[voiserPlayer]
…
– Gazi Mustafa Kemal Hazretleridir.
– Neden?
– Gazi Hazretleri, yaklaşık yarım asır evvel bir avuç insanın kalbinde ve zihninde belli belirsiz duygular, düşünceler ve umutlar olarak beliren, onları takip edenlerin büyük şahsi gayretlerle yeşerttiği bir fikri hayata geçiren kişidir. Ve tarih böyle adamları dahi ve kahraman olarak yazar.
– Nedir o fikir?
– Türkçülük fikri. Kısaca ifade etmem gerekirse: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu bir idealin, Türkçülük idealinin, gerçekleşmesidir. O ideal milli bir Türk devletinin kurulmasıdır. Ve o ideali Gazi Hazretleri gerçekleşmiştir.
– Bir dakika, Türkiye Cumhuriyeti ilk Türk devleti mi? Osmanlı devleti Türk devleti değil miydi?
– Türk tarihi binlerce yıl öncesine kadar uzanır. Elbette Türkler uzun tarihleri boyunca farklı bölgelerde bir çok sayıda devlet ve imparatorluk kurmuşlardır. Osmanlı devleti de bu devletlerden bir tanesidir. Ancak hiç birisi milli bir devlet değildi. Osmanlı devleti de Türklerin kurduğu, Türklerin yaydığı ve Türklerin hakim olduğu bir devletti. Ancak milli bir Türk devleti değildi.
– Anlayamadım.
– Bir toplum düşünün. Bu toplumu oluşturan bireyler ırk ve dil gibi bazı objektif niteliklerde benzeşsin. Millet dediğimiz varlık, ancak o bireylerin benzeştikleri objektif niteliklerin farkına vardıklarında ve daha da ötesine geçerek vicdanlarında bir birlik olduklarını, bir toplum oluşturduklarını hissettiklerinde ortaya çıkar. Aynı milletin fertleri olduklarına inanan fertlerin, kendilerine ait bağımsız bir devlet teşkilatı altında yaşamaları gerektiği fikri milliyetçilik fikrinin esasıdır.
– Bu fikir Türklerde yok muydu?
– Olamazdı.
– Neden?
– Çünkü milliyetçilik fikri ilk olarak Avrupa’da neşet etmiştir. On beşinci yüzyıldan başlayan, çok farklı etkenlerin olduğu, yavaş giden ve uzun süren bir süreçten bahsediyoruz. Öyle ki, Avrupa’da bile milliyetçilik fikri ancak on dokuzuncu yüzyılın ortaları itibarıyla tam olarak billurlaşmıştır. Dünyanın geri kalanı da milliyetçiliği Avrupa’dan öğrenmiştir. Elbette Türkler uzun tarihleri boyunca gerek ırk gerekse dil olarak yaşadıkları bölgelerde, tarihi serüvenleri boyunca karşılaştıkları diğer insan gruplarından farklı, hatta üstün olduklarını hep hissetmişlerdir. Ancak farklı bölgelerde yaşayan ırkdaş ve dildaşları ile aynı devlet teşkilatı altında yaşamaları, kaderlerini birlikte tayin etmeleri gerektiğini düşünememişlerdir. Bunu düşünen ve ideal olarak ortaya koyan Türkçülüktür. Diğer bir deyişle Türkçülük, bütün Türklerin, yani, Osmanlı Türklerinin, Kırım Türklerinin, Kazan Türklerinin, Azerbaycanlı Türklerin, Kırgızların, Yakutların ve diğerlerinin, tek bir devlet teşkilatı altında yaşamalarını savunmak, bu doğrultuda çaba göstermektir.
– Bu ideal Türkler arasında ilk ne zaman ve nasıl yeşerdi?
– Elbette Avrupa ile en yakın temasta olan Türkler arasında. Osmanlı Türkleri, Kırım Türkleri, Kuzey İdil Havzası Türkleri ve Azeri Türkleri. On dokuzuncu yüzyıl sonu itibarıyla bu dört farklı Türki halklarda eş zamanlı olarak Türkçülük idealinin yeşerdiğini görüyoruz.
– Bu iddianıza deliliniz nedir?
– Bu bahsettiğim Türk halklarının hepsinde yüzyıl sonu itibariyle Türk diline, Türk kültürüne ve Türk tarihine ilişkin ilmi nitelikte çalışmaların yapılmış olması. Bu tür çalışmaların yapılması, bu çalışmaları yürüten kişilerin olması ve Türkçülük fikrinin yeşerdiğinin en önemli göstergesidir.
– Osmanlı Türkleri arasında Türkçülük yoluna ilk adımı atan kimdir?
