Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » 90’lar Sineması ve Gölge Oyunu (1992)
    Yazılar

    90’lar Sineması ve Gölge Oyunu (1992)

    Oğuzhan Erden4 Nisan 20246 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Türk Sineması için 1990’lı yılları, 1980 darbesi sonrası yasakların yavaş yavaş kalkmasıyla 2000’lerde yapacağı büyük patlama öncesi doğum sancıları çektiği bir dönem olarak nitelendirmek mümkün.

    1970’leri ve 1980’lerin ilk yarısını, kalabalık castlar ile işini şansa bırakmayan, hâlâ bir yerlerde denk geldiğimizde izlemekten kendimizi alamadığımız büyük komediler ve benzer oyuncu kadrolarıyla çekilen genelde aile ve birlikteliğin gücü temalarının işlendiği dram ile komedi unsurlarını harmanlayan dramedi filmlerinin domine etmesinin ardından, 1990’lara girilirken dönemin senarist ve yönetmenlerinin daha mikro konulara ve göz önünde olmayan beta karakterlerin hikayelerine yöneldiklerini görüyoruz.

    Ancak kanaatimce bu yöneliş; arka sokaklar, meczupluk, seks işçileri, kokuşmuşluk, gecenin karanlığı ve suç işlemeye meyilli tipler, başarısız yazarlar, başaramamış otuz beş yaş üstü erkekler vb. konular girdabında dönüp yönünü kaybettiği için izleyiciyi de sinemaya çekmeyen pek çok vasat altı film ile baş başa bıraktı dönem izleyicisini. Şimdilerde olduğu gibi alternatif film izleme yöntemleri de henüz neredeyse yok seviyesinde olduğu için çok fazla filmin fark edilmeden hafızalardan silinip gitmiş olması üzücü.

    Yine de bence çok vasat bir film olmasına rağmen izleyiciyi sinema salonlarıyla barıştırmak gibi çok önemli bir misyonu üstlenen Eşkıya (1996) başta olmak üzere o dönemin meşhur oyuncularının ve yönetmenlerinin elinden çıkmış Propaganda (1999), Sarı Mercedes (1993), Her Şey Çok Güzel Olacak (1998), Ağır Roman (1996), İstanbul Kanatlarımın Altında (1996) gibi ana akım filmlerin yanında biraz derinden incelendiğinde Mayıs Sıkıntısı (1999), Tabutta Röveşata (1996), Gemide (1998), Masumiyet (1997) gibi madenleri keşfetmek günümüz şartlarında çok zor değil.

    Ama benim bugün bahsetmek istediğim film şahsi en iyi beş yerli film listemde de bulunan 1992 yapımı Gölge Oyunu. Kariyerinin başında yönetmenliğinden ziyade Tosun Paşa (1976), Banker Bilo (1980), Çiçek Abbas (1982), Şekerpare (1983), Züğürt Ağa (1985) gibi önemli filmlerin senaryolarının altına imzasını atarak adını duyuran Yavuz Turgul’un yönettiği dördüncü film olan Gölge Oyunu, gerek hikayesinin farkındalığı, (adıyla müsemma) gerek dönemini aşmış ışık kullanımı, gerekse oluşturduğu atmosferle ve tabii ki Şener Şen (Abidin) ve Şevket Altuğ (Mahmut) ikilisinin birbirlerinin üzerine basmayan hatta birbirlerine alan açan, sırt sırta vererek birbirlerini yükselttikleri, ikame değil de tamamlayıcı hissiyatı veren oyunculuk performanslarıyla yalnızca Yavuz Turgul’un (bence) en iyi filmi olmakla kalmıyor, sembolizmi, minimalizmi ve felsefesi ile de yerli sinemamızın yüz akı ve hakkı yeterince verilmemiş filmlerinden birisi olarak baş köşede yerini alıyor. Hatta işi biraz daha ilerleterek şaka ile karışık Wachowskiler’in Matrix’i (1999) yazmadan önce  Gölge Oyunu’nu izlediklerini iddia edebileceğimi ama tabii ki ispatlayamayacağımı düşünüyorum.

    Filmin günümüzde bilinirliği çok olmasa da (aslında gişe hasılatına ulaşılamadığı için elimizde veri yok ama o dönemde de vizyona girdiğinde çok izlenmediğini tahmin ediyorum) sektör içinde hakkı verilmiştir. 1993’te Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film ödülü için yarışıp ödülü Erden Kıral’ın Mavi Sürgün (1993) filmine kaptırsa da en iyi senaryo ödülünü almakla kalmayıp o seneki Sinema Yazarları Derneği (SİYAD)’ın verdiği ödüllerde en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi film müziği ödüllerini alarak yönetmenine sonraki filmleri için daha da alan açması bakımından olumlu yönde etki yapmıştır.

    Film bir kısa sessizliğin ardından yedi kişilik bir saz heyetinden bir kişinin dördüncü duvarı yıkıp seyirciye dönerek kendilerini ve filmin baş karakterlerini tanıtmasıyla ve ardından hikayeyi anlatacaklarını bilgisini vermesiyle başlar. Bu saz heyeti film içinde birkaç kez daha görünür ve anlatıcı rolünde hikayeye yön verirler. Rüya Pavyon isimli mekanda çalışan “Modern Komikler, Karabiberler” ismiyle bilinen ve sahnede komedyenlik yapan iki kafadar Abidin ve Mahmut, orada bulunma nedenleri bir sahne performansı izlemek olmayan pavyon müşterileri nazarında pek komik ve başarılı bulunmayan, kaderin bir araya getirdiği aynı zamanda beraber de yaşayan iki eski dosttur.

