TRT Haber ve Yeni Şafak’ın haberleriyle gündeme gelen, ardından taslak metni ortaya çıkan 9. Yargı Paketi’nin içerisinde yer alması beklenen TCK’nın 339. maddesinde yapılacak düzenleme, sosyal medyada tartışma yarattı.
Sızdırılan taslak metne göre TCK Madde 339’da yapılacak düzenleme ile “devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine araştırma yapan ve yaptıranlara” yargılama yolu gözüküyor. Ayrıca paketin içerisinde yer alan Medeni Kanun düzenlemesi ile de, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına rağmen, kadınlar evlendikten sonra bekarlık soyadlarını tek başına kullanamayacak. 9. Yargı Paketi’nin detaylarını İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Anayasa Hukukçusu Dr. Volkan Aslan’a sorduk.
9. Yargı Paketi’nin amacı nedir? Ne gibi sorunları çözmeyi amaçlıyor?
Yargı paketinin içeriği şu an sadece haberlere sızdırılan bazı bilgilerden ibaret olduğu için düzenlemeye bütüncül bir bakış açısı ile yaklaşamıyorum. Çünkü haber sitelerine baktığımızda birbirinden çok bağımsız, çok alakasız konularda düzenlemeler yine bir torba yasa halinde gelecek gibi görünüyor. Bunun içerisinde Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören düzenleme de var, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, kadının soyadıyla ilgili düzenlemenin hemen hemen aynı şekilde kabul edilmesine yönelik bir düzenleme de var. Bunların dışında uzlaşmayla alakalı, noterlikle ilgili düzenlemeler de olduğu söyleniyor. Yani tek bir amaçtan bahsetmek mümkün değil.
Bu paket, öncekilerde olduğu gibi, yine bir yığın kanununda değişiklik yapan bir torba kanun olacak gibi görünüyor. O sebeple çok spesifik bir amacı olduğunu söyleyemiyorum. Her maddeyle alakalı belki özel olarak değerlendirmek lazım. Ama onu da şu an çok belirleyemiyoruz, çünkü paketin içeriğini henüz görmedik. Meclise henüz bir şey sunulmadı. Değişikliklerden bazıları Anayasa Mahkemesi’nin mevcut durumda düzenleme olmaması nedeniyle verdiği kararlar sonucunda yapılan düzenlemeler olarak dikkat çekiyor. Bazıları da yeni düzenlemeler.
9. Yargı Paketi düzenlemesinin içerisinde yer alan etki ajanlığı maddesi çok dikkat çekiyor. Bu düzenlemeyle Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası insan hakları kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmek istendiği düşünülüyor. Siz bu maddeyi nasıl yorumluyorsunuz?
Dediğim gibi bu maddenin son halini henüz görmedik. Haberlere yansıdığı kadarını görüyoruz. Türk Ceza Kanunu’nda, 326. ile 339. maddeler arasında devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk diye bir bölüm var. Söylentilere göre bu bölümün son maddesinden sonra gelmek üzere etki ajanlığı denilen yeni bir madde eklenmesi öngörülüyor. Diğer faaliyetler başlığı altında halihazırda TCK’da düzenlenen devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk bölümünde bir yığın suç tanımlanmış durumda: Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri, bilgileri temin etme; siyasal ve askeri casusluk; gizli kalması gereken bilgileri açıklama; uluslararası casusluk; askeri yasak bölgelere girme; yasaklanan bilgileri temin etme; yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temin edilmesi; devlet güvenliğiyle ilgili bilgi belgeleri elinde bulundurma. Casusluk ve devlet sırlarına karşı suçlarla ilgili bir yığın düzenleme var burada.
Getirilmek istenen maddeden benim anladığım; bu bölümde düzenlenmeyen, aynı zamanda bu maddelerin kapsamına girmeyen casusluk ve devlet sırlarına karşı suç veya eylem teşkil edecek bilgilerin de yaptırım altına alınması amacıyla tanımlanması söz konusu. Dolayısıyla bu getirilmek istenen düzenlemenin bir amacı da 326’dan 339’a kadar olan maddelerin kapsamına girmeyen durumları düzenlemek. Devletin güvenliğe karşı işlendiği düşünülen bazı fiilleri kapsayıp cezalandırma amacı güden bir madde olarak anlaşılıyor.
