Afrika, 54[i] ülkenin ve binlerce kültürün iç içe geçtiği, sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan çok katmanlı bir kıta. Bu kıta, dünya tarihinde ve siyasetinde uzun süre “üçüncü dünya” ya da kolonyalizm nedeniyle gelişmekte zorlanan bir bölge olarak öne çıksa da artık Afrika’nın stratejik önemi ve küresel güç dengelerindeki rolü giderek daha da belirginleşiyor. 21. yüzyılda, kıtanın zengin doğal kaynakları ve hızla büyüyen genç nüfusu, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi anlamda da Afrika’yı göz ardı edilemez bir konuma taşıdı.
Dolayısıyla Afrika kıtasını daha yakından tanımak ve kıtadaki ülkelere tekil olarak odaklanarak daha derinlemesine incelemek, hem küresel siyaseti anlamlandırabilmek için önemli hem de dünyanın nüfus bakımından en kalabalık ikinci kıtası olan Afrika’nın yakınındaki Türkiye’nin uzun vadeli dış politika planlamaları için hayati öneme sahip.
Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Volkan İpek ile Afrika kıtasına nasıl bakmamız gerektiğini, Afrika’da siyasi ve ekonomik potansiyeli olan ülkeleri, Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerini ve ekonomik yatırımlarını, Çin’in Afrika’yla ilişkilerini, BRICS’in Afrika’daki potansiyelini, Fransa’nın kıtadaki gerileyen pozisyonunu ve Afrika Birliği’nin durumunu konuştuk.
Medyada Afrika kıtasını bütünleşik bir yapıymış gibi konuşuyoruz ama içerisinde 54 tane ülke barındıran çok çeşitli bir kıta. 2024 başında Sahraaltı Afrika’yı çok detaylıca inceleyen ve İletişim Yayınları’ndan çıkan bir kitabınız yayınlandı. Sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan Afrika kıtasını hangi bölgelere ayırabiliriz?
En makro bakış içeren ve sonuçta en net ve basit ayrım, coğrafyaya göre yapılabilir.
Aslında bir bölgeyi ya da Afrika özelinde konuşacaksak bir kıtayı bölgelere ayırmak çok zor bir iş. Bir kere neye göre ayıracağız sorusu akla geliyor. Coğrafi özelliklere göre ayıracaksak örneğin, bize bir coğrafya işareti gerek ki Sahra bize bunu sağlıyor. Dünyanın Arktik Çölü’nden sonraki ikinci büyük çölü olan Sahra, Afrika’yı kuzey ve güney olarak zaten ayırmış. Ben de kitabımda bu yolu izledim, o nedenle Sahra’nın güneyinde kalan Afrika ülkeleri için kullanılan Sahraaltı ifadesini kullandım. Bunu yaparken de Birleşmiş Milletler İstatistik Birimi’nin 1948 yılında Sahraaltı Afrika için tasarladığı batı, doğu, orta ve güney bölgelerini ele aldım. Birleşmiş Milletler bunu coğrafyaya ve yöne göre yapmış.
Ama tabii ki başka şekillerde de Afrika bölgelere ayrılabilir. Örneğin, Sahra’nın hemen güneyinde bir Sahel kuşağı bölgesi var. Aynı şekilde dört ülkeyi kapsayan bir Büyük Göller bölgesi var. Ben kitabımda ele almadım ama kuzeyde, güneşin battığı yer anlamına gelen Mağrip ve güneşin doğduğu yer anlamına gelen Meşrik bölgesi var ve bu örnekler çoğaltılabilir.
Hayalet Avcıları 2 filminde bir sahne vardır; Dana Barrett rolündeki Sigourney Weaver, laboratuvarında çalışan Egon Spengler rolündeki Harold Ramis’i, filmin başında bebek arabasını hareket ettiren fizikötesi güçle ilgili konuşmak için ziyaret eder. Spengler, Barrett’a bebek arabasıyla ilgili durum için “bilimde hedefimiz en basit açıklamadır” der. Spengler’ın sözünden yola çıkarsak ve amacımız Afrika’yı bölgelere ayırmaksa bence bunu coğrafyaya göre yapmak siyasi tarihe ve hatta kültüre göre yapmaktan çok daha basit.
