Millî Mücadele devam ederken Saltanat’ın kaldırılma kararı, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ve Cumhuriyet’in ilanı, mücadeleyi yürüten Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu mensupları ile grubun lideri Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında birtakım fikir anlaşmazlıklarını doğurmuştur.[1]
Bu fikir ayrılıkları arasında özellikle Cumhuriyet’in ilan şekline karşı çıkan Rauf (Orbay) Bey farklı bir siyasi parti kuracağı düşüncesini gündeme getirmiştir. Söylentiler ışığında 22 Kasım 1923 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası’nda (CHF) yapılan toplantıda bu konu ele alınırken İsmet (İnönü) Paşa ile Rauf (Orbay) Bey arasında şiddetli bir tartışma yaşanmıştır.
Toplantıda söz alan Rauf (Orbay) Bey: “Mutlaka muhalif parti yapmamızı istiyorsunuz. Yapmayacağım. Hüküm sizindir. Vicdan benimdir. Beni partiden atarsanız izin alıp giderim.” şeklindeki çıkışıyla toplantıyı terk ederken Kâzım (Karabekir) Paşa’nın toplantıdaki: “Cumhuriyet yanlısıyım, fakat şahsî saltanat karşıtıyım.” ifadeleri, günlerce dönemin gazetelerinde konu olmuştur.
Toplantı sonrasında Meclis’te olumlu davranışlarla karşılaşmayan “muhalifler’’ basında da eleştiri yağmuruna tutulmaya başlamıştır. Başta Rauf (Orbay) Bey olmak üzere, Refet (Bele) ve Adnan (Adıvar) Bey’ler bu eleştiri sağanağından nasibini alırken Kâzım (Karabekir) Paşa ve Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Ordu Müfettişi olduklarından dolayı bu tenkit yağmurunun dışında bırakılmıştır.
3 Mart 1924 tarihinde TBMM tarafından alınan Hilafetin kaldırılma ve Osmanlı soyu mensuplarının yurt dışına gönderilmesi kararı tepkilere neden olurken dönemin İstanbul milletvekili olan Kâzım (Karabekir) Paşa, kendisine bilgi verilmeden alınan bu kararlar sebebiyle kırılmıştır. Görüş ayrılıklarını derinleştiren bir başka siyasi icra ise aynı yıl (20 Nisan 1924) kabul edilerek yürürlüğe sokulan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (1924 Anayasası) olmuştur. Meclis çoğunluğuna dayalı ve Cumhurbaşkanı’na güçlü yetkiler tanıyan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, “muhalifler’’ tarafından eleştirilmiştir.
1924 yılının Eylül ayında İstanbul’da toplanan Kâzım (Karabekir) Paşa, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Bey, Rauf (Orbay) Bey ve İsmail Hakkı (Canbulat) Bey, izleyecekleri yeni yol haritası üzerinde fikir teatisinde bulunurken Kâzım (Karabekir) Paşa ve Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, ordudaki görevlerinden ayrılmayı düşündüklerini belirtmiştir. Kâzım (Karabekir) Paşa, 26 Ekim 1924 tarihinde I. Ordu Müfettişliği görevinden, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, 30 Ekim 1924 tarihinde II. Ordu Müfettişliği görevinden istifa etmiştir. Ordu içerisindeki yüksek rütbeli paşaların istifa ederek TBMM’ye gelişi, muhalefet cenahını cesaretlendirmiştir.