– Kanaatimce Şinasi’dir. Tersane Nazırı Ziver Efendi’ye 1845 yılında yazdığı bir kıtanın her mısrası farklı dillerdedir: ilk mısra Fransız, ikincisi Türkçe, üçüncü ve dördüncü sırasıyla Arapça ve Farsçadır. Bu bilinçli olarak böyledir. Şinasi sanki böyle yaparak Türkçeye diğer diller yanında bir mevki vermektedir. Türkçe satır da son derece manidardır: “Ululuğun denizinde göremez kimse kara…” Şinasi daha sonra Türkçe bir sözlük çalışmasına girişmiş ve Karakuş Yavrusuyla Karga Hikayesi gibi sade Türkçe bazı öyküler kaleme almıştır.
– Yani, Yeni Osmanlılarla mı Türkçülük başladı?
– Hayır. Şinasi bir yeni Osmanlıydı. Ancak, Yeni Osmanlılar olarak anılan kişiler Türkçü değildi. Millet kelimesini kullanıyorlardı. Ancak ona verdikleri mana Türkçülerin verdiği mana değildi. Milletle kastettikleri daha çok Osmanlı İmparatorluğunun farklı ırktan, farklı dinden ve farklı dili konuşan halklarının tamamıydı. Tabir diğerle, Osmanlıcıydılar. Şinasi dil ve edebiyatta ilk Türkçülüğün örneğidir. Yeni Osmanlılardan ayrıca Ziya Paşa’yı saymak lazım gelir. Hatta onun mezkur alanlarda Türkçülüğü Şinasi’den daha nettir. Paşa’nın Şiir ve İnşa başlıklı makalesindeki eski Osmanlı şiirine yönelttiği eleştirileri Türkçü eleştiriler olarak pekala değerlendirmek mümkündür. Hatta geleceğin daha bilinçli Türkçüleri Paşa’dan bu konuda daha farklı bir şey ortaya koyamamıştır.
– Şinasi ve Ziya Paşa’yı takiben kimlerden bahsedebiliriz?
– Elbette Ahmet Vefik Paşa’yı… Vefik Paşa, Şinasi’nin başlattığı Türkçe kelimeleri toplama işine devam etti ve bu çalışmalarının bir meyvesi olarak Lehçe-i Osmani’yi yayınladı. Bu sözlük öz Türkçe kelimeleri Arapça ve Farsça kelimelerden ayırarak, Türkçenin zengin kelime hazinesini gözler önüne serdi. Daha da önemlisi Osmanlı lehçesini daha büyük Türk dil ailesinin, hatta o dil ailesinin bir alt ailesi Oğuzcanın bir alt lehçesi olarak sundu. Böylelikle Paşa çok daha geniş bir coğrafyaya yayılan Türkler arasındaki dil birliğini gördü, o birliğin varlığına işaret etti. Dil çalışmalarının haricinde Ahmet Vefik Paşa tarihe de meraklıydı. Ebugazi Bahadır Han’ın Evşal-i Şeçere-i Türki’sini Çağatay lehçesinden Osmanlı lehçesine çevirdi. İlginçtir, bu çeviri parça parça Şinasi’nin Tasvir-i Efkar’ında yayınlandı ilk olarak. Bu Şinasi’nin Türkçülüğe eğimini gösterir.
– İlk Türkçüler arasında gördüğünüz başka önemli bir isim var mı?
– Mustafa Celaleddin Paşa’yı da anmak isterim. Malumunuz Celaleddin Paşa aslen Türk değildir. Henüz 23 yaşında iken Osmanlı devletine sığınmış, Osmanlı ordusunda hizmet etmiş bir Leh asilzadesidir. Bir Türk kızı ile evlenmiş ve tam bir Müslüman Türk hayatı yaşamıştır. Onun Türkçülüğe katkısı Fransızca kaleme aldığı Les Turcs Anciens et Modernes başlıklı eseriyledir. Batılı kaynaklara dayanarak yazılan bu kitap bu açıdan bir ilktir ve gelecekte Türkçülüğün yapacağı bazı iddiaları ilk kez dile getirir: Türk ırkının tarihte ifa ettiği muazzam rol, Türk dilinin zenginliği, ancak tasfiye edimesi gerektiği, harflerin ıslahı gibi.
– Ancak bu isimlerin hiçbirisi sizin başta tanımladığınız anlamda Türkçü değil sanki.
– Evet, değil.
– Osmanlı Türkleri arasındaki sizin tanımladığınız anlamda ilk Türkçü kim?