Kültüre göre ayırmak demek zaten Afrika’da binlerce farklı dil ve binlerce halkın olduğunu düşünürsek kıtayı mikro parçalamak demek. Siyasi olarak bakıldığında ise Doğu Afrika’daki Cibuti, Eritre ve Somali gibi ülkelerde konuşulan dillerden birinin Arapça olduğunu düşünürsek o zaman bu ülkeleri Arap Yarımadası’nın Afrika’daki uzantıları olarak bile sayabiliriz. Bunun yanında Fas’ın 1987 yılındaki Avrupa Ekonomik Topluluğu’na olan tam üyelik başvurusunu ve bu başvuruyu Roma Anlaşması’nın 237. maddesindeki “her Avrupalı devlet tam üyeliğe başvurabilir” maddesinin gölgesinde okursak o zaman Fas’ı da Afrikalı değil, Avrupalı saymamız gerekecek. Bu iki siyasi durum da bize bu ülkelerin ne kadar Afrikalı olduğunu sorgulatabilir. Dolayısıyla en makro bakışı içeren ve sonuçta en net ve basit ayrım, coğrafyaya göre yapılabilir. Ekvator çizgisinin kuzeyinde bir çöl var (bu arada buna Sahra Çölü demek doğru değil çünkü Sahra Arapça zaten çöl demek), kuzeyi Kuzey Afrika, güneyi de Sahraaltı Afrika.
Afrika kıtasında ekonomik olarak en büyük ülke Güney Afrika Cumhuriyeti ama küresel büyüme yaratan ülkeler (3G – Global Growth Generating) listesine baktığımızda Afrika’dan Mısır ve Nijerya’yı görüyoruz. Büyüme potansiyeli ve siyasi etki açısından Afrika kıtasında hangi ülkeler öne çıkıyor, Afrika siyasetini takip etmek isteyen birisine gelecekte hangi Afrika ülkelerini mutlaka takibe almalarını önerirsiniz?
Ruanda, Nijerya, Mısır, Güney Afrika, Mali, Nijer, Burkina Faso, Liberya, Burundi ve Sudan. Bu ülkeler Afrika’ya ilgi duyan birine ilgi çekici gelebilir. Diğer ülkelerde ekonomik ve siyasi güç, saydığım ülkelerdeki kadar dikkat çekici çoklukta ya da azlıkta değil.
Ekonomileri; yurtiçi sermaye oluşumu, yurtiçi sermaye tasarrufu, demografik-sağlık ve öğretim temelinde insan sermayesi birikimi, kurumsal kalite, ticaret açıklığı ve kişi başına düşen gelir ölçüleriyle inceleyen Global Growth Generator, sadece Mısır’ı ve Nijerya’yı ele almış, ama Afrika’yı ya da başka bir kıtayı tek bir listeyle incelemek doğru değil. Örneğin, geri dönüşüm konusunda sadece Orta Afrika’da değil, dünyada da parlayan bir Ruanda görüyoruz ki bu listede yer almamış. Ayrıca Ruanda, Afrika’nın silikon vadisi olarak anılıyor. Bir hastaneden başka bir hastaneye dronelarla kan taşınan Ruanda’da akıllı binaların sayısı da giderek artıyor. Ruanda İstihbarat Teşkilatı’nın yeni yerleşkesi akıllı bir bina örneğin.
Ayrıca Demokratik Kongo ile ortak sınırı oluşturan Kivu Gölü’nde bulunan monohidrokalsit adlı minerale Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri şirketleri büyük yatırımlar yapıyorlar. Kongo Demokratik Cumhuriyeti her ne kadar terör ve ayrılıkçı hareketler gibi nedenlerle henüz refah düzeyine yansıtamasa da cep telefonlarının ve dizüstü bilgisayarların hammaddesi olan koltan yataklarına sahip ve Çin de bu yataklarla çok ilgileniyor. Bunun yanında kakao ve kahve üretimiyle ve ihracatıyla ön planda yer alan Fildişi Sahili ve Gana var. Global Growth Generator listesi bu ülkeleri de ele almamış.
Bunun yanı sıra, siyasi etki çok başka bir şey. Afrika ekonomik olarak büyük potansiyele sahip olup siyasi olarak çok küçük etkisi olan birçok ülkelere ev sahipliği yapıyor. Siyasi etki olarak apartheid’ı sonlandıran Güney Afrika’dan söz edilebilir ama İsrail’e soykırım davası açan Güney Afrika, Darfur’da soykırım suçu işleyen Sudan’ın eski Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir’i davet etmişti. Bu gibi oksimoron durumlar bir ülkenin siyasi etkisini küçültüyor bence. Mısır’ın da siyasi etkisi ne kadar siyasetten geliyor, tartışmak gerekebilir. Mısır’da tüm güç ekonomiyi bile şekillendiren orduda. Mısır ordusunun bir dönem gıda başta olmak üzere inşaat, turizm gibi diğer sektörleri de içeren birçok şirketi vardı. Dolayısıyla Mısır siyasetini ve ekonomisini ordu şekillendiriyor.
