[voiserPlayer]
Bilir misiniz kurt sürülerini? Tek sıra halinde gezerler. En arkada en güçlüleri. Onların hemen önünde de sürünün en zayıfları. Neden böyledir, bilir misiniz?
[Sessizlik]
Kurt sürüsüne arkadan saldırırlar da ondan. Sadece arkadan. Sürüyü korumak, saldırıyı ilk göğüsleyen olmak için arkada durur en güçlüler. Kendini gerekirse gözünü kırpmadan feda etmek için. Biz de öyleydik. Sürüyü koruyan, kollayan o kurtlardık.
He ya.
Tehlikeleri ilk biz göğüsledik. Can aldık, can verdik. Aile kurmadık. Ana, baba, akrabaları unuttuk.
He ya.
Şimdi şu halimize bak. Sürüden kovulduk. Kurttuk, kuzu olduk. Yabana salındık. Çakal sürülerine yem edildik.
He ya.
Fedakarlıklarımızın karşılığı bu mu olacaktı? Reva mı bu bize? Reva mı?
Değil ya.
Cefayı biz çektik. İşgaller başladığında ilk karşı koyan kimdi? İlk örgütlemeyi yapan. Biz İttihatçılar değil miydik? Anadolu’da askeri terhis etmeyen. Silah saklayan. Çeteleri silahlandıran. Cephede İttihatçı subaylar, cephe gerisinde İttihatçı memurlar ve İttihatçı eşrafla kazanılmadı mı bu zafer?
He ya.
Sarı Paşa biz olmasaydık bir şey yapabilir miydi Allah aşkına?
He ya.
Kara Kemal Bey’in İstanbul’da yaptıklarını bilmeyen mi var? Anadolu’ya kaç adam kaçırdı. Silah. Bunu İngilizin burnunun dibinde yaptı. Kelle koltukta gezdi. Şimdi nerede bilen var mı?
Nerededir Küçük Efendi?
Bilen yok mu? Mesadet Hanı’nda tacir. Evet o koca kurt. O meşhur İaşe Nazırı Kara Kemal. Heybetinden aslanların titrediği o adam. O koca kurt şimdi Mesadet Hanı’nda üç beş kuruşun derdinde. Versene İktisat Nazırlığını veya Ticareti. Hem memleket iktisadi bir mücadele içinde iken.
Yazık. Çok yazık.
Sarı Paşa etrafını yalakalarla doldurmuş. Mübadele ile gönderilen Rumların kalan mallarını onlara peşkeş çekmiş. Yağmalamalarına göz yummuş. Ne içindi bunlar Sarı Paşa? Şahsi diktatörlüğünü tesis için mi? Yazık ettin kendine. Yazık ettin memlekete.
Yazık. Çok yazık.
Düşman kalmadı öyle mi? Şimdi iç düşmanlar mı yarattın kendine? İttihatçılar mı düşmanın? Kim? Takrir-i Sükun da neyin nesi? Gazetecileri İstiklal Mahkemelerine vermek.
Yazık.
Müsterih olunuz arkadaşlar. Çok şükür daha ölmedik. Bu bilekler hala silah tutuyor. Bu kalp hala çarpıyor. Bizden alınanı geri alacağız. Tekrar adamlar asacağız. Tekrar karınlar deşeceğiz. Tekrar kafalara sıkacağız. Böyle ot gibi yaşamaya devam etmeyeceğiz. Paşalar bizimle. Mebuslar. Halk arkamızda. Hakkımızı mutlaka geri alacağız. Bunun için gerekirse öleceğiz, gerekirse öldüreceğiz.
Yaşa Abdülkerim. Yaşa yiğitler yiğidi.
…
Abdülkerim! Hoş geldin.
Hoş bulduk Kemal abi. Rahatsızlık verdik.
Estağfirullah. Buyur.
Estağfirullah abi. Ne buyurması. Haddimize mi. Abi zamanımız yok, hemen kaçmamız gerek.
Ne oldu ki?
Abi bir akılsızlık ettik. Daha vahimi sana kalleşlik ettik. Reyini almadık. İstişareni yapmadık. Eşşeklik ettik, seni bir işe bulaştırdık.
