[voiserPlayer]
Geçtiğimiz yıl Mart ayında çekilme kararı alınan İstanbul Sözleşmesi için kadınların ve LGBT+ bireylerin hukuk mücadelesi devam ediyor. Çekilme kararının iptaline ilişkin açılan 200’ü aşkın davanın duruşmalarından sonuncusu, 23 Haziran tarihinde Danıştay’da görüldü. Duruşmaların ilk onu 28 Nisan’da, on beşi 7 Haziran’da, on sekizi ise 14 Haziran’da Danıştay 10. Dairesi’nde görülmüştü. Görülen son duruşmada ise Danıştay savcısı Aytaç Kurt ilk iki duruşmadaki mütalaasını tekrarlayarak çekilme kararının hukuksuz olduğu ve iptal edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi.
Nisan ayından bu yana görülen duruşmaları ve Danıştay’da takip ettiğim son duruşmadan izlenimlerimi kaleme aldım. Zira bu duruşmalar sırasında yapılan konuşmalar, İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğu, kadınlar için ne anlama geldiği ve kaldırılmasının tehlikelerini ortaya koyar nitelikte. Yalın gerçekliği açığa vuran bu konuşmalardan önemli bulduklarımı aşağıda sizlerle paylaşıyorum. Ancak öncelikle İstanbul sözleşmesi nedir sorusuna cevap arayalım.
İstanbul Sözleşmesi Nedir?
Çekilme kararının alındığı Mart 2021’den bu yana Türkiye’nin tartışmalı konularından biri haline gelen ve iktidarın hukukla olan savaşında bir araca dönüşen İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin iptali hakkında açılan davalar sona erdi. Danıştay’da görülen son duruşmanın ardından adli tatil öncesinde nihai kararın yazılı olarak davacı taraflara tebliğ edilmesi bekleniyor. Danıştay’da görülen son duruşmada yaşananlardan önce davanın önemini anlamak için tartışmaların geçmişine bakmak gerekiyor.
İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmıştı. Bu sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme amacıyla temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen bir uluslararası insan hakları sözleşmesidir.
Türkiye’nin de ilk imzacılarından biri olduğu sözleşme, adını, imzalandığı yer olan İstanbul’dan alıyor. Sözleşmenin içeriğinde kadına yönelik şiddet tarihsel bir olgu olarak tanımlanıp şiddetin cinsiyet eşitsizliği ekseninde doğan güç ilişkilerinden kaynaklandığına değiniliyor. Bu dengesizliğin kadınlara yönelik ayrımcı muameleye neden olduğu vurgulanıyor. Toplumsal cinsiyeti toplum tarafından kurgulanmış davranış ve eylem hâli olarak niteleyen metinde, kadına yönelik şiddet insan hakkı ihlâli olarak değerlendiriliyor. Şiddet, cinsel istismar, taciz, tecavüz, zorla ve erken yaşta evlendirilme ile namus cinayetleri gibi durumların kadınları toplumda “öteki” durumuna getirdiği ifade ediliyor.
Sözleşmedeki şiddet tanımı, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) 19. tavsiyesi ve Kadınlara Yönelik Her Türlü Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Bildirgesi’nin tanımıyla benzerlik göstermekle beraber psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet ibareleri de ayrıca metinde yer alıyor. Sözleşmede cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, yaş, sağlık ve engellilik durumu, medeni hâl, göçmen ve mültecilik gibi durumlarda ayrımcılık yapılmaması gerektiği de vurgulanıyor.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacı devletlerinden olup 24 Kasım 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 247 vekilden 246’sının kabul, 1 vekilin ise çekimser oyu ile sözleşmeyi uygun bulan 6251 sayılı kanunu “onaylayarak” parlamentosundan geçirmiştir. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanların söylemlerinde bu sözleşmenin, “dış güçler” tarafından Türkiye’nin aile yapısının altını oymak amacıyla dışarıdan dayatıldığı ima edilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin imza ve onay sürecinin iyi yönetilmediği ve bu sürecin şaibeli olduğu da ileri sürülmüştür.