Nijerya da tam bir petrostate ve ihracatının neredeyse tamamını petrol ürünlerine dayandırdığı için Hollanda hastalığının pençesinde. Ayrıca Afrika’nın nüfus açısından en kalabalık ülkesi olmasından kaynaklanan plansızlıklar ve Boko Haram’ın bitmek bilmeyen hareketliliği Nijerya’nın da siyasi etkisini sınırlıyor.
Ekonomik bir gücü olup bunu siyasi etkisine yansıtabilen bir ülke varsa o ülke de bölgesinde herkesin askeri olarak çekindiği Ruanda’dır. Ekonomik bir gücü olup bunu siyasi etkisine yansıtamayan bir ülke varsa bunlar Nijerya, Mısır ve Güney Afrika; ekonomik bir gücü olmadığı halde siyasi etkisi olan bir ülke varsa bence Batı Afrika ülkelerinin terörle mücadelelerini yönlendiren Mali, Nijer ve Burkina Faso’dur. Ekonomik gücü olmadığı için hiçbir siyasi etkisi olmayan ülkeler de Liberya, Burundi ve açlıktan kıvranan Sudan’dır. Bu ülkeler Afrika’ya ilgi duyan birine ilgi çekici gelebilir. Diğer ülkelerde ekonomik ve siyasi güç, saydığım ülkelerdeki kadar dikkat çekici çoklukta ya da azlıkta değil bence.
Biz medyada hep Somali ile ilişkileri duyuyoruz ama Türkiye’nin Afrika’da nasıl bir varlığı var? Türkiye hangi Afrika ülkeleri ile yakın ilişkiler yürütüyor ve Türkiye’nin bu ilişkilerde en öncelediği alanlar nelerdir?
Nasıl ki Türkiye’nin bir “Avrupa dış politikası” yoksa, Avrupa ülkelerini ayrı ayrı değerlendiriyorsa, bir “Afrika dış politikası” da olmamalı; çünkü Afrika’daki ülkeler benzer süreçlerden geçse de ekonomik ve siyasi olarak farklılıklar gösteriyorlar.
Somali, Türkiye’nin 2009-2010 yıllarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu geçici üyesiyken oturumlardaki egemen “kalkınma ile güvenlik” ilkesini uygulamaya başladığı ve terör yüzünden “çökmüş devlet” haline gelmiş bir ülkeydi. Somali’nin önemi işte bence en çok buradan geliyor. 2011’deki diplomatik gezi, 20 yıl sonra Batı’dan gelen bir devlet adamının Somali’ye yaptığı ilk geziydi. Ayrıca Türkiye, 55 ülkenin üyesi olduğu Afrika Birliği’nin açlıkla mücadele için yaptığı yardım miktarının neredeyse %60’ı kadarını tek başına karşıladı. Somali’de yapılanlar, o günden bugüne, Türkiye’nin özellikle Sahraaltı Afrika ülkelerine nasıl açılacağını bize anlattı. “Kalkındırarak güvenlikleştir” modeli, Türkiye’nin Sahraaltı Afrika’da Somali modeli oldu.
Diğer yandan, terör gibi ciddi sorunları olan Somali dışındaki ülkelerde bile, en azından son on yıla oranla ciddi ekonomik büyüme var. Bu durum yine son on yıla göre daha fazla altyapı, üstyapı, sosyal yaşam, teknoloji gibi ihtiyaçları artan Afrika halkları anlamına geliyor. Sadece Türkiye’nin değil, Afrika’ya ilgi duyan tüm ülkeler için en büyük motivasyon, söz konusu ihtiyaçları artan Afrika halkları diyebiliriz. Bu anlamda Afrika müthiş büyük bir pazar konumunda. Ama bir farkla; kolonyal dönemde kıtaya gelen ülkeler daha çok kendi ihtiyaçları çerçevesindeki hammaddeler üzerine çalıştılar, halkları düşünmek ikinci, hatta üçüncü plandaydı. Bağımsızlık döneminden sonra ise bu ülkeler yine Afrika’daki pazarla ilgilendiler, ancak bu sefer hedefleri kendi ihtiyaçlarından çok Afrika halklarının ihtiyaçlarını karşılamaktı. Zaten Afrika ülkelerindeki Pan-Afrikanizm, postkolonyalizm gibi akımlar kesinlikle kolonyal dönemdeki gibi bir sisteme izin veremezdi.
