Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Reiscilik Yeni Bir Şey Değil
    Yazılar

    Reiscilik Yeni Bir Şey Değil

    Mustafa Erdoğan17 Mayıs 20195 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Ehlinin malûmu olduğu üzere, son yıllarda sadece basın-yayın dünyasında değil akademik camiada da tedavülde olan Türkiye hakkındaki literatürün bugünkü rejiminiz hakkında öne çıkardığı özellikler arasında ‘’popülist otoriterlik’’[i] ve ‘’kişiselcilik’’ veya kişisel yönetim eğilimi başta gelmektedir. Özellikle siyasî sistemimizin kişiselci karakteriyle ilgili bilimsel teşhisin akademisyenlerin fildişi kulelerinden bakarak uydurdukları bir spekülasyon olmayıp, olgusal bir gerçekliğe tekabül ettiğini herkes kendi gözlemlerine dayanarak pekâlâ teyit edebilir. Bunu, son yıllarda Türkiye’de siyasî söyleminin merkezine ‘’Reis’’ kelimesinin yerleşmiş olmasına bakarak yapabilirsiniz.

    Gerçekten de, Türkiye’nin rejiminin son yıllarda değişen mahiyetinin en belirgin işareti siyasî olan her şeyin ‘’Reis’’te bitmesidir. Dikkat edilirse, bir süredir siyasî gündemdeki konu ne olursa olsun, hepimiz TBMM’nin, şu veya bu kamusal organ veya kurumun yahut iktidar partisinin veya partilerin değil de ‘’Reis’’in hangi kararı aldığını veya alacağını merak eder olduk. Türkiye’de artık bütün siyasî tartışma Reisin varsayılan niyeti, karar ve tutumu veya politikaları etrafında dönmektedir. Herkes şuna kani olmuş durumdadır: Önemli bir siyasî karar şeklen hangi kurum, kuruluş veya merciden sadır olmuş olursa olsun, onun gerçek fâili Reistir veya arka planında Reis vardır.

    Birçoğumuzun aklına hemen şu düşünce gelecektir: ‘’2017’de yapılan ve cumhurbaşkanını sistemin merkezine yerleştiren kapsamlı anayasa değişikliği karşısında, bu durum şaşırtıcı olmasa gerektir.’’

    Buna karşı belirtmek isterim ki, bu düşüncede doğruluk payı var olmakla beraber, mesele bundan ibaret değildir. Evet, başkanlık sisteminin -kasıtlı olarak yapıldığı belli olan- kötü bir taklidi mahiyetindeki yeni anayasal düzen cumhurbaşkanını güçlendirmiş ve onu sistemin odağına yerleştirmiştir. Ama bu düzen bile bütün kamusal kurum, makam ve mercilerin etkisizleştirilerek ülkenin bir tek kişinin keyfî iradesine terk edilmesini öngörmemektedir. Kaldı ki, resmî-şeklî anayasal çerçeve gerçekten bunu öngörmüş olsaydı bile, demokrasi konusunda samimi olan bir liderliğin bu yola sapmaması beklenirdi.

    Bugün karşı karşıya bulunduğumuz durum 2017 anayasa değişikliğinden çok -veya en az onun kadar- bu değişikliğin ‘’her şeyin Reisten sorulacağı’’ bir düzen getirdiğine halkın inandırılmak istenmesinden ve -itiraf edelim- halkın da öteden beri buna inanmaya teşne olmasından kaynaklanmaktadır. Ve ekleyelim, halkı buna inandırmak isteyen iradenin kendisi de zaten aynı şeye inanmaktadır. Yani, hem gücün sahibi hem de kendileri üzerinde güç kullanılanların çoğu memleketin temel ihtiyacının ‘’iyi’’ bir şef seçip işleri onun irade ve kararına havale etmek olduğu düşüncesinde birleşmektedirler. Halkın ‘’çoğu’’ ibaresini bilerek kullandım, sanılmasın ki sadece şef sevgisi Erdoğan taraftarlarına özgüdür. Sanmıyorum ki, bugün AKP ve Erdoğan’a şiddetle muhalif olan kesim de ‘’çağdaş ve ilerici’’ (yani, Atatürkçü) bir Reis ihtimaline bütün halinde hayır diyecektir.

    Bu arada, cari rejimin bu kişiselci özelliğinin demokratik liderlik ihtiyacıyla ilgili olmadığını da özellikle vurgulamak isterim. Yerleşik demokrasilerde bile oturmuş kurum ve süreçlerin kendiliğinden işleyişinin bütün meseleleri çözmeye her zaman yetmeyebileceğini ve öngörülü ve kararlılık sahibi liderlerin kişisel inisiyatif almasını gerektiren durumlar olabileceğini görmezlikten geliyor değilim. Ne var ki, Türkiye’nin bugünkü Reisci siyaset pratiği o türden demokratik hassasiyetlerle tamamen ilgisizdir. Demokratik liderlik ne kitleler tarafından güdülmek, yani irrasyonel kitle ruhuna teslim olmaktır, ne de his ve heyecanlarını manipüle ederek insanları sürüleştirmek ve gütmektir. Demokratik liderlik kitlelere akılcı ve gerçekçi hedefler göstermek ve onları bu hedeflere yönlendirmek, gerektiğinde akıldışı coşkuların onları yoldan çıkarma ihtimaline karşı fren işlevi görmektir.

