alışıldık formülde bir şeyler sunmayı planlamışlar anlaşılıyor. Yan hikayelerle seyircinin merakını canlı tutmayı deneyip bir yandan da kendi anlatımını tutturmayı çalışma denemesi kesinlikle olmamış. Bu film ileride çekilecek diğer hayran kitlesi kalabalık sinematik evrenlere de ders olsun. Sırf hayranları tatmin etmek için bir işe girişirseniz, yüksek ihtimalle elinizden böyle bir şey çıkacaktır. İzleyicilerin sevip sevmemesi başka bir olay, o her filmden sonra yapımcı ekibin alması gereken bir risk. Eğer korkak yolu seçerseniz, sonuç olarak ortaya böyle kişiliksiz bir ürün çıkar.
Oyunculuk: Gerçekten iyi oyunculuklar var. Deneyimli ve kariyerinin başındaki oyuncuların iyi bir derlemesi var, bunların başına yönetmen olarak eşek getirsen bile iyi iş çıkartırlar. Bunun üzerine oyuncuları duygusal veya fiziksel olarak zorlayan pek fazla sahne olmadığı için rahatlıkla çekimleri bitirmişlerdir diye düşünüyorum. Hiçbir oyuncudan şikâyetim yok ama serinin bittiğine çok sevindim çünkü artık John Boyega’nın “wuhuuu” diye bağırdığı bir sahne daha görmek zorunda kalmayacağım. Adamın oynadığı karakter o kadar kadük kaldı ki aklımda sadece patlayan uçaklara bağırması gibi şeyler kaldı maalesef.
Sinematografi/ Diğer: Görsellik açısından kesinlikle şikâyet edemeyeceğim. Düzgün tasarlanmış, oyuncuların içinde sırıtmadığı kareler başarılı (Leia’nın photoshop ile yerleştirildiği sahneleri hariç tutuyorum, onlar tam bir facia.) Yolculuk boyunca sürekli gittikleri yerlerde gözünüzü ısıran, sırıtan şeyler yok. Üstüne John Williams’ın son defa Star Wars için bestelediği OST var.
Kurgu: Filmin başında, Leia’yı kullanma tercihi yüzünden biraz da çok ağır bir başlangıç yapıyor. Sonrasında ilk filmden miras kalan boşlukları doldurmaya yönelik imalarda bulunmaya başlıyorlar ama bir sıkıntı var The Rise of Skywalker kendisi daha başlangıçta yeni kurgusal boşluklar ve absürtlükler atıyor önümüze ve bunları hızlıca geçiştiriyor. Amacı düzgün bir anlatım tutturmak değil orasını ilk perde biterken anlıyorsunuz zaten. Adeta bir çalı süpürge gibi gereksiz ve anlamsız şeyleri önüne katıp son sahneye dek süpürüp önümüze bırakıyor.
Son söz: Büyük hayallerle başlanılan bir yolculuğun hüsranla bitmesi gibi bir film. Disney sonraki Star Wars filmlerini çekmeye başlamadan önce prodüksiyon ekibini internetten izole edip başlarına pazarlamacıları dikmemeli. Bu iş böyle olmuyor. Çünkü böyle giderlerse mahvettikleri tek şey Star Wars olarak kalmayacak gibi. Yaratıcı sürece saygılı olmayı öğrenip düzgün bir ekibin eline teslim etmeyeceği her film böyle olmaya mahkûm.