Tartışmalar devam ederken Menteşe Milletvekili Esat Efendi tarafından, Mübadele, İmar ve İskân Bakanı olarak seçilen Refet Bey’e, mübadil ve mucirlerin durumu ile ilgili bir soru önergesi verilmiş, ancak Refet Bey bu soruya tatminkâr bir cevap veremediği için soru, gensoruya dönüştürülmüştür. Bu gensoru, Refet Bey’in bu bakanlıktan alınmasına neden olmuştur.[2]
Tüm bu tartışmalar, bir nevi ikinci bir siyasi partinin doğuşuna gebe bir durum teşkil etmiştir. Zira, çok süre geçmeden Rauf (Orbay) Bey, Refet (Bele) Bey ve Adnan (Adıvar) Bey 9 Kasım 1924 tarihinde Halk Fırkası’ndan istifa etmiştir. İstifaları diğer muhalif milletvekilleri de takip ederken istifa eden muhalif milletvekilleri, kendi arasında sık sık toplantılar yapmaya başlamıştır. Muhalif milletvekilleri, aralarında yapmış oldukları istişareler neticesinde demokrat, yenilikçi ve inkılâpçı yeni bir siyasi partinin kurulmasında karar kılmıştır.[3]
Yeni kurulan partinin programı, nizamnamesi ve beyannamesi bir dilekçeyle birlikte Ali Fuat (Cebesoy) Paşa tarafından 17 Kasım 1924 tarihinde İçişleri Vekili Recep (Peker) Bey’e sunulurken parti, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adıyla resmiyet kazanmıştır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın 27 Kasım 1924 tarihinde yapılan toplantısında; Genel Başkanlık görevine Kâzım (Karabekir) Paşa, Genel Başkan Yardımcılığına Dr. Adnan Adıvar (Adıvar) Bey ve Rauf (Orbay) Bey, Genel Sekreterlik görevine ise Ali Fuat (Cebesoy) Paşa getirilmiştir.[4]
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın Beyannamesi kısaca şu çerçeveden mütevellittir:
- Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, bağımsızlığını kendi azim ve iradesiyle kazanarak kendi kaderini kendi belirleyen milletin bu minvalde ilerlemesini kolaylaştırmak adına kurulmuştur.
- Millet tarafından seçilen vekiller kanun yapma yetkisine sahipken bu kanunları meclisten ayrı çalışan ve hükümet adı verilen ayrı bir grup yürütmektedir. Bu durum iyi neticeler tesis etmediğinden farklı fırkalar oluşturulmalıdır.
- Kurulacak olan yeni fırka, hürriyetlerden yana, irticai hareketlere karşı, şahsi teşebbüslerin geliştirilmesine destek ve ilerici olmalıdır.
- Tahakkümlere karşı çıkarak kişisel ya da belirli bir zümrenin oligarşisine müsaade gösterilmeyecektir.
İngiltere’deki Muhafazakâr Parti ile Fransa’daki Radikal Sosyalist Parti programlarından esinlenerek bir siyasi program hazırlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, parti programını liberalizm ve demokrasiye dayandırırken parti programında şu maddelere yer vermiştir;
- Türkiye Devleti, halk hâkimiyetine dayalı bir Cumhuriyet’tir.
- Hürriyetperverlik ve milli hâkimiyet partinin temel anlayışıdır.
- Fırka, her türlü düşünce ve dini inanca saygılıdır.
- Fırka, her türlü diktatörlüğe ve hürriyetlerin kısıtlanmasına karşıdır.
- Yasalar; halkın ihtiyaçları, menfaatleri, eğilimleri ve çağın gereğiyle adalet ilkeleri kapsamında hazırlanacaktır.
- Teşkilatı Esasiye Kanunu, ancak milletten açık yetki almak koşuluyla değiştirilebilir.
- Milletvekilleri seçiminde tek dereceli seçim usulü uygulanacaktır.
- Cumhurbaşkanı seçilen kişinin milletvekilliği sıfatı düşecektir.
- Yönetimde adem-i merkeziyetçilik esas alınacaktır.
- Hükümete ait arazi ve çiftlikler, yurtsuz köylülere verilecektir.
- Zirai, ticari, sanayi üreticileri arasında meslek teşkilatları tesis edilecektir.
- Ülkenin kendi zirai ürünleriyle yetebileceği bir kalkınma hedeflenecektir.