Tabii meclise nasıl gelecek, ne şekilde kabul edilecek bilmiyorum. Ama düşünülen düzenleme, yukarıda bahsettiğim bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, “devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları ve talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ile Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar suç işlemiş sayılacak. Bunun dışında maddede başka düzenlemeler de var. Yabancı bir devletin stratejik çıkarları ve talimatı doğrultusunda suç işlemek, ayrı bir suç olarak nitelendirilmiş. Ama bence buradaki kilit nokta, Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapma veya yaptırma fiili. Bunun hangi saikle işlenmesi gerekiyor? Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda… Yani bu düzenleme çok genel ve bakıldığı zaman muğlak bir düzenleme. Devletin iç ve dış siyasal yararları ifadesinin kapsamına bir yığın şeyi sokabilirsiniz. Ya da yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda ifadesi, talimat almasanız bile, yabancı bir devletin stratejik çıkarları yönünde istemeden hareket ettiğiniz durumları da içerebilir. Gerçekleştirdiğiniz bir fiil, sizin hiç niyetiniz olmasa da bu kapsama rahatlıkla girebilir. Dolayısıyla bu düzenleme, bir yığın fiili bu kapsama sokabilir ve suç olarak cezalandırılmasına sebebiyet verebilir.
Ceza hukukunda bu tarz düzenlemeler çok sakıncalıdır. Neden? Çünkü ceza öngören suçları düzenleyen yasaların olabildiğince kanunilik ilkesine uygun ve net olması gerekir. Bu, ceza hukukunun temel prensiplerinden birisidir. Çünkü Türk Ceza Hukuku çok önemli yaptırımlar öngörür. Kişinin hayatını cehenneme çevirir gerekirse. Bu sebeple de biz genel olarak zaten hak ve özgürlüklerle alakalı açık kanuni düzenlemeler olması gerektiğini söylüyoruz. Bu hukukun da emri. Ancak Türk Ceza Hukuku’nda ayrıca önem arz ediyor bu durum. Dolayısıyla bu muğlak düzenleme ile böyle bir niyet olmamasına rağmen bireyin gerçekleştirdiği bir faaliyet, yargılama yapan mahkeme tarafından ceza kapsamına sokulabilecek.
Örneğin, “Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları veya Türkiye’de yabancılar hakkında araştırma yapan ve yaptıranlar” ifadesi, insan hakları kurumlarını hedef alabilir. Sadece insan hakları kurumlarını değil, Türkiye ile ilgili bilimsel araştırma yapan sivil toplum kuruluşları, -özellikle uluslararası sivil toplum kuruluşlarından bahsediyorum- merkezleri Türkiye dışında olan ama Türkiye’de ve birçok ülkede faaliyet gösteren kuruluşlar bu madde kapsamına sokulup ilgili kişilerin yargılanıp cezalandırılması söz konusu olabilir. Bu açıdan oldukça sakıncalı bir madde.
Bu maddenin onaylanması durumunda Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası STK’lar bu düzenlemeden nasıl etkilenecek? Bu madde kurumların çalışmalarının bitmesi anlamını mı taşıyor?
Bu madde kabul edilse sivil toplum biter, yabancı kuruluşlar Türkiye’den çıkar gibi bir kıyamet senaryosu yok. Ama şöyle bir sıkıntı var. Bu maddenin muğlaklığı nedeniyle, normalde gerçekleştirdiği faaliyet casusluk veya devletin güvenliğine karşı bir fiil olmasa da, yargısal sürecin sivil toplum kuruluşlarına veya Türkiye’de bu gibi araştırmalar yapan kişilere karşı işletilmesi söz konusu olabilir. Yani, çok kolay bir şekilde savcılar bu suçun işlendiği gerekçesiyle soruşturma açabilirler.
Biliyorsunuz şöyle bir sorunumuz da var. Kişilerin bir ceza yargılaması sonucunda cezalandırılması kadar, beraat edecek olsalar bile yargısal sürece maruz bırakılmaları da bir ceza haline dönüşüyor. Hiçbir şey olmasa da insanların canları sıkılıyor veya gerçekleştirdikleri faaliyetlerine bir oto sınırlama uygulayabiliyorlar. Savcılar soruşturma açabilir. Kişileri bundan dolayı ifade almaya çağırabilir. Ancak taslakta ilgili suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır diyor. Bu şu anlama geliyor: Savcılar Adalet Bakanı’nın izni söz konusu olmadan soruşturma yapabilirler. Ama kovuşturma aşamasına geçilmesi, yani bir dava açılması, Adalet Bakanı’nın iznine bağlı oluyor. Yine de Adalet Bakanı bu izni çok kolay şekilde verebilir. Hatta dediğim gibi dava açılması, kovuşturma yapılması, soruşturma yapılması ya da kişilerin bu nedenle ifadeye çağrılması bile caydırıcı etki yaratabilir faaliyetleri açısından. Dolayısıyla bir Demokles’in kılıcı olarak kabul edebiliriz bu maddeyi. Âdeta bu faaliyetlerle ilgilenenlerin kafasında sallanan bir kılıç olarak görebiliriz.
Etki ajanlığı tanımının TCK’ya eklenme amacı nedir?
Gelişen teknolojiye paralel olarak Türk Ceza Kanunu’nda halihazırda olan maddeler bütün casusluk türlerini kapsamıyor olabilir. Bunu devletin ilgili kurumları tabii ki çok daha iyi takip edecektir. Gerçekten de böyle bir ihtiyaç olabilir.
