
Hürriyetten Vazgeçilir mi?
Orta yaşlarında bir Iraklıyı hayalinize getirin. Adı Ahmet olsun. Bu kişi gençliğinin sekiz senesini İkinci Dünya Savaşı’nda sonra dünyanın en büyük konvansiyonel savaşı olan İran-Irak Savaşı’nda geçirdi. Cephede savaşmadıysa bile savaşın yükü onun da omzundaydı. Daha sonra Saddam diktatörlüğü altında en temel haklarından bile mahrum yaşadı. İş bulabilmek, geçimini sağlayabilmek için Saddam’ı “sevmesi”, rejimin yolsuzlukları hakkında ağzını bile açmaması gerekiyordu. Daha sonra Irak Kuveyt’i işgal etti ve sonrasında Ahmet, Amerika’nın başlattığı Körfez Savaşı ile yeni bir savaş daha görmüş oldu. Ardından Irak’a uygulanan ambargolar ile yaşamı bir nebze daha zorlaştı. Hasta olduğunda ilaç bulamadı, aç kaldığında karnını doyuramadı. Petrol zengini ülkede benzin kuyruğunda bekledi. Ama Ahmet’in dertleri bitmiyordu. İkiz Kulelere yapılan saldırıdan sonra Amerika Irak’ı hedef tahtasına koydu ve işi kılıfına uydurup Irak’ı işgal etti. Sonrasında yaşananlar sadece Irak’ı değil bütün bölgeyi bir kaosa sürükledi. Hem Amerikan askerlerinin zorbalıkları hem de devletin çökmesini fırsat bilen milislerin saldırıları Irak’ı kan gölüne çevirdi. Baas rejiminin çöktüğü ortamda herkes bir şeyler kapmanın peşindeydi ve bu mücadele çok kanlı oldu. Tam yeni hükümetler kuruldu, biraz istikrar gelir gibi oldu, bu sefer de yeni Başbakan Maliki’nin Saddam’ı aratmayan diktatörce idaresi Irak’ın zaten hassas olan dengelerini sarstı. Bunun üstüne bir de El Kaideci teröristler Samarra’da bulunan Şiiler için (aslında Sünniler için de) kutsal olan İmam el-Askeri türbesine saldırınca Irak büyük bir mezhep savaşının içine düştü. Ahmet gibi insanların hayatı hiç olmadığı kadar zorlaştı. Camide ibadet ederken, pazarda alışveriş ederken sırf Şii olduğu için bir bombalı saldırıyla öldürülebilir, seyahat ederken durdurulduğu bir kontrol noktasında sırf Sünni olduğu için infaz edilebilirdi. Bu mezhep kavgası bile bir yerde yavaşladı, bu sefer de DAİŞ denen yamyam sürüsü ortaya çıktı. Ahmet ne günah işlemişti ki bu hayat ona insan gibi yaşama fırsatını vermiyordu. Ülkenin üçte biri tarumar oldu, binlerce masum insan katledildi ama bir noktada bu musibet de büyük ölçüde bitti. Ahmet hala hayattaydı, buna şans mı demeli şanssızlık mı bilemiyorum.