Şubat 2020’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sözleşmenin gözden geçirileceğini gündeme getirdi. Aynı dönemde ve sonraki süreçte bazı muhafazakâr yayın organlarında ve dini cemaatlerde Sözleşmenin “Türk aile yapısını bozduğu”, “eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı” yönünde yayın ve propagandalar yapılırken Ak Partili kadın milletvekillerinin sözleşmeden geri adıma karşı oldukları ve “sözleşme ile ilgili kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışıldığını” Cumhurbaşkanına ifade ettiklerine dair bir haber de basına yansıdı. Ancak sonuçta, Mart 2021’de ise Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile sözleşmenin Türkiye bakımından feshedilmesine karar verildi.
Son Duruşmada Neler Oldu?
Cumhurbaşkanının çekilme kararının ardından kararın iptal edilmesi için bir çok ilde binlerce kadın eylem düzenledi. Barolar ve sivil toplum kuruluşları ise çekilme kararının iptali için Danıştay 10. Daire Başkanlığı’na dava açtı. İlki 28 Nisan’da gerçekleşen duruşmaların sonuncusu 23 Haziran’da görüldü. Son gün Kocaeli Barosu, Kayseri Barosu, Batman Barosu, Samsun Barosu, Antalya Barosu, Ordu Barosu, Yalova Barosu, Bursa Barosu, Muğla Barosu, Van Barosu, Amasya Barosu, TMMOB, TTB, Ankara Diş Hekimleri Odası, Körfez Bağımsız Kadın Dayanışması ve Çanakkale Feminist Dayanışmasının avukatları dinlendi.
Duruşma salonunda ilk olarak Samsun Barosu dinlendi. Baro adına Başkan Pınar Yüksel Yıldırım söz aldı. Yıldırım konuşmasında, “Cumhuriyet ile yaşıt Samsun baromuzun kadın Başkanı olarak burada yer almaktan onur duyuyorum” dedi. Yıldırım konuşmasına, “Diyorlar ki İstanbul sözleşmesi aile yapısını bozuyor, 6284 sayılı kanun var, ne gerek var sözleşmeye, 6284 sayılı kanunun temeli İstanbul sözleşmesidir” diyerek devam etti.
Yıldırım’ın ardından söz alan avukat Merve Çiftçi Davran beyanında “Öldürülen kadınlar bizim için istatistik değildir. Pınar Gültekin diri diri yakılarak öldürüldü katili iki gün önce haksız tahrik indirimiyle 23 yıl ceza aldı. Ben de burada milyonlarca kız kardeşim gibi kendi hayatım için İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyorum” şeklinde konuştu. Davran, “İstanbul sözleşmesi bir günde iki kadının bir araya gelmesiyle yazılmadı. Sözleşme kadın mücadelesinin sonucunda yazıldı. Sözleşmenin iptali toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim maddeleri yönünden isteniyor. Ancak cinsel yönelim sadece bir kere geçiyor. Kaldı ki anayasada ayrımcılıkla ilgili madde var. Devletin üniversitelerinde toplumsal cinsiyet bölümleri ve dersleri var” diyerek devam etti.
Davran’ın ardından Amasya Barosu ve Antalya Barosu beyanda bulundu. Amasya Barosu adına konuşan Bahadır Tekeş “Biz barolar olarak sahipsiz kadınların sesi olmak için buradayız. Siz değerli heyetin de bu sese tepkisiz kalmayacağınızı canı gönülden biliyoruz” dedi. Tekeş’in ardından konuşan Antalya Baro Başkanı Hüseyin Geçilmez ise beyanda bulunmadan önce heyet başkanı Yılmaz Akçil’e, “Benim burada konuşmam temsilci olan üç meslektaşımın konuşmasını engelleyecekse ben sözü meslektaşlarıma bırakayım” şeklinde soru yöneltti. Heyet başkanının onaylaması üzerine Geçilmez, sözü yanındaki kadın meslektaşlarına bıraktı. Ardından Antalya barosu adına konuşan avukat “Bugün burada Pınar Gültekin’i öldüren Metin Avcı’ya uygulanan indirimin, kendini savunan Nevin Yıldırım’a uygulanmadığını ve kendisinin hala cezaevinde olduğunu hatırlatırım” dedi. Antalya Barosu adına konuşan ikinci avukat Şener Çiftçi ise beyanında heyete hitaben, “Kararı verirken Emine Bulut’un sesi, Gülendam Cankel, Pınar Gültekin, Şule Çet, Ceren Özdemir aklınızdan çıkmasın” dedi. Çiftçinin sözleri alkışlarla kesildi.