    Ancak, Türkiye halkının bugün ‘’Reis’’in yüceltilmesinde kendisini gösteren şef tutkusu yeni bir şey değildir. Biz bunu Cumhuriyetin ilk on yıllarında da görmüştük. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Atatürk’ün ölümünü takiben Aralık 1938’de yaptığı Olağanüstü Kurultay’da yeni Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü ‘’Millî Şef’’ ve ‘’Değişmez Genel Başkan’’ ilân eden Tüzük değişikliğinin gerekçesi (özetle) şuydu:

    “Şefin rolü her memlekette ve bilhassa parti hayatına yeni girmiş memleketlerde çok mühimdir. Çünkü politik kanaatleri ekseriya prensipler hâlinde birleştirecek ve olgunlaştıracak ve prensipleri zihinlere aşılayacak ve mütemadiyen besleyecek, memleket siyasetine istikamet verecek millet efradını politik sahada yetiştirecek olan şeftir. Her cemiyette ve her parti içinde bu yüksek vasıflarda şahsiyetleri dâima hazır bulmak kolay olmadığı gibi, bir siyasî partinin idare-i âliyesini eline teslim ve emanet ettiği makam ve şahsiyet üzerinde sık sık değişiklikler yapması da otoriteyi zayıflatmak bakımından mahzurdan arî addedilemez.”[ii]

    Şefci düşünce dönemin aydınları arasında da yaygındı. Söz gelişi, Ahmet Ağaoğlu

    1935 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir makalesinde, Türkler ve Almanlardan farklı olarak ‘’asker olmayan’’ İngilizlerin haline üzülmekteydi: ‘’Türk, asker olduğundan, şefini taklit eder, ona uyar, onun gibi olmak ister. […] / Alman da asker olduğundan bizim gibidir. […] / Fakat asker olmayan İngiliz böyle değildir. Orada şefin o kadar kıymeti yoktur. Her İngiliz başlı başına bir âlemdir!’’[iii] Evet, İngilizler adına üzülmemek, hayıflanmamak elde değil!

    Yusuf Akçura’nın da 1928 yılında Atatürk’ü ‘’teşahhus etmiş Türk kudreti’’ [Türk gücünün kendisinde somutlaştığı kişi] olarak, onun ‘’milletine’’ hitap eden sesini ise ‘’ilâhî ve âmir’’ olarak nitelerkenki[iv] çoşkusu çok daha belirgindir.

    Bu konuda zirve noktasını Samih Rıfat’ın 1925 tarihli şu paragrafı oluşturuyor: ‘’Büyük ve muhterem Gazi! Hangi vicdan seni mukaddesatının derinliklerinde hissetmez? Diyorlar ki, vâkıalar hiçbir zaman mefkûreye erişemez, fakat sen vâkıaların erişemediği bir mefkûre değil, mefkûrelerin erişemediği bir vâkıasın!’’[v]

    Gerçi, kişi kültünün Atatürk döneminde zirve yapmasının özel nedenleri vardır ve bunlar kısmen anlaşılabilir. Bir cümleyle belirtmek gerekirse: Hem Türkiye’nin çok acılı bir kurtuluş savaşından M. Kemal Paşa’nın önderliğinde çıkmış olması, hem de Cumhuriyetin kuruluş döneminin Avrupa’da Duçe ve Führer (yani, Başbuğ) rejimlerinin yükselişte olması benzer bir şefci düşünüş ve hissiyatın Türkiye’de de etkili olmasına neden olmuştur. Onun için, geçici bir durum olsaydı, bu kişiye tapınma eğilimini özgürlük ve demokrasi açısından sorun etmemiz gerekmeyebilirdi. Ne var ki, kişilerin yüceltilmesi ve onların olağanüstü güçlere sahip olduklarının vehmedilmesi Türkiye’de belli bir döneme özgü olmayan genel bir fikrî-kültürel eğilimdir. Bu kültürel eğilim, Türkiye’de son yıllarda devletin bir kurumlar, statüler ve görevler ağı olmaktan çıkarak neredeyse tamamen bir kişinin iradesine endekslenmiş pre-modern bir niteliğe bürünmesinin de temelini oluşturmaktadır.

    Böyle bir zeminde demokratik bir rejimin kurulup işletilemeyeceği açıktır.


    [i] Bu konuda, bkz. Mustafa Erdoğan, ‘’Türkiye’de Populist Otoriterlik’’, LiberPlus, No. 17, 2018, ss. 10-15.

    [ii] Mustafa Erdoğan, Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (Ankara: Hukuk Yayınları, 9. b., 2016), s. 115.

    [iii] Mehmet Kaplan ve diğerleri., Atatürk Devri Fikir Hayatı I (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981), s. 463.

    [iv] aynı eser, s. 221.

    [v] aynı eser, s. 148.

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikİstanbul Seçimlerinin Yenilenmesi Üzerine Dört Mülakat
    Sonraki İçerik Popülistler Neden Seçim Kaybetmezler*

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Yazılar Gökhan Korkmaz

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}