Şimdi, bunca yaşanandan sonra Ahmet’in ne yapmasını beklerdiniz? “Yeter ki düzen olsun da ne olursa olsun” deyip hiçbir şeye itiraz etmeden hayatını sürdürmeli miydi? Ya da “böyle gelmiş böyle gider” diyerek her şeyi oluruna mı bırakmalıydı? Ahmet bunları yapmadı. 1 Ekim 2019’dan beri sokaklara dökülmüş milyonlarca Iraklı gibi o da daha adil, daha özgür bir ülkede yaşamak için, vatanını çetelerin işgalinden kurtarmak için sokağa çıktı. Lideri olmayan, kendiliğinden gelişen, tabandan gelen ve çığ gibi büyüyen bu protestolar senelerdir gün yüzü görmeyen Iraklıların ölümü görüp sıtmaya razı olmadığının göstergesiydi. Dünyanın sayılı petrol rezervlerine sahip olan ülkede günde sadece birkaç saat elektrik verilebiliyor. Eğitim ve sağlık hizmetleri durma noktasında, işsizlik dağ gibi büyümüş. Üniversite diplomasının bir anlamı kalmamış, gençler ailelerinin yardımıyla ayakta duruyor. Halkın en temel ihtiyaçları bile karşılanamazken petrol gelirleri bir kliğin arasında paylaşılıyor. İşte Iraklıları sokağa döken buydu. Buna ek olarak senelerdir Irak’ın egemenliğine ve bağımsızlığına zerre saygı duymayan, milisleri ve satın aldığı siyasetçiler ile Irak’ta huzur bırakmayan İran da göstericilerin hedefinde. “İran barra Irak hurra” en fazla duyulan sloganlardan biri. Üstelik göstericilerin tamamına yakını Şii ve gösteriler Şiilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde meydana geliyor. Bana kalırsa bu gösteriler Irak tarihinin 1920 İsyanı’ndan sonraki en büyük toplumsal hareketi ve mevcut sistemi derinden sarsıyor. Bundan sonra olaylar nasıl gelişir, tahmin etmek güç. Mevcut düzenden faydalanan güç sahipleri bu imtiyazlarını kaybetmemek için her şeyi yapacaktır. Zaten şimdiden onlarca göstericiyi öldürdüler, barışçıl protestoculara gerçek mermilerle saldırdılar. Ama her ne olursa olsun, tümseği aşan bu teker bir daha geri dönmeyecektir. Felaketlerin, yenilgilerin birbirine yakınlaştırdığı Iraklılar ne kendi yöneticileri ne de bir başka güç tarafından aşağılanmayı kabullenmeyecektir.
Bunca felaketten sonra Iraklılar hala direnecek gücü nereden buluyor? Hürriyet bu, ne olursa olsun vazgeçilmiyor.
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Teknoloji Çağında Tarihçilik: Risk mi Fırsat mı?
Geçtiğimiz günlerde Stanford Üniversitesi’nden Ali Yaycıoğlu televizyonlardaki tarih programcılığı ve tele-tarihçilik üzerine düşünme zamanımızın geldiğini söyledi. Bu çağrı, ekrana olan bağımlılığımızın arttığı şu günlerde daha büyük anlam taşıyor. Bu sebeple konu hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istedim. Toplumumuz tarihle son derece hastalıklı bir ilişki kurmuştur. Çok sevdiğim bir hocam, “Tarihi kaynaklara tevazu