“Benim İsmim De Anıt Sayaç’a Yazılacaktı”
Çiftçi’nin ardından Kocaeli Barosu adına konuşan Kocaeli Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü avukat Nuriye Yılmaz beyanında “yalnızca şiddet gören kadınlar adına değil, şiddet mağduru bir kadın olarak da Danıştay’da olduğunu” belirtti. Beyanı sırasında sesi titreyen Yılmaz, “Ben bu şiddeti yaşamış, çaresizlikten yargıya başvuramamış bir kadın olarak da aranızdayım. Bana şiddet uygulayan, doktor olan eşim, 2007 yılında hastalıktan vefat etmeseydi belki de şu an aranızda olmayacaktım ve Anıt Sayaç’a adım yazılacaktı. Ben bu şiddete uğradığımda İstanbul Sözleşmesi yoktu. Eğer sözleşme olsaydı bir umut, bir ses, bir çare olacaktı bana. İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline dair açılan bu davada vereceğiniz karar, hangi kadın olarak karşınızda bulunacağımızı gösterecek. Anıt Sayaç’ta bir kadın olarak mı yer alacağız, yoksa haklarımızı savunan kadınlar olarak karşınızda mı yer alacağız”.
Yılmaz’ın beyanıyla birlikte salonda bulunanlar gözyaşlarını tutamadı. Yılmaz’ın ardından Batman Barosu söz aldı. Batman Barosu avukatları cumhurbaşkanının TBMM tarafından onaylanmış bir sözleşmeyi feshetme yetkisi bulunmamaktadır şeklinde beyanda bulundu. Batman Barosu’ndan sonra söz alan Yalova Barosu başkanı Elif Turnacı Çavuş, “Savcılık tarafından ısrarla verilen mütalaada çekilme kararının hukuka aykırı olduğu belirtilmektedir, hepimiz kadına karşı şiddetle mücadele etmemiz gerekirken aylardır çekilme kararının iptali için mücadeledeyiz” şeklinde konuştu.
“Bizi Hedef Göstermeye Çalışanın Valiyle Fotoğrafı Var”
Duruşma verilen bir saatlik aranın ardından 14.30’da yeniden başladı. İlk beyanda bulunan avukat davacı Ülkü Baş’ın avukatı Çanakkale Barosu’ndan İnci İncesağır oldu. İncesağır konuşmasında Çanakkale’de 13-17 Haziran tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan ve valilik tarafından yasaklanan 1. Çanakkale LGBTİ+ Onur Haftasına gelen tehdit mesajlarını okumaya başladı: Mesajlar arasında Şevki Öktem isimli kullanıcının “Müslüman gençler sizi yürütmeyecek”, başka kullanıcılardan gelen, “Allah’ın laneti üzerlerinde, pompalımı temizlemeye başladım, bombalarımız hazır, yol yakınken vazgeçin, ya hastanelik ya mahpushanelik olursunuz, Çanakkaleliler sizin gibiler için şehit olmadı” gibi mesajları okuyan İncesağır, konuşmasının devamında Çanakkale Onur Haftası’nın LGBTİ+ düşmanı bir ittifakla; valilik, polis, Ülkü Ocakları, Saadet Partisi, İFAM-Akıncılar, Yesevi Alperenler işbirliğinde hedef alındığını belirterek kendilerini tehdit eden Şevki Öktem’in Valiliğe başvurdukları saatten yaklaşık 45 dakika sonra “Sayın Valimiz İlhami Aktaş beyefendiyi makamlarında ziyaret ettim, elhamdülillah yürüyüşe asla izin vermeyeceğiz” şeklinde bir fotoğraf paylaştığını belirtti.
İncesağır yasaklanan yürüyüşte, LGBTİ+’lara sıkılan biber gazı ve linç örgütleyenlerin sopalarla dolu fotoğraflarını heyete ve salondakilere göstererek, “O gördüğünüz fotoğraflar çıplak şiddettir, kaba kuvvettir. Sizlere yüz yüze bırakıldığımız cehennemden sesleniyoruz. Bu zihniyetin sırtı sıvazlanmakta, devlet tarafından kollanmaktadır. Kadın, trans cinayetleri politiktir diyoruz, bu yüzden erkek-devlet şiddeti diyoruz. Bunlar deneyimlerimizden gelen sloganlardır. Bizim muradımız kadınlar, LGBTİ+’lar, çocuklar için şiddetin önlenmesi, şiddet uygulayıcıların cezalandırılmasıydı. Ama şiddet uygulayanlar ödüllerindiler” dedi.
