[voiserPlayer]
Geçtiğimiz Pazar günü Filenin Sultanları göğsümüzü kabarttı ve Avrupa Voleybol Şampiyonası’nda büyük bir başarıya imza atarak ülkemize altın madalyayı getirdi. Bu başarıda elbette ki tüm milli sporcularımızın emeği var ve hepsini gönülden kutluyoruz.
Ancak içlerinde bir isim var ki hem tüm Türkiye’deki herkesin gönlünde taht kurdu hem de kendisi üzerinden bir çok tartışma yaşandı: Melissa Vargas. Aslen Küba doğumlu olan Vargas, 2023 yılından itibaren Türkiye Milli Voleybol Takımı’nın bir sporcusu.
Çekya’da spor yaşantısına devam ederken geçirdiği sakatlık sonucu ülkesine dönen Vargas, burada Küba sağlık sistemini eleştirdiği için Küba Voleybol Federasyonu tarafından disiplin cezasına çarptırıldı ve Küba Milli Takımı’ndan dört yıl boyunca men edildi.
Bu olaydan sonra İsviçre’ye transfer olan Vargas burada sığınmacı statüsüne başvurdu. Ardından 2018 yılında Fenerbahçe’ye transfer oldu ve hepimizin bildiği Türkiye serüveni de başlamış oldu. 2021 yılında Türk vatandaşlığına geçtiğinde kendisine, kimlik kartı bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verildi.
Vargas üzerinden yapılan tartışmanın ana odak noktasındaki argümanlar, “Vargas’ı kabul edenler ve benimseyenler neden Suriyelilere düşman?” ya da “Vatandaşlık verdiğimiz tek faydalı isim Vargas, diğerlerine neden vatandaşlık veriyoruz?” soruları etrafında şekilleniyordu. Melissa Vargas örneğinden anlaşılıyor ki göç ile ilgili kavramları tanımlamak ve farklarını öğrenmek oldukça önemli ve toplumda bu konuda bir kafa karışıklığı mevcut. Bu noktada göçmen kime denir, mülteci kimdir, mülteci ve sığınmacı arasındaki fark nedir, göçmen ve mülteci aynı şey midir gibi sorulara cevap vermek gerekiyor.
Öncelikle Vargas, tıpkı diğer spor dallarında ya da sanat ve bilim alanında başarılı olanlara verilen özel bir vatandaşlık türüne sahip. Buna örnek olarak daha önce A Milli Futbol Takımı’mızın formasını terleten Colin Kazım Richards (Kazım Kazım) ve Marco Aurelio (Mehmet Aurelio) örnek gösterilebilir. “High Skilled Migrants” yani nitelikli göçmen olarak adlandırılan bu kişiler, gösterdikleri üstün başarılar sayesinde vatandaşlık almak için normalde gerekli olan şartların bir çoğundan muaf tutuluyorlar. Böylece, vatandaşlığına geçtiği ülkeye katkı sağlamaları kolaylaşmış oluyor.
Göçmen mi? Mülteci mi? Sığınmacı mı? Kaçak mı?
Şimdi gelelim hepimizin sürekli duyduğu ve artık Türkiye’de hayatımızın bir parçası olan kavramlara. Burada sözlük tanımı yapmayacağım ve sizlere genel olarak bu kavramların farklarından bahsedeceğim. Öncelikle bir ülkeden başka bir ülkeye ya da kendi ülkesi içerisinde bir şehirden başka bir şehre göç eden herkese göçmen denir.