– Bildiğiniz üzere Paris’te tahsilimi bitirip, Rusya’ya döndüğüm vakit Üç Tarz-ı Siyaset başlıklı bir makale yazdım. Bu makale 1904 yılında Kahire’de basılan Türk isimli gazetede yayınlandı ve sonrasında çok meşhur oldu. Bu çalışmada Osmanlı devletinin takip edebileceği üç farklı siyaset olduğunu iddia etmiştim: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük. O makalede Türkçülüğü muhaveremizin başında tanımladığım anlamında tanımlamıştım. Ve o makalede Türkçülük fikrinin temsilcileri olarak bazı isimler saymıştım. Bu isimlerden üçünü özellikle saymak isterim. İlk isim, Ahmet Vefik Paşanın Lehçe-i Osmani’sini genişleterek Kamus-ı Türki’yi yazan, Türkler arasından çıkan büyük tarihi kişileri ele alan Kamusu’l A’lam’ı kaleme alan, Kutadgu Bilig’i ve Orhun Yazıtlarını tercüme eden Şemseddin Sami Bey’dir. İkinci isim “Vav’lı Türk” lakaplı Necip Asım Bey’dir.
– Lakabı neden ‘Vav’lı?
– Malumunuz Türk kelimesi Osmanlıca harflerde t – r – k harfleri ile yazılırdı. Necip Asım Türk kelimesini t-vav-r-k harfleri ile yazdı.
– Bunu neden yaptı?
– Türk kelimesi t-r-k ile yazılırsa, Arapça dil bilgisi kaidesine göre çoğulu ‘etrak’ olur. Türkler için hakaret amaçlı kullanılan bir tabir vardı: ‘etrak-ı bi idrak’. İdraksiz, anlayışsız Türkler demekti. Asım Bey, t-vav-r-k yazarak bu tabiri boşa çıkarmış oldu. Yeni yazımı ile ‘etrak’ ‘türk’ kelimesinin çoğulu olamazdı. Konumuza dönersek, Necip Asım Bey fen, askerlik, tarih ve dil alanlarında 20 küsür eser yazdı. Özellikle tarih ve dil alanlarında saf Türkçe ile kaleme aldığı, Ural ve Altay Lisanları, Pek Eski Türk Yazısı, Orhun Abideleri ve Türk Tarihi eserleri ile Türkçülük fikrine önemli katkılar yaptı. Öyle ki, Türkler arasında Türklerin tarihini bütünüyle yazan ilk kişidir ve Türkçülüğe katkısını merhum Ziya Gökalp de teslim etmiştir. Üçüncü isim ise Türkçe Şiirler’in yazarı Mehmet Emin Bey’dir. Türkçe Şiirler 63 sayfalık, yalnızca 9 şiir içeren küçük bir kitaptır. Ancak şiirde bir ihtilal niteliğindedir. Şiirlerin Türkçesi saf Türkçedir. Ancak daha önemlisi şair, Türklüğünü büyük bir gururla ilan etmekten çekinmez.“Ben bir Türk’üm, dinim cinsim uludur!” mısrası bu kitapta geçer. Mehmet Emin Bey şiirde Türkçülük akımının ilk temsilcisidir ve bu yüzden de milli şair lakabını herkesten ziyade hak etmiştir.
– Bu isimler ilk katıksız Türkçüler mi?
– Bence evet. Elbette bu isimler Abdülhamid irticasının en koyu döneminde Türkçülük yaptı. İslamcılık politikası takip eden Abdülhamid, Türkçülüğe doğal olarak karşıydı. Öyle bir dönemde bahsettiğim ve bahsetmediğim isimlerin açıktan Türkçülüğün siyasi çağrışımlarını dile getirmeleri tehlikeli olurdu. Nihayetinde hepsi devlet memuruydu. Ancak Osmanlı devletinin Türklüğü esas almasına bir itirazları olmazdı, hatta bunu gönülden isterlerdi. Buna eminim. Saydığım isimler Türklüğü kendilerinden öncekilerden çok daha yoğun ve açık bir şekilde ve sağlam bir şuurla vurgulamışlardır.
– Abdülhamid sonrası dönem?
– Meşrutiyet dönemi Türkçülüğün teşkilatlanma dönemidir. İlk önce 1908 yılında Türk Derneği kuruldu. Dernek bir dergi de çıkardı. Dernek ve dergi, yerini 1911 yılında Türk Yurdu Cemiyeti’ne ve Türk Yurdu mecmuasına bıraktı. Cemiyet kısa ömürlü oldu ve yerini Türk Ocağı’na bıraktı. Dergiyi aynı adla Ocak devraldı. Hem dernek hem dergi 17 yıl boyunca çalıştı. Halen aktiftirler. Bu başarı Ocak’a bendeniz vesilesi ile kaydolan Hamdullah Suphi Bey sayesindedir. Hamdullah Suphi Bey’in gayretleriyledir ki İstanbul’da Divanyolu’nda mütevazi bir evin üst katında iki üç odadan ibaret bir yerde faaliyete başlayan Ocak, bugün Ankara’da görkemli bir binada faaliyettedir ve ülke çapında 250 küsür şubesi vardır. Suphi Bey Ocak’ın 776 nolu üyesiydi. Bugün itibariyle Ocaklıların sayısı 30 bini geçmiştir.