Beni neye bulaştırdınız?
Abi Ziya Hurşit’i bilirsin. Lazistan mebusu.
O maskarayı mı? Tabi bilirim. İyi bilirim hem de. Kumarbaz, dolandırıcı, şantajcının tekidir.
Abi onunla bir iki kişi Sarı Paşa’ya suikast için İzmir’de. Ancak büyük ihtimal yakalandılar. Ben öteceklerini sanmam. Ama bir ihtimal. Kabak bizim başımızda patlamasın.
Kabak bizim başımızda neden patlasın Abdülkerim?
Abi işte kalleşlik. Bu işi tertip edenler Ziya Hurşit ve diğerlerini ikna edebilmek için Kara Kemal de bu işin içinde demişler. Elini ayağını öpeyim Kemal abi, kaçalım. Ortalık durulana kadar ortalıkta gözükmeyelim.
…
Ikınıp durma Abdülkerim. Adımı bu işe karıştıranlar arasında senin de olduğunu biliyorum.
Affet Kemal abi.
Sana kızgın değilim ki. Hatta bu aptallığınla bana iyilik bile yapmış olabilirsin. Halkçılar bizleri tasfiye etmek için bir bahane arıyordu uzun zamandır. Bu bahane oldu. Bu olmasaydı başkası olurdu. Biz 1908’de yenilmiştik Abdülkerim. Manastır’daki İngiliz cuntasına Selanik’teki Alaman cuntası olarak karşı çıktığımızda. Bu, o yenilginin devamı o kadar.
Ne demek bu Kemal abi. Hepimiz İttihatçıydık.
Ne yaptıksa Alamanlar istediği için yaptık. Onların çıkarları için yaptık. Onların desteği sayesinde yaptık. Şimdi başımıza kötü bir şey gelecekse, Alaman desteği bittiği için, bu ülkede işlemez olduğu için. Aldandık. Ne yaptıysak kendi istediğimiz için, kendi gücümüzle yaptığımızı sandık. Aldatmanın en korkuncu nedir bilir misin Abdülkerim. Başarılarımızı kendi gücümüz sayesinde kazandığımızı sanmaktır.
Arkamızda ordu yok muydu Kemal abi. Devlet? Millet? Ne oldu? Neredeler? Nasıl müsade ediyorlar bunlara?
O kudretli sandığın paşaların halini görmedin mi? Kazım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa, Cafer Tayyar Paşa… Şimdi süt dökmüş kedi gibidirler o kelin karşısında. Sarı Paşa belli ki İngilizlerle anlaşmış. Saltanatı kaldırdı. Hadi onu anladık. Halifeliği neden kaldırdı? Bu en çok kime yaradı? İngilizlere tabii. Yüz milyonlarca Müslüman sömürgesi altında. Halifeyi alıp gemiyle götüren İngilizler değil miydi? Halifeliği neden onunla sürdürmediler? Mısır kralı Fuat yanıp tutuşuyor halife olmak için? O alsın. Hem elinin altında. Hicaz Emiri Hüseyin de olabilirdi. Sonra hangi hakla Büyük Millet Meclisi halifeliği kaldırabiliyor? Ve dünya bunu kabul ediyor. Madem halifeliği kaldırdın. İstanbul’un göbeğindeki Fener Patrikhanesi neden duruyor? Tekkeleri kapattın? Mason locaları neden açık? Kısaca biz Alaman cuntası, İngiliz cuntasına yenik düştük Abdülkerim. Bu son kaçınılmazdı. Sen bilmeden adımı bu işe karıştırarak bana zaman kazandırdın. Yoksa şu an çoktan derdest edilmiş, mahkemeyi bekliyor olurdum. Netice ise kesin idam olurdu.
Abi, kurbanın olurum. İçimi rahatlatmak için söylemiyorsun değil mi bunları?