İncesağır’ın ardından Çanakkale Barosundan İlayda Kocabaş konuştu. Kocabaş konuşmasında “İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları, LGBTİ+’ları, çocukları güvence altına aldığını ancak feshedilmesinden beri şiddetin, cinayetin giderek arttığını belirterek, “Biz bu koşullarda her gün biri aramızdan eksilirken İstanbul Sözleşmesini savunuyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek demek kadınların, LGBTİ+’ların, çocukların haklarının elinden alınmasının önünü açmak demektir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek bunların katillerini savunmaktır. İstanbul sözleşmesinden çekilme kararı katilleri, istismarcıları sevindirme kararıdır” dedi.
“Pınar Gültekin’in Katili Sözleşmeden Çıkıldığı İçin Cumhurbaşkanına Teşekkür Etti”
Söz alan Kayseri Barosu başkanı Ali Köse ben konuşma hakkımı kadın meslektaşlarıma bırakıyorum diyerek sözü gruptaki kadınlara bıraktı. Baro adına konuşan avukat Eylem Sarıoğlu “Bu sözleşmenin hayatlarımızla nasıl bir bağı olduğu, nasıl bir ilintisi olduğunun bilincindeyiz. İstanbul sözleşmesi devletlere kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili sorumluluk yüklemekte” dedi. Van Barosu başkanı Zülküf Uçar’da Ali Köse gibi beyanında “Ben burada savunma yapmayacağım sözü meslektaşlarıma bırakacağım onlar kadınlara ve ötekileştirilmiş bireylere layık görülen kahredici hikayeleri anlatacaklar” diyerek sözü kadın meslektaşlarına bıraktı.
Van Barosu adına konuşan avukat Rabia Özgökçe “Haftalardır burada İstanbul sözleşmesinden çekilme kararının neden hukuka aykırı olduğunu, neden hayati bir karar olduğunu anlatıyoruz. Bizler otobüste son kalan olunca tecavüze uğramak istemiyoruz. Plazaların üst katlarından atılmak istemiyoruz. Bizler insanca yaşamak istiyoruz. İstanbul sözleşmesi tam da bu anlamda devletlere yol gösteriyor. Van belediyesine kayyum atandığında kadından futbolcu mu olur diyerek kadın futbol takımını kapattı, kadından şoför olmaz diye kadın şoförleri işten çıkardı” şeklinde konuştu.
Van Barosunun ardından kürsüye gelen Muğla Barosu adına konuşan avukat Müge Kızılırmak Türk beyanına, ”Türkiye İstanbul Sözleşmesini parlamentosundan geçiren ilk ülkedir” diyerek başladı. Türk daha sonra sözleşme hakkında iktidarın açıklamalarını okuyarak, “dönemin Dışişleri Bakanı: Kadına karşı şiddet alanında ilk uluslararası belge olan İstanbul sözleşmesinde, ülkemiz, öncü rol oynamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan Dünya Kadınlar Günü için yazdığı başmakalede, ”Türkiye’nin sözleşmeye ‘çekincesiz’ imza koyduğunu, birçok ülkede çıkmayan uyum yasalarının Türkiye’de 6284 sayılı Kanun ile çıkarıldığını” kaleme aldı.
Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin Sözleşmenin imzalanması hakkında, “Önemli bir iradedir, gereğini yapmak da hepimizin görevidir” şeklinde demeç verdi. Avukat Türk sözlerine, ”Aradan geçen 11 senede ne oldu da sözleşmeden çekilmeyi konuşur olduk, daha birkaç gün önce karara çıkan Pınar Gültekin cinayetinde fail adeta ödüllendirildi ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı için Cumhurbaşkanına teşekkür etti. Bir kadın cinayeti faili, Türk Mahkemelerinde daha az ceza almasını sağladığı için Cumhurbaşkanına teşekkür etti” diyerek sürdürdü. Türk’ün bu sözlerinden sonra Pınar Gültekin tişörtü giyinmiş Bodrum Kadın Dayanışma, Bodrum Yurttaş İnsiyatifi, Bodrum CHP Kadın Kolları ve baro üyeleri kadınlar hep birlikte ayağa kalktı.
Fotoğraf: cottonbro