- Ürünün pazara kolayca ulaşması sağlanacaktır.
- İç ve dış ticaretin serbestçe gelişmesi hedeflenecektir.
- Gümrük vergilerindeki oran indirilecektir.
- Küçük esnafın büyüyebilmesi adına üretim kooperatifleri kurulacaktır.
- Sermaye ile emek dengesi kurulacaktır.
- İşçilerin kâra ortak olması sağlanacaktır.
- Eğitimde birlik esası korunduğu gibi milli bir eğitim modeli benimsenecektir.
- Dış politikada liberal bir anlayış benimsenecektir.[5]
Fırkanın kuruluş aşamasında; 22 Kasım 1924 tarihine kadar Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan 32 kişi istifa etmiş istifa edenler arasından 4’ü bağımsız olarak siyasi hayata devam ederken 28 kişi ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na (TPCF) katılmıştır. TPCF’ye özellikle I. TBMM döneminde muhalif kanat olarak bilinen II. Grup milletvekilleri ve eski İttihatçı kesim de ilgi göstermiştir.
Dönemin yazılı basını da TPCF’ye ilgi gösterirken İstiklal, Son Telgraf, Vatan ve Tevhidi Efkâr gazeteleri bu fırkayı desteklemiştir.[6] TPCF’nin ilk şubesi Urfa’da açılırken zamanla Sivas, İstanbul, Ordu, Trabzon gibi şehirlerde de diğer şubeleri açılmıştır. Özellikle Doğu bölgelerinde fırkaya karşı ilgi yoğun olmuştur.
TPCF’nın kurulmasına Mustafa Kemal Paşa da olumlu bakmıştır. Cumhuriyet rejiminin olmazsa olmazlarından biri olan demokrasi mefhumunun birden fazla siyasi görüşün temsili ile hayat kazanacağı düşüncesini savunan Mustafa Kemal Paşa, Times’a verdiği röportajda ulus egemenliğine dayalı ülkelerde birden fazla siyasi parti bulunmasının tabii bir durum olduğuna değinirken Cumhuriyet’in, birbirini denetleyecek partilere ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır.
CHF iktidarına muhalif bir kimlikle doğan TPCF, TBMM içerisinde farklı bir tartışma ortamı yaratmıştır. TPCF’nın Çankaya’ya olan sert muhalefetini hükûmet üzerinden yürütmesi, dönemin Başbakanı İsmet (İnönü) Paşa ile aralarındaki gerilimi artırmıştır. Muhalefet partisinin kısa zamanda ülke çapında etkili olmaya başlaması İsmet (İnönü) Paşa’yı endişelendirmiştir.
İsmet (İnönü) Paşa yeni kurulan rejimi güçlü temeller üzerine oturtmak adına sıkıyönetim ilan etmek gibi otoriter tedbirlere başvurmak için meclisten yetki istemiş ancak bu isteği kabul edilmemiştir. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiyle İsmet (İnönü) Paşa, 20 Kasım 1924 tarihinde başbakanlık görevinden istifa etmiştir.[7] Başbakanlık görevinden ayrılan İsmet (İnönü) Paşa’nın yerine Ali Fethi (Okyar) Bey getirilmiştir.
Zaman içerisinde üye sayısını artıran TPCF, CHF karşısında ciddi bir siyasi rakip olma yoluna girmiştir. Ancak 13 Şubat 1925 tarihinde Diyarbakır’ın Eğil bucağına bağlı Piran (Dicle) köyünde saklanan mahkûmları almaya gelen jandarmalara ateş açılmasıyla tarihte Şeyh Sait isyanı olarak bilinen başkaldırı hareketinin başlaması, gerek TPCF’nin ilerleyişi gerekse Türk demokrasisinin gelişiminin önüne set çekmiştir.