Türkiye özelindeki ikinci motivasyon bence küresel rekabetin kendisi. Uluslararası ilişkileri siyasi ve özellikle ekonomik boyutta düşündüğünüzde, bir ülkenin belli bir dönem “trend” olan olaylara karşı kayıtsız kalmasını beklemek doğru olmaz. Afrika ülkelerinde az önce söylediğim ekonomik büyüme, dünyada Afrika’ya karşı bir ilgi uyandırınca Türkiye de kendini bu rekabette göstermek zorunda hissetti. Üçüncü motivasyon da 1998 yılında ilan edilen ve Afrika ülkeleriyle dış politikayı kurumsallaştıran Açılım Planı’ndaki ticaret hacminin artırılması, daha fazla serbest ticaret anlaşması gibi ekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesi. Türkiye’de devletin bu planı uygulamada büyük bir enerjisi ve iddiası olduğu görülüyor. Bu anlamda, belki de şu anda dış politikada en istikrarlı ve verimli bölge, hatta kıta, Afrika. Türkiye’de devletin Afrika’daki hedefi bu planı olabildiğince uygulamak. Afrika politikası, bir plan üzerinden uygulanan tek dış politika olarak göze çarpıyor.
Türkiye’nin bir de Afrika’da yatırım hırsı var. Afrika’daki Türk şirketlerine bakıldığında Aksa Enerji, Arçelik, Doğanlar Holding, Hayat Holding, TAV, Karadeniz Holding, Öztürk Holding, Tosyalı Holding, Yeşim Holding öncü görünüyor. Gana, Madagaskar ve Mali’de 500 MW’lık enerji santralleri işleten Aksa Enerji, Kongo Cumhuriyeti’ndeki 50 MW’lık doğalgaz santralini neredeyse tamamladı. Afrika’ya 100 milyon eurodan fazla yatırım yapan Arçelik, Defy alt markasıyla Afrika’daki 30 ülkeye ihracat yapmaya başladı. Doğanlar Holding, 110 milyon euro yatırımla Batı Afrika’da 55 bin km2’lik tır parkının işletmesini gerçekleştirdi ve Senegal’de mobilya şirketi Biga Home’u kurdu.
Bugüne kadar Afrika’ya yaklaşık 1 milyar dolar yatırım yapan Hayat Holding’in Cezayir, Mısır ve Nijerya’da üretim tesisleri, Fas ve Kenya’da ise dağıtım tesisleri bulunuyor. Ayrıca Nijerya’da hijyenik ürünler alanında da faaliyet gösteriyor. Afrika’da 550 milyon euroya yakın yatırım yapan TAV Havalimanları, Tunus’ta Enfidha ve Monastır havalimanlarını 2047’ye kadar işletme hakkına sahip. Afrika’da 2 milyar dolar yatırımı bulunan Karadeniz Holding; Fildişi Sahili, Gana, Mozambik, Sierra Leone, Gine, Gine Bissau, Sudan ve Senegal’de elektrik üretiyor. Telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren Öztürk Holding, Afrika’da 33 ülkede faaliyet gösteriyor. Cezayir’in en büyük limanını işleten Tosyalı Holding, Cezayir kentinde sanayi üretimine en büyük yatırımcılardan biri. Angola’nın Kassinga bölgesinde de demir-çelik üretimi yapıyor. Mısır’da şu ana kadar üç tekstil üretim tesisinde 7 bin kişiye istihdam sağlayan Yeşim Holding, yılda ortalama 140 milyon dolar ihracat yapıyor.
Bunların dışında, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde maden işleten Miller Holding, Mısır’da jelatin üretimi yapan İskefe Holding bulunuyor. Yapı Merkezi, 3 milyar doların üzerinde yatırımı ile Etiyopya, Tanzanya, Sudan, Uganda ve Kenya’da altyapı sektöründe. Limak Holding 2016 yılında Senegal, Dakar’daki Blaise Diagne Havalimanı’nı inşa ederek 25 yıl süreyle işletme hakkını elde etti. Ayrıca 2018 yılında Fildişi Sahili’nde çimento paketleme ve öğütme tesisini kurdu. MNG Holding, 2016 yılından bu yana Burkina Faso’da Youga Altın Madenleri’ni işletiyor. Rönesans Holding, 2015 yılında Nijerya’da Four Points Oteli’ni inşa etti.