Yani, İstanbul’da yaşayan birisi eğer İstanbul’a Anadolu’nun bir şehrinden geldiyse o kişi de bir göçmendir. Benim babam Malatya’dan İstanbul’a geldiği için o da bir göçmendir. Ya da yurtdışına çalışmak için ve eğitim için yaşamaya giden birisi de göçmen olarak tanımlanmaktadır. Ben şu an yüksek lisans eğitimim için Almanya’da bulunuyorum ve ben de bir göçmenim. Tıpkı ülkemizdeki yabancı öğrenciler gibi…
Bunun yanı sıra bir de illegal, yasadışı veya düzensiz göçmen olarak tanımlanan kişiler var ki bu kişiler de yasadışı yollarla bir başka ülkeye giren ve orada kaçak bir şekilde bulunan kişilerdir. Şu anda dünyanın birçok ülkesi bu yasadışı göçmenlikle mücadele etmeye çalışıyor.
Mülteci ise ülkesindeki şartların kötülüğü, savaş, ırk ve din ayrımı, siyasi düşüncesi, iklim şartları ve daha birçok diğer sebep dolayısıyla ülkesini terk etmek zorunda kalmış olan kişilere verilen isimdir. Örneğin, Ukrayna’da savaştan kaçan kişiler Türkiye’de ve Avrupa ülkelerinde mülteci statüsünde bulunuyorlar.
Yine savaştan kaçan Suriyeliler ise mülteci değil sığınmacı statüsündedirler. Sığınmacı kavramı, mülteci olarak ülkesini terk eden ancak mültecilik statüsü kabul edilmeyen kişilere denir. 1951 yılında imzalanan Cenevre Mültecilerin Hukukuna Dair Sözleşme uyarınca sözleşmeyi imzalayan devletler, kendilerine sığınan kişilere koruma ve mültecilik hakkı vermekle yükümlüdürler.
Ancak Türkiye bu sözleşmeye bir coğrafi çekince koyarak, doğu ve güneydoğu sınırından giren sığınmacılar için mülteci statüsü vermek zorunluluğunu kaldırmıştır. Yalnızca Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden gelen sığınmacılara mülteci statüsü verilmektedir. Bu sebeple de Suriyeliler, geçici sığınmacı statüsüyle ülkemizde yaşamakta ve Suriye’de şartların iyileşmesi durumunda geri dönme imkânları mahfuz bulunmaktadır.
Taliban’dan kaçıp ülkemize gelen Afganlar ise sığınmacı statüsünde dahi değillerdir. Çünkü, sığınmacı statüsü alabilmeleri için ülkelerinden çıkarak ilk vardıkları ülke olan İran’da bu başvuruyu yapmaları gerekmektedir. Ancak bildiğimiz üzere ekonomik olarak ve yaşam standartları bakımından Türkiye daha iyi bir durumda olduğu ve Avrupa’ya daha yakın bir coğrafyada yer aldığı için Türkiye’ye geliyorlar.
Sonuç olarak, Türkiye’deki Ukraynalılar mülteci, Suriyeliler geçici sığınmacı, Afganlar ve diğer yasadışı yollar ile gelenler düzensiz göçmen ya da kaçak, Melissa Vargas ve vatandaşlık verilen diğer yetenekli sporcular, sanatçılar ve bilim insanları ise yüksek nitelikli göçmen olarak adlandırılmaktadır.
Hükümetin uzun yıllardır yürüttüğü açık kapı politikasının ülkemizde birçok soruna yol açtığı tartışılmaz bir gerçek. Ancak bu noktada ülkemizdeki yabancılara karşı ırkçı bir tutumda bulunmanın doğru olmadığını da söylemem gerekiyor. Buraya öğrenci olarak gelen, çalışmak için gelen ya da savaştan kaçtığı için sığınmak durumunda kalan kişilere bireysel olarak öfke duymanın bir mantığı yok.
Evet, hiçbir ülke on sene gibi kısa bir sürede nüfusunun yüzde 10’una yakın oranda bir yabancı göçünü ne ekonomik anlamda ne de güvenlik ve altyapı koşulları anlamında kaldırabilir. Bu konuda eleştirilmesi gereken ülkemize gelen kişiler değil, plansız ve programsız bir biçimde açık kapı politikası uygulayan hükümet ve bu konuda Türkiye’yi yalnız bırakan Avrupa Birliği üyesi ülkelerdir.