Halifeyle Pazarlık Yapılır mı?
Tarihi meseleleri analitik düzleme çekip bunlar üzerinde sağlıklı bir tartışma yapamadığımız için aynı konular dönüp dolaşıp tekrar önümüze geliyor. Bu hiç bitmeyen kısır döngü içinde konu, geçtiğimiz günlerde tekrar halifeliğin kaldırılması meselesine geldi. Elbette bu konu üzerinde söylenecek çok şey var. Ancak, bu yazıda önemli gördüğüm bir noktayı açıklamak istiyorum.

İdam Cezası Neden Kaldırıldı?
Tanzimat ile başlayan modernleşme hareketini üç kelime ile özetleyecek olsak bunlar merkezileşme, standartlaşma ve rasyonelleşme olurdu. Osmanlı siyasi, sosyal ve ekonomik hayatını önemli oranda etkileyen bu büyük değişim dalgası Osmanlı hukuk sistemi üzerinde de büyük etkiler bıraktı. Kodifikasyon çalışmaları, modern mahkemelerin kurulması, kadı ve hakimlerin takdir yetkilerinin (tazir ve siyaset)

Filistin ve Orta Doğu’nun Özgürlük Sorunu
Geçtiğimiz yılın Ekim ayından itibaren yaklaşık altı ay boyunca Irak, tarihinin en büyük kitle hareketine sahne oldu. Fakirlikten, yoksulluktan, kötü yönetimden ve yolsuzluklardan bıkan Iraklılar sokaklara döküldü. Hiçbir siyasi parti ve dini grupla ilişkisi olmayan bu protesto dalgası kısa süre içinde bütün ülkeyi etkisi altına aldı. Göstericilerin iki ana hedefi

Devlet İşlerini Ticaret İşlerine Karıştırmanın Zararları ve 1858 Cidde Krizi
15 Haziran 1858 günü Cidde büyük bir kargaşaya sahne oldu. Büyük bir kalabalık şehirdeki yabancı tüccarlara saldırdı ve 22 kişi öldürüldü. Ölen kişiler arasında şehirdeki İngiliz ve Fransız konsülleri de vardı. İngiliz konsül Stephan Page yatağından alınıp evinin camından aşağı atıldı ve linç edildi. Hikâyenin merkezinde aslen Hindistanlı olan ancak

Sonu Belli Olan Hikayeye Akış Yazmak
Günümüzde meydana gelen bir olayı veya mevcut olan bir durumu açıklamak istediğimizde genellikle geçmişe başvururuz. Elbette bu durum son derece normaldir. Ancak bazen içinde bulunduğumuz durum gözümüzü o kadar boyar ki, geçmişe baktığımızda görmek istediklerimizden başka bir şey göremeyiz. Mevcut durumu en iyi açıklayan noktayı seçer ve onunla günümüz arasında

Günaha Girmek Suç Mudur?
Günümüzde hayatımızı etkileyen kurumların, pratiklerin ve prensiplerin büyük bir kısmı 19. yüzyılda ortaya çıkmış ve zaman içinde değişip dönüşerek bugünkü halini almıştır. Maalesef bu dönem sadece birkaç şahıs ve olay etrafında ele alındığından, hem o dönemde yaşanan büyük değişimleri ıskalamış oluyoruz hem de bu değişimlerin bugün hayatımızı nasıl yönlendirdiğinin farkına

Orta Doğu’da Sınırlar Yapay mı?
Daha önce yazdığım bir yazıda Orta Doğu’da DAİŞ benzeri radikal örgütlerin sürekli taban bulmasının en önemli nedenlerinden birinin, bölgedeki ulus kimliklerinin zayıf olması olduğunu iddia etmiştim. Ulus kimliklerini zayıflatan faktörler arasında da transnasyonel hareketleri, lider kültlerini ve devlet aygıtının yetersiz olmasını zikretmiştim. Bu listeye eklenmesi gereken önemli bir faktör daha

Tiyatroyla Barışmak ya da 19. Yüzyılla Sağlıklı Bir İlişki Kurmak
Daha önce yazdığım bir yazıda ülkemizde hala Batılılaşma olarak görülen sürecin aslında merkezileşme olduğunu anlatmıştım. Bu yazıda da tiyatro ve opera gibi Batılı eğlence araçlarının tarihimizdeki yerine değinmek istiyorum. Birçok kişi için bunlar Batı kültürünü hatta Batı’nın ‘ahlaksızlığını’ yayan, kendi toplumuna yabancılaşmış elitlerin kendilerini eğlendirdikleri araçlardır. Mısır Hidivi İsmail Paşa,

Orta Doğu’dan Neden DAİŞ Gibi Örgütler Çıkar?
Geçtiğimiz gün kendisine İslam Devleti diyen terör örgütünün lideri Ebubekir el-Bağdadi ABD’nin düzenlediği bir operasyon ile öldürüldü. Binlerce masumun kanına giren, insanları yurtlarından eden ve asırlık tarihi eserleri yok eden bu örgüt, böylelikle alandaki askeri hakimiyetinden sonra liderini de kaybetmiş oldu. Bundan sonra bu örgütün geleceğinin nasıl olacağını zaman gösterecek.