Ayrıca Türk inşaat şirketleri şu ana kadar Afrika’da 85,4 milyar dolarlık proje üstlendiler. Ticaret Bakanlığı 2023 yılında Afrika’da son üç yılda 56 kuruluşa marka desteği, 31 kuruluşa birim kira desteği, 32 kuruluşa tanıtım desteği sağladı. Aynı yıl Cezayir, Fas ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde pazarlama fuarları; Fas, Etiyopya, Gana, Angola, Kenya, Tanzanya ve Kamerun’da ise yedi tane genel ticaret programı düzenlendi. Bu performans kendi başına iyi, evet ama diğer ülkelerle rekabet için daha fazla yatırım gerekiyor. Bu yatırımlar mega projeleri de kapsamalı.
Öte yandan Türkiye’nin, Afrika kıtasındaki ülkeleri genel değil, özel bir zeminde incelemesi ve ilişkilerini de ona göre kurması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl ki Türkiye’nin bir “Avrupa dış politikası” yoksa, Avrupa ülkelerini ayrı ayrı değerlendiriyorsa, bir “Afrika dış politikası” da olmamalı; çünkü Afrika’daki ülkeler benzer süreçlerden geçse de ekonomik ve siyasi olarak farklılıklar gösteriyorlar. Bugün özellikle akademik ve iş konferanslarında “Afrika’ya açılım”, “Afrika dış politikası” gibi bence yanlış ifadeler kullanılıyor.
4-6 Eylül tarihlerinde Pekin’de Çin-Afrika İş Birliği Forumu gerçekleştirilmişti. Prof. Dr. Çağdaş Üngör ile yaptığımız röportajda Çin’in Afrika’ya bakışını ele almıştık. Afrika kıtası Çin’e nasıl bakıyor, Çin’in Afrika’da nasıl bir varlığı, hangi Afrika ülkelerinin Çin ile daha yoğun ilişkileri var ve en öne çıkan alanlar nelerdir?
Çin bu ülkelere altyapı hibeleri veriyor, karşılığında ise siyasi bazı garantiler istiyor. Bu garantilerden en göze çarpanı BM Genel Kurulu’ndan Çin aleyhine başlatılan oylamalara bu ülkelerin ya katılmamaları ya da katılsalar da çekimser kalmaları.
Çağdaş Hoca bu konuda yeterince veri sunmuş aslında, ben sadece şunları eklemek isterim. Bence Afrika kıtasındaki her ülkenin Çin’le ilişkilerinde ve Çin’e bakışlarında farklar var. Terörle mücadele eden Burkina Faso, Mali, Mozambik, Nijerya ve Somali gibi ülkeler için Çin silah ithalatı adına çok önemli. Bu ülkelerin ulusal ordularında kullanılan silahların ciddi bir bölümü Çin’den geliyor.
Bir de büyümek isteyen ve bu büyümeyi de altyapı yatırımlarıyla yapmak isteyen ülkeler var. Bu ülkeler de Çin’in geçmişte bugüne göre daha fazla olan hibelerine güveniyorlar. Çin bu ülkelere altyapı hibeleri veriyor, karşılığında ise siyasi bazı garantiler istiyor. Bu garantilerden en göze çarpanı BM Genel Kurulu’ndan Çin aleyhine başlatılan oylamalara bu ülkelerin ya katılmamaları ya da katılsalar da çekimser kalmaları. Son on yılda BM Genel Kurulu’nda Uygur bölgesinde Çin’in insan hakları ihlali yaptığına dair oylamalarda Afrika ülkelerinin daha çok çekimser kaldıklarını görüyoruz.
Bunun yanında Çin’in Afrika’ya ilgisi aslında Avrupa’nın Afrika üzerinde etkisinin başlamasıyla aynı zamana denk geliyor. 15. yüzyılda General Zheng He’nin Zanzibar’a çıkmasıyla Afrika ile ticaret hayatını başlatmış, Kuşak ve Yol Projesi de mega bir etkinliği hayata geçirerek Afrika ülkelerinin altyapı çalışmalarında hegemon durumdaki Çin,Afrika’daki dokuz ülkede inşacı, operatör ve fonlayıcı, 15 ülkede sadece inşacı, 16 ülkede ise inşacı ve fonlayıcı. Bu çok güçlü bir etki.