İsyanı çok büyük bir tehlike olmaktan ziyade yöresel bir hareket olarak değerlendiren ve isyanı bastırma konusunda başarısız olan Ali Fethi (Okyar) hükümetinin istifasının ardından İsmet (İnönü) Paşa yeniden hükümeti kurmakla görevlendirilmiştir. Yeni hükümet tarafından yalnızca isyanı bastırmak için değil, tüm ülkede çıkabilecek olayları önleyebilmek amacıyla 4 Mart 1925 tarihinde çıkarılan Takrir-i Sükûn kanunları ve askeri harekatla bu isyan sert bir şekilde bastırılmıştır.[8]
İsyan karşısında TBMM kararıyla oluşturulan İstiklâl Mahkemeleri, isyana adı karışan isimler çerçevesinde görev bölgesi kapsamındaki TPCF şubelerini kapatırken Ankara’daki İstiklal Mahkemesi ise hükümete, TPCF’nin irticai çalışmalarda bulunduğunu rapor etmiştir. Hükümet, TPCF programındaki 6. maddeyi “irticai’’ eylemlerle özdeş olduğunu gerekçe göstermek suretiyle ve kutsal atfedilen dini değerlerin TPCF tarafından siyasete araç edildiği kanısıyla 3 Haziran 1925 tarihinde fırkanın kapatılmasına karar vermiştir.[9]
I. TBMM dönemindeki muhalif grup tasfiye edilerek seçimlerde daha uyumlu yeni bir meclis oluşturulsa da muhalefetin varlığı, II. TBMM döneminin ilk zamanlarında da hissedilmiştir. Ancak TPCF’nin kapatılması, Cumhuriyet’in kurumsal manadaki ilk muhalefet denemesinin başlamadan bitmesine ve tabii olarak çok partili yaşama geçiş aşamasının başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur.
Bu durum, Türkiye’deki demokrasi mefhumunun sancılı bir süreçten geçeceğini göstermiş ve muhalefet kültürünün gelişememesi adına ilk kanıtlarından birini gözler önüne sermiştir. Bu doğrultuda TPCF, Türk siyasetindeki olgunlaşamayan demokrasi ve muhalefet ilişkisi tartışmalarındaki odak noktalardan birisini teşkil etmektedir.
Suni bir siyasi yapı olmayan TPCF, tek liderli bir siyasi parti olmaktan öte, bir kadro hareketi olarak bağımsız bir iradeyle kurulmuştur. TPCF, yedi ay gibi kısa bir süre devam eden siyasi yaşamında CHF kadar yüksek disiplinli bir etkiye sahip olamasa da kitlesel muhalefet örgütünü tesis edebilmeyi başarmıştır.
[1] Cemil Koçak, “Siyasal Tarih (1923-1950)”, Derleyen: Sina Akşin, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye (1908-1980), Cem Yayınevi, İstanbul 1990.
[2] Mete Tunçay, TC’nde Tek-Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931) 3. Baskı, Cem Yayınevi, İstanbul 1992.
[3] Erik Jan Zürcher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Çev. Gül Çağalı Güven, Bağlam Yayınları, İstanbul 1992.
[4] Mehmet Özalper, “Bir Muhalefet Partisinin İlgası: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”, Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.2,S:1,117-136.
[5] İzzet Öztoprak, ‘’Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’’, Atatürk Ansiklopedisi. https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/terakkiperver-cumhuriyet-firkasi/?pdf=3335
[6] Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet İkinci Grup, İletişim Yayınları, İstanbul 2011.
[7] https://www.mfa.gov.tr/sayin-ismet-inonu-_pasa__nin-ozgecmisi.tr.mfa
[8] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/seyh-sait-ayaklanmasi/
[9] Nevin Yurtsever Ateş, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Sarmal Yayınları, İstanbul 1994. https://acikerisim.tbmm.gov.tr/bitstream/handle/11543/744/199600879.pdf?sequence=1&isAllowed=y