Ama burada sorun olan şey, bu kadar genel bir düzenleme şeklinde bunun yapılması. Casusluk modelleri değişir, farklı kapsamda yeni suçların tanımlanmasını gerektirebilir. Bu noktada bizim etki ajanlığından önce şöyle bir ihtiyacımız var. Örneğin devlet sırlarından bahsediliyor. Türk Ceza Kanunu devlet sırlarına karşı suçlar tanımlamasını yapıyor. Devlet sırrının ne olduğuna ilişkin ise açık bir kanuni düzenleme yok. Devlet sırlarına ilişkin bir kanun çıkarılacaktı yıllar önce. Sonrasında arafta kaldı. Dolayısıyla bizim etki ajanlığına ilişkin böyle genel bir düzenleme yapmadan önce aslında devlet sırlarını net şekilde tanımlayan bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Diğer türlü bunlar keyfi uygulamaya dönüyor. Türkiye’de şu an Terörle Mücadele Kanunu veya Türk Ceza Kanunu birçok fiili içerecek şekilde yazıldı. İki taraflı soruşturmalar açılıyor. Belki beraat ediyorlar sonucunda ve bir şey olmuyor. Ama sırf o süreç bile insanları yoruyor ve cezalandırılmış gibi oluyorlar. Bu madde de bu duruma uygun.
TCK’da düzenlenmeyen yeni bir casusluk tipinin fiillerinin düzenlenmesi tabii ki gerekebilir. Bu değişiklik gelişen teknolojiyle paralel şekilde olması gereken bir şey. Ama burada temel sorun, eğer bu haliyle meclise gelirse, içeriğin soyut ve muğlak olması ve birçok faaliyeti içerebilecek şekilde düzenlenmesi.
Dolayısıyla bu düzenleme ile Türkiye’de bilimsel araştırma yapan kişiyi bu kapsama sokabilirsiniz. Türkiye’deki STK’ları da faaliyetleri nedeniyle bunun içine sokabilirsiniz. Aklının hayalinin ucunda bir casusluk faaliyeti olmayan bir insanın faaliyetlerini de bir şekilde yorumlayıp soruşturma başlatılabilirsiniz. Dolayısıyla bu kanunun, çok daha spesifik ve net bir şekilde düzenlenmesi faydalı olur.
Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz sene kadınların evlenince eşlerinin soyadını kullanma zorunluluğunu öngören maddeyi iptal etmişti. 9. Yargı Paketi düzenlemesinde ise “kadınlar yalnızca evlilik soyadlarını kullanabilir” diyor. Bu soyadı düzenlemesi ne ifade ediyor?
Tabii dediğim gibi biz şu an teklifi görmedik ama aldığımız bilgiler şunu gösteriyor ki niyet edilen şey, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği düzenlemenin neredeyse birebir aynısının Medeni Kanunu’na konulması yönünde. Bu tabii ki hukuka uygun bir durum değil. Çünkü Anayasa Mahkemesi bir şeyi anayasaya aykırı bulmuş ve iptal etmiş. Şimdi siz onu tekrardan kanunlaştırıyorsunuz. Son dönemde maalesef Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamama yönünde bir eğilim var. Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlara rağmen iptal ettiği düzenlemeleri tekrardan kanunlara almak tamamen anayasaya aykırı ve hukuksuz bir düzenleme olur. Dolayısıyla gerçekten böyle bir teklif olsa dahi ben meclise bu haliyle geleceğini düşünmüyorum. Çünkü kadınların da çok büyük tepkisini çekecektir bu. Dolayısıyla böyle bir niyet, böyle bir plan şu an olabilir. Ama ben maddenin bu şekilde meclise geleceğine inanmak istemiyorum. Henüz bu kadar yakın zamanda Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermişken, bu kadar pervasızca böyle bir teklifin geçirilmesi bana çok makul gelmiyor.
Paketin yasalaşma süreci ne aşamada? Ne zaman yasalaşması bekleniyor?
Şu an Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş bir teklif yok. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduktan sonra yasa tasarısının komisyonlarda hızlı bir şekilde görüştürülmesi, genel kurula getirilmesi ve kabul edilmesi biraz madde sayısına da bağlı. Ama anladığım kadarıyla yüzlerce madde içeren bir paket değil. Bu yasama dönemi içerisinde çıkarılması mümkün aslında. Haftaya ya da sonraki haftaya getirilse kısa süre içerisinde yasalaşması mümkün. Hangi aşamada olduğunu şu an ben de bilmiyorum. Baktığımız zaman Adalet Bakanı’ndan üzerinde çalışıyoruz tarzı haberler duyuyoruz. Paket meclise sunulduktan sonra daha sağlıklı bir takvim öngörebiliriz.