Afrika’nın BRICS örgütüyle ilişkilerine de bakalım istiyorum. Güney Afrika, BRICS’e 2010’da katılmıştı. Bu yıl da Mısır ve Etiyopya üye oldular. Uganda ve Nijerya da Ekim’deki zirvede partner ülke oldular. Afrika’dan diğer birçok ülkenin de BRICS’e başvurduğunu veya üyelik için olumlu açıklamalar yaptığını görüyoruz. BRICS ile Afrika ülkelerinin ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz, yakın gelecekte Afrika kıtasında BRICS önemli bir uluslararası örgüt olarak öne çıkabilir mi?
BRICS’in çekirdek kadrosu Batı’ya karşı koyan ülkelerden oluşmuş durumda. Afrika ülkelerinin BRICS’e ilgi duyması da kolonyal geçmişlerini düşünürsek, Liberya ve Etiyopya dışında, oldukça normal.
BRICS ve Afrika ülkeleri arasındaki ilişkilerin temelini çok boyutlu görüyorum. Bu boyutlardan ilki, BRICS’in çekirdek kadrosunu oluşturan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan; Hindistan’ın ve Brezilya’nın eski birer koloni ülkesi olup bağımsızlıklarını kazanmaları; Rusya’nın ve Çin’in bir dönem antiemperyalizm ve antikolonyalizm prensipli sosyalist, Çin örneğinde daha çok olmak üzere komünist rejimle yönetilmeleri; Güney Afrika’nın da 1948 yılından 1994 yılına kadar ayrımcı apartheid rejimiyle yönetildikten sonra buna son vermesi.
Tüm bu özelliklerin ortak noktası ise Batı’ya karşı yapılmış olmaları. Dolayısıyla aslında BRICS’in çekirdek kadrosu Batı’ya karşı koyan ülkelerden oluşmuş durumda. Afrika ülkelerinin BRICS’e ilgi duyması da kolonyal geçmişlerini düşünürsek, Liberya ve Etiyopya dışında, oldukça normal. Zaten Liberya ve Etiyopya dışındaki tüm Afrika ülkelerinin ya anayasalarında ya da bürokratik kurumlarında bir daha asla koloni olmak istemediklerine dair işaretler görebiliriz. Bu anlamda BRICS’e üyelik aslında gelecekteki koloni olma durumundan onları koruyor.
İkincisi, yine çekirdek kadroya bakarsak, Güney Afrika dışında Brezilya’nın, Rusya’nın, Hindistan’ın ve Çin’in Afrika’da çok etki sahibi olmaları. Özellikle ekonomik olarak bu dört ülkenin Afrika’da ciddi ağırlıkları var ve bu dört ülke de tıpkı 4-6 Eylül 2024 tarihlerinde Çin’in yaptığı gibi düzenli olarak Afrika İş birliği Forumları düzenliyorlar. Dolayısıyla BRICS’e üye olan Afrika ülkesiyle, olmayan Afrika ülkesi bu dört ülkenin dikkatini çekme bakımından birbirinden ayrılıyor. BRICS üyesi bir Afrika ülkesi bu dört ülkeye daha çekici geliyor. Uganda’nın ve Nijerya’nın şimdilik üye olmasalar da partner olmaları aslında bence bu nedenle.
Üçüncüsü de Afrika’da bir ekonomik ve askeri hegemon olan Güney Afrika’nın aslında gruba alınmasının nedeni de gruba kıtasal boyut kazandırmaktı. Dolayısıyla Afrika ülkeleri, Güney Afrika’nın hegemonyasına karşı durmak için BRICS gibi gruplara üye olmaya değer veriyorlar, çünkü hem güvenlik olarak hem de ekonomik olarak bu üyeliklerle güçleneceklerini düşünüyorlar. Afrika’da BRICS’in başarılı olup olmaması da tamamen BRICS’in nasıl bir kurumsal derinlik sağlayacağına bağlı diye düşünüyorum. BRICS öncelikle nasıl bir misyonu olduğuna karar vermeli. “Biz Avrupa ve Amerika karşıtıyız” mı diyecek yoksa “Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimiz devam ederken biz bir yandan da küresel güneyle ilişkilerimizi geliştirelim” mi diyecek? Bence bu konu henüz net değil BRICS’de.