– Peki ya İttihatçılar?
– Bu biraz tartışmalı bir konu. İstanbul’da Türkçülüğün teşkilatlanma yoluna girdiği bir dönemde Selanik’te meskun İttihat ve Terakki’nin gizli ve esrarengiz merkez heyetinin üyelerinden Ziya Gökalp parti içinde Türkçülük fikrini desteklediğini ve bu uğurda Genç Kalemler dergisini çıkardığını biliyoruz. Ancak bu İttihatçıların en başından itibaren Türkçülüğü benimsediği anlamına gelmez. Bilakis politika olarak Osmanlıcılığı bir kez daha denediler. Sonradan bazı İttihatçıların açıktan ve daha gür sesle Türkçülüğü benimsediklerini görüyoruz. Sanki Türkçülük hareketi İttihat ve Terakki içinden çıkmış gibi ve onunla kaimmiş gibi göstermek yanlıştır. Bu ancak İttihatçıların propagandası olabilir. Şunu katiyetle söylemeliyim ki Türk Ocağı, İttihat ve Terakki’den muhtariyetini korumuştur. Ancak Ziya Gökalp Bey’in Türkçülük fikrinin sistemleştirilmesine katkısını yadsıyamam. Kendisi Selanik’ten İstanbul’a taşındıktan sonra Türkçülük davası yolundaki gayretlerini ayrı bir mecrada değil, Ocak bünyesinde yürütmüş, böylece Türkçülük kuvvetlerinin bölünmesine izin vermemiştir.
– En başa döndük… Cumhuriyet dönemi?
– Evet. Tekrar etmekte beis yoktur. Türkiye Cumhuriyeti bir idealin gerçekleşmesidir. O ideal milli bir Türk devletinin kuruluşudur. Türkiye Cumhuriyeti o milli Türk devletinin adıdır.
– Daha somut olarak bu ne demektir?
– Yarım asırı bulan süreçte Türkçüler neleri savundu? Dilin Türkçeleşmesini; hukukun Türk hukuku olmasını; Türk kadının eski Türk kültüründeki konumunu kazanmasını; şiirin, müziğin, resmin Türkleşmesini, Türk motifleri taşımasını; yabancı tesirlerden kurtulmasını ve kendi tabi yolunda gelişmesini… Bütün bunlar siyasi sahada tam bağımsızlık kazanmadan mümkün olabilir mi? Osmanlı devleti tam bağımsız mıydı? Boynuna vurulan ağır kapitülasyon halkalarını taşırken bağımsız olabilmesi mümkün müydü? Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin eşsiz rehberliği ve idaresi altında tam siyasi bağımsızlığı kazandık. Türk kültürünün tam bağımsızlığının önündeki maniler tek tek kaldırılıyor. En son Türk diline uygun olmayan harfler sistemi ve imla tarzı kaldırıldı. Bu yönde başka adımlar da gelecektir. O açıdan diyoruz ki: Türkçülük idealini gerçekleştiren dahi ve kahraman Gazi Mustafa Kemal Hazretleridir.
– Teşekkür ederiz efendim.
– Ben teşekkür ederim. Son olarak, muhaveremizde anamadığımız bazı isimleri de vefa gereği yad etmek isterim: Türkçülük davasında üstadı, hepimizin üstadı, İsmail Gaspıralı Bey’i, Veled Çelebi’yi, adını ilk kez Türkçü olarak ilan eden İkdam gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet Bey’i, Tarih-i Alem’in yazarı ve eski Askeri Mektepler Nazırı Süleyman Paşa’yı, Buharalı Şeyh Süleyman Efendi’yi, Ahmet Mithat Efendi’yi, din ile milliyetçilik arasında bir çelişki görmeyen, hatta milliyetçiliği teşvik eden Şeyh Cemaleddin Afgani’yi, Ağaoğlu Ahmet Bey’i ve diğerlerini. Allah hepsinden razı olsun.
– Amin.
Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, Kapra, 2021. (Kitabın aslı Türk Ocakları Merkez Heyeti’nin yayınladığı Türk Yılı 1928 isimli yıllıkta yayınlanmıştır).
Fotoğraf: SELİM ARDA ERYILMAZ