[voiserPlayer]
Geçtiğimiz hafta başladığımız seçim sürecinde anayasa gündemi yazılarına bu hafta da devam ediyorum. Türkiye, cumhuriyet tarihi boyunca erken seçim süreçlerini fazlasıyla yaşamış ve bu duruma alışık bir ülke olsa da erken seçimin ne olduğu konusunda hala fikirlerin netleşmediğini görüyoruz. “Erken seçim ne demektir, Türkiye’de erken seçime nasıl gidilir, sonrasında süreç nasıl işler” sorularının cevaplarını bu yazıda arayacağım.
Öncelikle en basit anlamıyla erken seçim, seçimin olağan seçim tarihinden erken yapılmasıdır (wow, ne kadar şaşırtıcı bir bilgi dediğinize eminim). Tamam, seçimin olağan tarihinden önce yapılmasına erken seçim diyoruz ama peki bunun koşulları nedir ve bu koşullar ne zaman geçerli olur? Öncelikle kanunen erken seçimin adının seçimin yenilenmesi olduğunu not etmekte fayda var. Çünkü bu konuda herhangi bir çalışma yaparken doğru veriye ulaşmak için kavramın doğrusunun ne olduğunu bilmemiz gerekiyor.
2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda erken seçim, seçimin yenilenmesi olarak düzenlenmiş. Seçim dönemi bitmeden seçimin yenilenmesine TBMM ya da Cumhurbaşkanı karar verebilir. İkisinin karar vermesi arasında bir fark var mı diye sorarsanız, evet var. Eğer seçimlerin yenilenmesi kararını Meclis verirse, seçimin yapılacağı tarihi de meclis belirler. Eğer “erken seçim” kararını Cumhurbaşkanı alır ise seçim, kararın verildiği günden sonra gelen doksanıncı günü takip eden ilk Pazar günü yapılır. Burada ayrı bir hususu belirtmekte fayda var. Seçimlerin yenilenmesi halinde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçimlere ilişkin olarak sürelerin kısaltılmasına karar verebilir. Önemli olan, aslında bu sürelerin hukuki gerekçeler dışında herhangi bir ideolojik, politik sebeple kısaltılmamasıdır. Bu sürelerin demokratik bir devlette gerçek anlamda bir seçim yapılabilmesi için gerekli olan halkın bilgilendirilmesi, yani bilinen adıyla “propaganda” sürecini belirli bir kesimin lehine veya aleyhine olacak şekilde kısaltılmaması gerekiyor. Türkiye’de maalesef demokrasi 2023 yılında hala sadece sandıkta oy vermek olarak görülüyor. Ancak demokrasinin pek çok yönü ve unsuru var. Seçim bu unsurlardan yalnızca biri. Ancak seçim, yalnızca bir Pazar günü gidip oy vermemiz demek de değil. Tüm propaganda süreci, aday olma süreci, vatandaşın bilgilendirilmesi, vatandaşın oy vereceği yeri öğrenmesi gibi her türlü detay ve işlem de seçimin bir parçasıdır. YSK da görev ve yetkilerini bu demokratik hakları koruyacak şekilde kullanmakla mükellef bir kurumdur.
Seçimin yenilenmesi dendiğinde ise bakmamız gereken diğer bir kanun da 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’dur. Bu kanunda seçimlerin yenilenmesi konusunda ise böyle bir kararın alınması halinde kırk sekiz saat içinde Resmî Gazete’de yayınlanması ve karar tarihinden sonra gelen altmışıncı günü takip eden ilk Pazar günü Cumhurbaşkanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçiminin birlikte yapılacağı düzenlenmiştir. 90 gün ve 60 gün çatışıyor tartışmaları mevcut biliyorsunuz. Bunu netleştirmek gerekiyor. Zaten kanun koyucu bu sürenin 60 gün olmasını istese 90 gün düzenlemesini ilga ederdi. Bu nedenle kuralları 60 gündür şeklinde yorumlamak hukuki dürüstlüğe uygun olmayacaktır.
Meclisin seçimi yenilemesi ile cumhurbaşkanının yenilemesi arasında bir fark daha var. Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’na baktığımızda: “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Ancak Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” Yani bir kişinin üçüncü bir dönem daha cumhurbaşkanı olabilmesi için tek yol, seçimin meclis tarafından yenilenmesidir. Bu hafta Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir açıklaması pek çok hukukçuyu rahatsız etti. Kılıçdaroğlu açıklamasında, YSK’yı da atayanın Erdoğan olduğunu, dolayısıyla YSK’nın Erdoğan’ın 3. kez adaylığını anayasaya aykırı olmasına rağmen onaylayacağını belirtmişti. Bu günlük siyasette ya da halk arasında belki anlaşılabilir bir açıklama olsa da hukukçular, hukuki itirazların yapılması konusunda haklı olarak çok ısrarcılar. Nitekim ben de bu görüşe katılıyorum. Unutmamak gerekir ki tarihte hiçbir hak ve hukuk mücadelesi otoriter iktidarların seve seve, kolaylıkla verdikleri haklar ile kazanılmamıştır. Ayrıca bu ifadenin sonu, seçimleri muhalefet kazanır da mazbata verilmezse gibi pek çok belirsizliği de ortaya çıkarır; “o zaman buna ses çıkarmazsak onlara da mı ses çıkarmayacağız” şeklinde soruları da beraberinde getirir. Bu nedenle siyasi parti liderleri gibi toplumu etkileme rolü fazla olan kişilerin her daim hukuki yolları ve hak mücadelesini savunması gerekir. Bu konuda seçim sürecinde ne yaşanırsa yaşansın toplumun tüm siyasetçilerden beklentisinin bu olduğunu unutmamaları gerekiyor.
Seçimlerin yenilenmesi sürecine gireceğimiz artık kesin bir dille ve açıkça kamuoyuna duyuruluyor. Burada aklımıza takılan konu bu süreç için muhalefet desteği ile meclis mi bu kararı alacak, yoksa Cumhurbaşkanı tek taraflı iradesi ile mi bu kararı alacak? Bunu hep birlikte göreceğiz. Bunun sonuçları bakımından farklılıkları olacağını da biliyoruz. O yüzden önümüzdeki süreci takip etmek bizler için önemli olacak. Son bir not olarak da seçim tarihi kesinleşsin diyenleri görüyorum. Fakat yukarıda bahsettiğimiz gibi Cumhurbaşkanı tarafından erken seçim kararı alınırsa bu kararın tarihini Cumhurbaşkanı belirlemeyecek, sürelere göre tarihi anlayacağız.
Fotoğraf: Pawel Franke