Bir de kurumsallık var tabii. Dünyanın güçlü ülkelerinin oluşturduğu bir uluslararası örgüt olan Avrupa Birliği bile 2004 yılındaki genişlemeden sonra pek çok alanda kurumsal sıkıntılar yaşamışken ve hâlâ da yaşıyorken, bana göre henüz bir grup olan ve uluslararası örgüt olması için daha yolu olan BRICS’in genişlemesi de aynı şekilde hatta daha derin kurumsal sıkıntılar yaşatabilir. Böyle olursa da BRICS, Afrika’da ya da başka yerde ağırlık kazanamaz.
Afrika kıtası denilince hem tarihsel olarak hem de günümüzde ilk akla gelen ülkelerden biri Fransa. Ama aynı ABD’nin varlığının Orta Doğu’da azalması gibi Fransa’nın Afrika kıtasındaki varlığının da gittikçe azaldığını söyleyebilir miyiz? Fransa’nın Afrika kıtasıyla ilişkileri nasıl seyrediyor?
Kültürel olarak Fransa hâlâ etkin. “Fransa’yı ülkemizde istemiyoruz” cümlesini Fransızca söylemek bile bu kültürel etkinin sınır genişliğini göstermiyor mu?
Fransa’nın Afrika ülkeleriyle ilişkileri iki kategoride incelenmeli diye düşünüyorum. Birincisi, kolonyal dönemde Fransa’nın egemen olduğu Afrika ülkeleri; ikincisi ise kolonyal dönemde Fransa’nın egemen olmadığı ama başka Avrupa ülkelerinin egemen olduğu Afrika ülkeleri. İkinci boyuttaki ülkelere Fransa’nın bakışı tamamen ekonomik. Son 20 yılda bu ülkelere Fransa cumhurbaşkanları Hollande, Sarkozy ve Macron’un ziyaretlerine bakarsanız, gittikleri ülkelerin cumhurbaşkanlarıyla yaptıkları ortak basın toplantılarını izlerseniz, sadece Fransız iş insanlarının daha etkin olmaları gerektiğinin altını çizdiklerini görürsünüz.
Birinci boyuttaki ülkelere ise Fransa’nın bakışı ekonomik, siyasi ve daha da derini kültürel. Fransa bu ülkelerle de ekonomik ilişkilerini geliştirmek istiyor ama bir yandan da o ülkelerde kolonyal dönemde oluşturduğu kültürel varlığın postkolonyal ulusalcılık temelinde silinmesini istemiyor ve bunun için yine o ülkelerdeki siyasi durumun istikrarını korumasını istiyor. Bu istikrarı da aslında iki şey rahatsız ediyor. Birincisi terör, ikincisi de Fransa’nın günümüzde de kolonyal amaçlar taşıdığını iddia eden Çin, Rusya ve Türkiye gibi ülkeler. Şu anda saydığım iki şey de Fransa’nın kolonyal dönemde egemenlik kurduğu Afrika ülkelerinde görülüyor ve bu durum Fransa’yı yıpratıyor.
Bunların yanında bir de özellikle terörle mücadele eden Mali’nin, Burkina Faso’nun ve Nijer’in Fransa’ya öfkeyle karışık kırgınlıkları var, çünkü Fransa bu ülkelere terörle mücadelelerinde sağlam bir destek vermemekle birlikte verdiği desteği de çekmiş durumda. Bu nedenle de Fransa’nın bu üç ülke özelinde bir yıpranmışlığı söz konusu. Burkina Faso’da meclis binasının doğrudan karşısında yer alan Fransa Büyükelçiliği Rezidansı ile Nijer’de Nijer Nehri’nin kenarında yaklaşık 10 kilometrekarelik bir alana kurulmuş olan Fransa Büyükelçiliği artık boş duruyorlar. Bir dönem Ruanda’daki soykırımda Tutsileri biçen Hutulara destek veren iktidarın arkasında yer alıp o dönemki Cumhurbaşkanı Mitterand’ın 1998 yılında Le Figaro’ya verdiği “Ruanda gibi ülkelerde soykırım yaşanması o kadar da önemli değil” demecinden sonra Ruanda’daki rolünden dolayı özür dileyerek sempati toplayan Fransa’ya bugünlerde birinci kategorideki ülkeler dostça bakmıyor. Ancak yine de kültürel olarak Fransa hâlâ etkin. “Fransa’yı ülkemizde istemiyoruz” cümlesini Fransızca söylemek bile bu kültürel etkinin sınır genişliğini göstermiyor mu?