Yok. Samimi hislerim Abdülkerim. Hem yine en sadık sen çıktın oğlum. Dost bildiğimiz, kardeş dediğimiz kaç kişi açtı kapısını? Kaç kişi yardımcı oldu? Sen tehlikelidir demedin. Çıkıp kapıma geldin. Kaçmaya beni ikna ettin. Hovardalığın sayesinde Sevim Hanım’ın köşkünde de kaldık. Allah ondan razı olsun. Ona bu borcu nasıl öderim? Yaşama gücü verdi. İnsanlık dersi. Ama artık onu tehlikeye atmamalıyız Abdülkerim. Başımızın çaresine bakmalıyız.
…
Temelde nerede mi ayrıştık? Ben İttihatçılığı bıraktım. Onlar bırakamadı.
Hangi konuda?
Bizim takip ettiğimiz siyasetin aynısını takip ediyorlar. Aynı hataya düşecekler. Burjuva yaratma siyasetini. İki itirazım var. Bir, öyle bir sınıfı devlet eliyle yaratırsan sürekli devlete bağımlı kalmaz mı? Her şeyi devletten beklemez mi? Öyle bir sınıftan ne hayır gelir? Tabii devletin üst mevkiinde bulunanların iktisadi ve ticari faaliyette bulunmaları, mevkilerini şahsi menfaat için kullanmaları da var. İkincisi, devlet böyle bir sınıfı nasıl yaratır? Elbette köylünün, işçinin sırtından. Bu onlara göre Halkçılık oluyor. Zira onlara göre halkı oluşturan farklı kesimlerin menfaatleri çatışmıyor. Hatta menfaatleri birbiri ile uyumlu. Burjuvazinin iyiliği demek, köylünün, işçinin iyiliği demekmiş. Peh. Ee, tabii bu bakışla ülkeye yabancı sermaye çekmek istemeleri normal. Karşı oldukları meğer adli kapitülasyonlarmış. İktisadi kapitülasyonlara ne olacak? Onun için bu adamlara gerek var mı, gerek yok mu tartışması dahi yapmadan alelacele Batı’dan tercüme kanunlar getirdiler. Ben eşitlik temelli bir iktisat siyaseti taraftarıyım. Tabandan zenginleşme. Tabandan burjuva yetiştirilmesi.
Ona anlatmadınız mı bunları? Tanıştığınızı biliyorum.
Tanışırdık. Mütareke döneminde o, malum ilk önce İstanbul’a geldi, beş altı ay kaldı. Birlikte kumpas bile kurduk. Başarabilseydik onu Harp Nazırı yapacaktık. Ancak başaramadık. Bekirağa’da tutuklu iken de ziyaretime geldi. Neler yapılması gerektiğini konuştuk. Harbi kaybedeceğimiz belli olduğunda biz Anadolu’da işgallere karşı hazırlık yapmıştık. Gerekirse çete savaşları ile karşı konacaktı. Ben başından beri Anadolu’ya çıkmak taraftarıydım. Onu da teşvik ettim. Malum Karakol Teşkilatı’nı bu sebeple kurduk. İstanbul’dan Anadolu’ya mümkün olduğu kadar çok adam kaçırdık. Mühimmat. Teşkilatı emrine vermeyi de teklif ettim. Gerek kalmadı. O dönem öncelik işgal olunca tabii iktisada sıra gelmedi.
Sonra?
İstiklal Harbi bittikten sonra İzmit’te benimle yüz yüze görüştü. Uzun bir görüşmeydi. Ancak konu yine iktisat değildi. Benimle İttihatçıların temsilcisi olarak görüştü. Ben de o sıfatla bir gücüm varmış gibi görüştüm. Hata bendeydi. Güçlü adam güçlü imiş gibi davranmaz. Paşayı o tavrımızla şüpheye sevk ettik. Halbuki kimdik biz? Yenik düşmüş siyasi bir ekip. Tarihin örneğini yazmadığı bir kurtlar boğuşmasına girip yenik düşmüştük. Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Kaderimiz belliydi. Ha bir yıl önce, ha bir yıl sonra. Tabi biz cidden kurt muyduk? Yoksa kendimizi kurt mu sanıyorduk? Ne diyeyim Emin Bey kardeşim. Allah taksiratımızı affetsin.
Kemal Tahir, Kurt Kanunu, İthaki, [1969] 2016.
Fotoğraf: Thomas Bonometti