    Yaptıkları komedinin demodeleşmeye başladığının farkında olmayan (ya da bunu kabul etmek istemeyen) ikili, mizahlarının anlaşılmadığını düşünerek insanları suçlamaya devam ettikleri ve kazandıkları para ile geçinemedikleri rutinleri içinde hayatlarına devam ederlerken çalıştıkları pavyona konsomatrislik yapması için getirilen Kumru’yu görüp tanımalarıyla her şey herkes için birden bire değişmeye başlar.

    Bu noktada değişimlerden bahsetmeden biraz karakterlere değinmekte fayda var. Abidin yıllarca farklı işler yapmış, biraz ucuz çapkın, her şeyden anlayan ama biraz anlayan, her durumda önce kendi menfaatini düşünen, mahalle abisi/şark kurnazı karışımı bir adamdır. Mahmut ise yetiştirme yurdunda büyümüş, oradan on sekiz yaşına gelmeden kaçmış, sonradan Abidin ile tanışıp yoldaşlık etmeye başlamış, içine kapanık, kadınlara pek yanaş(a)mayan, dürüst, daha düzgün bir adamdır.

    Pek çok hikayede görmeye alışmış olduğumuz üzere yin yang gibilerdir; özellikleri ile birbirlerini tamamlarlar. Her konuda tartışırlar ama yine de birbirlerinden vazgeçmezler. Hatta filmde ikili her yere yanında ayrı bir oturma bölmesi olan eski bir model motosikletle gider ve bu dostluk paragraflarca yazılsa da anlatılamayacak şekilde bir iki sahne ile betimlenir. Ayrıca biraz da Karagöz ile Hacivat’ı anımsatırlar ki bu, filmin isminin hikayenin gerçekliği konusunda bir gölge olmasına gönderme olduğu kadar biraz da bu ikiliye selam verilmiş hissi film boyunca zihinlerde yer tutar.

    Tekrar hikayeye dönersek asıl hayal/gerçek sarmalı Kumru’nun (bu ismi de ona bizim ikili verir) sağır olduğunun anlaşılmasıyla kendini belli eder. Konsomatris olarak çalışamaz kız, sokağa atılır ama kalacak yeri de yoktur. Mahmut (bu konudan bir çıkarı olmadığı için) kızı istemeyen Abidin’i bir şekilde ikna eder ve kızı eve götürürler. Kıza pavyonda başka bir iş de bulurlar. Kumru konuşamasa da biraz işaret dili biraz da duvara yansıyan gölgesine tiyatral hareketler katarak annesini bulmaya çalıştığını anlatır. İkili alt metinde daha çok Mahmut’un çabaları ve teşviği ile kademe kademe tesadüfleri takip ederek bir eski vesikalıkla Kumru’nun annesini bulmaya çabalarken, bir taraftan da Kumru yüzünden aralarına mesafe girmeye başladığını hissederiz.

    Ancak Kumru’nun öyle bir aurası vardır ki duyamaz ama sanki duyuyormuş ve anlıyormuş gibi bakar ve onun olduğu ortamda birkaç doğaüstü olay olur. Saçma zamanla anlam kazanır. Bir türlü Kumru ile yollarını ayıramazlar ve kızın annesini arama teması altında başlarına bir sürü iş gelir. İşsiz kalırlar, evlerinden atılırlar, hatta soygun planları yapmaya kadar yoldan çıkarlar. Ancak her türlü zorluğa rağmen birbirlerine tutunan ikili için bir süre sonra korkulan gerçekleşir: Kumru yüzünden ikilinin yolları ayrılır.

    Kumru ile Mahmut kızın annesini aramaya devam ederken Abidin başka bir partner ile komedi yapmaya çalışır ama olmaz. İkili komedi zamanlama ister, arkan partnerine dönükken bile ne yapacağını hissediyor olmayı gerektirir. Ancak Mahmut harici birisiyle bu uyumu yakalayamayacağını bilen Abidin iki insandan geriye kalan bir insan olmayı kaldıramaz ve intihar etmeyi dener. Bu başarısız denemenin dikkat çekmek için mahsus yapılıp yapılmadığı sorusunun cevabını vermek film boyunca Abidin’in karakterini takip edenler için zor.

    Filmin climax noktasını ve finalini burada detaylı anlatıp heves kaçırmak istemem ancak diyebilirim ki insan beyni üstel büyüyen konuları anlamlandırma konusunda biraz yetersiz kalıyor. Çok fazla soru işareti arasında kaldığımızda çetrefilli cevaplar peşinde koşmamız yalın gerçekliği gözden kaçırmamızı kaçınılmaz kılıyor.

    Bu yazı için filmi tekrar izlediğimde final jeneriği akarken Cahit Zarifoğlu’nun “Yıkılmak sadece binalara mahsus bir şey değil ki.” ve Oscar Wilde’ın “İnsanların çoğu aslında başka insanlardır.” sözleri aklımda döndü durdu. Yavuz Turgul da aslında gözümüzün önüne rasyonel bir izah bırakmıyor; alegorik bir anlatı tercih ediyor ve ne net/ampirik bir fikir, ne felsefi bir bakış açısına bizi çekmiyor. Hatta kolaya kaçıp teolojik bir yerde durarak kader/kısmet dengesi de gözetmiyor.

    Benim aklımdan geçen sözlere karşın o bize şöyle diyor; “Bu karakterler, Kumru, ya da bu film, hatta siz, ben, biz.. Var mıyız? Yok muyuz? Kim bilir?”

    Kültür Sanat R1 Sinema
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikFransa’da Kürtaj Hakkı Anayasaya Girdi
    Sonraki İçerik ABD Gündemi: Seçimlere Hazırlık, İsrail-Gazze Çatışmalarının ABD’ye Yansıması

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Yazılar

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Umut Dağıstan
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}