Afrika kıtasının dış ilişkilerini, uluslararası örgütleri bu kadar konuşmuşken biraz da Afrika kıtasının kendi örgütüne, Afrika Birliğine bakalım istiyorum. Afrika Birliği’nin şu anki işlevselliğini nasıl yorumlarsınız, birliğin önündeki en büyük sorunlar neler ve gelecekte Afrika Birliği’nin kıtada politik, ekonomik entegrasyonu derinleştirmesi, belki Avrupa Birliği ile karşılaştırabiliriz, mümkün olabilir mi?
Avrupa Kalkınma Bankası’nın çok yüksek bir bütçesi var, Afrika Kalkınma Bankası’nın bütçesi, 2018 yılı temelinde konuşursak, Chicago Belediyesi’nin bütçesinden daha az.
Afrika kıtasını uluslararası ilişkiler teorileri temelinde incelersek ülkelerin devlet tekelinde hareket ettiği, anarşi içinde olduğu, güç politikalarını işlettikleri, bencil oldukları ve Morgenthaucu realizm çerçevesinde davrandıklarını görürüz. Gerçekten de Afrika ülkelerinin postkolonyal tarihlerine baktığımızda özellikle birbirleriyle olan çatışmalarını Joseph Nye gibi neoliberal kurumsalcıların önerdiği uluslararası bir örgüt içinde iş birliği içerisinde değil, daha çok bireysel olarak şiddet yoluyla çözdüklerini görürüz. Birinci ve İkinci Kongo Savaşı, Kum Savaşları, Uganda-Tanzanya Savaşı, Libya-Çad Savaşı bu duruma uygun en bilinen örneklerden sayılabilir.
Bu anlamda zaten uluslararası ilişkilerde iş birliğinin çok da gelişmiş olmadığı Afrika’da orijin olarak 1963 yılında kurulan Afrika Birliği örgütünün yeterince işlevsel olmadığını görüyoruz. Kuruluş prensiplerinde Afrika ülkelerinin birbirleriyle ve kendi içlerindeki çatışmaları azaltmak olan Afrika Birliği’nin kurulmasından itibaren tüm Afrika’da gerçekleşen iç ve dış şiddet olaylarının sayısı 437. Bu sayı bile bize aslında Afrika Birliği’nin ne kadar yetersiz kaldığını gösteriyor.
Ayrıca ilginçtir ki bugünlerde Afrika Birliği’nin merkezinin yer aldığı Etiyopya, Afrika Boynuzu’nda resmen yalnızları oynuyor. Somali, Al Shabab’a destek verdiği iddiasıyla ve parçası saydığı Somaliland’ı tanıdığı için Etiyopya’yı suçluyor; Mısır, Nil Nehri’ndeki Büyük Rönesans Barajı nedeniyle Etiyopya’yı suçluyor; Eritre hala düşman olduğu Tigray Halkının Kurtuluş Cephesi’yle olan savaşını bitirdiği için Etiyopya’yı suçluyor; Sudan, Hamdan Dagalo komutasındaki Hızlı Destek Kuvvetleri’ne destek verdiği iddiasıyla Etiyopya’yı suçluyor. Yani tüm bölge şu anda Etiyopya’dan nefret ediyor. Hangi Etiyopya? Afrika Birliği’nin merkezinin kendi sınırları içinde yer aldığı Etiyopya. Bu inanılmaz bir durum.
Avrupa Birliği ile karşılaştıracak olursak da arada çok fark olduğunu görürüz. Bir kere Avrupa Birliği’nin temeli ekonomik, Afrika Birliği’nin temeli siyasi. Avrupa Birliği’nin bir anayasası ve hukuku var, Afrika Birliği’nin yok. Avrupa Kalkınma Bankası’nın çok yüksek bir bütçesi var, Afrika Kalkınma Bankası’nın bütçesi, 2018 yılı temelinde konuşursak, Chicago Belediyesi’nin bütçesinden daha az. Afrika Birliği’nden daha etkin bence bir Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Birliği (ECOWAS) var, onlar da ekonomik işlerden çok siyasi işlerle ilgileniyorlar; bir ülkede darbe olunca o ülkeyi demokrasiye dönme konusunda uyarıyorlar, ekonomik olarak çok da aktif değiller.
[i] Afrika kıtasında Birleşmiş Milletler’e göre 54, Afrika Birliği’ne göre 55 ülke bulunuyor. Batı Sahra’daki Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmasa da Afrika Birliği’nin bir üyesi.